HABER MERKEZİ –
Efrîn’e yönelik birçok müdahalemizi ABD engelledi
Daha önce dikkat çektik, Cerablus ve Bab’a işgalinde Ankara’da kimler vardı, nasıl bir törenle ilk düğmeye basıldı? Efrîn’i işgal ederken Rusya’nın zaten açıktan desteği vardı. ABD’nin de en az Rusya kadar desteği vardı. Yani çok dışarıya çıkmadı ama biz de bu mücadelenin içindeyiz, bazı şeyleri biliyoruz. En azından gerçekleri anlayalım diye bazı girişimlerde bulunduk, kimin, nasıl işin içinde olduğunu gördük. Örneğin Efrîn’e yönelik birçok müdahalemizi ABD engelledi. Biz müdahale edemedik. Bizim girişimlerimizi boşa çıkardı. Girê Spî, Serêkanî’ye saldırının nasıl olduğunu herkes çok daha iyi biliyor. ABD’nin rölü ne? Rusya’nın hesapları neydi? Yine Xakûrkê’ye dönük saldırılarda İran’la nasıl bir işbirliği oldu, aynı zamanda Başûrê Kurdistan’a dönük saldırıları İran’la nasıl ortaklaşa koordine ediyor, birlikte yürütüyorlar, ortak operasyon içindeler bu da açığa çıktı.
Yani bu güçler de işin içerisindeler. Birçok güç kendi çıkarı doğrultusunda “olur,” destek veriyor. AKP-MHP faşizmi Türkiye’nin imkanlarını pazarlayarak fırsat, imkan yaratıyor ve ona göre pratik geliştiriyor. Bu da açık bir durum. Mevcut güçlerin demek ki kendine göre planları var. Herkesin kendi çıkarı var. Bu onay ve desteği çıkarları doğrultusunda veriyorlar. Güncel olarak ekonomik-siyasi taviz alıyorlar. İleriye dönük hesapları gereği bunu yapıyorlar.
ABD, İngiltere ve İsrail ittifakının amacı Ortadoğu’yu daha çok parçalamaktır
Mesela 5-6 yıl öncesine kadar ki süreci düşünelim; Sadece Ortadoğu’nun değil, dünyanın en tutucu devleti TC’ydi. Birinci ve İkinci dünya savaşlarında ortaya çıkartılmış sınırları korumada en katı davranan, sınırların değil değiştirilmesini, tartışılmasına bile her yerde karşı çıkan devlet, TC devletiydi. Şimdi 5 yıldır ne oldu? Ortadoğu’da sınır değişikliklerini TC’nin eliyle yaptılar. Bab’a, Cerablus’a TC girdi, İdlib’e TC girdi, Türkiye-Suriye sınırını, Türkiye-Irak sınırını TC yok etti. Yani önceki İkinci Dünya Savaşı’nın çizdiği sınırları Ortadoğu’da TC devletinin eliyle ortadan kaldırdılar.
Şimdi artık Ortadoğu’da sınır sorunu vardır. Bu ileriki süreçlerde çeşitli biçimlerde gündeme gelecek. Ortadoğu’nun yeniden şekillenmesi, Ortadoğu’nun siyasi coğrafyasının yeniden yapılandırılması kesinlikle gündeme girecek. Mevcut durumda artık ‘biz eski sınırlara sadığız, ülke bütünlüklerinden, devlet sınırlarının korunmasından yanayız’ sözleri boş bir yalandan başka bir şey değildir. O aşıldı. Bunu TC eliyle yaptırdılar. Demek ki TC’yi buna teşvik ettiler. Aslında TC buna karşıydı. Ama en karşı olduğunu TC’ye yaptırdılar. Bu sınırları değiştirdiler.
Demek ki sınırları değiştirmek isteyen, Ortadoğu’da siyasi coğrafyayı yeniden şekillendirmek isteyen güçler var, böyle politikalar var. İleriki süreçte gündeme gelecek. Bunu görmek lazım. Özellikle küresel sermayenin temel yaklaşımının bu olduğunu söylemek hatalı değil. Eğer başarabilirlerse ABD, İngiltere, İsrail ittifakının, yeni Ortadoğu politikasının mevcut Ortadoğu’yu daha çok parçalamak olduğu açıktır. Hem İsrail’in, sermayenin güvenliği, hem de daha fazla sömürü yapabilmesi, Ortadoğu kaynaklarının daha çok sömürülebilmesini buraya dayandırmak istiyorlar. Bunu şimdi gizliyorlar. Büyük Orta Doğu Projesi diye bir proje ortaya attılar. Bu görünür bir biçimde içinde yok. Projenin adı var fakat içi bomboş, demek ki içinde gizli şeyler var. En gizli olan budur. Bunu Türkiye eliyle yaptırdılar. Artık Türkiye karşı çıkamaz. Zaten var olan sınırları kendisi değiştirmiştir. O halde bu sınır yapılandırmalarını nasıl yapacaklar hiç belli değil.
Avrupa maddi çıkar sağladı. Gerçekten de çok sömürü yaptılar. Rusya Türkiye’nin bu durumuna dayanarak güya ABD’yle, NATO’yla, Avrupa’yla çelişkiler yaratarak Türkiye üzerinden o derin ekonomik krizini aşmaya çalıştı. Gerçekten de enerji projeleriyle, etkinlik sağladı. Normalde Rusya çok zor durumdaydı, şimdi güçlenmiş durumda. Ortadoğu’da Sovyetler Birliğinin çözülüşünden sonra Rusya’nın her hangi ciddi bir etkinliği kalmamıştı. Şu an Ortadoğu’nun etkili, sayılı güçlerinden birisi olmuş durumda. Dört-beş sene önce sadece Akdeniz kıyısında, Suriye’de varlığı olan bir devletti. Şimdi Ortadoğu’nun her yerinde etkinliği duyulur bir devlet haline geldi. Böyle bir duruma gelme de İran’la ilişkilerinden Suriye yararlandı ama Türkiye ile Astana süreci denen görüşmeler süreci, enerji ittifakı denen ittifak sürecinden kazandığı çok şey oldu. Bu ilişkiler Rusya’ya önemli şeyler verdi.
İran tarihsel olarak Kürt isyanlarını Türkiye ile birlikte bastırdılar. Osmanlı ve İran imparatorlukları hep böyle yaptı. Şimdi de aynı siyaseti yürütüyor. Kendini korumanın, varlığını sürdürmenin temel yolunu Kürt soykırımını gerçekleştirmek de görüyor. Aslında birçok bakımdan Türkiye ile çıkar çekişmesi, çatışması içinde olsa da Kürt soykırımını geliştirmede, Kürt Özgürlük Hareketine karşı mücadele etmede ortaklaşıyorlar, birlikte oluyorlar. Öyle bir desteği var. İnsan bunu görebiliyor.
Arap devletleri etkinlik gösteremediler. Onların da ulus devlet milliyetçiliğinde ne kadar katılaştığını Saddam Hüseyin örneğinde gördük, yok oluyorlar ama değişmiyorlar. Aynı şeyi Esat yönetimi de yaşadı. Diğer Arap devletlerinde de görülüyor.
Şimdi Katar, Libya, Suriye politikaları mevcut AKP-MHP yönetiminin yeni konsepti temelinde gelişen politikalar bu çevreleri biraz rahatsız eder, gözünü açar, uyandırır hale getirmiş gibi. Yani onlar biraz karşı çıkıyorlar.
Başûrê Kurdistan yönetimi gerçekten de zaman tünelinde kalmış. 1988 Halepçe Katliamı ve İran-Irak ateşkesi sonrasında imha ve tasfiye olmuşlardı. 1991’de Çekiç Güç Operasyonu temelinde Başûrê Kurdistan’a sahip olmayı ABD-Saddam çatışmasının yarattığı konjonktüre dayanarak elde ettiler. Böyle bir anda yoktan bulur gibi yaptılar. Bunun PKK’ye karşı mücadeleyle var olduğu kendilerine söylendi, gösterildi. Bu temelde anlaşma yaptılar. Böylece öyle bir çizgiye oturdular. “PKK’ye karşı çıkarak biz var oluruz. Karşı çıktığımız oranda bize var diyecekler, o halde PKK karşı mücadeleye katılalım, varlığımızı koruyalım” çizgisini oluşturdular. Hala bu kafayla gidiyorlar. Böyle olduğunu sanıyorlar. Oysa bu değişti. Çekiç Güç Operasyonu, projesi bitti. TC’nin ‘Çöktürme Eylem Planı’yla birlikte o plan bitmiştir. Dolayısıyla PKK’ye karşı mücadele temelinde KDP’nin, YNK’nin, Başûrê Kurdistan yönetiminin ya da her hangi bir Kürdistan parçasında her hangi bir partinin güç sahibi olma, var olma şansı kalmamıştır. Geçmişte böyle bir şey vardı. Önder Apo buna ‘Apo primi, PKK primi’ dedi. Yani ne kadar karşı olursanız TC o kadar imkan veriyor. PKK’ye karşı çıkın alın, yaşayın. Fakat Kürt işbirlikçiliği bunun farkında değil, hala eskisinin sürdüğünü sanıyor. Bir büyük tehlike kendisi için de var. Kürt soykırımı önü alınamaz bir biçimde gerçekleştirilmek isteniyor ki kendisinin de iktidar olarak dayandığı zemin yok oluyor, bunun farkında değil. Aslında gaflet burada.
Çok gafil ve zayıf durumdalar. Yani mevcut yeni politikaları göremiyorlar. Yeni projeleri anlayamıyorlar. Küresel sermaye güçlerinin, bölge güçlerinin politikalarını yeterince anlayabilmiş değiller, özellikle de TC’nin yeni konseptinin yeterince farkında değiller. Onlar zannediyorlar ki eskisi gibi devam edebiliriz. Öyle de yürümek istiyorlar ama etkilerinin ne kadar azaldığı artık gözle görülür bir durumda. Toplum da bundan rahatsız, birçok çevre bunu görüyor, ortaya koyuyor. Artık onlar da bir yolun sonuna geldiler. 90’ların başında kendilerine çizilen yol bitti. Şimdi yeni bir yol bulacaklar mı? Bulabilecekler mi, bulamayacaklar mı? Sorun orada.
Şimdi şöyle görmek lazım: TC planlamaları karşısında herkesin kendine göre planlamaları var. Şimdi birçok çevre TC’nin mevcut Rojava ve Başûrê Kurdistan’a dönük işgal faaliyetlerine onay ve destek veriyor. Örneğin Libya’ya, Katar’a dönük askeri müdahalelerine çok fazla ses çıkarmadılar ama hesapları vardı. Bu demek değil ki hiçbir zaman çıkartmayacaklar. Hayır. Herkes kendi çıkarı doğrultusunda bunu yapıyor. Zamanı gelince verdiklerinin karşılığını misliyle alırlar. Evet, İran ve Türkiye, Kürt varlığını imha etmekte birleşebilir ama bölgesel mücadele de en temel iki güçtür. O mücadele her zaman sürecek. Kürt işbirlikçiliğinin çok fazla bir destekleyici şeyi kalmıyor. Onlar baltayı kendi ayaklarına vuruyorlar. Zaten tümüyle maskeleri düştü. Zor durumdalar.
Duran Kalkan