HABER MERKEZİ –
Kurban Bayramı sürecinde Kürtlere dönük Konya, Aydın ve Ankara’da saldırılar yapıldı. Hakim Dal adlı Kürt Konya’da yaşamını yitirdi.
İzmir’de Deniz Poyraz’ın katledilmesinden sonra Türkiye’deki demokratik çevrelerin açıktan tavır alması, halkların birlikte demokratik yaşamı için değerli bir tutum, demokratik bir duruş olmuştu. Bu tutumun, Bahçeli’yi çok korkuttuğunu gurup konuşmasında ‘Deniz Poyraz milis işbirlikçisiydi’ sözünden anladık. Bu söz aynı zamanda katliamı yapanın da Bahçeli devleti olduğunun itirafı olmuştu. Sonra Erdoğan’ın Amed’e gidişi ve ‘Çözüm sürecini’ sahiplenmesi gündeme girdi. Bahçeli ile birlikteyken ve AKP’nin içindeki rahatsızlığa rağmen iyiden iyiye MHP bileşeni olmaya başladığı bir dönemde, Erdoğan’ın ‘çözüm sürecini’ üslenmesi, anlaşılmaya, şifreleri çözülmeye değer bir konudur. Beklendiği gibi bu konu biraz tartışıldı.
Erdoğan’ın Amed konuşmasında kullandığı dil, Bahçeli’ye tehditti. Bahçeli’nin Soylu’yu sahiplenerek AKP ve Erdoğan’ı daha fazla kendine mahkum etmesine cevap oldu da denebilir. Normal bir devlette Soylu gibi, çok sayıda kirli işe bulaşmış, yolsuzluk yapmış, siyasi suça bulaşmış birinin bakan olarak kalması mümkün değildir. Bahçeli, Soylu’yu Kürtlerle savaşta başarılı olduğunu iddia ederek koruyor görünüyor. Ulusalcı, laik milliyetçilerde Soylu’nun Kürtlere düşmanlıkta sınır tanımayan politikasını ‘bir bakanın başarısı’ diyerek tanımlıyor. Ancak Bahçeli’nin Soylu’yu korumasının nedeni, Kürtlerle savaştaki ‘başarısı’ değildir. Çünkü Kürtlerle savaş devlet politikasıdır. Kürtlere dönük her uygulamanın kararının verildiği yer, Mili Güvenlik Konseyi toplantılarıdır. Başbakanlar ve cumhurbaşkanları olmadan bu politikalar yürütülmez. Dolayısıyla devletin Kürt politikası kişiye bağlı değişen, bir politika değildir. Bahçeli’nin Soylu’yu sahiplenmesinin asıl nedeni, Baheçli’nin temsil ettiği devlet kliğinin, kadrosu, militanı olmasıdır. Bahçeli, Soylu üzerinden AKP’yi, kontrol ediyor. Polis ve jandarmayı denetiminde tutuyor. Böylece AKP ve Erdoğan’ı istediği gibi kullanmış oluyor. İçişleri bakanlığı başta olmak üzere birçok yere kendi kadrolarını yerleştiriyor.
İzmir’de Deniz Poyraz’ın katledilmesi, Erdoğan’ın Amed’e gidişi ve son günlerde Kürtlere saldırı, AKP ve ile MHP arasında Kürtlere yaklaşım üzerinden yaşanan bir mücadelenin başlamış olduğunu gösteriyor. İşte Soylu’nun MHP için kritik rolü bir de Kürtler üzerinden AKP’ye verdiği mesajlarda ortaya çıkıyor. Erdoğan’ın Amed’e ‘kendi Kürtlerine yumuşak’ mesajlar vermesine karşı, Bahçeli’de kurban bayramı mesajında ‘sağduyulu’ mesajlar verdi. Ancak, Türk egemenlerinin Kürtler karşısında hiç değişmez bir yöntemi vardır; ‘Kurt postunda kuzu’ taktiğidir bu değişmez yöntem ya da politika. Türk egemenleri şimdiye kadar Kürtleri kandırabileceğine çok emindi. Kürdistan özgürlük mücadelesiyle Kürtlerin kazandığı bilinç, politik örgütleme düzeyi, Türk egemenlerinin bu oyunun bozmuştur. Zaten Türk devletinin Kürt halk önderi Sayın Öcalan’a ve Kürdistan özgürlük hareketine öfkesi de bundan kaynaklanmaktadır. Dene bilir ki Kürtler son iki yüz yıl içinde ilk defa bilinç ve örgütlemede Türk egemenlerini ve Türk toplumunun önüne geçmiştir. Bu da Türk egemenlerinin, basınının, aydın ve entelektüellerinin, Kürtler hakkında oldukça ‘dikkatli’ bir dil kullanmasında, söylediklerini en ince ayrıntısına kadar hesaplayarak konuşmalarında da görülüyor. İşte Bahçeli’nin Kurban Bayramındaki mesajı da tam böyle oldu. Bilmeyenler ve tanımayanlar Bahçeli’nin mesajına ‘hangi dağda kurt öldü’ der. Ancak saldırılar başlayınca faşist Bahçeli’nin neden öyle bir mesaj yayınladığı daha iyi anlaşılmış oldu; Orta Anadolu’daki Kürtlere dönük saldırının arkasında çok iyi planlanmış bir taktik devreye konulmuş olduğunu, Kürtlere saldırının MHP ve Soylu tarafından yapıldığını göstermiş oldu. Bahçelinin yumuşak mesajı, saldırıların üstünü örtmek için olmuştur. Yani kurt kuzu postunda melemiştir.
Orta Anadolu’daki Kürtlere dönük saldırı klasik Türk kontrgerilla birimlerinin saldırısı olmuştur. Gerekçeler iyi hazırlanmıştır. Türk kontrgerilla saldırılarında halklar katledilirken gerekçe hep ‘delinin biri, dini hassasiyetler, komşu kavgası, arazi meselesi vb…’ olmuştur. Konya valisinin Konya’daki saldırıdan sonra ‘iki aile arasındaki husumet demesi’ itiraf olmuştur. Çünkü bu tür saldırıların nasıl planlandığı, saldırıdan sonra hangi açıklamaların yapılacağını çok iyi biliyoruz.
Orta Anadolu’daki Kürtlerin saldırıya uğraması, yeni başlayan AK-MHP arasındaki gerginliğin, belki de ciddi bir çatışmanın göstergesidir. MHP bununla milliyetçileri motive ediyor. Kürtleri korkutacağını hesaplayarak, örgütlemesini dağıtmayı, yıkılmakta olan faşist rejimin en zor anlarında Kürtleri mücadelesiz bırakmak istiyor. Bu saldırılarla Türkiye’deki sol ve demokratik kesimlerin Kürtlere sahip çıkmamasını da sağlayarak, Türk faşist rejiminin asıl yok edecek olan Kürt ve Türk halklarının demokratik birliğini engellemeye çalışıyor. Kürleri Türkiye halkından kopartarak yalnızlaştırmaya çalışıyor. AKP ve Erdoğan’a da ‘haddini bil, istediğim yer ve zamanda provokasyon yapabilirim’ demek istiyor.
Kürtler üzerinden birbiriyle çatışan Türk faşistlerinin oyunlarını boşa çıkarmak için Kürtlerin örgütlü hareket etmesi gerekir. Özsavunmalarını da güçlendirmeleri olmazsa olmaz olmaktadır. Kendilerine saldıranlara karşı cevap vererek Türkiye’nin en korkakları olan MHP’lilere gereken darbeyi vurabilmelidir. Legal Kürt siyaseti de AKP ve MHP arasındaki çelişkiyi derinleştirmelidir. Bu iki faşist güruhun Kürtler üzerinden değil birbiriyle çatışmasını sağlamalıdır. Böyle süreçlerde devlet her zaman MHP’li faşist güruhlar eliyle Kürtleri, Alevileri, solcuları hedef yaparak istediği politika için ortam hazırlamıştır. Bu defa Kürtler iyi taktik uygulamalıdır. Aleviler, solcular, demokratlar yurtseverler birlikte politika yapmalıdır. Milliyetçi faşistler ile dinci faşistler birbirine girmesini sağlamalıdır. Şayet Türkiye demokrasi güçleri bunu sağlarlarsa, Türkiye’nin önü açılır. Bu nedenle AKP ile MHP arasında gizliden yaşanan mücadeleyi deşifre etmek, bunların birbirine girmesini gerekirse birbirilerini öldürmesi sağlanmalı ve bundan korkulmamalıdır. Çünkü böyle olursa Türkiye temizlenmiş olacaktır.
Mehmet Gören/Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi