HABER MERKEZİ –
Yıl 1997’di. Nereye gideceğim hakkında ne bir bilgim vardı nede kimlerle karşılaşacağım hakımda bir tahminim vardı. Uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra, yerime ulaştım.
Zirveden aşağıya derin vadilere bakınca ilk gözüme çarpan hırçın, coştukça çoşan, Zap suyunu gördüğümde, bu güzel coğrafya karşısında, birden duraksadım. Sanki ben bu anı, daha öncede yaşamış gibi hissediyorumdum kendimi. Dönüp yanımda ki arkadaşlara, heval sanki ben bu Manzarayı daha önce görmüş gibime geliyor. Arkadaşlar “senin daha önce burayı görmüş olman mümkün değil” dediler. “Buralara ilk kez geldiğin için buraları daha önce görmüş olamazsın”. Hani olur ya bazı anlar bir kere karşılaştığımızda sanki daha öncede yaşamış hissederiz ya kendimizi, işte o an öyle duygular yaşadım. Dönüp espiri olsun diye şöyle dedim, ben dağlara gelmeden önce TV’de gerilla anılarını izlerken bu coğrafyayı görmüştüm. Bu artık yol boyu aramızda bir espiri olmuştu.
YAJK’da bulunan arkadaşların yanına gitmiştik. Oldukça kalabalık, eğitim için bir araya gelen kadın arkadaşlar vardı. İlk kez bu kadar çok kadın arkadaşı bir arada gördüm. Özellikle de genç arkadaşların mangası vardı. Bu genç arkadaşların arasında bir arkadaş dikkatimi çok çekmişti. Ayağında kara lastikleriyle, esmer tenli, kısa boylu, canlı, sevimli ve sempatik bir arkadaştı. Sonradan bu güzel arkadaşın isminin Eylem olduğunu öğrendim. Bu esmer tenli arkadaşla çok fazla kalma şansım olmadı. Çünkü onların yanında sadece 15 gün kaldım. Daha sonra tekrardan yerime dönmek üzere yola çıktım. Bazen tanımak ve tanınmak için uzun yıllara gerek duyarız. Bazen insanı yaşadığı anda bile tanırsın. İşte ben de Eylemi bu kısa süre içinde tanıdım. ‘98 yılında, ben Botan’a geçtim. Kısa bir süre sonra tekrardan Botan’da Eylem arkadaşla tesadüf olsa gerek karşılaşma şansım oldu. ‘98 yılı bizim için Botan’da çok zorlu bir süreçti, düşman saldırılarına aralıksız devam ediyordu. Düşman operasyon üzerine opresyon geliştiriyordu. O yıl altmışa yakın kadın arkadaşla Kelareş alanına üslenme hazırlıkları yaptık. Botan’dan Kelareş’e en son giden grupta ben vardım. Ben gittiğimde Eylem arkadaş oraya çoktan gitmişti. Eylem arkadaşı orada gördüğümde çok sevinmiştim. Bazen kendi kendime soruyordum. Ben bu arkadaşı uzaktan uzağa tanıyorum, bu yoldaşta beni bu kadar etkileyen şey neydi acaba? Canlılığı mıydı? Yaşam sevinci miydi? Yoksa içtenliği miydi?
Kelareş günleri
Bir aya yakın bir süre Kelereş de kaldıktan sonra Pîran’a gittik. Artık ben de bu zaman içinde arkadaşları yavaş yavaş tanımaya başlamıştım. Bir gece Eylem arkadaşın olduğu mangaya arkadaşları ziyarete gitmiştim. Mangadan içeriye girerken, Eylem birden bana; “heval sen santraç oynamayı biliyormusun?” diye sordu. Uzun bir süredir oynamadığım için unutmuş ola bilirim diye cevap verdim. “Önemli değil, ben sana hatırlatırım” diyerek, hafif bir tebessümle gözlerime baktı. Oturup onunla santraç oynadık. Fakat ben onun kadar, sabırlı değildim. O çok güzel santraç oynardı ve bir o kadar da sabırlıydı. O benim sabırsız olduğumu fark edince dönüp bana “heval sen çok sabırsızsın, hiç direnmiyorsun, santraç oyunu dediğin taktik ister, çok çabuk pes etme” dedi. Ve her seferinde o beni yenmişti. Eylem arkadaşla yoldaşlığımız, arkadaşlığımız, dostluğumuz böyle başladı. Sonra yapılan düzenlemelerde aynı manga üyeleri olduk. Birlikte kaldığımız süreç içinde Eylem yoldaşı daha yakından tanıma şansım oldu. Yaşamı her zaman derli toplu, okumayı seven, insanlarla ilgilenmeyi çok sevendi. O bizim kampın sporcusuydu. Her sabah bize düzenli spor verirdi. Biri biraz gevşek yaklaştımı hemen uyarırdı. Yapılan morallerin hemen hemen hepsinde yer alırdı. Yaşam coşkusu çok büyük, zamanını dolu dolu geçirir ve yaşardı.
Uluslararası komplo onu çok etkilemişti
‘98 yılında Önderliğe karşı yapılan komplo karşısında hepmiz şok geçirmiş, Önderliğin durumu hepimizi endişelendiriyordu. Bu durumu kabullenemiyor, yüreklerimiz büyük bir acıyla tutuşuyordu. Önderliğin esareti hiç bir zaman düşünemediğimiz ve hiç bir zaman kabul edemeyeceğimiz durumdu. Önderliğimize geliştirilen uluslararası komplo tüm arkadaşları derinden etkilemiş ve sarsmıştı. O süreçte hatırlıyorum Eylem arkadaş o kadar çok etkilenmişti ki haftalarca hiç kimseyle konuşmuyor, sessiz sessiz oturuyor, derin düşüncelere dalıp gidiyordu. Hepimiz gibi Eylem de çok derinden etkilenmiş, elimizden bir şeyi gelmediği için sesizliğe gömülmüştük. Eylem arkadaş hep bir şeyler yapmamız gerektiğini vurguluyordu. Önderliğe, yoldaşlığa çok bağlı, yaşama karşı sorumlulukları olan bir arkadaştı. O süreçte hep birlikteydik. Hiç ayrılmıyorduk daha sonra birlikte yaşadığımız güzel ve anlamlı günlerin başka mekanlarda devam edeceğinin sözünü vererek, ben Amed’e gittim. Eylem arkadaşta Botan’da kaldı. Çünkü o Botan’a sevdalıydı.
Geri çekilme sürecinden sonra Amed’ten Güney sahasına geçinceye kadar yol boyu gördüğüm tanıdık arkadaşlara Eylem arkadaşı sorup durdum. Tüm arkadaşlar gideceğin yerde büyük bir ihtimalle göreceksin diyorlardı. Uzun bir yolculuktan sonra Şehit Ayhan kampına ulaştığımızda hava kararmıştı artık. Beni karşılamaya gelen arkadaşların içinde Eylem arkadaş da vardı. Hava o kadar karanlık olmuştu ki bizi karşılamaya gelen arkadaşların içinde önce Eylem arkadaşı fark edemedim. Arkadaşlarla selamlaştıktan sonra konuşunca sesinden bir an Eylem arkadaş olduğunu fark ederek tanıdım. Büyük bir özlemle birbirimize sarıldık ve durumlarımızı sorduk. Uzun bir zaman diliminden sonra bir kez daha Eylem arkadaşı görmenin mutluluğunu, sevincini yaşadım. Ayrı olduğumuz süreçte yaşadığımız pratik günlerimizi birbirimize anlatıp durduk saatlerce.
Geçen zamanın Eylem arkadaşta geliştirdiği yönleri fark etmek öyle zor değildi. Düşünsel olarak kendisini oldukça geliştirmiş, sorumluluk yüklenmiş ve olgunlaşmıştı. Aynı zamanda tıpkı çocuklar gibi neşeli, çoşkulu yanları bu düşünsel gelişim ile daha bir anlam kazanmıştı. Canlılığını hiç yitirmemişti. Bu da en belirgin kişilik özelliğiydi. Uzun bir süre eğitim sahasında birlikte kaldıktan sonra, Eylemin düzenlemesi olmuştu. Düzenlendiği alan kaldığım yere çok uzak bir mesafe değildi. Fakat ondan ayrılmak zorlamıştı beni. Hayatım boyunca bu ayrılık anlarına hiç ama hiç alışamadım. Eylem arkadaşın gidişi içimde tarafsiz bir hüzün uyandırmıştı, üzerime tanımlayamadığım bir sessizlik çökümüştü. Birlikte geçirdiğimiz günlerin zorlukları kadar güzellikleri de çok fazlaydı. Yoldaşlarına karşı çok anlayışlı ve duyarlıydı. En zor günlerde bile hep moral verir ve yardımcı olurdu arkadaşlarına. Böylesi güzel bir insandan o an için ayrılmak dahi beni hüzünlendiriyordu. Eylem arkadaşın yoldaşlığı o kadar derin ve anlam doluydu ki etrafına her zaman pozitif enerji saçıyıordu.
Tam bir Botan sevdalısıydı…
Ona kalsaydı Botan’dan asla çıkmaz o topraklarda sonsuza denk yaşardı. Hep Kuzey’e gitmeyi dayatıyordu. Sonradan duydum ki Eylem Kuzey grubuna girmiş. Bir sabah uyandığımda, “Kuzey grubu yanımıza gelmiş” dedi arkadaşlar. Eylem arkadaş da o gruptaydı. Üç yıl aradan sonra Eylem’i ayak üstü gördüm. “Yine Botan’a mı gidiyorsun?” dedim. “Hayır bu defa Dersim yolcusuyum” diyerek gülümsedi. Çok mutlu ve sevinçli görünüyordu. İçten içe Eylem arkadaşın yerinde olmayı çok istiyordum. Hatta aramızda şakalaşıyorduk. Keşke ben de sizinle gelseydim dediğimde arkadaşlar “gel seni de çantamızda götürelim” diyerek şaklaşıyorlardı. Artık son anlardı, onlar yola çıkacaklardı, hem gülüyorduk hem de ayrılığın verdiği hüzün vardı yüreklerimizde. Onlar yola çıkınca ben grup komutanları olan Sorxwin arkadaş’a “Eylem’e iyi bak olur mu” dedim. O da “sen merak etme ona çok iyi bakacağız” dedi.
Güzel yoldaşım,
Şahadetinden iki gün önceydi, senden söz ettim arkadaşlara, birlikte geçirdiğimiz güzel ve anlamlı günleri anlatıyordum. Acaba ne zaman dönersin diye hep gözlerim yollardaydı, seni ne çok özlediğimi anlatıp durdum arkadaşlara. Diğer gün çok kötü bir rüya görmüştüm. Gün boyu o rüyanın etkisi altından çıkamadım, yüreğimi çok garip bir sıkıntı sarmıştı. Bu sıkınıtı beni gün boyu boğuyordu. Arkadaşlara içimde çok büyük bir sıkıntı var sanki kötü bir haber alacağım gibi hissediyorum kendimi diyordum. Akşam içimdeki sıkıntıyla ve biraz da ürkekçe, haberleri izlemeye gittim. Haberleri izlerken bir anda tek hatırladığım şey senin fotoğrafın oldu. O an yüreğim iki avuç arasında kalmışcasına büyük bir acı gelip yüreğime oturdu. Beynim adeta donmuştu. İnanmak istemezsem de karşımıdaki fotoğraf sana aitti. Senin yokluğuna bir türlü kendimi ikna edemiyorum. İnan güzel yoldaş, sen ve senin gibi bir çok yoldaşın şahadetini kabullenmekte güçlük çekiyorum. Yüreğimin sızısını ifade dahi edemiyorum. Bir türlü alışmadığımız bu ayrılıkların içinde seninle yaşadığım anıların anlamında yaşamak, seni anmak benim için büyük bir anlam ifade ediyor. Seni ve tüm şehitlerimizi yüreğimizde yaşatacağız. Ve senin anılarınının anlam dolu ifadesiyle yürüyeceğim.
Hêvîdar Amed