HABER MERKEZİ – Efrîn, işgali üzerinden 4 yıl geçti. 58 gün devam eden uçak ve tank vuruşları altında yüz binlerce insan, Efrîn’i terk etmek zorunda kaldı. Son kez dönüp toprağından helallik bile dileyemeden, her şeyini geride bırakarak yollara düştüler. Efrîn’e yakın Şehba bölgesine gelip, konumlandıklarında takvimler 19-20 Mart 2018’i gösteriyordu. O günden bu yana Efrîn’e dönecek olmanın umudu ve özlemiyle direniyorlar.
Efrîn işgalinin 4’üncü yılına girerken yaşananları işgal sürecinde 12 yaşında olan Rohenda Reşit’den dinledik. Rohenda Reşit yaşadıklarına ilişkin şunları paylaştı:
“Efrîn savaşı zamanı 12 yaşındaydım. Öncelikle şunu söylemek istiyorum; çocukluğumda gökyüzünden yağmur yağdıktan sonra gökkuşağı görmem gerekirken, uçaklarla bomba yağdığına şahit oldum. Bu şekilde bir başlangıç, ülkemin içinde bulunduğu gerçekliği ortaya koyacaktır. Efrîn hem toplum olarak, hem de doğa ve coğrafya olarak çok özeldir. Zeytin ağaçları ve narıyla tanınır. Düşmanda içten içe Efrîn’in sahip olduğu bu renkliliğin hasretini yaşıyordu. 21.01.2018’de birkaç uçak üzerimizde dolaştı. Doğum günümü unutsam bile, bu günü asla unutmam. Belki ben bilmiyorum bu savaş niye, bunun anlamı ne, ne için ve neye karşı? Tek anladığım bizi bitirmek istedikleri, bunu da fikirsel olarak değil, bana yaşattıkları duygulardan anlıyorum. Bu olaylarla başlamak istiyorum.
İlk kez uçak uçtuğu zaman ben 12 yaşındaydım, bir dükkanın önünde arkadaşlarımla oturuyordum, biz oyun oynamak için toplanmıştık fakat daha başlamamıştık. Aniden gökyüzünden ses geldi, baktık uçaklar uçuyor, biz güler yüzle uçaklara el sallıyorduk çünkü biz onların insanların uçağı olduğunu düşünüyorduk. Halen gölgeleri gözümüzün önündeyken, daha güçlü seslerin kulağımıza geldiğini duyduk. Herkes bir anda ‘çocuklar evin içine gelin’ diyordu, fakat biz neden öyle dediklerini bilmiyorduk. Televizyona baktık ki Sterk TV’de ‘Çağın Direnişinde Birinci Gün’ yazıyordu. O an çevremdeki insanlardan azda olsa, bizim için iyi olmayan birşeyler olduğunu anladım. Fakat halen Türk Devleti’nin bize karşı bir savaş başlattığını bilmiyordum. Her geçen gün mermi ve bomba sesleri artıyordu. Biz savaş öncesi nenemizin hikayeleriyle uyuyan çocuklardık, ne yaparsak yapalım artık o günleri göremeyeceğiz. Mermi ve IŞİD’in Allahu Ekber sloganından başka bir sesi duymuyordu kulaklarımız. Halen biz çocuklar ülkemizde savaşın başladığına inanmıyorduk.
Biz birbirimizle şakalaşıyorduk, nenemiz bize; ‘çocuklar sesinizi çıkarmayın, sizin sesiniz onlara gider ve onlarda bizi bombalar’ diyordu. Burada şunu söylemek istiyorum; hiçbir çocuğun hayalinde böylesi bir vahşilik yer almaz, fakat sonra hayal ve rüyalarımızda yeri olmayan şeylerin gerçek yaşamda başımıza geleceğine inanmaya başladık, biz artık buna ikna olduk. Her geçen gün savaşın ve direnişin sesi artıyordu, hatırladığım kadarıyla biz daha köydeydik, birkaç komşumuz hakkında haber alıyorduk; onlara IŞİD çeteleri tarafından suikast düzenlenmişti. Hatırladığım başka bir olaydan da bahsetmek istiyorum, bir gün ben ve birkaç kız kardeşim bir bahçede ağaçları suluyorduk, bizim köye yakın bir yerde çeteler ağır silahlarla ateş ediyordu, onların sesi gelince, biz hepimiz bulunduğumuz yerde iki dakika boyunca kendimizi koruyacak şekilde durduk, o seslerden sonra bir yandan anaların ağıtları, diğer yandan çocukların bağrışmaları kulağımıza geliyordu. Çünkü patlamada iki çocuk yaşamını yitirmişti. Sonrasında zamanla Çağın Direnişi arttı, bütün köylüler şehir merkezine yani Efrîn’e gidiyordu. Burada o kadar insan toplanmıştı ki yatmaya bile yer yoktu. Bütün gün yatabileceğimiz bir yer aradık fakat hiçbir yer bulamadık. Çaresizce arabada yatmak zorunda kaldık, fakat sayımız fazla olduğu için yer yoktu bizde yolda hayvan pazarına koyun götüren bir arabanın kasasında yatmak zorunda kaldık. Benim için acı olan böyle bir arabada yatmam değildir, canımı acıtan şey benim arkadaşlarımdı, birlikte oynadığım, birlikte büyüdüğüm arkadaşlarımın cesetleri parça parça olmuştu, parça parça olan cesetlerini arıyor ve topluyorduk. Bana en zor gelen şey arkadaşlarımın cesetlerini toplamaktı.
Bu bir hayaldir diyorduk, işgalciler ne kadar vahşide olsa bir çocuğu öldürmezler diye düşünüyorduk. Fakat yapıyordu ve bunu kılıfına uyduruyordu. Fakat yine de Efrîn’den umudumuzu kesmedik, direnişi kendimize esas aldık. Yine direnişin 50. gününe yakın, 4 katlı bir binadaydık, o an savaş uçakları bomba yağdırdılar, o bina titredi ve içerideki camlar üzerimize düştü ve insanların ceset parçaları aşağı doğru düşüyordu, hergün bize şahadetlerin hakkında bilgi veriliyordu. Bu koşullar altında bile bizler direndik.
Fakat arkadaşlarımı yitirmemden çok ihanet beni incitti. Bir kere direnişi büyütmek için alana çıktık orada ENKS’lilerin çocukları bize bakıp gülüyordu, yani biz onlara göre dalga konusu olmuştuk, bize PKK’nin peşinden gittiğimiz için böyle olduğumuz mesajını vermek istiyorlardı fakat biz onlara kulak vermiyorduk, çünkü onlar en büyük ihaneti kendi içlerinde yaşıyordu ve halen de öyleler. Biz hakikatin peşine düşmüştük ve tüm hakikati de PKK’de görmüştük. Fakat ihanet Efrîn’in işgalinin ve halkın Efrîn’i boşaltmasının önünü açtı. Ben genç bir kadın olarak, eğer ENKS’nin ve onun örgütlemesinin eli ile Efrîn teslim edilmeseydi, düşmanın şimdiye kadar çekileceğini söylüyorum, benim için bu çocuktur hakikatin ve ihanetin ne olduğunu ayırt edemez diyebilirler, fakat onlar bilsin ki ben çocuğum ama her zaman her şeyi görüyorum, bende bu dünyada yaşıyorum. Efrîn yavaş yavaş boşaltılırken, imkanı olmayıpta şehirden çıkamayanlar işgalcilerin maddi ve manevi saldırılarına maruz kaldılar. Yola çıkan halktan da Hayal Dağın’da birçok kişi yüksekten aşağı düşerek yaşamını yitirdi. Kalan kitle de nereye gideceğini bilmiyordu, PKK’nin emeği olmasa o insanlarda büyük zararlar görürdü. Fakat PKK bize Şehba yolunu açtı ve bizi güvenli bir yere yerleştirdi. Aynı zamanda biz Şehba’da direnişimizi devam ettirdik, halen de devam ettiriyoruz. Biz hala da Efrîn’e dönüş umudu ve onun hasretiyle yaşıyoruz.
Son olarak tüm dünyaya savaş içindeki çocukların psikolojisini anlatmak istiyorum. Bütün çocuklar annelerine; acaba şimdi o arkadaşlarım ne yapıyor, biz ne zaman yeniden el ele verip eski zamanlardaki gibi alanlarda koşacağız diye soruyor, bende öyle bir günün özlemiyleyim. Çocuklar bir çocuk gibi yaşamalı, savaşın içinde büyümemeli ve bu dünyada en özgür insan çocuklar olmalı. Burada Rêber Apo’nun söylediği şu söze dikkat çekmek istiyorum; “Özgürlük çocuklukta başlar”. Efrîn’de Çağın Direnişinde yer alıp, tüm yaşananları görmüş birisi olarak, Efrîn vasıtasıyla Kürdistan’ın çocuklarını tanıtmak istiyorum. Ülke gerçekliğimiz böyle, bir çocuk olarak merak ediyorum, Türkiye’nin neresinde çocuklar uyandığı zaman önüne bombalar düşüyor, öyle bir şey yok. Bu sadece Kürt halkına ve ezilen halklara dayatılıyor. Öfkemiz işgalcilere karşı büyüyor ve ne olursa olsun bedenleri parça parça edilen arkadaşlarımızın intikamını alacağız.