HABER MERKEZİ –
“Bu halk için mücadele edeceğini söyleyenler, silahlı mücadeleyi esas almalıdırlar. Silahlı bir direniş olmadan, sömürgecilik asla yenilgiye uğratılamaz.”
M.Hayri Durmuş
“Kürdistan ve sömürgeciliğe karşı bir miladı oluşturan 15 Ağustos 1984 yılı, M.Hayri Durmuş yoldaşın mahkeme salonunda dile getirdiği son sözler olarak tarihten bugüne vücüt bulmuştur. Dili, kültürü, özü ve toprağı başta olmak üzere her şeyi elinden alınmış, kaderi ağalara, işbirlikçilere ve faşist iktidar güçleri ile yazılmakla, yok edilmek istenen Kürt ve Kürdistan halkı, terk edildiği kuyudan ses getirerek yaşamın yeniden nüvelerini atmıştır. Bu ses bir halkın yeniden doğuşu olurken aslında, nasıl bir doğum olacak sorularını da cevaplayan bir paradigma ekseninde yola koyulmuştur.
12 Eylül 1980 darbe mekanizmasını devreye koyarak, Apocu hareketin öncülerinin çoğunu tutuklayıp, vahşi yöntemlerle devrimcilere ve yurtsever insanlara göz dağı veren Kenan Evren rejimi, PKK’yi henüz başında iken tasfiye etmeyi amaçlamıştır. Ancak Başkan Apo’nun Suriye’ye çıkışıyla birlikte Başkan Apo tekrar ayaklanma ve cevap olma arayışlarını sürdürmüştür. Zindan şehitlerine bağlılık gereği, artık farklı bir aşamayı hedefleyen Başkan Apo oluşturduğu gerilla birlikleri ile Mahsum Korkmaz öncülüğünde gerilla gruplarını Botan alanına yönlendirmiştir. Hem Kürdistan tarihinde hemde Türkiye devrim tarihinde yeni ve başarılı bir sürecin başlangıcını ifade eden bu gerillalaşma adımları, önemli gelişmelerin filizlenmesine de yol açan bir süreç olacaktır. Tarihin seyrini değiştirecek olan bu hareketin gerçekliğini şu cümlelerle güncel tutan Başkan Apo, hakikatin değiştirilemez yanını ortaya koymuştur;
‘’PKK sonu gelmemiş bir roman, bir şiir, bir türkü. Gün ışığına çıkan çiçektir. Yaşama duruştur! Doğanın renge renkliğine açılışıdır, bütün yaşam damarlarına kan verilmesidir. Yaşama yürüyen kanın partisidir. Diriliş için doğasında birşey varsa onun yeşillenmeye, çiçekleşmeye açılışıdır.’’
1982,1983 yılları arasında Rojhilat, Bakur ve Başur parçası üzerinden gerillacılığı oturtma, halka PKK’yi ulaştırma ve diğer örgütsel çalışmaların ağırlık kazanılacağı bir süreç olmuştur. Eylemli birlikler amacıyla 3 takım şeklinde örgütlenen gerilla grupları HRK (Hezen Rizgariya Kurdistan) adıyla bu sürecin ilk ve zemin adını almıştır. 14 Temmuz silahlı propoganda birliği adını alan, PKK’de ve gerillacılıkta adını hafızalara kazıyan Egid (Mahsum Korkmaz) yoldaşın komutanlığını üstlendiği grup Eruh’ta konumlanmış, Terzi Cemal’in komutanlığındaki birlik 18 Mayıs Silahlı propoganda birliği Çatak’ta, Abdullah Ekinci komutasındaki birlik ise 21 Mart Silahlı propoganda birliği ise Çukurca’da konumlandırılarak süreç başlatılmak istenmiştir.
Temmuz 1984 ortasında yapılan bir toplantıda gerillanın harekete geçmesi ve aktif olması yönünde bir karar alınmış, gerillanın eyleme geçmesi için planlama yapılmıştır. Takvimler 15 Ağustos 1984 yılını gösterdiği vakit Eruh ve Şemdinli’de tarihin kara lekesine sıkılan kurşunlar, hem zindan direnişçiliğine layık olma hemde çaresiz görülmek istenen Kürt gerçekliğine karşılık bir manevra niteliği taşımıştır. Yıllardır susulan kadının zılgıtları artık bu dağlarda yankılanacak, Kürt halkının özgürlüğü ve PKK hakikati başta Botan olmak üzere bütün Kürdistan’da ses olacaktır. Çünkü, bu sürece kadar var olan Kürt, canlı bir mezara hapsedilmiş, adeta tarih sayfasında kaybolmaya yüz tutmuştur. Ağrı dağına gömülen ve üzerine beton dökülen Kürtlük, doğuş sancılarını yaşarken, bu sancının sonucu olarak Botan’da Egid komutan öncülüğünde ‘ben burdayım, direneceğim’ diyerek tarih sahnesine çıkmıştır. Nitekim, deyim yerindeyse yerin ve göğün birbirine karıştığı geceyi korkarak ve hemen üstünü örtme çabasıyla saklamak isteyen T.C devleti bu olayı basına yansıtmamıştır. Ancak BBC bu haberi verir ve beklenenin olduğu yönünde de yorumlar yaparak, korkulanın yani ölü sanılanın tekrar doğduğunu dünyaya duyurur. Bu silahlı atılımın ikinci yıldönümü için 15 Ağustos 1984 yılını Önder Apo şu şekilde değerlendirmiştir;
“Mücadele tarihinde her bakımdan büyük bir anlamı olan ve daha şimdiden halkımızı çağdaş halklar arasında bağımsız, özgür bir ulus olarak yaşayabileceğini kanıtlamış olan direnişimiz 15 Ağustos atılımıyla kazanmış olduğu yeni boyutla üçüncü yılını doldurup tüm yurtta ve uluslararası alanda direniş sesimizin her tarafta duyulması, eylemlerimizin halkımızın her tarafından duyulması bağımsız bir özgürlük isteğini herkese haykırması sadece umutlarımızı yeşertmekle tazalemekle kalmayıp, kurtuluşumuzun artık güncel bir sorun haline geldiğini herkesin, hepimizin halk olarak tüm yaşantımızı bu direniş hamlemize göre yeniden inşa etmemiz gerektiğini göstermiştir.” 12 Eylül zindan direnişçiliği ile faşist güçlere ideolojik olarak darbe vurulurken, 15 Ağustos ile de silahlı olarak bir darbe vurulmuştur. Bu bir anlamda diyalektik bir direnişin sonucu olarak güncel kalan bir süreç olup, örgüt zeminin bir daha bir daha köklerinin sağlam olmasını sağlamıştır. Bu yıl hiçbir kayıp olmayıp sadece komplo sonucu Kerim Baytar adlı arkadaş şehit düşmüştür.
15 Ağustos ile birlikte Bakur başta olmak üzere Kürdistan’ın diğer üç parçasına ve Avrupa’ya sesini duyuran PKK hareketi, büyük bir çekim merkezi haline gelmiştir. Gençlerin akın akın gerilla saflarına katılması, halkın ilgisinin oluşu bu sürecin büyük etkenleri altında gerçekleşmiştir. Camilerde, köy ortalarında yapılan kitlesel törenli katılımlar, gerillanın giderek çoğalan mitralyözleri, dağlarda yanan ateşi harlandırmış kadınlı erkekli olan bu halk ve devrimci güçleri saflarına çekmiştir.
Yine yıllar sonra iç ve dış tasfiye ile karşı karşıya kalan PKK hareketi, Başkan Apo’nun esaret koşullarında yapmış olduğu çağrıyla yüzünü 1 Haziran 2004’te kuzeye vererek, hem esarete cevap olma hemde yeniden ve yeni bir paradigmayla büyük adımlar gerçekleşmiştir.
Bu süreci anlamak isteyeneler bugün sürdürülen savaş sürecine bakmalı, silahlı mücadelenin bizler açısından ne kadar değerli olduğunu bir kez daha görmelidir. HRK’den, ARGK’ye, ARGK hareketinden HPG ve YJA-STAR güçlerine adı evrilmiş, Egid(Mahsum Korkmaz) başta olmak üzere binlerce Egid’ini ve Hanım Yaverkaya’larını yitirmiş bu halk, yüzünü tarihten bugüne Zagros’lara, dağlara dönmekten vazgeçmemiştir. Dağlar, Kürt’lerin varlıkları için en güvenli ve en koruyucu alanlardır. Bu güvenli oluş sadece fiziki anlamda değil tarihten bugüne her anlamda kendini korumak isteyen bu toplum için en büyük sığınak olmuştur. Bugün elimizden alınmak istenen dağlarımızda yine bu halkın gerçek evlatları hem ihanet ve işbirlikçiliğe hemde T.C faşizmi şahsında tüm Kapitalist Modernite güçlerine karşı savaşmakta ve üstün irade ile direniş sergilemektedir. Saldırıyorlar ise direnmektendir sözü belkide bu süreci ve tarihi en iyi anlatan söz olmaktadır. Kürdistan tarihi ihanet ve işbirlikçilere tanık olsada Egid’lerden, Egid Civyan’lara kadar direnen yiğitlere de tanık olmuştur. Kesinleşen Kürt gerçekliği başarıdan başka yol tanımadığını bugün sürdürülen direnişle herşeyi gün yüzüne çıkartmakta ve bizleri de bu direnişe davet etmektedir.
“Teslimiyete HAYIR, Direnişe davet var. PKK saflarında, direnişe davet var” diyen bu şarkıyı duyan her Kürdün ve her kesin intikam ve direniş ruhuyla bu şarkıya eşlik edeceği vakitlerdir. Bu şarkıyı dinleyen Kürt, Egid’i ve Kürdistan dağlarında atılan mitralyözleri mutlak ve mutlak duyacaktır.
Feride Tolhildan