HABER MERKEZİ –
Tut ki kaybolur gülüşün. Olmazsa yaşamın solduğunu sandığım gülücük dolu sevecen, azim yığılı yüzün gözümün önünde. Üşüyorum, yüreğim üşüyor heval. Yüreğim çırılçıplak, buz tutuyor çok üşüyorum, tir tir titriyorum, gözlerim kapalı seni dinliyorum, delirten karanlığın ortasında.
Gidişinin ama dönmeyişinin yüzü soğuktur heval. Ah! Hangi ayrılık vaktinde oldu ki bizde, hangi hicran da yüreğimde ki soluk, çorak olmaz?
Üşüyorum, üşüyor yüreğim, soğuktan sızlıyor her bir haresi. Pare pare oluyorum heval. Ne kadar derindir uykun(?) kalkmaz mısın be heval? Donarım ha bilirsin, dayanamam gülüşünü duymazsam. Asılırım gecelere, kaybolurum bildik patikalarda. Dizlerim hiç alışmazmış gibi bedenimi de taşıyamaz beni.
Görmez misin be heval halimi de beni böyle bırakırsın?
Neden nedendir ayıkmıyor aklım? Yüzüme ışığın vurmaz mı hele? Bilirsin hasretim olan ışığı çekmek için içime ne serlerden geçerim de geçmem ışığın zerrecik kadar bir huzmesinden bile. Işığım söndü heval neredesinde, koyarsın beni ışıksız loş ve alacakaranlıklarda?
Nereye böyle vakti miydi? Daha erken be heval… Vakti miydi?
Soldurma yüzümü, hunhar etme beni bana.
Duymaz mısın (?) yüreğimde ki ürpermeyi de ısıtmazsın ruhumu da garip edersin beni be yoldaş.
Gördüm ki kayboldu gülen yüzün, sakınmayan gözlerin ve gözlerin asılı kaldı kuytusuna en kuytusuna yüreğimin. Yaşamın ilmiğini emmişte soluğunu öyle yılmaz kılmış yoldaşım, soluğunu duymuyorum bilir misin? Üstüme üstüme geliyor her şey ama her şey. Bilirsin de kahredersin yalnızlığı, sökün edersin heyhat.
Sökünün de niye(?) sökün eylediğinde dönüverdin de nereye?
Vurgunum bilir misin heval yoluna, dik başına, bitimsiz gülüşüne, yürüyüşünde ki soluksuzluğuna, heybetine. Heybetini katık ederim içime solurum solurum. Gün ile gecenin ayrıldığı şafakta oturur seni beklerim. Şafaklar alır beni koynuna sallar beşikte ki bebeler gibi. Şafağın söküşünde yüreğime fısıldadığı türküyü dinlerim.
Bakma öyle soğuk tutan yüreğime belki de kıskanırım seni bilir misin; sen olmak ister biraz içim. Vururum kendimi yokuşlara da yine de düz bana. Düzlüklere vururum da kendimi esen rüzgâr gibi savrulurum. Bakma öyle heval anlatamam kendimi.
Tutkunum bilir misin heval yüreğimde ki sana. Bana ait olmayan çıldırasıya yüreğim sen, sen doludur. Dönerim dağa, taşa, kuşa, dingin yollara, yıllanmış dağın uğultusuna sen, sen dolusun. Mail oldum her bir dirhemine kavganın. Kavga yüreğim de sen olur bir aşkı fısıldarım heval diye. Bir seni çağırır sanır oysa binleri bulurum yüreğimin içinde. Ayılırım, örterim yüreğimi üşümesin diye. Bayılan yüreğimi.
Teşne yüreğim şimdiler de bıraktı üşümeyi, çatlıyor susuz topraklar gibi. Yüreğim kendinden geçmiş bir ayindedir şimdi. Dua eder, niyet eder, şükran eder. Mevlana’nın dediği gibi
“Dedim ki: Eğer güzelsem bu güzelliği O’nun lutfu olarak kabul ederim.
Değilsem zaten çirkinler bile bana güler!
Çaresi şu: Kendime bakayım, kendime çekidüzen vereyim.
Bakalım ona layık mıyım, değil miyim?
O güzeldir, güzelliği sever.
Taze bir delikanlı kart bir ihtiyarı nasıl seçer.
Temizler kimlerindir? Temizlerin.
Şu meydandadır:
Güzel, güzeli sever, güzeli ister.
Şunu bil ki, güzel güzeli cezp eder.
Heval… heval… heval… döner dönerim yine kendimde ki senin güzelliğine. Seyre dalarım yüreğim de güzelliğini tüm kahrolası çirkinliklere yaşam dolu bir öfke doldururum. Ve de içerim. Ve bütün çirkinliklerden hesap sorma sana koşan kaderim olsun isterim.
Sararsın yüreğimi heval. Heval… tükenmez deryalar gibi işler içime. Heval olurum en cezbedilen gönül ile. En büyük zevk heval olmak, en büyük hasret heval olmak, en büyük doyumsuzluk yoldaşlığı dorukta yaşamak. Heyyyy! Heeeey! Hey heval duyar mısın beni.
Sar sar yüreğimi üşümesin. Üryan değil o. Garip değil o. Kimsesiz değil o. Sarıl heval diye. Gülüşüne, tutuşuna, usanmazlığına, patlayan bedeninin her bir parçası yıksın içimde ki soğukluğu. Sar sar heval de bana, heval ol bana. Yoksa tanımaz, bilmez, algılamazım seni. Heval olmayı bilirim, tanırım seni.
Usanmam bilesin ha, vurulmam ha, yılmam ha çünkü ben sana yoldaşım. Yoldaşlığın ruhunu soludum da yoldaşsızlıktan soyundum da geldim.
Bilirim dağlar da bir tek sohbetler sığdırılmaz yüreklere, ölümler de sığdırılır. Ve yoldaşlık kadar ölüm de paylaşılır. Giderken ufuklara doğru bedenlerimiz, al şafaklara teslim ettiğinde kendini, kavga kadar ölüm de yaşanır. Bütün yaşanmışlıklar gibi de o da paylaşılır. Canhıraş vuruşulan gecelerde alın teri kadar, kendini adamak kadar, insan olmanın en yılmaz esintileri kadar ölüm de paylaşılır. Bir tek gülüşler de bulmaz yoldaş yoldaşı, gidişlerde de bulur yoldaş yoldaşı. Ve her şey kaybolur her şey yenilir belki ama yoldaşlıklar bitmez, yenilmez, kaybolmaz.
Melekler gibi hep yanındandır, kalbin kadar içerindedir, soluğun kadar senin sahici yanındır, şah damarın kadar yakındır sana. Heval deyince bir gülücükler paylaşılmaz gidişler de paylaşılır. Yıkılmazlığın narasını atan zafer çırpınışları kadar ayrılıklarda paylaşılır.
Sanma ki bir tek seni yüreğime gömerim heval. Sanma ki bir tek ben de yaşar diye bilirim seni. Sanma ki heval diye dert dökerim dizelerime. Sanma hevalin olmayı kolayda bilir de. Sineyi sıradanlığa veririm. Sanma bir eğriyi düz kılmak için sabrın ruhunu okumam. Sanma yalnız bırakırım zamanı ve bir tek gerisin gerisin döner de ararım seni. Geçmişte, gelecekte ve an’da arama gayretimdir güldüren yüzümü.
Bilmezdim oysa heval. Yoldaş olmak bu dünyanın en zoru, en özü. Yoldaş olmak binlerce serden geçmeyi kendine kolay eylemek. Bilmezdin de bir tek seni yüreğim de sanırdım. Oysa her aşkın içinde bir sen varsın. Heval diye bakarsın yüzüme, gülüşün kıymık kıymık işler içime. Gök de görürüm seni, yıldızda görürüm seni, yılmazlıklarda görürüm seni, bağrı yanık saz tellerinde dinlerim seni. Sabahın seherinde fark ederim seni. Yüzüme vuran seher yelin de haber mi gönderdin diye susar, dinlerim. Temiz de yiğit de anlarım seni. Bilmezdim heval bu kadar çok bu kadar kalabalıksın.
Yüreği gömülecek değil de yaşama saçılacak taze tohumlar olarak hep ama hep çokmuşsun heval.
Yüreğim de bak telaş kalmadı, acelecilikler çekildi sükunete; bak kasırgalara kafa tutar çünkü içinde yoldaşı saklıdır, yoldaşları vardır, yoldaşlarına yoldaştır. Hasretim ama hasret üşütmez insanı.
Üşümüyorum artık heval…
Hep varsın…
Hep yanımdasın…
Ve de herkes ilesin…
Hepimizde bir parçasın…
Sen öyle bir yoldaşsın ki üşümüyorum ve mümkünde değil.
Nupelda Engin