HABER MERKEZİ –
Özgürlüğe kanat çırpmıştı…
Reyhan Çiçeği Sarina Yoldaş
Biz çok uzaklardan gelen
Çok eski bir şarkının notalarıyız
Biz umudun sevginin ve özgürlüğün diğer adıyız
Dolu, dolu bir yaşamın emekçileriyiz
Irmaklardan, ormanlardan, yangınlardan, mevsimlerden geçiyoruz
Yürüyoruz, yürüyoruz
Durmadan yürüyoruz
Hakikatin ışığına doğru
Aşkımıza güneşimize doğru beş bin yıldır söylenen o şarkımızın melodileri
Bugünde özgürlük dağlarında
Sevginin, aşkın, özgürlüğün ve hakikatin savaşçıları tarafından söylenecek
Artık bu şarkının notaları daha güzel ve daha canlıdır
Ve artık bu şarkının ezgileri her yerde duyulacak
Şahadetinin bir yılını daha geride bırakırken kalemi elime alıp tüm cesaretimi toplayarak yazıyorum. Yokluğunu hissetsem de bir yerlerden beni izleyerek yazdıklarımı okumak için yavaşça arkamdan eğildiğini, kalemimin beyaz sayfadaki yürüyüşünü izlediğini hissederek yazıyorum. Yazmak kimilerine göre zordur, kimilerine göre de oldukça kolaydır. Dökülüverir sözcükler, bir bakarsın doluvermiş sayfalar. Bazen de öyle sancılı bir hal alır ki yazmak, dersin sanki yeni bir doğuş yaşanacak. Sanırım en zor olanı sevdiğini yazmak, yitirdiğin güzellikleri yazmaktır. İşte ben de şimdi o zorluğu yaşıyorum. Yitirdiğim güzel yoldaşımı yazmaya, anlatmaya çalışıyorum. Bunun için tüm gücümü topluyor ve elimden geldiği kadar onu anlatmak istiyorum. Çünkü yitirdiğimiz güzellikleri anlatmalı, onları herkese tanıtmalıyız. Onlar güzel bir yaşam yaratmak için yola koyuldular. Bizler de bu yolculukta onlara yoldaş olma kararı verdik. Öyleyse onların yarattığı değerlere sahip çıkmalı, onları her daim yaşatmalıyız. İşte, sen de o güzelliklerden birisisin Sarina yoldaş. Bu yüzden senin için birkaç cümle de olsa yazmalı, senin yarattığın güzellikleri herkese anlatmalıyım.
Yüreğim Zagroslara uzanırken seninle Avaşin’in maviliğine daldığımız ve suyunu içerken Marmara’yı düşlediğimiz anı anımsıyorum. Sen Avaşin’in surlarını avuçlarken tıpkı tanrıçaların kutsadığı an’ı yakalamış gibiydin. Tanrıçaların tahtına yürürken ne bilebilirdim ki orayı kutsal bir dergah bilip secdeye duracağını. Onur tacını başına doğru yaklaştırırken ne bilebilirdim ki yıldızları avuçlayıp onları taç yapmış kutsalların mekanına doğru yol aldığını. Gidişin erken oldu yoldaşım. Yüreğime sığdıramasam da gidişini benim için kısa bir yolculuktur.
O tüm gülleri kıskandıran gülüşlerini hala yüreğimin en ıssız köşesinde saklamaktayım yoldaş. Öylesine sıcak, öylesine içten bir gülüşün vardı ki senin… İnsan sana baktığı zaman senin gülüşlerinde huzur buluyordu. Zaten bir gerilla gülüşü ile güzeldir. Yüzündeki gülüş, ruhundaki güzelliği yansıtır. Senin de gülüşünde ruhun yansıyordu. Ruhunun güzelliği yüzünde can buluyordu. İnsan o gülüşlerde yaşama yol almak, o gülüşlerde yaşamla buluşmak istiyordu.
Bilememezlik ve ya bilmek istememezlik. Ne ad koyarsam koyayım sonu hep soru işaretlerine dayanıyor. Anlamla yüklenen cevaplar ararken bu cevapların yaşanılan anlarda gizli olduğunu senden öğrendim. Sen yaşadığın her an’a her saniyeye anlam yüklemek isterdin. Anlamsız bir an’ı yaşamak istemezdin. Anlamlı yaşam senin büyük amaçlarından bir tanesiydi ve sen hep ona göre yaşardın.
Her geçen gün özlemler dünyasını biraz daha tanıyor, yoldaşlığın tarifi zor anlamıyla senin gibi yoldaşların yaşam duruşuyla daha iyi anlıyorum. Hele geride bıraktığımız anılar. Her zaman için bizi ayakta tutan ve daha çok savaşkan kılan düşünceler deryasından yapısallaşan gerçekliklere doğru giden hakikatin yolu oluyor. Bu deryaya her daldığımda aklıma ilk gelen, seninle kurduğumuz hayaller oluyor.
Bazen Dersîm’e uzanırken bazen de Amed’in sokaklarına çıkıp dolaşıyor, bir adımımız Munzur’dayken bir adımımızda Dîcle’ye gidiyordu. Nehirlerin engel tanımamazlığına tanık oluyorduk. Hele o güzellikleri anlatan yarış halindeki dilinden dökülen Dersîm’e olan özlemli kelimelerini hiç unutmuyorum. Doğanında şahitlik ettiği gibi, sen Çarçella’da haykırırken; “Ağrı’dan Dersîm’e merhaba diyeceğim” deyişin geliyor aklıma. Sen ki Ağrı’nın yüceliğini kendine sevda edinmiş, yönünü yaşamın altın hilali olan Mezopotamya’nın korunaklı çemberi, yüce aşkların yaşam bulduğu ve özgürlüğün kök salarak kendisine isyanı karakter edinmiş Zagrosların zirvelerine yüzünü dönerek yürüyüşünü sürdürdün. Dersîm dağları sende sevdaysa da Zagroslar sevdanın yaşanılan anlarına şahitlik etti. Sen Zagros’un güzelliğine tanıklık ederken, Zagros dağları da senin güzelliğine tanıklık ediyordu. Aslında Zagros binyıllardır bu güzelliğe tanıktı. Çünkü binlerce yıl önce de senin gibi tanrıçalar yaşamıştı Zagros’un bağrında…
Dağlar ki bir tek özgürlüğe tutkun yüreklere açar kapılarını. Çünkü bir tek özgürlüğe tutkun yürekler anlar dağları… Bir tek onları basar bağrına ve korur, paylaşır her şeyini. Köleliğe isyan ve başkaldırıdır dağlar. Bu yüzden zalime geçit vermez ve köleliğe boyun eğmez. Zagros da İskender’e geçit vermemiş, Timur’u barındırmamıştır. Bu diyarlar ilk günden bu yana özgürlük mekanı olmuş, cenk meydanlarında özgürlük savaşçılarını bağrına basmıştır. Bugün de ateşin ve Güneş’in çocuklarına kapılarını sonuna kadar açmıştır. İşte sen de o çocuklardan birisiydin. Yönün Güneş’e dönük yüzün aydınlıktı.
Ey Zagros!
Yüreğimizden bir güzeli daha aldın
Özgürlüğe sevdalı bu kızı
Kendi bağrına bastın
Sen binlerce yıl tanıklık ettin
Tanrıçaların güzelliğine
Ve kendini onların güzelliği ile donattın
Şimdi senin yüzünde can bulur
Benim güzel yoldaşlarım
Sarina bir çağlayan misali
Avaşîn’e doğru akar
Çarçella tüm cömertliği ile
Tarihin en delikanlı çocuklarını kucaklar
Ey Zagros!
Sen bize yoldaş oldun
Sen bize sırdaş
Tarih yeniden tanrıça kültürüne tanıklık ediyor. Egemenliğin elinin yetişmediği zirvelere yeniden aşk tanrıçalarının tahtları kuruluyor. İnsanlık nasıl ki ana tanrıça kültürüyle yaşamı bu mekandan evrene doğru yola koyduysa bugünde sizin şahsınızda bu yaşam kültürü tüm tanrılara rağmen yola devam ediyor.
Evet yoldaşım, biz geride kalanlar anılara sarılarak yaşam okyanusunda yüzüyoruz. Sizin yarattığınız değerlere ve anılara her ne pahasına olursa olsun sahip çıkacağız.
Havin Tekman/YJA Star Online