HABER MERKEZİ –
- Almanların Störtebeker efsanesi ile Hizan’da yaşanan “Nemiran” efsanesi, kesik başların direnişini anlatır. Kesik başlarını koltuk altına alıp düşmanlarının üzerine yürüten o büyük inanç, kin ve öfke bugün gerilla direnişinde yeniden canlanmış durumdadır.
İzmir’deki saldırıyla yeni konsept kendisini belli etmişti. Hedeflenen toplu katliamdı ve aslında İzmir’de yapılacaktı; o gün orada yapılamayan Konya’da yapıldı.
“11 yıldır husumetliymişler!” denilip, katliamın siyasi anlamı inkâr edilip adli bir vakaya çevrilerek normalleştirilmek isteniyor. 11 yıl değil yüz yıldır inkârcı rejimle husumet vardır. Yaşanan katliam bu ırkçı-faşist zihniyetin ürünüdür. Ayrıca aileler arasındaki husumeti kullanıp katliama yönlendirmek de bu faşist yönetim için zor değildir.
Hiçbir bahane, özel bir konseptle planlanan ırkçı-faşist saldırganlığı örtbas edemez. Kürt halkına yapılan saldırıların tümü kesinlikle planlı bir şekilde yapılmaktadır. Kürt halkı bunun farkında olduğu için her yerde ayağa kalktı.
Halka dönük katliam saldırılarının bu dönemde yoğunlaşması faşist iktidarın çöküşüyle ilgilidir.
Gerilla alanlarında istedikleri sonucu alamayınca tüm pis işleri ortalığa dökülmeye başladı ve bunu ört bas etmek için bu kez halka saldırmaya, toplu katliam yapmaya başladılar. Dağlardaki direnişin düzeyinden habersiz olanlar bunu anlayamazlar.
Burada insanüstü olaylar yaşanıyor, hiçbir şey normal değil…
İşgal ordusunun akıl hocaları sadece hava tekniğine dayalı saldırıların sonuç almayacağı, dolayısıyla araziye girmek gerektiğini söylüyordu. Araziye girdiklerinde Xakurkê’de yüzlerce asker-çete öldü. Onlarcasının psikolojisi bozuldu. Askerler arasında “devrimci ruh” üzerine konuşmalar başladı.
Xakurkê üzerinde Agırların, Hawarların, Pirozların, Şahanların ruhu dolaşıyorken asker-çetelere rahat yoktur. Her an hangi taşın arkasından neyle karşılaşacaklarını ya da nerede havaya uçacaklarını düşünmekten delirecek hale geldiler.
Araziye girmek buysa buyursun devam etsinler! Yerel işbirlikçileri de olmasa ekmek götüremeyecek hale gelmişler. Gerilla bu hainleri de yakından tanıyor ve izliyor.
Ardından Heftanîn’de araziye girmenin ne olduğunu gördüler. “Ev der Heftanîn ê!” şiyarıyla geliştirilen cengin kahramanları kendi direnişlerini şarkılara döktüler.
Bir yandan yaralılarını tedavi ederken bir yandan da sazlarıyla direnişin tam ortasından dünyaya seslendiler. Esmer’lerin, Zelallerin, Rüstemlerin, Bargıranların ruhu bu dağları koruyor.
Burada yaşanan savaş tüm gerillalara yeni deneyimler kazandırdı.
Gerilla bu kadar tecrübe kazanmışken bu kez de Garê’de araziye girmeye kalktılar ve olan oldu: Şoreşlerin, Rêberlerin fedaice direnişi sayesinde Türk ordusu, tarihinin en büyük yenilgilerinden birini aldı. Bu yenilgiyi ört bas etmek için Metina, Zap ve Avaşin’e saldırdılar.
Burada tıkanınca zehirli gazlar kullanmaya başladılar. O kadar çok kimyasal kullandılar ki sorumlusu olan Erdoğan “kimyasal” lakabını hak etti.
“Araziye girmek gerekir” diye akıl veren emekli sadistler bile şimdi kullanılan zehirli gaz gerçeği karşısında sus pus olmuşlar. Onlar bile bu kadarını düşünememişti.
Fakat işin sonunda tüm “kimyasal” lakaplılar gibi yargılanmak da var! İşin başındaki vezirleri de bu kötü sondan kurtulamayacaktır. Zehirli gazlarla, kimyasal silahlarla kahramanlık yapmanın bedeli ağır olacaktır. “Bitireceğiz” diyen vezirlerin ne hallere düştüğü ortadadır.
AKP gerçeğinde madalyonunun iki yüzü vezir-rezil diyalektiğidir. Demek ki bu savaş insanı vezir de yapar rezil de!
Her bir gerilla grubunun sergilediği destansı direniş akıllara durgunluk verecek düzeydedir. Garê’de 13’lerin direnişinin tarih yazdığını tüm dünya gördü. Mamreşo’da, Zendura’da, Metina, Zap, Avaşin ve Xakurkê’de direnenlerin; Serhatların, Melsaların, Amara ve Ekinlerin ruhu bu direnişi tüm dünyaya taşıdı.
Kolay değil. Çok ağır bedeller verildi, veriliyor…
Her kahramanlığın üzüntü veren yanları vardır. Üzüntülere vesile olmaması için ayrıntılarını aktarmayacağımız direnişin kahramanlık boyutu, tarihin en inanılmaz efsanelerini geride bırakacak kadar büyüktür. Anlaşılması için bir destandan bahsetmekle yetineceğiz.
Alman halk efsanesinde yiğit bir korsan grubundan bahsedilir. Liderlerinin adı Störtebeker’dir. Korsan deniliyorsa da onları Robin Hood gibi düşünelim. Zenginden alıp fakire verirler.
Devletin eline geçtiklerinde 13 kişidirler ve idam edilecekler. Störtebeker önce kendi başının vurulmasını isteyip bir iddia ortaya atar. Der ki: “Arkadaşlarımı yan yana dizin. Ben yürürken başımı vurun; başsız gövdemle 12’sinin de önünden yürüyüp geçersem onları bırakın!” Devlet bu teklifi kabul eder.
Störtebeker’in başı gövdesinden ayrıldığı halde ayakta dimdik yürümeye devam eder ve 12 arkadaşının önünden geçene dek yere yığılmaz…
Alman efsanesinin daha güçlü hali Bitlis-Hizan’da yaşanmıştır. Hem bir vadi hem de bir aşiretin adı olan “Nemiran” efsanesine göre bu aşiret, düşmanlarına karşı savaşırken başları kesildiği halde savaşmayı sürdürmüştür. Kesik başlarını koltuk altına alıp düşmanlarının üzerine yürüten o büyük inanç, kin ve öfke bugün gerilla direnişinde yeniden canlanmış durumdadır.
Şimdi gerilla direnişini hayal etmek zor olmasa gerek!
Bu ruh herkesin yüreğinde bir isyana yol açmaktadır. Bu isyan ruhu daha örgütlü ve bilinçli şekilde eyleme dönüşmelidir. Bunun için gerekli tecrübe ve birikim vardır. Milyonların bir anda eyleme geçtiği dönemler az olmamıştır. Yüz yıllık husumeti bitirecek olan da işte bu milyonların bilinçli halk hareketi ve eylemidir.
Nurettin Demirtaş/Yeni Özgür Politika