HABER MERKEZİ –
Tam on yıl geçti şahadetinin üzerinden. Oysa sözcüklerin, gülüşlerin hala o gün ki gibi taptaze duruyor yaşamımızda. Sanki her yerde sen varmışsın gibi yine korkusuzca yürüyorum her şeyin üzerine. Çünkü ben hep senli zamanlarda sakladım yüreğimi.
Hatırlıyor musun senli zamanlarda ne kadar korkusuzca yürürdüm her şeyin üzerine. Sokakların tenhalığı, insanların acımasızlığı ve adaletsizliği ürkütmezdi yüreğimi. Korkmazdım karanlıklardan bilirdim yolumun Ronahî’si vardı. Şimdi sensiz zamanlarda seni anlatmaya çalışıyorum. Ama yine eski günlerdeki gibi sana sığınarak, sana gelerek…
Hatıraların ve anıların tekrardan beni sana getiriyor. Biliyorum söz anlamsız kalıyor senin yaşam duruşunun karşısında ve yine biliyorum en iyi sen anlatabilirsin kendini. Ama hep derler ya kahramanların ardından birkaç ‘söz’ kalmalıdır bu dağlara. Şimdi ben de sana olan sözlerimi dağlara söylüyorum.
Heval Ronahî biliyor musun, sana her yazmak istediğimde, her kaleme sarılışımda bir şeyler beni tutuyordu adeta. Bu sefer korkmadım, söylemekten utanmadım. Tıpkı çocuklukta olduğu gibi sen olduğunu bildiğim için çok cesaretlice yürüyorum sözlerin üzerine. Her söz beni sana daha yakın kılıyor. Şimdi bu sözlerle, çocuk avuçlarımda sana biriktirdiğim özlemlerimle geliyorum. Bu sefer bilyelerim yok belki bir dahaki sefere. Ama ben yine seninle oyunlarımızı oynama hayaliyle yol alıyorum. Hatırladığından eminim. Bizim mahalledeki kızlarla bir defasında kavga etmiştim. Sonra onlardan korktuğum için kendimi bir hafta eve kapatmıştım. Kimseye söyleyemezdim, ne anneme ne de diğerlerine. Bir şey itiraf edeyim mi, o zamanlar bize gelmen için dua etmiştim. Bilmiyorum ama ‘çocukların duası kabul oluyor’ diyorlardı ve ben de seni dilemiştim. Çünkü artık evde kalıp beklemekten sıkılmıştım. Sen hep derdin ya ‘korkular karanlıktır’ diye. Ben de evde korkularımla değil sokakta güneşin doğuşuyla tekrardan oyunlarımı oynamak istiyordum. Sen gelmiştin ve ben koşar adımlarla sana gelmiştim. Anlamıştın aslında ama yine de ne olduğunu sorduğunda soluksuz bir şekilde anlatmıştım. Sen de: “gidelim bana onları göster” diyerek gidip o korkunun intikamını almıştın. Sana söyleyememiştim o zaman ama o kadar çok gururlanmıştım ki senin gibi bir arkadaşa sahip olduğum için. Göğsümü kabarta kabarta benim Ronahîm var diye bağırmıştım bütün korkularıma ve yalnızlıklarıma… O zaman çocuktuk ve tek korkumuz birilerinin rahat oyun oynamamızı engellemesiydi.
Şimdi düşündükçe aklıma geliyor ne kadar çok anımız varmış seninle. Ama hayır! sensiz geçen hiçbir an’ım olmadı ki, senli anılar diyebildiğim zamanlarım olsun. Bütün zamanlarda sen varsın.
Heval Ronahî hayalleri, peşine takılıp gökkuşağı renkleriyle, heybesinde sakladıklarıyla yol almıştı özgürlük dağlarına. Hep yolcuydu aslında tanıdığım ilk günden beri, hep bir yol vardı Ronahî’nin önünde. Kim ne derse desin karınca misali ulaşacaktı dağın zirvesine. Olur da soluğu yetmezse o yolda canını verecek ama yolundan dönmeyecekti. Çünkü onu hakikate ulaştıracak tek bir şey vardı; o da arayışlarıydı. Bundan dolayı hiçbir engel tanımadan yollara düşmüştü. Bir de buralar ona ait değildi. buralarda insanların değeri yoktu. Her gün ölümler yüz gösteriyordu bu topraklarda. İnsanlar soysuzlaştırılıyor, özünden çıkarılıyordu. Yok yok buralar karanlıklara aitti oysa o Ronahî olma arayışındaydı. Çünkü o bu toprakların kızıydı. Ve bu topraklar ilk doğuşlara şahitlik etmişti. Peki doğumun olduğu yerde ölümler neden vardı? Biliyordu aslında bütün sorduğu soruların cevabını. Bundan dolayı başkaldırmıştı verili düzene ve onun yaşamına…
Heval Ronahî lise sona kadar okumuş ve katılımını o yılda gerçekleştirmişti. Belki başkaları için sıradan bir katılımdı ama heval Ronahî için sisteme verilecek en güzel cevaplarından biri özgürlük mekanlarına gelmekti. Çünkü sistemin memuru, onun çalışanı olmayacaktı. O sadece halkı için, özgürlüğü için çalışacak ve çalışmanın özgürlük olduğunu katılımıyla gösterecekti. Sadece bu cevapla da sınırlı değil, daha büyük cevaplar vermesi gerekiyordu. Bundan dolayı mücadele saflarında da kendini yaratarak, Önderlikle doğru bir şekilde nasıl yoldaşlık yapılması gerektiğini yaşam duruşu, katılımı ve yürüttüğü pratiklerde sergilemeye çalışıyordu. Sıradanlığı aşmak için ne gerekiyorsa onu yapıyordu. O, özgürlük savaşçısıydı. Mücadele yaşamında şehit düştüğü güne kadar bu ilkesinden asla taviz vermedi. Yoldaş canlılığıyla, samimiyetiyle, bağlılığıyla, yaşam öncülüğüyle hep en iyi olmayı başarmıştı. Heval Ronahî’nin ışığını insanlara yansıtması için zaman kavramı o kadar da önemli değildi. Bütün zamanlarda ışığının şavkını her yere yansıtıyordu. Çünkü o güneşinden ışığını alıyordu.
2007 yılında Amanoslara bir görev çerçevesinde gitmişti. Bir köyden geçtikleri sırada düşmanın daha önce aldığı bilgilerden dolayı fark edilip bir grup arkadaşla beraber düşmanın pususuna giriyorlar. On beş günlük direnişin ardından iki arkadaşıyla beraber şehit düşüyor.
Tekrardan karanlıkları yırtarcasına yollara koyulmuştu Ronahî.
Karanlıklar hüküm süremezdi tanrıçaların ‘söz’ söylediği bu diyarlarda.
Ve sen son sözünü söylemeye gidiyordun. Yine hırçın, yine asi…
Yolun açık olsun heval…
Güneş ışığını esirgemesin senden, yoldaşlarının yüreğine umut ve ışık olasın.
‘Söz’lerimiz yetersiz kaldı affet bizi. Fakat yüreğini ferah tut. ‘Söz’ün anlam kazanacağı güne dek mücadele edecek ve direnişi zaferle taçlandıracağız.
Kod adı: Ronahî Garzan
Adı-Soyadı: Filiz Ürün
Doğum tarihi ve yeri: 27-02-1978 Mardîn
Katılım tarihi: 1995- Garzan
Şahadet tarihi: 1 Mayıs 2007 Amanos’ta çıkan çatışmada
Mücadele Arkadaşları