HABER MERKEZİ –
Tarihte ve günümüzde hiç kimsenin, bu yoldaşlarımızın yaşadığı imkansızlıklardan daha büyük imkansızlığı yoktur. En büyük imkansızlık içinde bu yoldaşlar bulunuyorlardı, tek imkanları kendi can bedenleriydi ve onları da kahramanca ortaya koydular. Zorluklar, korkunç bir işkence ortamıdır. Buna rağmen en büyük kahramanlığı yine bu işkencelere karşı göstermediler mi? Umudun, inancın en az beslendiği bir dönemde, belki de Parti’nin “ha gidiyor ha gitmek üzere” olduğu bir süreçte, bütünüyle kendi kişiliklerini ortaya koyarak, Parti’yi, dolayısıyla tarihi kurtarmada önemli bir rolün sahibi olmadılar mı? İnanç, umut sonuna kadar büyük değil miydi? Hem de o zeminde. Yine coşku, yaşama bağlılık, en soylu bir temelde değil miydi? Biz de bu büyük direniş kahramanlarımızın anısına sık sık değiniyoruz, değerlendirme yapıyoruz ve halen de o temelde bağlılığımızı sürdürme durumundayız, bunu da zaten hayata geçirdik. PKK’yi PKK yapan bu değerlerdir. En zor koşullarda Parti’ye, Parti’nin çizgisi ve taktiğine bağlı olma. Nedir o? Halk savaşı, çizgisi ve onun her an direniş taktiğidir. Bu kişiliğiyle tamamen yoldaşça… PKK bu değil midir? Esas olan, PKK’yi böyle yaratan bu değil midir?
Büyük direniş değerlerine karşı görev anlayışını, saygısını, bağlılığını tutarlıca koruyamayanlar, hakkını veremeyenler, lanetli olmaktan, dolayısıyla düşmanın karşısında bir hiç olmaktan kurtulamazlar. Belki şehitlerin size her gün hitap edecek dilleri yok; belki onların bizzat sizi günlük olarak emirkomutaya tabi tutma gücü de yoktur; ama öyle bir el, öyle bir yönetim, öyle bir emirkomuta gücüdür ki, ihmale gelmez. İhmal edenlerin de iflah olması düşünülemez. Kim nereden bakarsa baksın, PKK’nin şehitler gerçeği belki de hiçbir Parti’yle tarihte karşılaştırılamayacak kadar büyük. Bu şehitler kervanını hiçe sayanların kesinlikle insanlık tarihinde affedilecekleri düşünülemez. Bir de hiçbir değere sahip olacakları da düşünülemez. Belki görünmez bir elleri, söylemez bir dilleri var, ama esasta gerçek bir komuta gücüdürler. Bağlı kalanlar kesin büyürler, bağlı olmayanlar da asla iflah olamazlar. Dolayısıyla varsa bu büyük direniş şehitlerimizin anısına bir bağlılık, bu kararlılık günlerine varsa bir anlamlı yaklaşımınız, onların çizdiği yolda ve temsil ettikleri gibi bir Partileşmeyi, Parti kimliğine bağlı kalmayı herşeyden yüce tutmalısınız. Güçlü mü olmak istiyorsunuz? Buyrun, bu kimliğe doğru sahip çıkın. Bu tarzda, bu biçimde, bu büyük yaşam özlemliğiyle göreceksiniz ki, ulaşamayacağınız hiçbir hedef yoktur, gerçekleştiremeyeceğiniz hiçbir görev de yoktur, aşamayacağınız hiçbir zorluk da yoktur. İşte bu büyük direniş, kararlılığın en yalın özeti budur.
Büyük direniş kahramanlarına bakarak “bize yeter ki kimliğimize sahip çıkmanın bir fırsatını verin, nasıl yaşama sevdalı olacağımızı size gösteririz” büyük sözünden anlayarak Parti kimliğini yansıttınız mı, bu bir zafer kişiliğidir ve engel tanımaksızın gider. Bunun dışında bu ülkede değil başarılardan bahsetmek, insan olmaktan bile bahsetmek mümkün değildir. Çünkü bu kimliğe sahip çıkma, bu yoldaşlarımızın da söylediği gibi en temel insani gerçeğe sahip çıkmak demektir. Çünkü insan doğduğu topraklara bağlılığıyla insandır. İnsan, içinde yer aldığı etnik topluluğa, ulusal topluluğa bağlılığıyla insandır. İnsanın bu anlamda bir sosyal gerçekliği vardır, o gerçekliğe bağlı olduğu oranda insandır.
İşte bugün düşman diyor ki, “bu en temel insanı değerlerden vazgeçeceksiniz”. Ana topraklara ihanet; “öyle bir şey yok”! Ulusal kimliğe ihanet; “öyle bir şey de yok”. Sosyal, sınıfsal kimliğe ihanet; “ona da bağlı olmaya kesin izin yok”! Demek ki Parti kimliği böylesine vazgeçilmez bir insani kimliktir. Bunun dışında da ülkede başka bir kimlikle insan olmak mümkün değildir. Tek seçenek bu kimliğe sahip çıkmak. Bu yoldaşlar gerçekten bunu çok büyük gördüler ve sadece görmeyle yetinmeyip, görmeyi karara, kararı yaşamını adamaya dönüştürdüler. Parti’ye adanmış yaşam, insanlığa adanmış yaşam. Bu büyük gerçeği doğruladılar ve bu büyük gerçeği bize malederek, bize en büyük yardımı yaptılar. Büyük şükran duygusuyla bağlı kalmak gerekiyor. “Büyük minnet borcumuz vardır” dememiz gerekiyor.
Büyük şehidimiz M.Hayri Durmuş, öyle duyarlı, nazik, nazik olduğu kadar yaptığı işin bilincindedir ki, o zaman şunu söyler: “Parti Önderliği’nin özellikle örgütsel konulardaki çabaları karşısında yetersiz kaldık ve biraz da borçlu düştük”. Bu borcu ödemeden gitmek zoruna gider. Başka hiçbir şey söylemez. “Mezar taşıma borçlu yazın” dediği nokta bu. Haydi onlar borçlu gitti, hem de bu kahramanca adanmışlık temelinde; bize insanlığın nasıl olması gerektiğini bu büyük direnişiyle hem kanıtlayan, hem bize adanmışlık temelinde gerçekleştirenlere karşı kendinizi kıyasladığınızda ne söyleyeceksiniz? Bunlar önemlidir. Bunlar o kadar önemlidir ki, bunlarsız insan olamazsınız. Kanıt, işte bu büyük direniş kişilikleridir. Onlar iğne ucu kadar başka tür bir yaşam bulsaydı, sarılacak insanlardı. O halde bu kadar açık olan bu gerçeklik karşısında, ben de bir kez daha sözümü yineliyorum: Böylesine bir direniş gününde, o kararlılığa, o kimliği savunma kararlılığına, ödün vermeksizin, boyun eğmeksizin, büyük bir dirayetle, bütün Parti’ye, bütün halka ve insanlığa kabul ettirinceye kadar başarısı için herşeyimi ortaya koyduğum gibi, bundan sonra da koymakta değil tereddüt etmek, daha da bir amansız takipçilikle ve onun ustalığıyla yüklenmek, sonuç almak ve onların güvenine sadece layık olmak da değil, güvenlerini gerçek bir önderlikle zafere götürmek sözümdür, gerçeğimdir. Bütün Partililer’in de, halkımızın da, dostlarımızın da bu sözümüze ve gerçekliğimize yanıt olmaları, en başta değerli bir insan kimliği, Parti kimliği kazanmanın ta kendisidir ve en değerlisidir.
Eksiği, yetersizliği olursa giderilebilinir. Başlayabilirsiniz. Bundan sonra bir de bu anlamlı, kararlı Parti dersiyle, onun sonuçlarıyla birlikte; eğer doğruysa, eğer sözünüz, kararınız bu çerçevedeyse bu işlere çok sağlam giriş yapabilirsiniz. Zorluklarımızın hiçbirisi bu yaşananlardan daha fazla değildir. Büyük direnmediğiniz için, olanağın ne anlama geldiğini bilmiyorsunuz. Kaybetmenin acısını duymadığınız için de, kazanmanın ne kadar değerli olduğunu bilmiyorsunuz. Onun için de büyük bir savaşçılık gelişmiyor.
İlke, amaç bağlılığı benim için herşeyden önce gelir. Ve işte bu tutum Önderliği buraya kadar getirdi.
Ve unutmayın ki bu büyüklük peşinde koşanlar, insanlık tarihinde ilktirler. Bütün ilklere imzalarını atmışlardır. Benim başlattığım o başlangıç, ilk savaşçılığıdır bu ülkenin. Hiç fazla kitap okumaya gerek yok; ben nasıl başladım?. Niçin bir ekmek kavgası yaptım? Niçin dağa çıkmak istiyordum, gerekçelerim neydi? Niçin arkadaş, çocuk grubunu oyun için kurmak istiyordum? Kız çocuğuyla neden arkadaş olmak istiyordum? O dönemki böyle azçok ipuçlarını anlattığım hususları biraz değerlendirin, onda arkadaşlığın, savaşçılığın, özgürlüğün, ekmek kavgasının bütün değerlerini bulacaksınız.
Tartışmaları somut, gerçekçi yapacak, aynı zamanda hücrelerinize kadar özümseyeceksiniz. Böyle yaparsanız hem hakiki bir PKK’li, hem de yıkılmaz, yenilmez bir savaşçı olacaksınız. Ölüm de her zaman var. Aslında ben ona ölüm de demiyorum. Böyle bir savaşçılığı yakaladıktan sonra, ölüm yenilmiştir. Ölüm bir fiziksel, tabiatsal bir olaydır. Ona da zaten ölüm denilmez, hayat sürekli değişimdönüşümden ibarettir. Bizim ölüm dediğimiz, kul eliyle hak etmediğimiz bir şeydir. Onu yıkmış durumdayız ve bu da size büyük bir kazanımdır. Bir diğer çıkaracağınız sonuç: Düzenvari ölümlülükler, düzenin tuzağına düşme, kabul edilmez bir ölümdür. Zaaflarından ötürü ölüme düşme, o da kabul edilmez. Kabul edilecek tek ölüm bütün bu kusurlardan, zaaflardan arınmış bir yaşam şeklinin doğal sonucu olabilecek ölümdür. Ona da ne üzülmeye gerek var, ne ahvah demeye gerek var. Doğaldır. Ama düşman eliyle, zaaflarınızın bir sonucu gerçekleşen ölümler, hep trajiktir. İnsanlık tarihinin bütün trajedileri de bundan kaynaklanıyor. Ölümü hak etmiş mi, hak etmemiş mi? Duyguları önemli, abideleşmiş değerler var. Aslında onlar ölümsüzlüğü sağlamış değerler olduğu için abidelerdir.
Halklar Önderi Abdullah Öcalan
Yurtsever Gençlik Dergisi