HABER MERKEZİ –
“Günümüz açısından çokça dillendirilen siyaset kavramı, hemen hergün tanıdığımız siyasetçilerin, akademisyenlerin, yazarların dillerinde dolanıp durmaktadır. Belki de üzerinde en çok konuşulan ve gündem konusu olarak siyaset kavramı yaşamımızda yer ediniyor. Hemen herkesin bir siyaset tanımı oluyor. Günlük yaşamdan tutalım, en sıradan insan bile, siyaset tanımını algıladığı bir biçimde ifadelendirebiliyor. Oysa çokça dillendirilen klasik ama, günümüz dünyasına cevap olmayan tanımı “seyist” kavramından gelmektedir; yani at bakıcısı ve terbiyecisi anlamını taşır. Günümüz bakış açısıyla bu tanımı Antrososyolojik bir tanıma kavuşturduğumuzda bu da insanları terbiye etme, toplumu terbiye etme ve onun üzerinden hüküm sürme anlamına gelmektedir.
Yıllardır toplumu “seyis” olgusuyla yöneten bir siyaset tanımı doğru değildir. O zaman siyasetin gerçek tanımının nasıl olması gerekiyor? İçerisinde neleri barındırdığını bilmek, onun toplumsal ve kurumsal özelliklerini, onun demokratik karakterini bilmek gerekiyor. Siyaset; insanın, halkın, sınıfın vb. değişik toplumsal katmanların kendine özgü çıkarlarını özgür olarak ifade ettiği ve bunu kendisini savunarak her türlü saldırıya karşı kendini örgütleme biçimidir. Yani toplumsal sorunlarla ilgilenme ve çözme konusunu barındırır.
Devletli uygarlık siteminin, tarih boyunca yürütmüş olduğu siyaset anlayışı, hep başka halklar ve toplumlar adına siyaset yapma olmuştur. Bu aynı zamanda temsili siyasetlerin ortaya çıktığı zamanlar olmaktadır. Ancak ortaya çıkan birçok temsiliyet iddiası farklı olsada aslına uymamıştır. Devlet eliyle yapılan ve sonucu devletleşmeye varan siyaset türlerinin halkı temsil etmediği ortaya çıkmıştır. O nedenle günümüz siyasetinde halkın doğrudan katılımı ve buna uygun rejimler tartışılmaktadır. Sosyolojik kırım olarak nitelendirdiğimiz tüm yönelimler, devletçi çıkar gruplarını esas alan temsili siyasetin kurumları ve sistemin eli ile yani devletçi siyaset tarafından yürütülmektedir. Geçmişte olduğu gibi bugünde toplumsallığımızı ve doğamızı yıkıma uğratan tüm uygulamalar, devletçi siyasetin sağladığı meşrutiyet ve rızaya dayandırılarak sürdürülmüş, sürdürülmektedir. Hiçbir çağda olmadığı kadar derinleşen toplumsal ve ekolojik krizle “en ileri demokratik siyaset” olarak tanımlanan temsili demokrasi yoluyla toplumun geleceği ve çıkarları ile hiçbir ilgisi bulunmayan bu hakim siyaset türü altında yaşanmaktadır. İşte, siyasetin gerçek ve demokratik tanımı yani Demokratik Siyaset’in gerçek tanımını tamda burada tanımlamak gerekmektedir.
Demokratik Siyasette özgürlüğe, dayanışma ve paylaşımcı bir siyaset tarzına ulaşmak, bir siyasal işleyiş ve toplumsal mücadeleyi geliştirmek anlamına gelmektedir. Despotik, dominant, devletçi egemen sisteminden baskı ve sömürü amacıyla siyaset geliştirmekten uzak bir tarzı ifade ediyor. Bu yüzden yürütülen toplum ve doğa kırımına karşı, toplumun öz niteliklerini yeniden kazandıran, topluma bilinç, örgütlülük ve tartışma düzeyi kazanabileceği zihniyet örgüsünü, alanlarını açığa çıkaran siyaset işleyişine Demokratik Siyaset diyoruz. Demokratik Siyaset; Devletçi uygarlık sisteminin sosyo-ekonomik, kültürel, siyasal, ekolojik kırımlarına karşı yıkıma sürüklenen, topluma, kendine sahip çıkma, kendini koruma, kendini özgürce ifade temelinde geliştirme ve güç kazanmanın çabası ve uğraşı olmaktadır. Mevcut hakim siyasetin yapılanmalarına dayalı olarak, Demokratik Siyaset yürütülemez. Günümüz okulları, araştırma kuruluşları, üniversiteleri, medyası, halkın Demokratik Siyasetinin üretildiği yerler olarak değerlendirilemez. Bunlar hakim siyasete sıkı sıkı bağlı, ona meşruiyet üreten kurumlar olarak Demokratik Siyasete kapalıdır. Bu anlamda Demokratik Siyaseti halkın tartışma süreçlerine dayandırmadan, denetimine ve doğrudan katılımına açmadan yürütmek mümkün değildir. Bu süreçlerin yaşanabileceği örgütlülükler olarak siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları, dernekler, sendikalar, oda, büro türü meslek örgütlenmeleri, halkın kültürel ve sosyal kurumları, dini mekanlar düşünülebilir. Kapitalist iktidar temelleri dışındaki tüm kesimleri kapsayan kendi aralarında koordineli bir örgütçülük Demokratik Siyasetin çalışmasının en can alıcı konusunu oluşturmaktadır.
Kendini devletleştirmeye kapatmış, halkın doğrudan katılımına, tartışma ve kararlaşmasına dayandıran bu tür örgütlenmeler ne kadar yaygınlaşırsa, toplum politik niteliğini o denli kazanabilir. Yani Demokratik Siyaseti halkçı, katılımcı, halkın öz gücüne dayanan, paylaşımcı, örgütlü, özgürlük ve dayanışma ideallerine dayanacaktır.
Bu temelde ele alındığında Demokratik Siyaset halkların zihinsel, örgütsel, eylemsel iradesini zirveleştirmekle kalmayacak aynı zamanda kaos ortamının krizli durumunu aşma gücünede ulaşabilecektirler. Özerklik ve özgür yönetimlerin, Demokratik Siyaset temelinde işlerlik kazanması olmazsa olmaz kabilinde ele alınırken, klasik devletçi siyaset gerçeğinden belirgin çizgilerle ayrılması zorunludur. Onun için yurtaş meclisleri, bölge, sokak, mahalle meclisleri, komünler, kadın ve gençlik örgütlenmeleri, öz savunma sistemleri, meslek kuruluşları, dini etnik örgütlenmeler üzerinden geniş bir tartışma ve kararlaşma süreci ortaya çıkarmak şarttır. Bu anlamda halkın demokratik siyaset tanımının bu olduğunu belirtmek önemlidir.”
Hüseyin Arasan