HABER MERKEZİ –
e) APOCU Felsefede Diyalektik
Başkan Apo’nun yaşama çıkış özelliklerinden bu güne büyüyerek taşınan, diyalektiğin amansız uygulanışıdır. Lanetin içinde kutsalı, en soysuz teslimiyetten direnişi, ölüm sisteminden yaşam sistemini yaratmak, amansız bir kişiliği fizik yasalarıyla, doğa yasalarını çözümlemeyi gerektirmektedir.
Toplumsal olguların ilişkilerini, etkileşimlerini ve değişimlerini incelerken, Hegel’in sistemleştirdiği, Marks’ın toplum bilimlerine uyguladığı tez-antitez –senteze dayalı gelişim yasası en aktif biçimde uygulanmaktadır. İlk klan toplum yapısı doğal toplum olarak adlandırılarak tez olarak kabul edilirken, doğal toplumun bağrında gelişen hiyerarşik sınıflı toplum anti-tez olarak nitelendirilmektedir. İçinde yaşadığımız zaman dilimi bugüne dek anti-tez içinde pasif biçimde varolan doğal toplumun yani tezin, daha çok ortaya çıktığı, bir dönem olmaktadır. Doğal toplum, sınıflı toplum yapısını temsil eden güçlerin, felsefi düşüncelerin, çatışmasının en yoğunluklu yaşanıp sentezle sonuçlanacağı (anti-tez olan egemenlikli sistemin yaşadığı çürümeyle bağlantılı olarak) tarihsel bir süreci yaşamaktayız. Bu gelişme yasası özünde her varoluşun ikili, birbirine zıt özellikler barındırdığı gerçekliğinden hareketle, zıtların birliği diyalektik yasasına dayanmaktadır. Varoluş bağrında yok oluşu, özgürlük köleliği, çirkinlik güzelliği taşımaktadır. Yani tersinin olmaması durumunda bu ifadeler tanımsız ve anlamsız kalmaktadır.
Diyalektiğin ikili çatışmalı varoluşunda, zıt uçlardan birinin diğerini yok ederek üst bir senteze ulaştığı görüşü, yaşamda hiç bir şeyin üst bir senteze giderken yok olmadığı, kendini pasif bir biçimde diğerinin içerisinde devam ettirmesine dayandırdığı kabul görmemektedir. İlkel klan toplum özelliklerinin farklı sentezler içinde kendini bugüne dek yaşatması buna örnek teşkil edebilir. Böylece bir sınıfın, başka bir sınıfı, bir ulusun başka bir ulusu yok ederek veya yaşamdan dıştalayarak varlığını sürdürmesi yerine bir diğerini çatışmanın sonucu zayıflatarak içine alıp üst senteze ulaşması gerçekleşmektedir. APOCU felsefenin Başkan APO kişiliğinde, yaşamsallaşmasında diyalektiğin bu biçimde ustaca mücadeleye alternatif var oluş çabasına uygulanışına tanıklık etmekteyiz. Başkan Apo’da kaba ret yoktur.
Çocukluğunda verili yaşamla tutuşulan kavgada sistemin en üstlerine başarılarla tırmanmakta, ama kendini ona katmamaktadır. Bu o denli içselleşmiştir ki, bu felsefenin ve mücadelenin bugüne dek gelmesinde en ustaca taktik, yöntem olarak partileşme öncesi Pilot ve Kesire ile kurulan ilişkide görülebilmektedir. Sistemin kalbinde bu kişilikleri içine alma, karşı tarafta kontrollerinin ellerinde olduğu izlenimi çıkışı yapma olanaklarını sağlamaktadır. Yine kadın özgürlük çizgisinin olgunlaşıp, gelişmesi Başkan APO’nun Kesire ile on yıl boyunca sürdürdüğü soluk soluğa bir mücadeleyle gerçekleşmektedir. Kesire fiziksel olarak yok edilmemiş, ama son kozlarına kadar eski ve yeni kadın, sistem ve alternatif sistem çatışması cesurca yürütülmüştür. İmralı sürecine damgasını vuran da bu yaklaşımdır. Yine yüz binlerin ölümüne neden olacak, ama gerçek anlamda köklü bir savaş anlamına gelmeyecek olan kaba direniş yerine kendisinin ve karşı tarafın en açık biçimde yeniden ele alınması, en yoğunlaşmış şekliyle sistemi de kapsamına alan, onunla içten büyük bir değişim ve dönüşüm savaşına tutuşan bir anlayış bir tarz görülmektedir. Öyle iddialı, kendine güvenli rahattır ki, korkuyu barındıran meydan okumaya, cepheleşmeye müsaade etmemektedir. Sistemin içine girerek, sistemi kendi içine alacak güce sahiptir. Bu diyalektiğin olayları bütünlüklü, parçalamadan ele alınmasından kaynaklıdır. Buna , bir ulusa, inanca, sınıfa veya bir cinse göre değil de evrene göre olma, kendini evrenle bütünleştirme denilebilir. Bu evrenle bütünleşme, evrenin yasalarını uygulama, ulus dar milliyetçiliğini, proleter sınıf iktidarını aşmaktadır. Dar, üstteki bir egemen kesim dışında kalan, tarihin ilk ezilen sınıfı kadını, her kesimden, her alandan emeğinin karşılığını alamayan kendine yabancılaşmış emekçileri, önemli bir kesimi oluşturan işsizleri, özgür düşünme ve kendini gerçekleştirme olanakları ellerinden alınan gençleri, yok sayılan çocuk ve yaşlıları ve egemenler de dahil olmak üzere herkesin yaşam koşulu olan üzerinde yaşadığımız dünyayı, çevreyi esas alan bir felsefe aynı zamanda sınırsız bir güç potansiyelini içinde barındırmaktadır. Bu kadar çok herkesin olan bir düşünce sisteminin dar sınırlara, cepheler, kaba savaşa ihtiyacı olmamaktadır. Asıl ihtiyacı kendinde bütünleştirdiği herkesime açılmak, felsefesini onlara verebilmektir.
Geçmiş, yakın tarihsel süreç göstermiştir ki, tek başına bir ulusun, sınıfın, cinsin kurtuluşu cennete olamaz. Eğer bir cennet isteniyorsa bu, ancak dünyanın cennetleşmesinin bir parçası olarak gelişebilir. Kürdistan kadının özgürlüğü, dünya kadınının özgürlüğünden soyutlanamaz, özgünlükleri olmakla birlikte, erkek egemenlikli sistem kaç bin yıllık insanlık tarihine damgasını vuran bir sistem olmaktadır. Kadının varlığını açığa çıkarıp paylaştığı yeni bir sistem, tüm dünya kadınlarının ortak mücadelesi ile yaratılabilir. Ama bu mücadeleyi her kültürel, ulusal yapı kendi içinde, bütünün parçası olarak verebilir. Kürdistan’ın özgürlüğü, Türkiye’nin, İran’ın, Suriye’nin, Irak’ın özgürlüğünden ayrı ele alınamaz. Ki bu özgürlük kapsamı, devlet yapılanmasını içine almamakta, devleti sınıflaşmanın, köleleşmenin geri aracı olarak, zorunlu olmadıkça baş vurulmayacak bir araç olarak değerlendirmektedir. Böylece halklar kendilerinin olmayan ve hep kendilerinin aleyhine işleyen bu aracı elde etmek için birbirini kırmayacaktır. Çeşitliliğin özgürlük olarak ele alındığı bu felsefe, herkesin dilini, kültürünü özgürce geliştirebildiği, kendini örgütleyip siyaset içinde temsil edebildiği bir halklar federasyonunu ön görürken, geniş halk kesimlerinin çıkarlarına, en çok denk gelen bir yöntem de olmaktadır. Olay ve olgulara bu bütünlüklü yaklaşım dar, bozup parçalayan çatışmaların, küçük ben-merkezci yaklaşımların önünü almaktadır.
Başkan APO’nun kuantum ve kosmos fiziğinden yola çıkarak geliştirdiği bir diğer nokta ise, sıkı bir nedensellik ve düz çizgide kesintisiz ilerleme anlayışının geçerliliğini yitirmesiyle, meydana gelen gelişmelerin diyalektiğin ‘kaos aralığına’ bağlamasıdır. Bunu yaşama uygulamasıyla açıklamaya çalışırsak; Ortadoğu merkezli gelişen kriz durumunda ABD’nin yine süper güç olarak çıkacağını söylemek, tarihi düz bir çizgide düşünmektir. Ortadoğu’da yeniden düzenlenen yeni dünya denklemi, bir kaos ve belirsizlik durumu yaşamaktadır. Burada tek belirleyici ABD değil, Ortadoğu halkları ve dünyanın diğer çelişki ve çatışma yaşayan halkları olmaktadır. Gelişen bu çatışmalar niteliksel bir sıçrama yaratacak ve yeni dünyanın ilk ip uçlarını verecektir. Tarihi düz bir çizgide ele alma durumu, kadercilik ve dogmatizmin atası idealist felsefenin düşünsel bir biçimi olurken, idealist felsefeye cepheden savaş açan materyalist felsefenin da saplandığı bir yanılgı olmaktadır. Bu düşünüş biçimi, geçmişin ve geleceğin belirlenmiş olduğu idealist kaderciliğe, zorunluluk yasası adı altında hiyerarşik-sınıflı sistemleri kaçınılmaz görmektedir. Buna göre, en gelecekteki sosyalist toplumu da aynı biçimde kendiliğindenci bir yaklaşımla mutlaklaştıran materyalist felsefe de, idealizme eklemlenmektedir. Bu tarihi, doğa ve toplum yasalarını düz bir çizgide ele almanın getirdiği bir handikaptır. APOCU felsefe, doğadaki çeşitliliğin evrim ve değişimin içsel yasalardaki özgürlükten, özgürlüğün de esneklikten kaynaklandığından yola çıkarak, insan toplumunun da aynı özgürlük yasalarını sürekli yenileme potansiyelini barındırdığını belirtmektedir. Böylece kaçınılmaz ve zorunluluğun-mutlaklık zincirlerinden düşünsel anlamda koparılan insan, yaşamın ve doğanın yasalarına uygunluk arz eden özgürlük yasasına uygun yaşama olanağı bulmaktadır. Bu, potansiyelini açığa çıkarma, kendini, yaşamı yeniden biçimlendirme ve üretme anlamında büyük bir özgürlük anlamı taşıdığı gibi, gelişmelerin motoru olarak bireysel ve toplumsal emeği ön planda belirleyici konuma yükseltmektedir.
f) Düşünce Ve Maddenin Ortak Yaratıcı Gücü
Materyalist felsefenin temelini teşkil eden tarihsel akışı, toplumsal biçimlenişi madde ve ekonomi merkezli ele alış tarzı, en son bilimsel gelişmelere de dayanılarak kabul görmemektedir. Uygarlık tarihine baktığımızda insanlığı bu güne getiren ahlaki-moral değerlerin, totemden başlayarak din ve ideolojilerin, insanlığı bugüne dek biçimlendirmesi bunu gözler önüne sermektedir. Maddi koşullar kadar düşüncenin ve zihniyetin tarihsel gelişmede belirleyiciliği kabul edilirken, evrenin bitkiler ve hayvanlar dışındaki cansız, hissiz maddelerden oluştuğu görüşü ret edilmektedir. ‘Olmayan bir şeyden yeni bir şey doğmaz’ diyerek insanın oluştuğu tüm koşulların moleküllerini DNA’sında barındırdığından da hareketle, evrenin bütünen canlılık, sezgisellik, özgürlük özellikleri taşıdığı sonucuna gidilmektedir. Bu da insanı çözmenin, evreni çözmek olduğu anlamına gelmektedir. Bu bakış doğayı kullanımı esas alan hiyerarşik ben-merkezci yaklaşımı da alt üst etmektedir. Kendine dönmenin, yabancılaşmayı gidermenin ilk adresi doğaya saygılı, kucaklayıcı yaklaşım olmaktadır. Bitki türlerini korumaktan, ağaçlandırmaya, hayvanların sınırsız ve pervasız kesimini engellemeye giden ilk pratik güncel tepkiler bu yaklaşımın sonucudur.
g) Başkan APO’da Yaşamsallaşan APOCU Felsefe
21.yy’ın felsefesini yaratan Başkan APO, tarihin köşe taşları diyebileceğimiz, insanlığı düzenleyen, şekillendiren tarihsel kişiliklerin toplamı olarak bu topraklarda nasıl ortaya çıkmıştır? Sömürüye, yenilgiye, özüne ihanete boğulmuş, diplerde seyreden bir halk gerçekliği içerisinde, ruhu ve düşüncesi işgale uğramamış, yaşadığı her ana zaferler sığdıran bir kişilik gerçekliği halkımızı olduğu kadar dünyayı da sarsmaktadır. Onun sırrı nedir? Bu sırrı algılamak, anlamak, onun yaşamının her anına sinen, felsefesinin derinlerine inmek, kişiliğini çözümlemekten geçmektedir. Başkan APO’nun sistem içinde yarattığı karşı sistemi ve felsefesini yaşatıp temsil etmek, meşru savunma gücünün öncü militan kadrolarının başarısı için en temel görev olmaktadır. Bunun için anlama, özümseme ve yaşamsallaştırmak, özgürleşme ve yaşam esasıdır.
Kendini yaratan insan gerçekliği, halkını dünyayı değiştirmek için önce kendini değiştirip, dönüştüren, dar sınırları aşarak evrensel ölçülere kavuşan insan tipinin en çarpıcı örneği Başkan APO yaşamsallaşmaktadır. En çok kendi kendinin olan ve bir o kadar da kendisine ait hiç bir şeyi olmayan olmak, birbirine tezat gibi görünen ama birbirini bütünleyen iki temel özelliklerindendir. İçinde oluştuğu sistemin mantığını, düşünce yapısını bünyesine almayarak, büyük bir titizlikle ruhunu, duygu ve düşüncelerini temiz tutan ve kendi öz halk, insanlık gerçekliğine göre kendini biçimlendirmektedir. Bu kişilik gerçekliği her an sistemin bir oyuncağı olup da kendini en özgür asi sanan tiplemelerden oldukça farklı olmaktadır. Bu tipler kendi olmayı, güdülerini, kendine ait olduğunu sandığı ama her şeyiyle kendi aleyhine işleyen sistemin kurduğu düşleri, düşünceleri sınırsız yaşamak olarak algılarlar. Yani en çok kendine yabancı ve yaşamda kendi olmayan o kof kişiliğini merkeze koyarak tüm yaşamını bu kör ve bencil iç canavarını doyurmayla geçirmektedir. APOCU gerçekleşmede, tarihle en derin bağlar kurulurken, tüm kontrolü de öz iradesi ve bilinci sağlamaktadır. Tarihten bugüne yaşanılandan, kendi yaşadığı her ana kadar her şeyi düşünce ve duygunun ince süzgecinden yüzlerce belki binlerce kez geçirmektedir. Yönlendirilmek, kurulu çarka yağ olmamak temel alınmaktadır. En başta, bilinçle, duyguyla kendini tarihin en başına, özüne uygun biçimlendirmek, yaratmak istediği sistemi, kendinde işler kılmak önemsenmektedir. Diğer yandan o kadar yoğun, tarihle, toplumla kendini yoğurmakta, özlenen özgür toplumu kendinde biçimlendirmekte, kendine ait özel denebilecek zerre kadar bir alan bırakmamaktadır.
İnsanlığın ihanetlerle, korkularla, yalanlarla, her türlü zorbalıkla paramparça edilen doğruluk, dürüstlük, açıklık gibi değerleri onda bir çocuk saflığında korunmaktadır. En ağır bedellere de mal olsa İmralı uluslararası komplosunun ardından bile, karşı da en iki yüzlü sahtekar biri bile olsa kendi dürüstlük, açıklık ilkesinden taviz vermemenin onun için yaşamsal bir ilke olduğunu belirtmektedir. Milyonları kendi peşinden sürükleyip, en amansız savaşları verdirten, cayır cayır yaktırtan onun verdiği güven olmaktadır. Yalan, ikiyüzlülük, riyakarlık, ihanet özelde halkımızın, genelde insanlığın içinde boğulduğu, ölesiye uzaklaşmak istediği olgular olurken, samimiyet, sınırsız dostluk ihanet etmeyen yoldaşlık, söyledikleriyle yaptıklarının aynı olduğu dürüstlük, karşılıksız sevgi, özlem duyma, yine ölesiye bağlı olduğu değerlerdir. Başkan APO, kendisinde bu gücü, bu duruşu nasıl gerçekleştirmiş ve korumuştur? Sorusuna, kendiyle yüzleşip, kendini çözümleyebilmek olduğu kadar tutku düzeyinde her şeyiyle bütünleştiği amaç bunun bir kısmına cevap olabilir, ama bütünen karşılık gelemez. Çok büyük insanlık sevgisi, özgürlük tutkusu bu duruşun ana etmenlerindendir. ‘Özgürlük amaçları kadar araçlarının da temiz olmasını gerektirir’ diyen Başkan APO’da özgürlük istemine aşk düzeyinde bir bağlılık vardır. Ve hiç bir şey bu kutsal aşka leke değdirememekte ve kirletememektedir. Toplumsal bir hastalık düzeyinde yaşanan unutkanlık, hafıza kaybı, günü birlik yaşama onun çizgisinde rastlanmamaktadır. Sürekli bir değişim ve yenilenme içinde olmasına karşın hiç bir ayartıcı, hiç bir akıl-duygu oyunu ona yola çıkış nedenini, yol arkadaşlarını unutturmamaktadır. Anı alabildiğine canlı yaşamasına karşın bunu geçmişten asla koparmaz, yaşanılan her an hedefe akar, onu yakınlaştırıp büyütmektedir. Tarihin en başındaki acıları, direnişleri, bugüne günün acılarına, direnişlerine katarak öfkesini, duygularını bileyerek, bilincini netleştirmektedir. Halkın acılarını sevince çevirmek, onların özlemlerini gerçekleştirmek için her soluk alıp verişini mücadele haline getirmektedir.
Kolay olan, rahatlık içeren hep yüceltilirken, zor zahmetli olandan kaçılır. Yaşamı kolay götürmek, köşeyi dönmek bir düşünsel biçimleniş, yaşayış geride bırakmaktadır. Bu yaklaşım mücadelecilikten uzak, hazırcı, emek yoksunu nesiller doğurmaktadır. Katıldığımız bu zorlu mücadele içerisinde bile en kolayı arayıp bulmak, kökü derinde bir alışkanlık olmaktadır. Bu alışkanlık bizi en çok zorlayan, Önderlik gerçeği ile aramızda yükselen sur gibidir. ‘Büyük acılar ve büyük kötülükler eğer öldürmezlerse büyük gerçeklere ve güçlendiren özgür yaşama götürür’ diyen Başkan APO’da zor olanı gerçekleştirmek adeta bir yaşam sevinci kaynağıdır. Fethetme gücü, bir yaşam biçimi haline getirdiği mücadeleciliği onu en zorlu yolculuklara, savaşımlara itmektedir. Kolay olandan zevk duymaz, ona yaşadığını hissettiren, potansiyelini açığa çıkartan zorlu savaşımlardır. Her kazanım onu büyütmekte, daha zorlu olana yöneltmektedir. Bu zikzaklı yolun zafere çıkışı oldukça yaratıcı, üretken, emekçi aşk kişiliğini gerektirmektedir.
Emek, çalışma, günümüze gelindiğinde, kendine ait olmayan bir düşüncenin, amacın vardiyalı, hesaplı-kitaplı zorunlu çalışanı olmakla özdeşleştirilmektedir. Egemenlikli sınıflı toplum tarihinin bizde bıraktığı en büyük tahribatlardan biri de bu olmaktadır. Başkalarının işçisi olmanın getirdiği baskı ve zorunluluğa tepki, kendi öz tarihinin, kimliğinin yaratım işçisi olmada en çok kendini dayatmaktadır. Bir yanda yaşama güdüsü en zor koşulları bile kabullenişe götürürken, yaşamak için kaba zorunluluk kalktığında birey gönüllü olarak özgür gerçekleşmesinin hizmetindeki çalışmaya da angarya gibi yaklaşarak yoğun emeklerle yaratılan imkanların yiyicisi durumuna gelmektedir.
Egemen sınıfın, cinsin hizmetinde köle olurken, özgür yaşama savaşımının özgür çalışanı olmama trajik bir ikilem olmaktadır. Çalışmamanın, tarih ve gelecek bağından kopuk anı yaşama felsefesinin özgürlük olarak algılanma yanılgısı buna götüren etkenlerdendir. Dışarıdan koşullanmaya, baskıya, düşünceden kopuk mekanik bir çalışmaya alışmış birey, kendini içeriden amacına göre planlayıp, gönüllülük temelinde özgür bir emek katma sürecine gelmemektedir. Başkan APO’da bu tam tersi işlemektedir. O, özgürlüğün, özgür irade ve bilincin hizmetinde olmayan emeği kabullenmezken, özgürlük koşullarını, özgür toplum ve bireyi yaratmanın en ağır işçisi konumundadır. Bu öyle bir işçiliktir ki, yaşamının tüm alanını, yirmi dört saatini en planlı ve sistemli şekilde kurmaktadır. Yemek yemek, spor yapmak gibi temel ihtiyaç alanları dahi eğitim olarak değerlendirilerek, bireye harcanan yoğun düşünsel, pratiksel emeğin bir parçası olmaktadır. Bireyin kendini bütünen boşluksuz bir sistem haline getirmesinin ve bu sistemin en inançlı işçisi olmasının tarihten bugüne gelen en büyük en üst düzeyde örneğini Başkan APO’da görmekteyiz. Dünyada insanlığa hizmet eden ideolog, bilim adamları tüm yaşamlarını amaçlarının gerçekleşmesine harcarken, yine de bu amacın dışında ‘özel yaşam’ olarak adlandırılan alanları mevcuttur. Oysa Önderlik gerçeğinde Kesire ile girilen ilişki özel olmaktan ziyade oldukça genelleşip, amansız bir özgür kadın savaşımı alanı olarak değerlendirilmiştir. Genel düşünce sistematiğinden kopuk olmayan bir tek anın bile bulunmayışı başarısının temel etmenlerindendir. Bu sistem içinde emek, zorunlu bir angarya değil bir yaşama biçimi, aşkla gerçekleştirilen bir eylemdir. Bu noktada çalışma değil, çalışmama, hareketsizlik, üretimsizlik ölümdür.
Bu yoğunlukta yüksek tempodaki yaşam, parçalı olmayan, bütünlüklü, kişilik gerçekliğinden gücünü almaktadır. Bütünlük, beyinden bedenin düzenlenişine giden, şablonlar, dogmatik durgun kurallar sistemiyle yaratılamaz. Yeniye, değişime açık olmaktan öte, sürekli yeniyle beslenen, kurduğu sistemin omurgası olan ilkeler titizlikle korunurken, onun dışında ön yargısız, sonuna kadar açık algılama, anlamayla, değişimle beslenen bir düşünsel sistematiğe sahiptir. Bizlerde yaşanan, bir şey isteyip, başka bir şey yapma, ilkeliyim deyip dogmatikleşme, yenilikçiyim deyip oradan oraya savrulma, başkalarını hedeflerinin aracı olarak görürken, kendini bunun dışında tutma, anlık psikolojilere göre karar verme, parçalı kişilik gerçekliğinin sonuçları olmaktadır. Sistematiklik, istemiyle doğru orantılı bir pratikleştirme kendini bir bütünen düşünce ve hedeflerine kilitleyebilme, koşullara teslim olmayan iradeleşme, sürekli üretim, iki zıt şeyi birden istemeyen, ya da ne istediğini bilen bu noktada kendi içinde kavgalı olmayan bütünlüklü karakter Önderlik de gerçekleşmektedir.
Tarihte yön veren, iz bırakan önder kişilikler dışarıdan algılananın aksine biraz araştırıldığında en sade olma gibi özellikleriyle de dikkat çekmektedir. Başkan APO kapsayıcı, komple olmanın yanında sadelik, doğallık insanı şaşırtan boyuttadır. Üslubundan davranışlarına yansıyan bu doğallıktır ki, herkesimden, ulustan, cinsten insanı aynı potada birleştirmekte, kimse kendini dışında hissetmemektedir. Yüzeysellik, yapaylıktan fersah fersah uzak, baktığında gören, yaşamın her şeyiyle ilgili, insanın ilkel en saf özünün, egemenlikten, kompleks ve kaygılardan uzak neolitik duyarlılığının bu güne uzanan sesi durumundadır. İmralı özgürlük manifestolarında en son halini alan, şiddet, zora olan yaklaşımları çocukken öldürdüğü hayvanlardan özür dileyecek, et yemeyi sapkınlık olarak değerlendirecek boyutlara ulaşmaktadır. Zerdüşt’te görülen hayvan, toprak dostluğu Önderlik özgürlük akademilerinde bir avuç toprakta yetiştirdiği, güvercinler ve çiçeklerle kurduğu canlı iletişimle tekrarlanmaktadır. Doğallık, doğaya, anaya, insana en yakın olmanın evrende varoluşun dilini yakalamanın en tabi sonucu olmaktadır. Şiddet ve zora karşı olan tutumu, ‘kendini bil’ ile başlayan felsefesinin diğer önemli ayağını oluşturan ‘kendini savunmayı bil’ ile belirlenmektedir. Kendini savunmak hak ve görev olarak ele alınırken, bunu yapmamak da lanetlenmekle, teslimiyetin çukurunda debelenmekle özdeşleştirilmektedir. Hayatına, kültürüne, değerlerine bir saldırı durumunda uygulanan zor, meşru ve zorunlu olarak kabul edilmektedir. Bunun dışında insanın insanla, doğayla, toplumla kurduğu tüm ilişkilerde zor dışlanarak, hiyerarşik sınıflı toplumun çöplüğüne atılır.
Onda gerçekleşen yeni, özgür insan, özgür toplumun protipidir. Bu çağı anlamak, dünyayı sallayan filozof, siyasetçi, sosyolog, yazar, komutan, sanatçı kimliklerini taşıyan Başkan APO’nun kişilik özelliklerini anlayıp, içselleştirmek, felsefesinin derinlerine yapılacak yolculukla mümkün olacaktır.
Halklar Önderi Abdullah Öcalan