HABER MERKEZİ –
Siz Heval Dilar’ın uçmak istediğini biliyor muydunuz? Uçan kuşlara bakarken ne kadar yüzünün, gülüşünün çocuksulaştığını biliyor muydunuz?
Peki, biliyor musunuz neden kanat açmayı sever bu Kürt kadınları. Neye kanatlanırlar hiç düşündünüz mü? Binyılların çalıp çırpmaya alışmış ahkâm düşünce öbekleri ile değil; çıkarsızlıkla özünü yumuş, bilcümle özgürlük ıtırlı yaşamın bilinç sıcaklığı ile hiç düşündünüz mü bunu?
Ellerini kanat gibi açmak için yüreğin ne denli saf, som ve yenilmez olması gerektiğine hiç tanıklık ettiniz mi?
Bu bir hande değil, hiciv hiç değil. Alışılmışa koşan, yapılmışı yapan bir çocuk yüreği yoktur. Çocuklar kadar kâşif, mucit yoktur. Bundan mı ola her yolcunun yüreği çocuk tazeliğindedir bu dağlarda. Çocuk kadar saf ve sade gülerler. Yürekten gülerler. Gülüşlerinin eritemeyeceği yürek yok gibi. Öyle gülüşlü olanlardan biri idi Heval Dilar da. Karşılıksız, kendine has gülümsemesiyle bilinirdi Heval Dilar. O güldüğü zaman yüreğinize insanlığın eli dokunur, sizin ile merhabalaşırdı. Böylesi bir merhabaya yanıtsız olacak yürek yoktur denilebilir.
Yüreğin en arı, güzellikten tazelendiği, yaşama sımsıkı sarıldığı zirvelerde kanatlanır bu Kürt kadınları. “Ben uçmak istiyorum” derken gülerdi. Öyle gülerdi ki sen derdin şimdi uçacak; birden kanatlanacak, seni de alıp kendisi ile taşıyacak gökyüzünün enginliklerine, kuş uğramaz doruklara taşıyacak.
Onun kanatlanma sevinçlerinde peşinde koştuğu yaşama bütün yönleri ile kattığı bir yaşam sevgisi vardı. Yaşam delisi idi. Şen şakraklığı yudumlamış çelebi bir kahkahası vardı. Hissettirerek gülerdi. Karşısındakine mütevazıca bakarken, sevmenin gözelerini doldururdu için için. Sevgisiz, gülüşsüz kalmasın diye Doğu Kürdistan’ın oylum bakışlı çocukları, her seferinde daha fazla sevmeye çalışırdı. Yürekten sevmenin oyununu kurardı; başrol herkese idi ama en derinine o ulaşacak kadar temizdi, sadeydi, içtendi Heval Dilar. Bu oyun sahnesinde herkese rol vardı; herkesin içinde olduğu bir oyun olduğu için herkese yetecek bir mütevazılığı vardı. Sıkmazdı canını hiçbir şekilde senlik benlik kavgası için. O sahnelediği kendi oyununa sadıktı. Ziyan gelmemeliydi ki bu sadıklığına, gülüşleri küsmemeliydi dünyaya. Cenneti gülüşlerinde dalgalandıracak kadar içten, özlü idi.
Heval Dilar ile ilk Zagros’ta tanıştım. İkimiz de tabura yeni gelmiştik. Bir insanı biraz güzel görse hemen çiçeklenirdi ondaki güzellikler de. Aslında herkesin gökçek, samimi, dürüst, içten olmasını ne kadar da isterdi. Ama olmadığını da bilirdi. Öyle bir sistemden geliyorduk ki kötü, çirkin ne varsa kendiliğinden ürüyordu cılız kişiliklerimizde. Bakmayı yeni yeni öğreniyorduk kendimize. “Dur” diyorduk kendiliğindenliğe, tavır koyuyorduk kendine göreliliklerimize. Bazen ıskalıyorduk, bazen teğet geçiyorduk ama içimizdeki düşmanı, çirkini, kötüyü vurduğumuz zamanlarda ortaya çıkıyordu en sade halimiz ve en özlü gülüşlere dalan birlikteliklerimiz. Aslında en sadeleştiğimiz, arı bir sedef güzelliğe ulaştığımız anlar, eğilimimizin güzelden yana başarı kazandığı anlardı.
Heval Dilar ilk örgüte katıldığında her şeye o kadar aynı bakar ki O’na göre burası bambaşka bir dünyaydı. Aslında o kutsal kitaplarda anlatılan cennetin burası olduğunu sanırdı. Dogmatizmin yanıltan suyundan içmiştir hem de güzelliği arama ve bulma adına. PKK dünyasını cennet gibi algılamaktadır; hiç çirkef, kırıcı, yobaz, dağıtıcı bir şey olmamalıdır Heval Dilar’a göre. Öyle bir dünya ki sadece tanrıların düzeni var. Tanrıların inşa ettiği cennet yani… Ama nerden bilsin ki tanrılar da yalan söyler, aldatır, oyalar, afallatır, çaresiz bırakır, çözümsüz bırakır, elini ayağını bir birine dolaştırır insanın. Nerden bilsin ki böyle tanrılar da vardır. Nerden bilsin Hürmüz ile Ehrimen’in kavgası insanlık tarihi kadar eski. Belki de insanlık tarihinden daha da eski. Zerdüşt’ün iyilik tanrısı ile kötülük tanrısı arasındaki savaşını unutturmuştur maskeli tanrılar.
Dağlarda zalim ve zorba tanrıların maskelerinin düştüğü zamanlar zorlu süreçler yaşar. Kendisi bunu çok açmazdı fakat içimizdeki en son tasfiyeciliğin yaşandığı süreç yenidir ve anlamakta çok zorlanır. Ama derinleşmiş bir zorlanma değildi yaşadığı. Bir tanışma dönemi geçirmişti ve bu tanışma bakışındaki yüzeyselliği atmasına neden olmuştu bir bakıma. Bu zorlandığı süreçlerden sonra Zagros’a gelmişti. Zorlanmış da çaresizleşmiş bir insan gibi katılmıyordu yaşama. Güçlü bir kadın arkadaştı. Doğru ve özlü yoğunlaşanların gücü dağlarda bambaşka bir akışkanlıkta yansır elbette. Çabası sadece kendini ayakta tutma değildi. Yüreği ile dokunmak, elleri ile değiştirmek, Zagrosların heybetine dalmak ve emeği ile ilerlemek istiyordu. Özgürlük yaşandıkça kişinin yaşamında somutluk kazanır. Hayallerine ektiği cennet insanlarının, melek yüzlerin olduğunu biliyordu ama çetin bir mücadele, inanç ve başarı kişiliği ile bu oluyordu. Bunun farkına girmişti. Yani artık büyümüştü. Saflığındaki çocukluk hep O’nunla var olsa da yaşamın gerçeklikleri karşısında uyanmış; telaşı, aceleciliği bertaraf etmiş idi. Yaşamın realitesi, içyüzü karşısında inancının başına delice bir cesaret takmıştı. Kaba bir cesurluk yoktu Heval Dilar’da. Cesurluğunda da içli idi, özlü idi.
Yine Heval Dilar ile kalmış bir arkadaş da Heval Dilar için şunları dile getirir;
“Ben 2009’un sonlarına doğru Heval Dilar’ı tanıdım. En dikkat çekici özelliği mütevazılığı idi. Heval Dilar çok çok üst düzeyde mütevazı idi. Bu mütevazılığı aynı zamanda O’nun büyüklüğünü de gösteriyordu. Ben hep içimden “Heval Dilar ne kadar mütevaziyse aslında o kadar da büyüktür, kişilik olarak yüce biridir. Ben Heval Dilar’ın şahsında mütevazılığın büyüklük olduğunu anladım. Demek ki mütevazılık insanın büyüklüğünden kaynaklanıyormuş” dedim. Ben de kendime O’nu örnek alırdım, demek ki ben de mütevazı olmalıyım diye düşünürdüm. Heval Dilar’ın bu özelliklerinin bende de olmasını isterdim. Kadında böylesi özelliklerin olmasının örgüt gerçekliğine göre bir şey olduğunu düşünürdüm. Ben de Heval Dilar gibi olursam büyüklük sahibi olacağımı sanırdım. Doğu Kürdistanlı bir arkadaştı, çok büyük hayalleri vardı. Rojhılatlı kadınların gerillaya katılmasını çok isterdi. Onları uyandırabilecek öncü bir kadın olmayı çok isterdi. Onları erkek egemen sistemden kurtarabilmeyi çok istiyordu. Ve onların bilinçlenmesinde sorumluluk sahibi biri olmak istiyordu. Zaten kendisi de Rojhılatlı idi. Rojhılatta yaşamış bir kadın olarak onları çok iyi hissediyordu. Onları iyi anlıyordu. O yüzden onları kurtarabilmeyi kendine bir görev olarak görmüştü. Yani ben Heval Dilar ile her tartıştığımda bana hissettirirdi ki biz dünyadaki bütün kadınların özgürlüğü için savaşmalıyız. Bütün kadınların özgürlüğünde çaba sahibi olmalıyız. Özellikle de “İran rejimi gibi bir rejimin içinde yaşamış Doğu Kürdistanlı kadınlar olarak bütün dünya kadınlarını hissetmeliyiz ve Doğu Kürdistan’daki erkek egemenlikli sistemin içinde yaşayan kadınları kurtarmalıyız” derdi.
Hem doğal idi hem de rahattı. Yani bir kadın olarak aşırı kaygı yaşayan, ürkek bir kadın değildi. Yoldaşlığında çok dürüst ve de samimiydi. Yaşamda da ölçü sahibi bir kadındı. Ölçülerinde netti ve hiçbir zaman ölçülerinden taviz vermedi. Onun için nereye giderse gitsin başarı sahibi bir kadındı. Önderlik “yaşamda başaran her şey de başarır” diyor. Heval Dilar da böyle biriydi. Nasıl ki yaşamda başarıyorsa savaşta da başarıyordu. Savaşta çok cesaretliydi. Yaşamda da çok ahlaklıydı. Yani yaşamda ahlak, savaşta cesaret Heval Dilar’da bir bütün olarak somutluk kazanmıştı.
Savaştaki cesaretinde saldırı ruhu vardı. Yani nasıl düşmanı daha iyi vurabiliriz, daha iyi nasıl savaşa biliriz, daha iyi nasıl düşmana saldırı yapabiliriz üzerinde yoğunlaşırdı. Onu için sen Heval Dilar’ı gördüğün zaman yaşamda ahlak ve mütevazılık, savaşta da saldırı ruhu aklına gelirdi. Bunlar onun en dikkat çekici özellikleriydi. Aynı zamanda güleryüzlülüğü ile dikkat toplayan biriydi. Yaşamı çok seviyordu. Yaşamayı seven bir arkadaştı.”
Heval Dilar Dilbirîn arkadaşın adı ve soyadı Gulale YUSUFİ idi. 1986 yılında Selmas’a bağlı Xurxure köyünde doğar. Partiye ise 2003 yılında katılım sağlar. İlkokul beşinci sınıfa kadar okul okumuştur. 14 kardeştirler. Ailesi yurtsever bir aile olmakla birlikte ekonomik geçimlerini sağlayabilmek için kaçakçılıkla uğrarışırlar. Heval Dilar, Mamedi aşiretindendir.
Heval Dilar Zagros’ta kaldığı sürece çeşitli bölgelerde çalışma yürütür. En çok Sümbül’de kalır. En son 2011 yılının Ekim ayında gerçekleştirilen Şehit Çiçek Devrimci harekatına katılır. Öncülük düzeyi yakalamış, çeşitli eylemlerde saldırı kolunda yer almıştır. Harekatta bir grup denetimine verilir. Grubunun eyleme katılış biçimi çok başarılıydı.
Bu eylem sonrası Pire köprüsünün hemen alt tarafında gruplarımız tesadüf bir şekilde karşılaşmıştı. Bu karşılaşma iki dakika bile sürmemişti. Onların grubu bizim grubu geçip gitmişti. Ki aradan henüz on dakika bile geçmemişti ki uçaklar tertemiz, sade, arı, saf, içten, güleryüzlü, mütevazı, cesur bir Kürt kadınını daha almak için bir kez daha saldırdı. Korkakça yanaştılar, korkakça döndüler başımızda. Almaya gelmişlerdi yine en güzellerimizi, en kendi olanlarımızı bir kez daha.
İşte o gece Heval Dilar da kanatlandı; uçtu, uçtu da bir daha dönmedi. Yüreklerimize kanat taktı. Bakışlarımıza özgürlüğün kanatlarını taktı. Güzellikten yana olan hiçbir kadın kanatsız, özgürlüksüz kalmasın diye. Bir tek kendisinin olmaktan çıktı; bütün Kürt kadınlarının, Kürt gençlerinin, çocuklarının yüreğinde bir parça oldu. Hepimizi kendi güzelliğinde, direnişinde birleştirdi. Özgürlüksüz kalmayalım diye uçtu, uçtu gitti…
Nupelda Engin