HABER MERKEZİ –
Çözümlemelerimiz, bu görev sahamızda şüphesiz önemli gelişmeleri ortaya çıkardı, açıklığa kavuşturdu ve yaşamda aşama yaptırdı. Düşman bunun ağır etkisi altında, diplomasisinin son atağını Baba İnönü’nün oğlu Erdal İnönü ile, yaşından oldukça beklenmedik bir biçimde, adeta gözlerini bir tek noktaya dikmiş olarak yükleniyor ve görev sahamızı daraltmak için son kozlarını oynamak istiyor.
Hiç şüphesiz, görev sahamızın koşulları oldukça dikkatle değerlendirilmek durumundadır. Kurtarılmış bölge koşulları değildir. Daha çok dostluk esprisine dayanılarak ve biraz da imkanlar zorlanarak görev yürütülmeye çalışılıyor ve bu görevlerin de temeli, geliştirilen ve sürekli bir gruba bizzat taşırılmak istenen çözümleme düzeyimizin gerçeğidir. Biz burada başka bir çalışma yapmıyoruz. Ama bir atomu parçalamayla ortaya çıkan enerji kadar, buradaki çözümlemeler insanı çözdükçe enerji ortaya çıkarıyor ve bu da düşman için son derece bitirici oluyor.
Aslında düşman bizim fiziki silahlarımızla fazla darbelenmiyor. Esas darbeyi çözümlemelerin yüksek gücü, onun açığa çıkardığı insan ilişkileri, gerici ilişkileri paramparça etmesi, yeni ilişkileri kurmaya yöneltmesi, eski yaşamı paramparça ederek yeni yaşama yol açması, dolayısıyla yeni kişiliğe, yeni kimliğe büyük bir güç vermesi ve bunun da düşmanın dayattığı zemini yerle bir ederek devrimin alabildiğine gelişeceği zemini bulması ve asıl düşmanı bitirenin de bu olduğu gerçeği vuruyor. Ortaya çıkan durum bu nedenle önemlidir.
Parti çalışmaları ve ordu çalışmaları için yüksek bir kazanç, düşman ve işbirlikçileri için de epey darbe vurucu ve bir çok yönüyle de yıkıcı bir çalışma oluyor. Yine en az düşman kadar, devrime karşı direnen gerici toplumsal yapı, ilişkiler, yine ona dayanan yaşam tarzı, yaşam alışkanlıkları, büyük bir çözülüş durumunda bırakılıyor. Artık bu yaşamın sürdürülemeyeceği dayatılıyor, açığa çıkartılıyor. Bu da en az doğrudan, açıktan cephe kadar, içten bir cephe savaşına, özellikle de parti-ordu safları içinde başka tür muazzam bir savaşa -bir iç savaş da diyebiliriz- yol açıyor.
Çözümlemelerin düzeyi, iç zeminde gerici, orta yolcu ve ölümcül bir yaşam hastalığına tutulmuş kişilikleri, onların yaşam anlayışı ve ilişki tarzlarını darbeledikçe, yıktıkça, giderek daraltıp zeminini elinden aldıkça, onlar da son bir çabayla eski yaşamı kurtarmak için yüklendikçe yükleniyorlar. Çok çarpıcı romana taş çıkartır bir biçimde, bu çözümleme sahamızda bile, neredeyse günlük ve son derece heyecan verici çözümleme düzeyi yüksek, edebi çalışmalar için de hayli malzeme sunan gelişmeler ortaya çıkıyor.
Görülüyor ki, son derece birbiriyle bağlantılı durumlarla karşı karşıya bulunuyoruz. Amansız savaşan ve halkımızın son yetmiş yıllık yaşamına en öldürücü darbeyi vuran, bizzat 1925 isyanıyla birlikte, her türlü yok etmeyi politika haline getiren bir Baba İnönü ve onun oğlunun bugün en büyük direnişe aynı biçimde her türlü yöntemle, hatta babasını aratmayacak bir tarzda yüklendiği, sonuç almak istediği bir düşman gerçeği var.
Örneğin, İngiliz Dışişleri Bakanı geliyor, ona diyor ki “bir televizyon meselesi kalmıştı, niye onu kapatmıyorsunuz?” Tabii İngiliz Dışişleri Bakanı şaşırıyor; “bir kültür organı, Avrupa ölçülerine göre son derece normal yayın aracıdır” diyor. Oğul İnönü, “hayır, en tehlikeli terörist araçlardan birisidir, kapatsanız çok iyi olur” diyor. İngiliz Dışişleri Bakanları kurt gibidirler. Dünyanın en entelektüel ve diplomasi de usta oynayan kişileridir. Şaşırıyor, bu ne demek istiyor diye. Tıpkı Lozan’da babasının Lord Curzon’a yüklendiği gibi, yetmiş yıl sonra İngiltere ile Türkiye’nin dostluğu temelinde bir karşılaşma oluyor. O zamanlar bunlar karşı cephelerde savaşıyorlardı. Lord Curzon “temsil ettiğiniz barbarizmdir ve Anadolu’dan atmak gerekir” diyordu. Kısa bir süre sonra uzlaştılar. Bolşevizme karşı, halkların özgürlüğüne karşı, Kürt isyanlarına saldırırlarken, komünistlere saldırırken anlaştılar, uzlaştılar ve 1925’ten beri bu saldırı devam ediyor. Bugün ise İngiliz Bakan şaşırıyor, “insan hakları göz önüne getirilemez mi” diyor. Sözüm ona sosyal demokrat İnönü, babasından daha katı ve acımasızdır.
Bunu görüşürken bir bakıyorsunuz Tahran’a uçuyor. İngiltere-ABD ve Tahran birbirlerine zıt! Gidip orada Rafsancani’yle koşuyor. İran Dışişleri’ne koşuyor. Orada da “en büyük terörist örgüt PKK’dir” diyor. Tavır nedir? “Seni ülkemize davet ediyoruz” diyor. Tıpkı bir zamanların İran şahı gibi… M. Kemal de bir zamanlar Şahı davet etmişti. Kürtler o zaman da Ağrı dağı çevresinde parçalanmaya tabi tutulmuşlar ve burada iki devlet arasında toprak alışverişi yeniden düzenlenmişti. Şimdi de “gelin bir kez daha aynı oyunu oynayalım. Demirel’den selam var, seni ülkemizde çok daha iyi karşılayacağız” diyor. Görülüyor ki, babası gibi bir de bu cepheden büyük oynamak istiyor.
Bir de Suriye Dışişleri Bakanını çağırıyor, “gel Ankara’ya, seninle görüşelim. Sana öyle belgeler göstereceğiz ki, şoke olacaksın” diyor. Bunlar da PKK belgeleri olacak. Tabii bilemeyiz; Suriye küçük bir ülke, şoke olur mu olmaz mı, dayanır mı dayanmaz mı? Fakat çok açık olarak düşmanın nereden, nasıl yöneleceği belli olmuyor. Fazla ciddiye almadığımız diplomasi alanında atağa geçiyor. Fazla ciddiye almadığımız Hint horozu gibi, oğul İnönü ne tür marifetler sergiliyor, dehşete düşmemek işten bile değildir.
Başarır mı? Bu ayrı bir mesele. Ama önemli olan düşmanın mükemmel ve çok yüksek yoğunluklu çalıştığıdır. Yaş-baş demeden, “insanlık, insan hakları” hiçbir şeyi akla getirmeden, çeşitli maskeler takarak, savaşta ne kadar iddialı olduğunu gösteriyor. Bizim dayandığımız zemin, onun görev sahası, hiç şüphesiz o da kendi koşullarına göre direnmesini, dayanmasını ve çalışmalarını gösterecek ve yürütecektir. Burada önemle göz önüne getirilmesi gereken, düşmanın yüklenimlerine karşı, bizim de kendi mevzilerimizi mükemmel değerlendirmektir. Mücadele hatası yapmamamız, dış diplomatik mevzilerin, dost mevzilerin mükemmel değerlendirilmesi ve verimli geçirilmesi için saati saatine büyük bir duyarlılıkla değerlendirilmesi, çok yüksek kıymet biçerek sonuç almayı bilmek, sorumlu devrimcinin, savaşçının, diplomatik sahada da olsa, en yoğunluklu tarzıyla başarması gereken, bunun için her şeyini ortaya koyarak direnmesi gereken, ve bunu yaptığında savaşı oldukça iyi yürüttüğünü ve bundan başka çarenin de olmadığını değerlendirerek yüklenmek gerekiyor. Başarıya böyle yürüyerek gitmek gerekiyor. Bunu yürütüyoruz.
Diplomatik dış mevzileri mücadele için nasıl kullanmamız gerektiğini şimdiye kadar gerçekten tarihimizde ilk defa böylesine derli-toplu ve son anına kadar çok verimli bir biçimde değerlendirdik. Başta bu mevzimiz olmak üzere, çok sayıda ülkedeki mevziyi, büyük bir başarıyla bundan sonra da değerlendireceğiz. Düşman yüklendikçe bizim de daha fazla kendimize yüklenerek başarmamız gerektiği kuralına bundan sonra da başarı lehinde işlerlik kazandıracağız.
Hiç şüphesiz bu yönlü değerlendirmeleri daha da geliştirmek mümkündür. Yakın günler oldukça hızlı gelişmelere açık görünüyor. Bir kez daha sıkıştırılmaya çalışılacağız. Açıktan diplomatik yöntemlerden tutalım komplo yöntemlerine kadar, her zaman olduğu gibi önümüzdeki günlerde de daha sıkça göreceğiz. Hiçbir zaman eksik olmayan bu yüklenimler bundan sonra da geliştiğinde tabii ki şaşırmayacağız. Her zaman hazırlıklı olmak ve tüm yüklenimlerini karşı bir yüklenmeyle boşa çıkarmak gerekir. Önderlik gerçeğimiz şimdiye kadar bunu böyle ele aldı, böyle başardı ve büyük karşılık verdi. Mühim olan, aynı mevzilerde çalışanların, mücadele edenlerin de böyle yüklenmeyi bilerek başarıyı yakalamalarıdır. Eğer kadro gerçeğimiz, mevzileri temsil eden gerçekliğimiz bunu bütün yönleriyle böyle değerlendirir ve görev anlayışı ile çalışma tarzını yaman kılarsa, sonuç alıcı kılarsa, demek ki yine güçlenen ve başarıyı biraz daha kesinleştiren biz olacağız.
Bu görev sahamız açıktan mevzi çatışmaları yaşanacak bir görev sahası değildir. Hiç şüphesiz sağlam siyasi, ideolojik ve askeri yönleri giderek gelişecek olan militan tipi yetiştirmeyi esas alıyor. Kesin belirleyici katkısı var. Yücelen değerler olarak ideoloji, askerlik, siyaset, kesin gelişme kaydetmiştir. Bu yönlü partimizin, ordumuzun, cephemizin boyutlanması kesin en belirleyici yücelen değerler olarak halk saflarımızda, dostlar nezdinde ve düşmana karşı parlak bir biçimde kendini ifade ediyor ve gelişmesinin kolay kolay durdurulamayacağı, her geçen gün daha da kesinlik kazanıyor.
Farkında olalım ki, ideolojik yücelme, çok büyük bir yücelmedir ve muazzam düşman ideolojisine ve onun iç gericilikle toplumsal yapımızda yine muazzam tutucu ittifaklarına yönelttiğimiz ideolojik hareket, en başta ve belirleyici olan yükselişi temsil ediyor. Özellikle PKK öncülüğü, esas itibarıyla bir ideolojik yücelme öncülüğüdür. Bütün gelişmeleri belirleyen bu ideolojik yücelme oluyor. Bu böyle sağlama alınmadan, tüm gelişmelere hakim olabilecek kadar boyutlandırılmadan, hiçbir gelişmeye yol açmak düşünülemez.
Unutmayalım ki, bu ideolojik yücelme, emperyalist ideolojinin mutlak zaferini ilan ettiği, yine onun beslediği geri toplumların çok gerici ideolojilerinin de ister faşizm biçiminde olsun, ister başka karmaşık biçimler altında olsun dayattığı, muazzam bir direnmeyi ve yaşama alışkanlığını kazandığı bir dönemde ortaya çıkıyor. Yine reel-sosyalist ülkelerdeki ideolojik çözülüşün ve hatta güncel kapitalist ideolojiye boyun eğmek istemeyen ne kadar tarihten kalma ideolojik birikim varsa, hepsinin yerle bir edilmek istendiği, özellikle globalleşme altında dünya çapında bir ideolojik zafere gidilmek istendiği bir aşamada meydana geliyor. Bu anlamda ideolojik yücelmemiz sadece Kürdistan Devrimi açısından değil, evrensellik açısından da, devrimlerle bağlantısını sürdürmek isteyen tüm dost çevrelere, onların dayanmak istedikleri halklara esin kaynağı oluyor.
Güncel olarak hızlanan bir gelişme olarak, dikkat çekici bir biçimde kapitalist-emperyalist ideolojinin ve ittifak ettiği köhne ideolojilerin, sözüm ona “tam zafere gittik” dedikleri bir aşamada, PKK’nin yüksek bir ideolojik direniş ve giderek boyutlanan bir gerçeğin öncü gücü olması, gerçekten ideolojik savaşı Kürdistan içi olmaktan çıkarıp uluslararası düzeye sıçratmıştır. Bunu çok canlı yaşıyoruz. Gerek sosyalist ideolojinin özüne uygun biçim ve muhtevaya kavuşması, gerek onun ulusal kurtuluşa ve yine ulusal haklara, demokrasiye, ekonomiye, çevre sorunlarına ve benzeri ne kadar sorun varsa çözümleyici yaklaşımlar getirebilmesi, bu mücadelenin belli başlı biçimleri oluyor.
Şüphesiz bu mücadele devam edecektir. Kesinlikle en belirleyici mücadele olarak belirleyip rolünü sonuna kadar oynatmaya çalışacağız. İdeolojik öncülük altında yükselen askeri-siyasi gelişmeler var. Gerek Kürdistan içinde ve gerekse uluslararası alanda siyasal yücelme var. Ulusal kurtuluş denilir buna. Yine sosyalizmin siyaseti denilir, demokrasinin siyaseti denilir. İçeriği hayli zengindir. Fakat özellikle arkasındaki tüm müttefikleriyle birlikte düşmanın dayattığı bir faşist baskıya karşı bu siyasal gelişme son derece çözümleyicidir. Devrim açısından büyük gelişmeler ortaya çıkarıyor ve kolay kolay önü alınacağa da benzemiyor.
Siyasal gelişme milyonların bilincinde bir sıçramaya yol açıyor. Bu milyonların arasında örgütlülük gelişiyor. Sadece Kürdistan içi Kürtlere değil, düşman cephesindeki kitlelerin bilinçlenmelerine, hızla örgütlenmelerine ve hatta diğer ülkelerin emekçilerinin lehine de bir gelişme ufku açıyor. Küçümsenmeyecek bir yücelmedir bu siyasal gelişme. Çok önemli sonuçları olacaktır. Siyasal mücadeleyi doğru yürütürsek her mevzide bu siyasallaşmanın en bariz yükselen biçimleri oluyor. Bunun da özü parti eğitimi ve örgütlenmesi ile eylemliliğidir, yine onun gösterisi, yürüyüşü, her düzeydeki toplantılarıdır.
Tüm bunlara yüksek değer biçmek gerekiyor. Kolay bir kazanım olmadı bu. Altın değerindedir ve ne pahasına olursa olsun geliştirmek, korumak ve tam zaferi için sonuna kadar yüklenmeyi bilmek gerekiyor. Bunun ülke içi ve dışı bağlantılarını, mevzilerini, biçimlerini, amaca bağlılıkla birlikte giderek daha da kapsamlı geliştirerek yürütmek, militanlığın en temel görevidir. Onu da bu sahada oldukça açığa kavuşturduk, güçlendirdik. Ve siyasal temsilcilerinin gelişimine yüksek değer biçtik. Bu okul, siyasal gelişmelerin yüksek temsilini gittikçe, yakalamak durumundadır. Düşmanın yüklenmesinin diğer bir nedeni de budur. Çünkü siyasal temsil ilk defa böyle derli-toplu olarak bizim çalışmalarımızla gelişme kaydediyor.
Askeri yücelme de hakeza, bu görev sahamızla bağlantılı olarak, yine ideolojik-siyasi yücelmeyle sıkı sıkıya iç içe bir biçimde, Kürdistan tarihinde ve hatta günümüzün emperyalizmi açısından halk savaşları döneminin bittiğinin iddia edildiği bir aşamada, en kritik bir bölgede halk savaşı düzeyini yakalayarak başarıyla sürdürebilecek kadar bir konuma yükseltildi. Bu da askeri olarak, hem ülke içi, hem de uluslararası bölge koşullarında büyük bir yücelme oluyor. Bu kadar uzun süreli dayanabilmek, ordulaşmayı hem savaşçı, hem komuta düzeyinde geliştirmek durumuna yol açabilmek, yine sanıldığının aksine çok önemli sonuçlara yol açacak ve eğer devam ettirilirse; açıklığa ve çözümlemeye kavuşturulduğu gibi bir de pratikleşmesi sağlanırsa, bu da gerçekten düşman için en öldürücü bir çalışma olacaktır. Yaşamı en çarpıcı geliştiren bir silah olacaktır.