HABER MERKEZİ – İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Hapishaneler Komisyonu, Marmara Bölgesi’nde bulunan cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine ilişkin hazırladığı raporunu dernek binasında açıkladı. Nisan, Mayıs ve Haziran ayını kapsayan hak ihlali başvuruları ve bu aylara ilişkin basın taraması yolu ile tespit edilen vakaların derlenmesi ile oluşturulan raporda, Silivri Ceza İnfaz Kurumları Kampüs Cezaevleri, , Tekirdağ 1 ve 2 Nolu F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu, Edirne F Tipi Kapalı, Kandıra F Tipi, Bakırköy Kadın Kapalı, Balıkesir Bandırma 1 Nolu T Tipi, Maltepe 2 Nolu L Tipi, Maltepe 3 Nolu, Samsun Bafra T Tipi, Gebze M Tipi, Silivri Açık Ceza İnfaz Kurumu (CİK), Edirne Kadın Kapalı CİK, Bursa H Tipi CİK, Balıkesir Kepsut 1 Nolu CİK, Cezaevi olmak üzere 14 hapishaneden başvurular yer aldı.
HER GÜN YENİ İHLAL EKLENİYOR
Raporun detaylarını açıklayan İHD Şube Başkanı Gülseren Yoleri, Nisan ayında 6, Mayıs’ta 30, Haziran’da ise 36 hak ihlali başvurusu aldıklarını aktardı. Yapılan 72 başvurudan 5’i kadın, 67’si erkek tutuklular tarafından yapıldığını söyleyen Yoleri, bu başvuruların 16’sinin adli tutuklulardan, 56’sının ise siyasi tutuklular tarafından yapıldığını belirtti. Yapılan başvurularda birden fazla hak ihlalinin yer aldığına işaret eden Yoleri, “Nisan ayında yapılan 6 başvuru içinde 35, Mayıs’ta yapılan 30 başvuru içinde 626, Haziran’da ise yapılan 35 başvuru içinde 829 olmak üzere toplam bin 490 ihlal meydana gelmiştir. Basın taraması yolu ile tespit edilen toplam 119 ihlal ile birlikte bu sayı 1609 olmuştur” dedi.
İŞKENCEDEN HAKLARA ERİŞİME KADAR SUÇ İŞLENİYOR
Yapılan başvurularda kötü muamele, işkence, sağlık hakkı, iletişim hakkı ve infazda eşitlik ilkesinin yanı sıra eğitim hakkı ve adalete erişim hakkı gibi birçok konunun yer aldığı bilgisini aktaran Yoleri, “Üç ay boyunca; mahpuslara yönelik fiziki saldırılar, tehdit, darp, çıplak arama, baskın hücre aramaları yoluyla işkence ve kötü muamele, sağlık ve tedavi hakkı alanındaki ihlaller, keyfi yasak ve uygulamalar devam etmiştir. Salgını bahanesiyle hapishanelerde bütün sosyal haklara getirilen kısıtlamalar devam etmiş, tecrit ve izolasyon derinleşmiştir. Yeterli önlem alınmadığı için covid-19 vakaları artmış, testi pozitif mahpuslar hastalık bulaşmamış mahpuslarla aynı hücrelere konularak hastalığın yayılmasına zemin hazırlanmıştır” diye belirtti.
HAKKINI ARAYAN TUTSAK HÜCREYE ATILIYOR
Tutukluların yaptığı hastane başvurularının sistematik bir şekilde yerine getirilmediğini de paylaşan Yoleri, “Kelepçeli muayene ve olumsuz karantina uygulamaları nedeni ile hastaneye sevkler ve tedaviye erişimde yaşanan sorunlar artmaya devam etmiştir. İletilen bilgilere göre; covid-19 hastası mahpuslara halen yeterli beslenme sağlanmamaktadır. Hücre ve üst aramalarında gardiyanlar maske ve eldiven kullanmamakta, mesafeyi korumamakta, uyarıda ya da itirazda bulunan mahpuslara disiplin işlemi başlatılarak hücre cezası verilmektedir” diye konuştu.
ÇIPLAK ARAMA İŞKENCESİNDE ARTIŞ
Üç aylık dönemde özellikle çıplak arama işkencesinin çok yoğun bir şekilde yaşandığını kaydeden Yoleri, çıplak aramayı kabul etmeyen tutukluların ise işkenceye maruz bırakıldığını kaydetti. Yoleri, “Çıplak aramayı kabul etmeyen mahpuslara işkence edilerek, giysileri parçalanarak zorla giysileri çıkarılmış ayrıca mahpuslara görevli memura direnmekten davalar açılmış, mahpusun yaptığı şikayetlere ‘kovuşturmaya yer yoktur’ cevabı verilmiştir” diye kaydetti.
Salgın süreciyle birlikte cezaevlerinde tecrit uygulamasının daha da artığına işaret eden Yoleri, sözlerini şöyle sürdürdü: “Mahpusun; diğer mahpuslarla iletişimini sağlayan sohbet spor hakkı tamamen, ailesi ve yakınları ile bağı da dahil bir bütün olarak dışarıyla bağı ise değişik araç ve uygulamalarla yüksek derecede sınırlanmıştır. Bu durum mahpusun sadece sosyalleşmesini değil, sosyal dayanışma, kültürel gelişim, dışarıda olan biteni anlama, kendisini geliştirecek düşünsel araçlara ve bilgiye erişme imkanlarını da ortadan kaldırmış, mahpusu sert bir şekilde dışarıdan izole etmiş, yalnızlaştırmıştır.”
ZİNDAN DİRENİŞİ
Ayrıca devam eden ve açlık grevi nedeniyle tutukluların sağlık ve yaşam haklarına yönelik çok ciddi saldırıların yaşandığını dile getiren Yoleri, taleplerinin anayasa ve uluslararası sözleşmelere uygun olduğunu ve karşılanması gerektiğini kaydetti. Yoleri, şöyle devam etti: “Çözülecek taleplerine duyarsız kalınması, anayasa ve ilgili sözleşmelerin bile bile ihlal edilmesi anlamına gelmekte, yaşanacak her tür olumsuzlukta yetkililerin açık sorumlu olacağını göstermektedir. Yetkililere sesleniyor, bir işkence yöntemi olarak tanımlanan tecrit uygulamasına, ayrımsız tüm mahpuslar bakımından derhal son verilmesini istiyoruz.”
Birçok başvurunun ise infaz koruma memurlarının uygulamalarıyla ilgili olduğu bilgisine dikkati çeken Yoleri, memurların tutuklulara küfür ve hakaret ederek, kötü muameleyle ettiğini söyledi. “Mahpuslara düşmanca davranış, keyfiyet had safhaya varmış bulunmaktadır” diye sözlerini sürdüren Yoleri, “Ayrıca, mahpusların derneğimize erişimine getirilen sınırlamalara ve çıkarılan güçlüklere rağmen yapılan başvurular, sorunların raporumuza yansıyabilenden çok daha fazla olduğuna işaret etmektedir” diyerek, Marmara Bölgesi’nde bulunan cezaevlerinde yaşanan ihlalleri sıraladı.
TUTSAKLAR ANLATTI
Raporda tutsakların beyanları da şöyle aktarıldı:
“*Samsun Bafra T Tipi Cezaevi’nde bulunan A. K, İHD’ye iletilmesi üzerine oğlu S. K’ye, ‘Beni 7 Mayıs günü Samsun Bafra T tipi Hapishanesine sevk ettiler. Bafra hapishanesindeki girişte çıplak arama dayattılar, kabul etmedim ve saldırdılar. Ben de slogan atarak direndim, zorla üzerimdeki giysilerimi çıkararak darp ettiler, hatta boynumun üzerine dizlerini koyarak bastırdılar. O gün boyun ağrısından dolayı hiç uyuyamadım. Direniş sırasında, ‘İnsanlık onuru işkenceyi yenecek’ sloganı attım sürekli ama kar etmedi saldırı devam etti. Şimdi çıplak aramaya karşı direndiğim için ve slogan attığım için disiplin soruşturması açacaklarını söylediler.
*Bandırma 2 Nolu T Tipi Cezaevi’nden derneğe başvuruda bulunan tutuklu M.A, ‘Uzun süredir sağlık hizmetlerinden yararlanamıyoruz. Pandemi koşullarında hastaneye gidiş gelişler çok aza inmiş durumda. Kendimiz de çok zorunlu olmadıkça hastaneye gitmeyi tercih etmiyoruz. Hatta birçok arkadaşımız belirli aralıklarla yapması gereken kontrol ve tahlilleri yapmak için hastaneye gidemiyor. Hal bu olmasına rağmen, çok zorunlu olmasına rağmen hastaneye gidemiyoruz. Zira dış güvenlikten sorumlu jandarma yaklaşık 4-5 aydır ‘ağız içi arama’ adı altında onur kırıcı bir arama dayatıyor. Ağız içi araması olarak yumuşatılmaya çalışılsa da özünde tam bir psikolojik baskı ve işkencedir. Dilini aşağı yukarı kaldır ağzını tam aç dilini sağa sola götür diyerek insanın onuru ile oynanıyor.”