HABER MERKEZİ –
“Bir insan yaşama kaç defa gelebilir? Kendi ömrüne kaç yeni doğumu sığdırabilir? Ya da doğum denilen olay sadece biyolojik doğumu mu ifade eder?
Evet, yine kalemim beni sorularımla baş başa bırakıp bu yazıyı yazmaya yöneltiyor. Çocukluğumun basit soruları yaşam ilerledikçe ve ben devrimde büyüdükçe daha görkemli sorularla yeni cevaplara yöneltiyor. Siz de öyle misiniz bilmem, ama bazen bir patikadan yürürken, ya da uzun bir yolculukta ay ışığının yoldaşlığıyla yürürken aklıma sorular gelir apansız. Zaten bir gerillanın en çok yoğunlaştığı yerler de bu uzun yolculuklar değil midir? Sorularıma bulduğum her bir cevap bir başka soruyu beraberinde getirir. Ki yol boyunca bütün bu soru cevap ve iç tartışmalarımla yolun nasıl bittiğini anlayamam bir çok defa.
Bu kez de içimdeki sesin bana yönelttiği soru bu oldu; bir insan yaşama kaç defa doğabilir? Peki bir halk kaç defa yeniden doğabilir?
Doğmak derken öyle sadece biyolojik olarak dünyaya gelmekten bahsetmiyorum. Elbette bunun anlamı çok farklıdır. Henüz dünyaya doğmadan yaşam hücrelerimizin ölüme karşı amansız bir mücadele yürüttüğü bir süreci ifade ediyor. Bu direniş sonucunda dünyaya geldik hepimiz. Yaşama gözlerimizi açtık. Ve artık toplumsal gerçeğin yavaş yavaş büyüyen bir parçası haline gelmeye başladık. Ama benim asıl sormak istediğim şu; bu ölüme karşı direnişle başlayan yaşamımızda kaç defa yeniden doğduğumuzu fark ettik?
Bir gerilla için bunu soralım kendimize. İlk yaşama gözlerimizi açışımız, sonrasında yeni yaşama, kavgaya, mücadeleye doğuşumuz ve bu yeni yaşam içerisinde belki de hemen her süreç ve olay karşısında yeniden yaşıyoruzdur ‘doğumu’. Kaçının fakında vardık kendimizde? Yaşama anlam katmak, her bir gün yeni anlamlarla yeni günlere uyanmak aslında yeni doğuşun, yeni doğuşların somut ifadesidir. Fakat bunun gerçek anlamda somut adımlara dayanması asıl anlam bulandır. Önder APO kendi yaşamını ele aldığında ‘üç doğumu’ ifade ediyor. Soykırım kıskacında tüketilmek istenen bir halkın özgürlük umudu ve adına yazılan kara yazgının kırılması anlamına gelen üç doğum… Bu doğumla birlikte, bugün Kürt halkı evlatlarının görkemli direnişi ile varlığını sürdürebiliyor. Kürdistan’ın dört parçasında süren ve bugün tüm dünyanın özgürlük umutlarını canlı tutan direnişler bu yaşam içerisinde anlamını ve hakikatini bulan üç doğumun ifadesidir.
Önder APO şahsında yaşamı kucaklayan, ölüme meydan okuyan ve direnişi ile dirilişin destanını yazan Özgürlük Hareketimiz ve onun şahsında Kürt halkına dönük çok kapsamlı saldırıların yaşandığı bir süreçteyiz. Adeta varlık-yokluk savaşı diyebileceğimiz bu süreçte, faşizmin tüm saldırıları karşısında Kürdistan dağlarının asi çocukları büyük bir direnişle, yokluğa-yok olmaya karşı var olma mücadelesini yürütüyorlar. Kürt halkının, özgür Kürdün doğuşu, gerillanın direnişi ile gerçekleşiyor.
Fakat bir gerçeklik var ki, o da yaşadığımız süreç karşısında artık Devrimci Halk Savaşı çerçevesinde kendine yurtsever, demokrat, kadın özgürlükçü diyen tüm kesimlerin sürece dahil olarak, gerillanın direnişi ile beraber sürece akması ve gerilla direnişine sahip çıkması gerektiğidir. Bir çok kez yazılarımızda şu ifadeye belki yer veriyoruzdur: Gerilla direnişine destek verildi, ya da destek verilmesi gerekiyor. En çok da yanılgı yaşadığımız nokta budur zaten. Gerilla direnişine destek verilmez. Gerilla direnişi omuzlanır, bu direnişe sahip çıkılır, bu sahip çıkma ile direniş büyütülür. Gerilla sadece kendisi için direnmiyor. Direnenler, gerillalar bir halkın kurtuluşu için canını dişine takıyor ve durmak bilmeden direnişi görkemlileştiriyorsa, bu direnişi sahiplenmek de en başta halk olarak üzerimize düşen sorumluluktur. Süreç karşısında herkese düşen görev budur. Ancak bu şekilde halk olarak yeni ve özgür yaşama doğuşumuzu gerçekleştirebilir.”
Berçem Roj