BEHDÎNAN – 15 Ağustos Atılımı’nın sömürgeci soykırımcı TC rejimine karşı yapıldığından kuşkusuz Başûre Kurdistan halkında büyük bir heyecan duyduğunu ve sahiplendiğini belirten, KCK Yürütme Konseyi Üyesi Xebat Andok, “Başûr siyasi güçleri biraz daha farklı etkilendi. Aslında KDP dışındaki siyasi güçler, kendilerini ezen KDP’ye karşı bir güç dengesi oluşturacak olan böylesi bir çıkıştan memnun olup cesaret kazandılar” dedi.
KCK Yürütme Konseyi Üyesi Xebat Andok, 15 Ağustos Atılımı’nın Güney Kürdistan’da yarattığı değişim ve gelişmeleri değerlendirdi.
15 Ağustos Atılımı ile gerilla Başûr toplumunda ve siyasi güçlerinde ne gibi değişimler ortaya çıkardı?
Öncelikle büyük 15 Ağustos Atılımı’nın 37. yıldönümünde Büyük Komutan Agit yoldaş şahsında on binleri bulan devrim şehitlerini saygı ve minnetle anıyor, var olmamızı sağlayan bu büyük şehitlerin amaçlarını başarma sözümüzü bir kez daha yineliyoruz.
15 Ağustos’un Başûr üzerindeki etkisini ele almak ile PKK’nin Başûr üzerindeki etkisini ele almak aynı şeydir. Çünkü 15 Ağustos’u gerçekleştirmemiş bir PKK’nin varlığından, gelişme yaratmasından ve dolayısıyla Başûr da dahil herhangi bir yeri etkilemesinden bahsedilemez. Partileşmeden ve partileştikten sonra Apocu hareketin yaptığı tüm teorik tespitler, Kürdistan’ın kırıma uğratılan gerçekliği, var olan sömürgecilik düzeni PKK’yi böylesi bir atılımı gerçekleştirmek zorunda bırakmıştır. Zira var olmanın, özgürlüğü elde etmenin başka da bir yolu bırakılmamıştır. PKK bugün Kürt halkı içindeki en etkili güç, bölgesel bir aktör ve tüm ezilen halkları, toplumsal kesimleri etkileyen bir hareket haline gelmişse, bunda 15 Ağustos Atılımı’na cesaret edebilmesi, atılımı geliştirmesi, aynı çizgide süreklileştirerek günümüze kadar taşıması belirleyici rol oynamıştır. Bu nedenle PKK’nin yarattığı tüm kazanımlarda, gerçekleştirdiği tüm yeniliklerde şanlı 15 Ağustos Atılımı’nın etkisini görmek, dahası tüm bunların bu atılımın sonucu olduğunu bilmek çok büyük önem taşır. Rahatlıkla söyleyebiliriz ki, 15 Ağustos’suz bir PKK düşünülemez bile. PKK’yi PKK yapan en büyük gerçekleşme, 14 Temmuz fedai direniş çizgisi temelinde gelişen tarihi 15 Ağustos Atılımı’dır. Çünkü soykırımın eşiğine getirilmiş Kürt halkının nefes bile alması ancak soykırımcı düzene karşı verilecek bir özgürlük savaşı ile mümkün olabilirdi. Bu yapıldığı zaman Kürtlerin özgürlüğü için yola düşmüş olmanın ve partileşmenin bir anlamı olacaktı. İşte 15 Ağustos Kürtler için bu denli önemli, hayati ve gerekliydi. Nihayetinde gerçekleşen de bu oldu.
Bu bağlamda atılımın Başûr’a etkisi çok yönlü ve farklı olmuştur. Atılımı ilçe baskını temelindeki bir olay olarak ele alamayacağımızdan ve hala en güçlü şekilde varlığını sürdürdüğünden bundan etkilenme de sürekli olmuştur. Atılımın gerçekleştiği 1984 yılından günümüze gerillanın, gerilla savaşının bağlantılı olarak da hareketimizin Başûr halkımız üzerindeki etkisi giderek artmaktadır. Ama bu etkilenme nerede durulduğuna bağlı olarak halkı, kadınları, gençleri farklı bir şekilde etkilerken, siyasi güçleri ise daha farklı etkilemiştir. Hatta siyasi güçler içinde de KDP’yi farklı etkilerken, diğer siyasi güç ve çevrelere etkisi daha farklı bir karakterde olmuştur.
Biraz somutlaştırabilir misiniz?
Elbette. Kabile kişiliği Kürtlerin temel karakteristik özelliklerindendir. Bu özellik ulus olarak davranmak yerine aileci, kabileci, aşiretçi, parçacı özcesi yerel hareket etmeye neden olmaktadır. Bunun en derinlemesine yaşandığı yer ise Başûr’dur. Bunda tarihsel toplumsal özelliklerin yanında Başûr siyasi güçlerinin etkisi de oldukça fazladır. Hatta bu gibi darlıkların önemli ölçüde aşıldığı günümüzde Başûr’da bunların hala canlılığını koruyor oluşu, neredeyse tamamen siyasi güçlerin yaklaşımı nedeniyledir. Bu kapsamda 15 Ağustos Atılımı’nın gerçekleştiği dönemde Başûr, kendi içinde paramparçadır. Başûr’daki halkımızı özgürleştirmek, Irak sömürgeciliğini Kürdistan’dan atmak üzere kurulmuş ve bunun için mücadele ettiği iddiasında olan pek çok örgüt ve güç birbiriyle amansız bir savaş içindedir. Sömürgeciliğe karşı bir birlik yoktur. Dahası sadece Irak sömürgeci olarak görülmekte, Kürdistan’ın diğer parçalarına ilişkin herhangi bir sorumluluk taşınmamaktadır. Bu güçler halka dayalı mücadele etmek yerine, dış güçlere dayalı siyaset yapmayı esas almışlardır. Dış güçlerin verdiği destek kesilince de Cezayir Antlaşması sonrasında yaşandığı gibi, on binlerce peşmerge silahlı olduğu halde, özgürlük mücadelesi sonlandırılmıştır. Aş Betal! denilen süreç böyle gelişti. Tüm bunlar toplamda halkta bir umutsuzluk, kararsızlık ve parçalanma yaratmıştır.
15 Ağustos Atılımı sömürgeci soykırımcı TC rejimine karşı yapıldığından kuşkusuz Başûr halkımız bundan büyük bir heyecan duymuş ve bunu sahiplenmiştir. Ama yapılan eylemlerden ziyade en çok da eylemi yapan gerilladan etkilenmiştir. Çünkü gerillada peşmergede gördüklerinden daha farklı şeyler görmüş ve bundan etkilenmiştir. Gerillanın kısa sürede Kürdistan’ın dört parçasından gelen gençlerden oluşuyor olması, bu yönüyle bir parçanın değil tüm ülkenin ve ulusun gerillası oluşu, Başûr halkını etkilemiş ve kısa süre içinde Başûr’dan gençlerin de gerilla saflarına katılmasını sağlamıştır. Başûr halkı gerillada ülkenin bütünlüğünü ve ulusun birliğini görerek özgür gerilla saflarına binlerle akmıştır.
Başûr halkı 15 Ağustos Atılımı’nı gerçekleştiren özgürlük gerillasının fedai duruşuna çok büyük bir hayranlık duymuştur. Kapitalist modernite çağında Kürt gençlerinin her türden bireysel ve maddi yaşamdan kendisini kurtararak ülkesi ve halkı uğruna kendini feda eden gerillalar haline gelmesi, Başûr açısından yepyeni bir durum olmuştur. Özgürlük gerillasının hem bilinen klasik isyancı duruştan hem de elinde silahı olsa da herkes gibi olan peşmergeden farklı olarak tüm yaşamını, zamanını fedaice vermesi, halkı muazzam etkilemiştir. Gerillanın halkçılığı, samimiyeti, dürüstlüğü, temiz ahlaklılığı, yüksek sorumluluk bilinci ve duyarlılığı da eklenince halk adeta gerillaya âşık olmuştur. Halk gerillaya bağlanmış, halkta gerillaya karşı büyük bir güven oluşmuştur. Giderek halkın kendisini en rahat, güvende ve özgür hissettiği yerler, gerillanın bulunduğu alanlar olmuştur.
Atılımı gerçekleştiren özgürlük gerillasının kadınlı-erkekli oluşu ise apayrı bir etki yaratmıştır. Evin dışına çıkmasına, yabancı erkeklerle alıp vermesine izin verilmeyen kadının daha önce hiç tanımadığı ve Kürdistan’ın dört bir yanından gelen erkeklerle birlikte soykırımcı rejime karşı mücadele etmesi, Başûr halkını ve özellikle de kadınını derinden etkilemiştir. Kadın ile erkeğin güdülerin ötesinde özgür ve eşit temelde bir dava uğruna, yoldaşça ilişkilenebileceğini, soykırımcı rejime karşı birlikte savaşabileceklerini görmüşlerdir. Dahası eve kapatılan ve asla savaşamaz denilen kadının savaşta büyük kahramanlara dönüşebileceğini görerek özgür kadın gerillasının gücünü görmüştür. Kadının savaştaki bu gücünü, genel olarak da gerillanın özgür yaşamındaki belirleyici rolünü gördükçe genelde gerillaya, gerilla yaşamına ama özellikle de kadın gerillalara olan hayranlık büyük olmuştur. Başûr kadını bundan etkilenmiş, gerilla saflarına gelmesini sağlamıştır. Kadın ve erkek gerillaların özgür ve eşit yaşamları halkın yaşamını da etkilemiş ve kadın-erkek ilişkileri çok büyük değişimler yaşamıştır. Artık, Başûr’da ne kadın eskisi kadar köle ne de erkek eskisi kadar egemen kalabilmiştir.
20. yüzyıldaki büyük katliamlardan sonra, en olmaz denilen koşullarda bölgenin en büyük güçlerinden ve NATO üyesi olan soykırımcı TC’ye karşı savaşma cesaretinin gösterilmesi, Başûr halkında da kendine güveni geliştirmiştir. 15 Ağustos Atılımı ve özgürlük gerillasının otuz yedi yıldır süren insanüstü direnişi bir de kendisine güvensizleştirilmiş, sömürgeleştirilmiş halkın psikolojisini değiştirerek etkide bulunmuştur.
Toparlarsak, 15 Ağustos Atılımı’nın Başûr’daki hemen her şeyi etkilediğini, pek çok şeyi ise değiştirdiğini söylememiz gerekiyor. Özgürlük gerillasının halk tarafından sahiplenmesi de zaten bu etkilenmenin düzeyini göstermektedir. Mevcut durumda halkımız gerillayı varlığı ve özgürlüğü için en büyük garanti ve gereklilik olarak görüyor. Bu yönüyle iktidarlarından başka bir şey düşünmeyen bazı siyasi güçlerin duruşu ve istemiyle Başûr halkının duruşu ve istemi tümden bir zıtlık içermektedir.
Tam da burada şunu sormak istiyorum. KDP gibi güçler, gerillanın 45 yıldır mücadele yürüttüğü, gerilla atılımının planlamasını yaptığı ve savaşım verdiği Başûr’dan çıkması dayatmaları içinde bulunuyor. Onlar neden bu şekilde düşünüyor veya halk atılımdan bu kadar olumlu etkilenirken, onlar neden bu kadar olumsuz etkileniyor?
Evet, Başûr siyasi güçleri biraz daha farklı etkilendi. Aslında KDP dışındaki siyasi güçler, kendilerini ezen KDP’ye karşı bir güç dengesi oluşturacak olan böylesi bir çıkıştan memnun olup cesaret kazandılar. Zaten varlıklarını önemli ölçüde 15 Ağustos Atılımı’nı yapabilmiş PKK’ye dayandırarak sürdürmektedirler. Bu yönüyle gerilla bu güçlerin de varlıklarının teminatı haline gelmiştir. Gerillanın yaşamda ve direnişte çıtayı çok yükseltmesi, bu güçleri halk nezdinde zor duruma düşürse de bu güçler gerillanın varlığını hem kendileri hem de bir bütün olarak Başûrê Kürdistan’ın varlığı için hayati önemde görmektedirler. Bu yönüyle bu güçlerin yaklaşımında pragmatizm söz konusudur ancak onlar da halk gibi gerillanın varlığını bir teminat olarak görüyorlar.
Dolayısıyla şu ana kadar sıraladığımız tüm etkilenmeler hep olumlu yönde olurken, genelde PKK’nin çıkışından özelde de 15 Ağustos Atılımı’ndan en olumsuz etkilenen ise KDP olmuştur. Tek başına bu durum bile, KDP’nin halkımızın, kadınların, gençlerin ve Başûr siyasi güçlerinin istem ve duruşunun ne denli uzağında konumlandığını göstermeye yetmektedir. Bu onun ne düzeyde ulusal hareket ettiğini de ortaya koymaktadır.
Bu yönüyle KDP’yi Başûr halkından ve diğer siyasi güçlerden ayırıyorsunuz…
Evet, ne yazık ki öyle. Halbuki Kürdistan’ı özgürleştirmek için yapılanları memnuniyetle karşılamalı ve daha eski bir örgüt olmaları nedeniyle destek olmalıydılar. Normalde olması gereken buydu ama hiç de öyle olmadı. Atılımın başlamaması için büyük bir çaba içine giren KDP, 15 Ağustos Atılımı’nın gerçekleşmesinden sonra ise daha önce PKK ile yaptığı dayanışma, birlikte hareket etme protokolünü iptal etti. Zaten protokol ile sonuçlanan ilişkilere yanaşmasının çok önemli bir nedeni de PKK’yi kontrol altında tutmak, onun TC’ye karşı savaş ilan etmesini TC ve NATO Gladyosu adına engellemekti. 15 Ağustos Atılımı ile soykırımcı TC’ye karşı silahlı mücadele başlar başlamaz da KDP’nin yaptığı ilk iş, söz konusu protokolden çekilmek oldu. KDP’nin daha Molla Mustafa Barzani döneminde TC’ye yönelik tüm tehditleri bertaraf etme temelinde TC’ye verdiği taahhüt, KDP’nin NATO Gladyosu ile ilişkileri ve KDP’nin Başûr başta olmak üzere Kürdistan’ın her yerinde bir kontrol örgütü olarak programlanması 15 Ağustos Atılımı’na karşı bu tavrı almasında belirleyici oldu. PKK’nin çıkışına kadar da kendisine verilmiş olan görevleri başarıyla yerine getirmişti. Kürdistan’daki neredeyse tüm örgütlenmeleri bir şekilde etkisine alırken, buna gelmeyenleri de bertaraf etmişti. Yine TC’ye karşı Kürt özgürlük mücadelesi yürütmek isteyen Dr. Şivanlara yapılanlar da biliniyor.
Ama KDP, atılımın gerçekleşmesini engelleyemeyerek hem TC ile yaptıkları antlaşmanın gereğini yerine getirememiş hem de NATO Gladyosunun kendisine verdiği görevi yapamamıştır. PKK’nin denetime girmeyerek 15 Ağustos’u gerçekleştirmiş olması, KDP’nin kurduğu iktidar hayallerine de büyük bir darbe indirmiş ve KDP’yi oldukça zorlamıştır. Zaten bu nedenle atılımı gerçekleştirmiş olan PKK’nin tasfiyesi için en az TC kadar seferber olmuştur. Bu iki parti birbirinden o kadar farklı ki, deyim yerindeyse Kürtlük dışında hiçbir ortak veya benzer noktaları yoktur. Adeta varoluşsal olarak farklı ve hatta zıttırlar. Biraz somutlaştırırsak;
PKK tüm Kürdistan’ı Kürtlerin gözüyle yani bütünlüklü görürken ve kurtuluşu da ulusun birlikte özgürlüğü temelinde ele alırken; KDP Kürdistan’ı soykırımcı rejimlerin gördüğü gibi parçalı görmekte, özgürlüğü ise soykırımcı TC’ye peşkeş çektiği iki şehre hakim olmak şeklinde ele almaktadır.
PKK kurtuluşun Kürt halkına ve dostlarına dayanarak, öz güç temelinde mümkün olabileceğini savunurken; KDP ise kurtuluşun dış güçlerle işbirliğine dayanarak gerçekleşeceğini düşünmektedir. Bu desteği almak için de Kürt halkının ne dediğine değil, soykırımcı sömürgeci rejimler de dahil dış güçlerin kendisinden istediklerine bakmakta, ona göre pozisyon almaktadır. Başkalarına göre olma hali, KDP’yi Kürt halkının duruşunun karşıt kutbuna yerleştirmiştir.
PKK sömürgeciliğe karşı savaşmanın yanında içte de her türden iktidarı reddetmek ve halkın kendi kendisini yönetmesini sağlamak gerektiğini söylerken; KDP iktidar olmak ve iktidarda kalmak uğruna egemen sınıfın bilinen tüm oyunlarına başvurmakta, bunun için soykırımcı TC rejimiyle bile işbirliği yapmaktan geri durmamaktadır. Halkı yönetmemesi durumunda her şeyin yitirileceğini düşünmektedir.
PKK devrimci, demokratik bir hareket iken; KDP Kürdistan’da hanedanlık peşinde koşan, bunu mümkün kılmak için aile içi tasfiyeler de dahil her türden gözü karalığı yapmaktan geri durmayan, klasik bir iktidar gücü olmayı tercih ediyor.
PKK salt statü elde etmek kadar toplumsal özgürlüğün de olması gerektiğini, aksi taktirde statü elde etmek için yürütülen mücadelenin boşa gitmiş olacağını söylerken; KDP iktidarcı karakterinden dolayı hiçbir toplumsal sorunu çözemediği gibi tıpkı kapitalist modernitenin yaptığı gibi tüm sorunları derinleştirmektedir. Kendisini sonradan görme ‘Kürt kapitalist modernitesi’ haline getirme hevesindedir.
PKK özgürlüğü kadın toplumsallığına, zekâsına dayandıracak denli kadın merkezli ve kadın partisiyken; KDP kaskatı bir egemen erkek partisidir.
PKK kendisini halkına, ülkesine, insanlığa ve özgürlük değerlerine feda etmiş olan insanlar topluluğu iken; KDP bireyciliğin, bencilliğin, maddi yaşamın, çıkarcılığın hakimiyetindedir.
PKK halkların eşit ve özgür temelde bir arada yaşamasını Kürtler de dahil tüm halkların yaşam garantisi olarak görürken; KDP milliyetçi bile denemeyecek bir motivasyonla hareket etmekte, Kürtler için büyük tehlikeler yaratmakta ve dış güçlerin bugüne kadar olduğu gibi her türden istismarı yapmasına sebep olmaktadır.
Saymakla bitiremeyeceğimiz bu özsel farklılıklar KDP’yi başından beri PKK’yi tasfiye etmek için her türden çaba ve girişimin içine sokmuştur.
Peki, KDP’nin böylesi bir tutum takınmasında dış güçlerin PKK’ye olan yaklaşımının etkisi de yok mu?
Kuşkusuz ki var. Az önce belirttiğim gibi NATO Gladyosu’nun yaklaşımı belirleyici. KDP pek çok şeyi zaten bu güçler adına yapıyor. Bilindiği gibi Kürt sorununu 1. Dünya Savaşı’ndan sonra dönemin hegemon güçleri yarattı. Kürtleri statüsüz bırakırken, Kürdistan’ı aralarında paylaşan dört sömürgeci ülkeyi de ulus-devlet şeklinde formatladılar. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra kapitalist modernitede hegemonya İngiltere’den ABD’ye kayınca ve Sovyetlerle soğuk savaş başlayınca; komünizm ve sosyalizmin yayılmasını engellemek gerekçesiyle NATO’nun pek çok ülkesinde gladyo örgütlenmelerine gidildi. Türkiye’de de kurulduğu 1952’den beri gladyo, zamanla farklı isimlerle ve güç kaymaları da yaşayarak Türkiye’nin yöneteni ve Kürt sorunun da asıl muhatabı olagelmiştir. İşte bu NATO Gladyosu’nun bir Kürt stratejisi var ve o cephedeki her şey bu çerçevede gerçekleşiyor. Bu stratejiye göre, KDP’nin önü açılacak, PKK ise tasfiye edilecektir. KDP ile PKK arasındaki özsel farklılıkların yanı sıra işte kapitalist modernite güçlerinin KDP ve PKK yaklaşımlarının farklılığı KDP’nin PKK’nin tasfiyesinde en aktif rolü oynamasına sebep olmaktadır. Bu yönüyle KDP, PKK’nin tasfiyesinde görevlidir. PKK’nin tasfiye edilmesiyle Kürt sorununu yaratan büyük güçlerin Kürdistan’ı kendisine vereceklerini düşündüğünden bu denli iştahlı davranmaktadır. Unuttuğu veya henüz bilmediği şey ise, soykırımcı TC’nin kapitalist moderniteyle daha derin ve köklü ilişkilerinin olduğudur. Gerçekten de KDP’nin hareketimizin tasfiyesi için yapmadığı şey kalmamıştır. Bunu da sadece Başûr’da da değil, Kürdistan’ın her yerinde yapmaktadır. Hatta uluslararası komplo döneminde Önder Apo’nun Avrupa’da kalamaması ve hareketimizin terörist örgütler listesine alınması için Batılı güçlere yaptığı başvuruların metni eldedir.
Şimdi de aynı güçlerce hareketimizin tasfiyesi amacıyla güncellenen komplo koşullarında 15 Ağustos Atılımı’nı gerçekleştirmiş, Kürdistan’daki tüm kazanımların elde edilmesini sağlamış, Kürdistan’ın varlığının garantisi olan özgürlük gerillasının tasfiyesi için her şeyi yapmaktadır. Gerilla karşısında tarihi bir hezimeti yaşayan TC ordusunu stratejik yenilgiden kurtarmak için seferberdir. İlan edilmemiş bir savaşı özgürlük gerillasına karşı çok kapsamlı bir şekilde yürütmektedir.
Belirtilenler ışığında bizi neler bekliyor, ne öngörüyorsunuz?
Mevcut durumda KDP ya Kürtlük davasını tümden bırakarak özgürlük gerillasının tasfiyesiyle Kürt soykırımını gerçekleştirmek isteyen güçler gibi olmuştur ya da Kürdistan’a hakim olması önünde engel olarak gördüğü hareketimizi uluslararası güçlerin de desteğini alan TC’ye ezdirmek için çabalamaktadır. Bu ikincisinde PKK’nin tasfiyesiyle Kürdistan’ın her yerindeki tüm kazanımların kendisine kalacağını ve Kürdistan’ın hakimi olacağını hesaplamaktadır. Gerillanın tasfiyesi için bu kadar çabalaması bundandır.
Ancak var olmak için herkes kadar onun da PKK’ye ihtiyacı vardır. Dış güçlerin kendisine verdiği destekle yaşadığını bilmekte ve verecekleri destekle Kürdistan’a hakim olacağını sanmaktadır. Halbuki dış güçler PKK’nin Kürdistan’daki etkisi, bölgede ve hatta dünyada etkili olma potansiyeli nedeniyle kendisini desteklemektedir. Sanki kendisine verilen bu destekler PKK olmadan da sürecekmiş gibi düşünmektedir. Halbuki o süreç 1975 Cezayir Antlaşması ile sonuçlandı. O dönem ona destek veren dış güçler sömürgeci devletlerden yana tavır alarak verdikleri destekleri kesti. Dağılmış, parçalanmış, mücadele iradesini yitirmiş, Aş Betal’ı yaşamış, bir iddiası kalmamış KDP’nin yeniden desteklenmesinin tek nedeni ise hesapta olmayan bir şekilde PKK’nin ortaya çıkmasıdır. Dolayısıyla PKK’nin tasfiye olması halinde KDP’ye de ihtiyaç olmayacak ve kendisi de tasfiye olacaktır. Kendisini göbekten dış güçlere bağlamış olması basireti de bağladığından bunları göremez hale gelmiştir. Akıl tutulması denen şey herhalde bu oluyor.
TC’nin yüzüncü yılında Lozan ile kaybettiği ve ‘Misak-i Milli’ diye tanımladığı toprakları – ki buna tüm Başûr dahildir – ilhak etmek için seferber olduğu koşullarda, özgürlük gerillasının tasfiyesi için TC ile iş tutmak aynı zamanda kendi mezarını kazımak anlamına da gelmektedir.
Halkımız işte tüm bu tehlikeleri görerek PKK’nin TC’nin ve diğer sömürgeci güçlerin Kürt soykırımını başarması önündeki en büyük engel ve Kürdistan açısından da en özgürleştirici güç olduğunu bildiğinden PKK’nin var olmasını, Başûr’da kalmasını istemektedir.
KDP’nin aksine Başûr halkı PKK’nin Başûr’da ne işinin olduğunu sormamakta, tersine Başûr’u neden hala yöneten güç olmadığını sorgulamakta ve PKK’yi eleştirmektedir. Başûr’u bile en az iki parçaya bölmüş, despotik karakterli KDP yönetimini halkımız istememektedir. Bu yönüyle halk nezdinde KDP hem ideolojik hem de politik olarak çoktan ömrünü tamamlamış durumdadır. Varlığını sürdürüyor oluşu halktan gördüğü destekten değil, PKK’nin daha etkili hale gelmesini engellemek üzere kendisine verilen dış destek sayesindedir. Gerçekte KDP ayakta kalan bir güç değildir, PKK’nin daha etkili hale gelmemesi için ayakta tutulan bir güçtür.
Ama temsil ettiği iddiasında olduğu halka ters düşmüş, ana karnındaki bir çocuğun anadan beslendiği gibi kendisini uluslararası güçlere ve Kürt düşmanlarına göbekten bağlamış olan bir gücün başarılı olması mümkün değildir. Beklentimiz artık KDP’nin yüzünü halkına dönmesi, başkalarına göre değil de Kürt halkının istemlerine göre hareket etmesi ve hareketimizi tasfiye çabalarından vazgeçmesidir. Bunun olması halinde Kürtler özlemini duydukları tüm şeylere kavuşacaklardır.
Er veya geç Kürt halkı hak ettiği özgür, eşit, demokratik, kadın özgürlükçü yaşama kavuşacak, Kürdistan özgürleşecek, Ortadoğu demokratikleşecektir…