HABER MERKEZİ –
Ezilen sınıflar ve halklar, tarihin kendileri için hazırlamış olduğu karar yıllarına, yani devrim yılları dediğimiz bir döneme girdikleri, ayağa kalkma, kaderlerini kendi elleriyle çizme, yitirilen her düzeydeki kişiliklerine yeniden kavuşma ve bunu siyasal iktidarla taçlandırma hareketlerine, ayaklanmalarına giriştikleri zaman, başlangıçta genellikle çocukça, acemice ve amatörce bu işe girişirler. Ve öyle giriştiler diye hiç kimse kendilerini suçlayamaz.
Çağımız devrimlerinin büyük ustası Lenin, Rus Devriminin arifesinde tarihsel gelişmenin bu derin kuralını aynen böyle ifade eder: “Halklar ilk ayaklanmalara giriştiklerinde, bu işi ustaca planlamadan ve önceden hazırlanmış planlardan yoksun, en ilkel donanımla ve belki de sonuçları pek hesaplanmadan tutkunun, kinin ve öfkenin muazzam gücünü harekete geçirerek ayaklanırlar” der. Bunun her büyük tarihsel hamlenin hem zorunlu bir koşulu hem de doğal karşılanması gereken bir biçimi olduğunu söyler.
Aynı biçimde öyle bir dönemde başka bir şey daha ortaya çıkar. Yaşamlarının bu dönemine giren ezilen sınıflar ve halklar, kendilerine önderlik edecek öncü güçlerin çağrılarına da ihtiyaç duyarlar. Böylesi güçlerin varlığına ve ortaya çıkışına dört gözle bakarlar. Tarihte de bunun sayısız örnekleri vardır. Öncü, çeşitli tarihsel çağlarda, bazen büyük komutanlar, bazen Ortadoğu toplumlarında olduğu gibi peygamberler, ya da Çin ve Hindistan’da görüldüğü gibi, başka adlar altında bilinçliliği, erdemliliği ve ustalığı edinmiş, ayağa kalkmanın amaçlarını formüle etmiş, daha ileri bir düzeni ve bu düzenin felsefesi, siyasal, ekonomik, kültürel ve ahlaki temelini az çok kavramış, incelemiş ve bunu düzenli ve planlı bir stratejik ve taktik hatla formüle etmiş, bunun için gerekli olan kadrosal varlığı, öncüyü sağlamış ve bu amaçla çaba harcamış bir güçle bu tarihsel ayaklanmaların az öncesinde veya gelişim aşamasında ortaya çıkar.
Yine devrimin büyük ustası Lenin; “Buna öncünün bilinçli ve örgütlü çabasıyla, kitlelerin bilinçsiz öfke ve kininin kaynaşması devrimi başarıya götürecektir” diye karşılık verir. İkisinin bileşiminin devrim olduğunu, eksikliklerinden arınmış ve tamamlanmış devrimci hareket olduğunu vurgulamak ister. Doğal olarak çocukluk ve amatörlük aşamasında olan sadece kitlelerin eylemi değildir. Öncünün de başlangıçta böylesine bir karakteri vardır. Öncü deyimsizdir, inşa etmiş olduğu formüller ve kalıplar henüz hayata geçirilmiş, pratiğe oturtulmuş değildir. Pratikteki ölçülecek, sınanacak, fazlalıkları varsa giderilecek ve eksiklikleri mevcutsa tamamlanacak bir düzeydedir. Dolayısıyla öncünün de giderek olgunlaşması gerektiğinden bahsedilir.
Halklar Önderi Abdullah Öcalan/Mart 1985