HABER MERKEZİ –
Yaşamı estetize etme daha da güzelleştirme sanatın görevidir. Sanatla insan kendine has bir evren yaratmaktadır. Toplum ancak ses, resim, mimari gibi temel alanlardaki yaratımlarla sürdürülmektedir. Müziksiz, edebiyatsız, mimarisiz toplum düşünülebilir mi? Tüm bu alanlardaki yaratımlar metafizik anlamındadır. Bu yaratımlar toplumun sürdürülmesinin vazgeçilmezleridir. Sanat tam bir metafizik kurgulama olarak insanın estetik olabilme ihtiyacını gidermektedir. İnsan nasıl iyi-kötü seçimiyle ahlâkî davranışına anlam biçiyorsa, güzel-çirkin yargısıyla da sanatsal davranışına anlam biçmektedir.
Edebiyat ve sanat can verir. Birleşmemiz bu tür şeylerle olur. Edebiyat ve sanat hiç küçümsenmeye gelmez. Barış ve kardeşlik için köprü olur. Acıyı azaltmanın bir aracıdır.
“Sanat demokrasinin önünü açar” deniliyor. Bu doğrudur. Siyaset gerginliğe dayanır, ama sanat birleştirir, kardeşliği geliştirir. Sanatın demokrasinin gelişiminde işlevini görmesi gerekiyor.
Demokratik faaliyet ve sanat faaliyetleri kutsal işlerdir. Şimdi devrimci esaslar üzerinde ve çok ciddi olmalıdır. Sanat ve kültür savaşçısı olmalıdırlar. Bu dil, peygamberlerin de dilidir.
Binlerce yıllık çirkini, ayıbı yıktık; yiğitliği, sabrı, cesareti ortaya çıkardık. Bu beni sevindiriyor bunun onurunu taşıyorum.
Toplumda spor ve sanat da işlevleri açısından artık ulus-devletin hizmetinde toplumla savaşın etkili ajan kurumlarına dönüştürülmüştür. Özellikle popüler kültür ve spor programları bu amaçla genişçe kullanılmaktadır. Seks, spor ve sanat alanlarının bilinçli olarak küresel sermaye tarafından içi boşaltılarak en etkin toplumsal ajan kurumlara dönüştürülmeleri, son dönemin topluma karşı en etkili savaş hareketleri olmalarına yol açmıştır. Bu değerlendirmeyi sunarken, şüphesiz kendi öz varlıkları itibariyle cinsel, sportif ve sanatsal etkinliği mahkûm etmiyoruz. Tersine, toplumun esenliği için büyük bir etik değer temelinde bu alanların toplumun hizmetinde değerlendirilmeleri demokratik uygarlığın temel görevlerindendir.
Sanat, estetik yönünüzü geliştirin. Üsluplarınız tırmalayıcı, diken gibi batıcı, bu üslupla yaşanılamaz. Şiir gibi olun. Anlayış, güzellik ve iyilikle sonuç almak benim tarzımdır. Sözle, halkın iradesiyle, anlayışla halletmeye çalışıyoruz. Bir üslubunuz olmalı; akışkan, çözümleyici dinlendirici, anlatım değeri yüksek; hal hareketiniz çözümleyici olacak. Burjuva, sosyete bunu hep kendine mal etmiştir. Proletarya ve halka da şunu bırakmış; en çirkin davranışları, hamalvari davranışları; estetik yok, arzı endam yok, üslup yok. Neden? Sosyete veya egemenler bunu yapar. Çünkü “her şey bizim için” derler, alttakiler hiçbir şey! Kendimize ait olan biçimlenişi geliştirmek zorundayız.
Devrimci mücadelenin daha anlamlı, daha güzel olması ve gelişmesi sanattan epey güç alacaktır. Sadece ona kaynaklık teşkil etmeyecek, ondan güç alması da oldukça önem kazanacaktır. Dolayısıyla hareketimizin yol açtığı alt-üst oluşları, bir de bu cephede, sanat cephesinde, edebiyat cephesinde gerçek anlatım ifadelerine kavuşturmak ertelenemez bir görevdir. Büyük yaşamayanlar sanat üretemiyorlar. Sanatın, yeni yaşamın yüceliğini ve seçkin örneğini, güzelliğin kişiliğini temsil edebilirler; namusu ve şerefi temsil edebilirler. Özgür yaşam nasıl bir yaşamdır, kişilikleri ve karakterleri hangi ahlaki-politik özellikler taşırlar, neyi yayar neyi yaşamazlar, tüm bunları bütünlük içinde ve yaratıcı tarzda ele alan romanlara ihtiyacımız var. zaten diğer devrim örneklerinde de bu böyle gelişmemiş midir? Hayal ettikleri özgürlüğü önce romanlara konu etmişlerdir. Maalesef bu bizde henüz gelişebilmiş değil. İşte yine her şey gelip duygu halinize dayanıyor. Her şey uğruna ölüyor, öldürülüyorsunuz. Ama özgür yaşam dediğiniz yaşamı nasıl yaşayacağınızı hayal bile edemiyorsunuz. Bu halinizle ne kadar bizim sanat ve edebiyatımızı yapabilirsiniz? Yaptığım çözümlemeler gerçek bir romancı için aslında muazzam bir kaynak niteliğindedir. Kahramanından hainine, oportunistinden aristokratına, oradan görülmemiş trajedilere kadar yaşanmış onlarca kişilik ve olay var. Hanginiz bunları değerlendirebildiniz? Hikayeleri, anıları bolca yapılıyor, resimleri çekiliyor, fotoğrafları yapılıyor, yayınlanıyor. Ama daha büyük ilişki düzenleri ilişki özlemleri tasarımlar hayaller nerede kaldı? Devrim aynı zamanda büyük bir hayali de ifade eder. Hayali ufku ne kadar genişse, devrim o kadar gelişir. Ama bu tam bir hayal midir? Değil, onun bir toplumsal gerçekliği var. Kaldı ki bizim hazırladığımız taslakta da hem hayal hem uç verme noktaları oluşmuştur.
Kürdistan’da sevgide katledilmiştir. Ki birçok sömürgeci ağızda “vahşi Kürt, sevgi ortamı yoktur, sevilme sevme diye bir şey yoktur, bilmezler bunun için sevme sanatı da yoktur” ve bu gerçekten böyledir. Sömürgecilik bu konuda da aynı zamanda katliam rolünü oynamıştır. Dolayısıyla devrimci eylemimizin bir sevgi eylemi olduğu anlatılmaya çalışılmıştır. Sevgi yolu sevgi tarzı devrimle birlikte ele alınıyor, objektif temel konuluyor. Ve sevgi saygının nasıl gelişebileceği nelere bağlı olarak ilerleyebileceği konuluyor. Özgür temeller burada büyük anlam ifade ediyor. Bu konuda yine estetik devreye giriyor. Fiziki, ruhi ve bilinçli olmanın estetikle bağlantısı kuruluyor ve bunların insanı güzelleştirebileceği konuluyor. Bir anlamda bizim savaş gerçeğimizin yeniden yaparken sevginin yolunu açacağı güçlü savaştıranın, güçlü savaşmanın güçlü bir sevme ilişkisine derin, kapsamlı, sevgi sonucuna yol açabileceği vurgulanmıştır. Başlangıçtaki ucuz duyguların, sevgilerin savaşa güç vermediği veya bundan alıkonulması halinde gericileşeceği hatta her türlü böyle tasfiyeciliğe kadar götürebileceği ortaya konulmaya çalışılmıştır. Ve bu yaklaşımların oldukça büyük değeri olduğu Kürdistan’da da çok önemli sonuçlara yol açtığı kadının büyük çıkışına ailenin eski tarzdaki yapısının çözülüşüne erkeğin eski zihniyetinin yıkılışına kadının yine eski köleci yaklaşımının yıkılışına yol açmıştır. Ve bu önemli bir devrimsel gelişme oluyor, yaşadığımız devrimsel gelişme oluyor, yaşadığımız devrimle. Bir de bu yönüyle bu da tam bir sanat yönü aslında. Romanın en çok işleyecek yönü budur. Roman aslında fiilen yaşanmıştır. Önemli oranda ipuçlarıyla yaşanmıştır. Onun tamamlanması tasarım gücü daha da hayallerle daha da tutkularla daha da irade azimle, estetikle beslenecek yönü de diyoruz ki geliştirilmeye değerdir.
Bir müzik eserini bile dinlerken Kürd’ün tarihine ait bir şeyi öğreniyorsun. Onun hakikatine varıyorsun. O an o parça bile o kadar etkileyici ve öğretici oluyor ki kendi hakikatinin farkına varıyorsun. Hakikate sadece bilimle ulaşılmaz, sanatla, müzikle de hakikate ulaşabilirsin. Bir Ezidi’nin (Derwêşê Evdê) hikâyesi bile seni kendi hakikatinle, kimliğinle buluşturabiliyor. Aram’ın söylediği ve benim en çok sevdiğim türkünün kaynağını buldum. MÖ. 2000 yıl öncesi Sümerlerden geliyor. O sanat anadan geliyormuş. Bizimkiler kültürle uğraşıyorlar, ama tarihle bağlarını kuramıyorlar. Keşke inceleyebilselerdi. O türkünün beni bu kadar niye etkilediğini şimdi burada daha iyi anladım. 4000 yıl önce o sanat oradan geliyor. Ortadoğu’nun bir motifidir. Aram, Ortadoğu’nun bülbülüydü. Kürtçe, Ermenice, Süryanice, Arapça vb. Çok sayıda dillerden söylüyordu. Aram aynı zamanda şahsi bir ozanımdı. İlk Ankara’dayken radyodan sesini duydum. Aram Tigran’i Ankara’da ilk dinlediğimde ‘Bu ses ölmemeli, hep özgür kalmalı” demiştim. Sonra kendisiyle de tanıştım. Benim öyle tanımlamalarım sık sık oldu. Benim Aram’la ilgili çok derin değerlendirmelerim oldu. Böyle bir güzellik bir sesten yansıyabilir, bir kadından da yansıyabilir, başka bir şeyden de. Güzellik sanata ait şeylerdir. Aram’ın sesi davudi bir sesti, dingin bir sesti. O ses, beni Kürdistan’a götürdü. Bu sesler ölmez. Aram için öldü diyemem. Aram için şehit diyorum, ölümsüzleşti. Çünkü mücadeleyi çok yoğun olarak yaşıyordu. Heyecanlıydı. Bu nedenle ona büyük şehit diyorum. Benim için Aram ölmemiştir, bu ses ölmez. Onurlu ve mücadeleci bir yaşamı vardı. Diğer sanatçılara söyleyin, anısını bol bol yaşatsınlar.
Kadınlara da özel olarak şunu söylüyorum; erkekler en iyi koca, en aşık olsa bile, sana asla izin vermez. Mani ile ilgili daha önce söz ettiğim şiiri okusunlar, değerlendirsinler. Yeni sanat yapıtları oluştursunlar. Oyunlaştırsınlar. Ondan bence elli sayfalık bir oyun çıkabilir. Orda şöyle bir cümle var, olduğu gibi söylüyorum;
Yazdın yazdın okumadılar,
sen söyledin
onlar başka türlü anladılar,
onlar bu dünyada
başka türlü bir yaşam yaşadılar.
“Burada ben kendimi buluyorum. Bu cümleleri de herkese ithaf ediyorum.
Kadın ve acı , kadın ve adalet, kadın ve özgürlük, kadın ve sanat, kadın ve güzellik konularında araştırmalar yapılmalı, kitaplaştırılmalı. Toplum sözleşmesi demiştim sanırım onu yapmışlar, kitaplaştırmışlar. Güzel olan, cesur olan, iradeli olan kadın dünyayı fetheder.
Halklar Önderi Abdullah Öcalan