HABER MERKEZİ –
Arap Baharı ile Ortadoğu’da büyük ölçüde dengeler değişmeye başlayacaktı. Değişen dengeler içerisinden Kürt halkının öncülüğünde Rojava Devrimi boy gösterecek, Kasr-ı Şiirn ve Lozan anlaşması ile 4 parçaya ayrılan Kurdistan’ın batı parçası yani Rojava Kurdistan’ında Devrimin ayak sesleri duyulmaya başlayacaktı. Kürt halkı Dünya’nın başına bela olmuş olan DAİŞ vahşetini yenecek kendi sistemlerini inşa edecekti. Şu an Dünya halklarına umut veren aynı zamanda ‘Kadın Devrimi’ olarak anılan Rojava Devrimi Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın ideolojisi ile gerçekleştirilmiş ve yine bu ideoloji etrafında yeni bir yaşam örülmeye başlanmıştır.
Bilindiği üzere, ‘Arap Baharı’ emperyalist güçlerin kontrolünde gelişse de Ortadoğu’nun genel sorunlarını bir kez daha gözler önüne sermişti. Suriye Rejimi’nin işgali altında olan Rojava Kurdistan’ında yaşayan halkların direnişi ise Arap Baharı’ndan çok önce çok daha eskilerden başlamış Kürt halkı her geçen gün bilinçlenerek öz örgütlülüğünü artırıyordu. Suriye Rejimi’nin kimliksizleştirme, yok etme politikalarına rağmen bir direnişin içerisinde yerini almaktaydı. Suriye’de Esad Rejimine karşı bir çok Sünni grupların da rahatsızlığı patlak veriyordu. Ekonomik olarak her geçen gün kötüleşiyor, insan hakları adına bahsedilemez bir durum oluşuyordu.
Türk devletine yakınlığı ile bilinen cihatçı grupların, ortaya çıkması ve hedef olarak Kürt halkının yurtseverlik tarafının baskın olduğu Kobanê’ye saldırması ile birlikte 19 Temmuz 2012’de Kobanê şahsında Rojava Devrimi ile Ortadoğu halkları için yeni bir başlangıcın ayak sesleri duyulmaya başlandı.
Uzun yıllardır Suriye rejiminin işgali altında bulunan yaklaşık 3 milyon Kürd’ün kaderi, çok önemli gelişmelerin, alt üst oluşların yaşandığı ulus-devlet ve onun her tarafa sinmiş statükosuna karşı bir başkaldırı olarak ortaya çıkıp devrime dönüştü.
Baas hareketi Arap milliyetçiliğinin temsilciliğini yapıyordu ve 1950’li yılların sonuna doğru gücünü artırmaya başlayıp, 1963 yılında gerçekleştirdikleri darbe ile iktidara geldi. Arap milliyetçiliğinin ve Baas iktidarına damga vuracak Hafız Esad, 1971 yılında halk oylamasıyla devlet başkanı olmasından sonra kendi politikalarını hayata geçirmek için kolları sıvadı. Kendi politikalarına ve rejimine karşı çıkmaya çalışan toplumsal dinamikleri ve grupları kanlı bir şekilde bastırdı. Ülke sınırları içinde herkese bir Suriyeli Arap kimliği kazandırmaya çalışan Hafız Esad, buna dayalı olarak tüm toplumsal kesimlerin kimlik arayışını zor kullanarak engellemeye çalıştı. 49 yıl iktidar olan Baas, Kürt halkını her süreçte rejim açısından “potansiyel tehlike” ve “en tehlikeli unsur” olarak gördü ve politikalarını da buna göre dizayn etti.
Cizîrê bölgesinin 1950’li yılların sonuna doğru yoğun bir Kürt göçü almasıyla birlikte 300 bini aşan Kürt nüfusuna karşılık rejim, Cizîrê’de bir nüfus sayımı yapılmasını kararlaştırdı ve bunun sonucunda yaklaşık 200 bin Kürt kısa süre içinde yabancı statüsüne getirildi ve vatandaşlık hakları ellerinden alındı.
“Bölgede yaşayan Kürtlerin Suriye içinde dağıtılması, buna karşılık bölgeye Arapların yerleştirilmesi yönünde bir politika belirledi. Böylece Kürtlerin yaşadığı bölgede “Arap Kemeri” oluşturması amaçlandı. Ancak Kürtler direnişle plana karşı çıkınca Baas rejimi, bu konuda az da olsa geri adım attı. Arap Kemeri’ni tam olarak oluşturamayan rejim, buna karşı Kürtlerin yaşam şartlarını her geçen gün daha da dayanılmaz hale getirdi. Kürtçe yayınlar ve Kürtçenin konuşulması yasaklandı, bölgedeki yer isimleri Arapçayla değiştirildi. Yine rejim tarafından 1963 yılında Türkiye’deki Şark Islahat Planı gibi uygulamaların benzeri hayata geçirilerek, 12 maddeden oluşan bir soykırım uygulaması hayata geçirildi. Bunlardan biri insansızlaştırma ve Arapları bölgeye yerleştirme, biri de kimliksizleştirme ve yurttaş olarak kabul etmemeydi. İktidarını en mikro düzeyde yerleştirmek isten Baas, her iki Kürt köyünün arasına iki Arap köyü yerleştirerek Kürtlerin topraklarını ellerinden aldı. Ancak bu plan tam olarak işletilemedi. Plana yönelik bölgede yaşanan direniş üzerine hükümet bu konuda geri adım attı. Buna karşın Kürtlerin yaşam şartları her geçen gün ağırlaştı, hakları geriye gitti.”
Sonraki süreçlerde Kürtleri yine çok zorlu süreçler bekledi.
Amûdê sinema katliamı yaşandı. 300’e yakın kişi katledildi.
Hesekê Cezaevi vahşeti hala akıllardadır. Mart 1993’te çoğunluğu siyasetçi olan 65 Kürt bir odaya alınarak, cezaevi ateşe verildi. Çıkarılan yangında 65 Kürt tutsak, yakılarak katledildi.
11 Mart 2004’ü gösterdiğinde ise Qamişlo’da Kürt halkına karşı yeni bir katliam hayata geçirildi. Stadyumdaki katliam ile başlayan süreç büyüdü ve günlerce süren saldırılarda 36 kişi yaşamını yitirdi, 100’den fazla kişi yaralandı ve bine yakın kişi işkenceden geçirildi. Baas rejiminin gerçekleştirdiği bu katliama Kürtler PYD’yi kurarak cevap verdi denilebilir.
Qamişlo katliamı bir dönüm noktasıdır. 19 Temmuz’un dinamikleri bu tarih içinde saklıdır.
Suriye’deki isyan dalgasında, yılların örgütlülüğü sayesinde, 19 Temmuz 2012’de Kobanê’den başlayarak Kürt bölgelerinde kontrolü ele alan Halklar Önderi Abdullah Öcalan çizgisindeki hareket, Kürtler açısından yeni bir dönüm noktası oldu.
Bu sürecin öncü gücü, Demokratik Birlik Partisi’ni (PYD) de kapsayan Demokratik Toplum Hareketi (TEV-DEM) idi. Halk Savunma Birlikleri (YPG) ve Kadın Savunma Birlikleri (YPJ) bu hareketin silahlı kanadı olarak örgütlendi.
Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın ortaya koyduğu “Demokratik, Kadın Özgürlükçü, Ekolojik Paradigma” ile yeni bir tarih Rojava Devrimi şahsında yazılmaya başladı.
NC//Axin Mahir Dicle