HABER MERKEZİ –
“Temmuz ayının sonunda AKP-MHP faşist rejimi Kürt halkına yürüttüğü soykırım saldırılarına yeni yüz karası halkalar ekledi. Konya’ya yerleşmiş Kürt bir aile infaz eden faşist güruh evlerini de ateşe verdi. Kısa bir süre önce bu ailenin yerel faşist güçlerce tehdit edilmişti. İktidar temsilcileri bu olayı sıradanlaştırmak ve içeriğini gizlemek için ellerinden geleni yaptılar. Oysa bu doğrudan Kürt halkına yönelmiş bir saldırıydı. Türkiye şehirlerinde yaşayan Kürtlere karşı yönelmiş saldırıları soykırım adımları olarak görmemek, ya da geçmiş yıllardaki ırkçı saldırıların bir benzeri olarak ele almak ciddi bir yanılgıdır. 100 yıla yaklaşan tarihiyle TC soykırımcı ve ırkçı ideolojiye göre şekillenmiş bir devlettir. Bu doğru. Kürt halkına fiziki ve zihni soykırım saldırılarını hiç durdurmamış ve kirli elleri sürekli bu tür linç saldırıları düzenlemiştir. Bu da doğru. Fakat son günlerde yaşananlar ise kesinlikle bu saldırılardan farklıdır. Kürt halkını yönelmiş saldırıların özünü anlamadan ne olaylar tam anlaşılır ne de doğru mücadele edilebilir.
Irkçı rejimin son temsilcisi faşist AKP-MHP hükümeti Kürt halkına karşı 6 yıldır her adımı hesaplanmış bir programla ilerliyor ve Haziran’ın ortasında Deniz Poyraz’a sıkılan kurşunla beraber bu planda yeni bir dönemi açmıştır. Bu dönemde silah sadece özgürlük hareketinin sempatizan ya da çalışanlarına değil, tüm Kürtlere yöneltilmiştir. Ve bu tehdit oldukça ciddidir. Soykırımın kelime anlamı zaten bir halkı tamamen ya da kısmen ortadan kaldırmaktır. Faşist iktidar şimdi hem maddi hem manevi olarak Kürt halkını Kürdistan’ın tümünde yok etmek istemektedir. Bu temel perspektif ile olaylara yaklaşılmasa hakikat anlaşılmaz.
Bu açıdan bazı yaklaşımlara da dikkat çekmek gerekiyor. AKP-MHP hükümetinin çökme evresinde olduğunu herkes görüyor. Bu zayıf iktidar sanki Kürt halkını fiziki imhaya yönelemezmiş gibi bir yanılgı var. Faşist iktidar Kürt halkını yok edemediği için dağılıyor. Fakat bu durum onu daha az saldırgan hale getirmiyor. Aksine tehdidi büyütüyor. Bu iktidar zayıfladıkça daha vahşileşiyor. Konya’da yaşanan son insanlık dışı katliam bunun göstergesidir. Ayrıca bu faşistlerin atası İttihat ve Terakki Birinci Dünya Savaş esnasında Osmanlı’yı batışa götürürken Ermeni soykırımını gerçekleştirdi. Soykırımlar iktidarların sadece en güçlü oldukları zamanda başvurdukları bir yöntem değildir, batarken de bu çılgınlığa yönelirler. Bu nedenle AKP-MHP iktidarı çökerken katliamlara düzenlemez düşüncesi apaçık bir yanlıştır.
Bu saldırıların ardından bazı çevrelerde “provokasyona gelinmemeli” çağrıları yapıldı. Açıklamalara bakıldığında iyi niyetli halklara arası düşmanlığı engellemeye yönelik bir niyet görülüyordu. Fakat açıklıkla görmek gerekir bu gün halkı tepki göstermekten alıkoyan, toplumu yürütülen bu soykırım politikalarına seyirci haline getiren her adım faşizmin ekmeğine yağ sürmektedir. Yani provokasyona gelinmemeli diye kitlesel eylemleri zayıflatan yaklaşımın kendisi niyetten bağımsız bir provokasyondur. Bu tür tutumlar bir yandan saldırıları normalleştiriyor, diğer yandan faşist sürüleri cesaretlendiriyor. Faşizm koşullarında pasifizmi doğuran her yaklaşımın faşizmi güçlendirdiğini son altı yıllık süreç açıklıkla ortaya koymuştur. Son bir aylık süreçte pratiğe konulan saldırılara karşı ilk günden kitlesel yoğun bir tepki gösterilse bu saldırılar bu denli çeşitlenmez ve yaygınlaşmazdı. Faşist katiller bir kez daha hesap yapmak zorunda kalırlardı.
Öte yandan Kürtlere yönelik saldırılar sadece Türkiye ile sınırlı kalır, Bakurê Kürdistan’da faşizm bu tür saldırılar düzenleyemez düşüncesinin de TC soykırım konseptini anlamak olduğunu görmek önem taşımaktadır. AKP-MHP iktidarı Kürtlüğü ortadan kaldırmak istiyor. Bakurê Kürdistan’da yönelmeyen orada sonuç alamayan bir soykırım hamlesinin sonuçsuz kalacağını kuşkusuz faşist iktidarda bilmektedir. Bugünden bu tür yönelimlere girmemesi her dağda her tepe son teknik imkanlara karşı dişini tırnağına takarak direnen Kürt gerillası nedeniyledir. Fakat son altı yılla baktığımızda göreceğiz ki Türk devleti adım adım ilerlemektedir. Bir yerde sonuç aldığını düşününce başka alana geçmektedir. Bu nedenle Türkiye’de başladıkları fiziki katliamları bir süre sonra Bakurê Kürdistan’a da taşıyabileceklerini bilmek gerekiyor. Bunun olmayacağını düşünmek tarihten iyi ders çıkarmadığımız anlamına gelir. Çünkü TC’nin tarihi Koçgiri’den Zilan’a Ağrı’dan Dersim’e zaten Kürtlere karşı yönelen fiziki soykırım saldırıları ile doludur. Resmi çetelerin yanında sivil çeteleri ile Bakurê Kürdistan’da da buna girişebilirler. Bunu önlemenin yolu şimdiden direnişi, öz savunmayı en üst noktada sergilemektir.
Türk faşistleri kuşkusuz soykırım planları yapmaktadır. Fakat hayatı belirleyen onların kararları ya da planları değildir. 40 yıldır APOCU ruhla direnen bir Kürt gerçekliği ve 37 yıldı faşizme silahla dur diyen bir özgürlük hareketi vardır. 20. Yüzyılın başındaki gibi Kürt halkı örgütsüz ve bilinçsiz değildir. Özgürlük hareketi her gün Kürdistan’ın dört parçasında faşist Türk devletinden hesap sormaktadır. Direnişle faşistlerin hayallerini kursaklarında bırakacaktır. Fakat bu tehlikeleri görmeme anlamına gelmemelidir. AKP-MHP faşizmi yıkılmadığı sürece soykırım tehlikesi ortadan kaldırılamaz. Bunun yanında her gün Kürt toplumunun canı yanmaktadır. Bunu hemen şimdi durdurmak gerekmektedir. Bunun topyekûn savaşa karşı gerillanın direnişi ile birleşen bütünsel halk direnişi geliştirme dışında bir yolu yoktur. Kuşkusuz Kürt halkı direnişle kazanacak, faşist iktidarı tarihin çöp sepetine yollayacaktır fakat bunun hızlanması için herkesin üstüne düşenden fazlasını yapması elzemdir.
Yasin Kılıç/Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi