HABER MERKEZİ –
Yeni hastalıklar emperyalizm olgusudur, onlarla mücadele etmek, anti-emperyalist mücadeledir
Bağımsız düşünme yeteneği, ruhunu satmama, temel insani değerleri muhafaza etme devrimi. Buna muhafazakarlık devrimi de diyebiliriz.
Çünkü; insanlık yok edilmek istendi mi, sen muhafaza edeceksin. Doğa tahrip edildi mi, bunu uygun tekniklerle önleme savaşımını vereceksin. Sosyal grupların, ulusların zamansız tasfiyesine, dilin ve kültürün bozulmasına karşı duracağız. İnsanı muazzam bir stres içine, gerginlik içine itmek, gerçekten neredeyse yeni bir hastalık türüdür. Hatta bütün hastalıkların anası oluyor stres. Cinsel bozukluğun bir sonucu olarak AIDS gibi hastalıklar gelişiyor.
Bütün bunlara karşı senin bir insanı kurtarma özelliğin olacak.
Stres bir emperyalizm olgusudur.
Bu yeni hastalıklar emperyalizm olgusudur. Onlarla mücadele etmek, anti-emperyalist mücadeledir. Bunun biçimini bulacaksın. Nitekim AIDS için çağın vebası deniliyor; bu, cinsel sapkınlıktan kaynaklanmıştır. Doğru cinsel anlayışla bunu önleyeceğiz ve zaten emperyalist bilim adamları da bunu söylüyor.
Demek ki devrim bunun da tek doğru çaresidir. Emperyalist gelişme tabiatından kaynaklanan çok sayıda hastalık var. Stres dediğimiz olay, ağır bir hastalıktır. Bu, ancak yeni bir toplumsal statüyle veya düzenlenişle, yani devrimle aşılabilir. Bunun yeni tekniğini bulacağız.
Sosyalizm için yepyeni teorik bir dönem açılıyor.
Sosyalist teoriye, 19. yüzyıl değerlendirmeleriyle katkı sağlayamayız. Diğer bir deyişle, 19. yüzyıl sosyalizm değerlendirmelerini ve teorilerini ezberlemekle, yine 20. yüzyıldaki emperyalizm ve ulusal kurtuluş devrimleri çağındaki değerlendirmelerle sosyalist teoriyi zenginleştiremeyiz. Tabii bunları ezberleyerek iyi bir sosyalist olduğumuzu da söyleyemeyiz. Sosyalizme, 21. yüzyıla veya içinden geçtiğimiz sürece ilişkin sorunları ortaya koymakla, biraz daha derinleştirilmiş gelişmeleri görmekle yetinmeyen, bununla birlikte bu sorunlara karşı koymanın ve çözüm gücü olmanın yöntemlerini geliştiren bir teoriyle ancak bir katkı sağlayabiliriz.
Ermeni soykırımında İttihat ve Terakki’nin arkasında Alman desteğini görmemek mümkün müdür?
Evet, bu dönemin teorisine ihtiyaç var ama eskiyi bütünüyle inkar etmemeliyiz. Yine eski parti anlayışlarını, eski savaşım anlayışlarını inkar etmeden, döneme göre parti anlayışlarını, onun mücadele taktiklerini zenginleştirmek sosyalizme katkı olarak düşünülmelidir. Sosyalizmin savaş taktiklerine katkı olarak yeni taktiklerin geliştirilmesinden bahsedilmelidir.
Bütün bunlar gösteriyor ki; teori ve pratiğin uğruna mücadele temelinde sosyalizm çağının sona ermesi, sosyalizmin yenilmesi değil, tam tersine onun yenilenmesi, kesin yeni teorilerin geliştirilmesi ve en önemlisi de yeni pratiklerle hayata geçirilmesi, çok yaratıcı, çok yenilikçi anlamda buna güç yetirilmesi sözkonusudur. Bu anlamda emperyalizme ve onun en baş temsilcisine karşı mücadele kadar, sosyalizmin temsili yeni bir aşamaya giriyor.
Sovyetler’deki reel sosyalizmin çözülüşü, her şeyin bitişi demek değildir. Orada sosyalizmin kazanımları daha değişik biçimlerde kendisine yol açacak. Yine dünyanın irili-ufaklı birçok ülkesinde, halkında ulusal ve sosyal kazanımlar bu dönemin yaratılabileceğini, sosyalizmin zaten yaratıcı özünün bilimsel ifadesinin bunu gerekli kıldığını, sosyalizmin bu olduğunu ortaya çıkarıyor. Nitekim kendi deneyimimizde de bunun mümkün olabileceğini çok çarpıcı bir biçimde göstermiş bulunuyoruz.
ABD böyle baş aktör, baş imparatorluk rolünü oynarken, Almanya’sı da boş durmaz. O her zaman, 19. yüzyılda olduğu gibi 20. yüzyılda da emperyalistleşmeye ilgi duymuş ve insanlığın başına iki büyük dünya savaşı ve irili-ufaklı birçok savaşı bela etmiştir. Birçok faşist gelişme kadar, halkın soykırımına kadar, bela olmaya kadar gidebilmiştir. Yalnız Yahudi soykırımında değil, bir Ermeni soykırımında da İttihat ve Terakki’nin arkasında Alman desteğini görmemek mümkün müdür? Bırakalım onu, günümüzde Kürdistan’daki soykırımda bile Almanya’nın desteğini görmemek mümkün müdür? Gerçekten hem kendi içinde hem dışındaki soykırımlarda Alman emperyalizminin payını çok iyi görmek ve yerli yerine oturtmak büyük bir önem taşır.
Bir Japonya toparlandı, yeni yayılıyor dünyaya. Yayılırken bu faşist rejimi beslemek için Amerika’dan, Almanya’dan geri durmamacasına nasıl çaba harcıyor? Ekonomik yönden bağlayayım derken, nasıl kendini Ortadoğu’ya taşırmaya çalıştığını iyi görmek gerekir. Geç uyanır ama çok kötü sonuçlandırır.
Rusya’daki bozulmayı bile doğru değerlendirmek büyük önem taşıyor. Rusya bir emperyalist midir? Reel sosyalizmin çözülüşüyle birlikte Rusya’da gelişecek olan emperyalizm midir, yoksa yeni bir sosyalist gelişme midir? Rus politikasının çelişkili karakterini iyi değerlendirmek gerekir. Reel sosyalizmin çözülüşünün tamamen bitiş olmadığı, dolayısıyla bir yandan sosyalist güçlerin varlıklarını geliştirmesi, diğer yandan milliyetçi veya kapitalizme hevesli dediğimiz güçlerin çekişmesi sözkonusu. Bunların çelişkileri, özellikle emperyalist ülkelerle ilişki geliştirmeleri öne alınıyor. Yine bunların Balkanlar’a, Kafkasya’ya, Ortadoğu’ya yansımasını iyi incelemek gerekir.
Artan bu emperyalist çekişmeler ortamında Kürdistan Devriminin nasıl çıkış bulabileceğini, bu çekişmelerden nasıl yararlanabileceğini iyi kestirmek gerekir. Bu anlamda reel sosyalizmin çözülüşü, sözkonusu emperyalist ülkelerde çelişkileri hızlandırmıştır. Mutlaka eski statüko döneminden daha elverişli gelişmeye, çözülmeye yatkın bir durumu iyi değerlendirmek, yine ABD’nin “yeni nizamı” denilen nizamsızlıkta, kargaşalıkta devrimin yol alma şansının daha fazla yakalandığı bir dönemi iyi görmek gerekir.
Ne Araplar İsrail’i toptan yok edebilirler ne de İsrail Araplara diz çöktürebilir
Ayrıca bölgemiz Ortadoğu ülkelerinde de birtakım gelişmeler var. Neredeyse ezeli düşman gözüken Arap-İsrailoğullarının çatışmasının uzlaşmaya gider bir durumu yaşadığı görülüyor. Bunun tam bir barış, uzlaşma çağı getiremeyeceğini belirtmek gerekir. İsrailoğulları veya bunun siyonist biçimlenişi öyle kolayca salt bir İsrail’le sınırlı kalmaz. Siyonizm dünyanın etkili, yönlendirici bir gücüdür. Filistinle, Arap ülkeleriyle yetinmez; etki sahasını habire artıracaktır. Tabii Türkiye üzerinde de ne kadar etkili olduğunu, Türkiye yönetimi içinde ne kadar ağırlığının olduğunu, ne kadar onun efendisi olduğunu biliyoruz. Bunu bütün Türki cumhuriyetlere yaymak istediğini, hatta yaydığını da biliyoruz. Yine birçok Arap yönetim gücünün de ona nasıl dayandığını biliyoruz. Dolayısıyla sözkonusu çelişkilerin bir anda uzlaşamayacağını, hatta bu çelişkili karakterin derinleşerek devam edeceğini görmek gerekiyor. Ama bir uzlaşmanın da gerekli olduğu, çünkü mevcut güç dengesine, Arap ve İsrail gerçekliğinde yine mevcut yönetimlerin, örgütlerin ve onların mücadele biçimlerinin artık yetmediği ortaya çıkıyor. Bunun anlamsızlaştığı ortaya çıkıyor. Ne Araplar gündemlerine koydukları gibi İsrail’i toptan yok edebilirler, ne de İsrail artık bütün Araplara diz çöktürebilir. Dolayısıyla iki taraf için de tam bir zaferden bahsetmek mümkün değil. İşte bu da uzlaşma dediğimiz döneme zemin sunuyor. Sonuç; barış görüşmeleri. Ne tam İsrail’in dayattığı ne de Arapların dayattığı koşullar tam gerçekleşebilir. Orta bir yerde buluşacaklar. Bunun ikili, çoklu görüşmelerini yapıyorlar. Öyle bitirme anlamında savaşlara fazla yönelemeyecekleri gibi, kalıcı, uzun vadeli, stratejik bir barışın da olmayacağını vurgulamak gerekiyor.
Bu daha çok kararsızlık döneminin kararsız bir uzlaşma halidir. Bu durum her an bozulabilir. Uzlaşma gelişecek fakat içinde birçok çatışma tohumlarını da barındıracak. Nasıl uygulandığını ve nasıl bozulduğunu gün be gün görüyoruz.
Buna doğudan bir İran’ın durumunu da eklemek gerekir. İran da eskiden beri gerek Arap yarımadasından, gerek Anadolu’dan, gerek Kafkasya’dan ve gerekse Orta Asya’dan gelen güçlerle kendini çatışma içinde bulmuştur. İran-Irak çatışması bunun tarihi bir devamı niteliğindedir. Türkiye ile çekişmesi yine tarihi bir temeldedir. Bunun mezhepsel ifadesi o kadar önemli değil. Savaşım siyasidir ve tamamen aralarındaki çelişkilerle bağlantılıdır. Türkiye’yle kolay uzlaşamaz; özellikle hiç öyle güvenilir bir dostluk tesis edemez. Yine günümüzde özelde Irak rejimiyle, genelde Arap dünyasıyla kalıcı bir dostluğa ulaşamaz. Aralarında büyük çelişkiler vardır. Dolayısıyla bölgemizin çelişkili güçlerinden biri olmaya adaydır. Mevcut yönetimiyle olduğu gibi, daha önceki şahlık yönetiminde de böyleydi. Yarın daha fazla böyle olabilir. Ama sorunları yüzünden savaşı fazla körükleyemez, geliştiremez. Tabii uzlaşmayı da fazla yaşayamaz. Bunu da görmek gerekir.
Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın ‘Sosyalizmde Israr İnsan Olmakta Isrardır’ kitabından derlenmiştir