HABER MERKEZİ –
Türk tarihinde ister Osmanlılar döneminde, isterse Cumhuriyet döneminde olsun, bir çok direnme yaşanmıştır. Bize tarih bilinci de gereklidir. İncelerseniz göreceksiniz ki, en değme başkaldırıların bile uzun vadeli gelişimi şurada kalsın, parlayıp sönmekten ve derin çöküşlere yol açmaktan öteye gidememiştir. Tarihin bir diyalektiği vardır. Türkiye tarihinin, Türk egemenlik sisteminin bir diyalektiği vardır. Bunun gelişimi vardır. Halk yığınları ve halklar üzerinde uygulamaları söz konusudur. Gittikçe ustalaşan, kitleleri başkaldıramaz bir duruma getiren; ideolojik, siyasi, eylemsel alanlarda onları mahkûm eden, adeta tüketen bir egemenliktir bu. Afrika’da, Asya’da, Latin Amerika’daki halklar, bırakın böyle sürekli zamlara ve dayanılmaz yaşam koşullarına boyun eğmeği, hepsi de bir günlük hükümet uygulamasına bir ihtilal ile karşılık veriyor. Türkiye’de ise, yıllardır bütün bunlar uygulanıyor, ama kitlelerden ses seda yok. Türkiye insanının düşürüldüğü kadar, hiçbir halk düşürülmemiştir. Bu durum, biraz tarihte ifadesini bulduğu gibi, günümüzün iktidarının özelliklerinde ve halk adına yola çıkanların gerçekliğinde izahını bulur. Bunları ortaya koymaya çalışıyoruz, halktan yana olduğumuzu ve düzene karşı isyanı örgütlemek gerektiğini söylüyoruz.
Bu noktada PKK’nin tarihsel önemi ortaya çıkıyor. Günlük olarak tüm gücümüzle bunun başarısını garantiye alacak çalışma biçimini, bunu mümkün kılacak militan tipi ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. Bu çok önemlidir. Yalnızca Kürdistan veya PKK meselesi de değildir. Bölgemiz açısından çok ihtiyaç duyulan bir kurumlaşmanın ortaya çıkarılması meselesidir. Bu yüzden zaman çok önemlidir. Çocuk olmamak gerekir. Bugün, yenilgili yaşamı ve yenilgili kafayı tamamen bertaraf etmek, zafer için uzun ve kısa vadeli çalışmaların nasıl yürütülebileceğini belirlemek bir örgüt meselesi değildir; bir halkın tarihinin ciddi bir ihtiyacını giderme meselesidir. Kendinizi günlük basit işlerle oyalayamazsınız. Mademki halklar adına yola çıktınız, o halde bu sanatı hakkıyla icra etmek zorundasınız.
Çok çeşitli düzeylerde sorunlarınız var, hatta basitlikleriniz var. Ben de kendi gerçeklerimi söylüyorum. Mühim olan sizin bireysel özelliklerinizi ortaya koymanız değil, bir halkın, halkların zaferini mümkün kılacak bir çalışmanın ortaya konmasıdır. Emredici olan, esas alınması gereken budur. Burada bireyin kendine sevdalanmışlığı, sadece yüzyıllardan beri bin defa yenilmiş olan, hiçbir sonuç almamış olan bir kısır döngüyü tekrarlanmaktan başka bir anlam taşımaz. Bu da bir tükenmişliği ifade eder. Ama Parti’nin ısrarla dayattığı gerçekler ve emrettiği yaşam, her gün yeni gelişmeleri mümkün kılan ve yeni yaşamı yaratacak olan bir tipi ortaya çıkarıyor. Dolayısıyla tercih edilmesi gereken bu oluyor. Bunu, burada yoğunca yaşamaya çalışıyoruz.
Çoğunuz çok çeşitli nedenlerle belki de bazıları mazur görülebilinir gelişmeye sınırlı yaklaşıyorsunuz, onu adeta kendi bireysel imbiğinizden geçiriyorsunuz, bireysel çıkarlarınıza göre ayarlıyorsunuz. Bu belki kaba anlamda çıkar değil, belki havsalası* ruhu ancak bu kadarını alıyor, yeterli görüyor, ama bu da bir bireysel çıkardır. “Fazlasını kaldıramam, fazlasına hükmedemem” demek, kişinin kendisi için durmak, ilerlemeyi kabul etmemek anlamına gelir. Bu anlayışla güçlü hareket, güçlü örgüt ortaya çıkmaz, onun örgüt temelleri giderek tıkanır, büzülür ve tasfiyecilik biçiminde ürünlerini bol bol ortaya çıkarır. Kendisiyle birlikte örgüte de büyük zararlar verir. Yakın pratiğimizi incelerseniz; bu konudaki çözümlemelerin anlamının ne kadar önemli ve hayati olduğunu, devrimle oynanamayacağını bir kez daha göreceksiniz. Bu konuda ölmenin, yaşamanın pek bu kadar anlam ifade etmediğini; önemli olanın göreve doğru yaklaşıp, doğru gerçekleştirmek olduğunu göreceksiniz. Bunun her şeyden üstün olduğunu göreceksiniz. Üstün görev anlayışı ve onun doğru yöntemlerle başarılmasının her şeyden önde geldiğini, burada bireysel özelliklerin ve içinde bulunulan koşulların olumlu ve olumsuz yönlerinin fazla anlam ifade etmediğini, bunun sadece işlerimizi daha iyi ele alıp ilerletmek için, somut durum değerlendirilmesi itibarıyla hesaba alınabileceğini, bundan başka bir sonucun çıkarılamayacağını göreceksiniz. Demek oluyor ki, faaliyetlerimizin merkezine, mevcut iktidar karşısında devrimin zaferini mümkün kılacak ideolojik ve pratik uygulama düzeyindeki gelişmelerin nasıl sağlama alınacağını yerleştiriyoruz. Bu konuda tüm sorunları ortaya koymada ve çözüm yollarını göstermede çabamızı yoğunlaştırıyoruz.
Temel Parti okulunun bu konuda rolünü mutlaka oynaması ve burada bulunan bütün öğelerin bu işi tüm ciddiyetiyle benimsemeleri gerekiyor. Bunu sadece bir yükümlülük değil, aynı zamanda büyük bir onur ve herkese nasip olmayan bir çalışma olarak kavramak gerekiyor. Çok ileri düzeyde bir katılımın gösterilmesi, bunun coşkusuyla başarılması gerekiyor. Bunun böyle bir çalışma olarak telaki edilmesini ve gereğinin yapılmasını belirtirken, sadece herkesin daha baştan benimsemesi gereken bir tutum olduğunu dile getiriyoruz. Eğer özgürlük denen olayı çok özlüyorsanız ve buna her şeyden daha fazla değer biçiyorsanız, bu böyledir. Ama eski yaşamın şu veya bu kalıntıları sizde güçlüyse, elbette ki yapıyla ve gelişmeyle çatışacaksınız. Elbette ki fazla bir ilerlemeyi yaşayamayacaksınız. Burada sorunlar ve bunalımlar dediğimiz olayla karşı karşıya geleceksiniz. Bu durumda birey sadece kendi yenilgisini ve bundan sonraki iddiasızlığını kanıtlamış olur ki, bunun da tercih edilecek hiçbir yönü yoktur.
1988, gerek TC için, gerekse bizim için önemli niteliksel dönüşümlerin yaşanacağı bir dönemi ifade etmektedir. Bunun üzerinde epeyce duracağız. İçinde yaşadığımız bu yıl kendine has özellikleri olan bir yıldır. Kürdistan halkının ulusal kurtuluşu, Partimiz’in olgunlaşması ve Türkiye’de demokrasi hareketinin gelişimi açısından, hatta Kürdistan geneli itibarıyla devrimin bölgede biraz daha atılım kaydetmesi açısından hayati bir yıl oluyor. Onun için de, bu dönemi çok çeşitli yönleriyle değerlendirmeye tabi tutacağız. Gelişmeleri lehimize çevirmek için kendimizi olağanüstü vermemiz gerekiyor.
Karşı kuvvetler, hatta dostluk adı altında yaklaşanlar bile çok çalışıyorlar. Bunların hepsinin politik gerçekleri kendi çıkar gerçekliğidir. Dostların da çıkarları vardır. Düşmanın çıkarları bizim yok olmamız temelindedir. Bu kuvvetler çok şiddetli çalışıyorlar. Kürdistan halkı ise, tarihin ve günümüzün en çok gadre*, zulme uğramış, ulusal toplumsal hakları, temel insanlık hakları şurada kalsın, varlığı bile kabul edilmeyen bir halk konumundadır. Hiçbir halk açısından kabul edilmesi mümkün olmayan, çok talihsiz ve haksız bir yargılamanın, uygulamanın hedefi durumundadır. Halkımız bu dönemde bunu yırtmaya çalışıyor. Bunun için başını kaldırıyor ve sesini yükseltiyor. Böylece geleneksel ve toplumsal yapıyı, bölgeyi sarsıyor, çağa soru işaretleri yağdırıyor.
Bir hesaplaşma olacak ve bu hesaplaşmada herkes kendine göre cevaplar verecektir. Bu yıl, bu açıdan çok önemli bir imtihan dönemi oluyor. Biz bu imtihanı kaybetmemek için, her şeyimizi ortaya koyarak, basit bir hatanın bile nelere yol açtığını görerek değerlendirme yapacağız. Sınırlı bir gelişmenin ve bir olanağın nasıl kullanılması gerektiğini açık olarak ortaya koymaya çalışacağız. Çalışanlarımızın çalışma tarzının nasıl olması gerektiğini; oynamak şurada kalsın, daha disiplinli bir çalışma yürütmenin neden zorunlu olduğunu ortaya koyacağız. Bu yeni bir yaşamdır. Yalnızca Partimiz’in içinde gerçekleşen bir yaşam değil, bütünüyle Kürdistan halkının günlük olarak yaşamını altüst eden ve devrime çağıran bir yaşamdır. Aynı şekilde Türkiye’de yıllardır süregelen ve günümüzde de 12 Eylül faşizminin tam bir karşıdevrim uygulamasından ibaret olan, toplumu büyük bir kaosa sürükleyen, görülmemiş sömürü ve baskı yöntemleriyle sürdürdüğü düzenini alt edebilecek olan yaşamdır. Bunun önemi ortadadır ve bunlardan birinci dereceden sorumluyuz. Sorumluluğuzu derinden duyacak ve gerekeni yapacağız. Çünkü kazanmak zorundayız.
Türkiye’de insan küçültülmüştür dedik. Kürdistan’da daha da küçültülmüştür. Küçülme bir hakarettir. Küçültülen, ezilen emekçi sınıftır, onların ruhsal, kültürel dünyalarıdır. Büyüyenler, oburlaşanlar ise, Türk egemenlerinin işbirlikçileridir. Bunlar tarihte görülmemiş yöntemlerle çok ucuza satın alınmaktadırlar. Sömürgeciler, köleci ve feodal sömürü yöntemlerini bile çok çok geride bırakan bir sömürü yürütmektedirler. Bu anormal bir sömürü sistemidir. Bununla toplum gerçekten tam bir sömürü altına alınmıştır. Bu bir de katmerli baskı ve ideolojik saptırmalarla iç içe yürütülünce, küçülmenin, kendi kendini kaybetmenin düzeyi daha da büyümektedir. Çoğunuz böylesi bir gerçeklikten geliyorsunuz. O halde bu küçüklük temelinde gelmeyi savunmak hakarettir. En azından kişinin kendisine karşı bile hakarettir.
Biz düzenin bu niteliklerini ortaya koyarken, aynı zamanda halkı büyütmenin ve halkı büyütmek için hareket edenlerin büyütülmesinin büyük önemini de ortaya koyduk. Onurlu ve iyi yaşamak istiyorsanız büyüyeceksiniz. Halk önderi büyümek zorundadır. Halk önderi, halkı küçülten tüm güçlere ve onların politikalarına karşı, halkı büyütecek politikalara ulaşmayı bilen adamdır. Çoğunuzun özlemleri var, yaşama isteğiniz var. O zaman, buna bir gerçeklik kazandırmak için, kitle temelimizi büyüteceğiz. Bu, örgütle, ideolojik faaliyetle, eylemle büyütülür. Bunun başka anahtarı, başka bir bilimi söz konusu değildir. Partimiz, bu konuda bazı gelişmelerin mümkün olduğunu ortaya koyuyor. Bireyin nasıl büyüyüp gelişebileceğini burada göstermek istiyoruz. Onu burada gerçekleştirmeye çalışıyoruz.
Parti silahı nedir, bu silah nasıl kullanılır, kullandığında nelere kadirdir? Pratiğimiz bunu ispatlıyor. Biz çok adam vurmak, ya da kelle sayısını arttırmak için faaliyet yürütmüyoruz. insanımızı Biz, elinden her şeyi alınan ve gittikçe daha çok yitirilen kazanmak istiyoruz. Bunun için eylem, bunun için örgütlenme diyoruz. Ve biraz bunu kanıtlamaya çalışıyoruz. Eğitimin özü bunu vermektir, sizlerin de bunu almasını sağlamaktır. Devrimci eğitimin özü budur. Yoksa bilgilerin biriktirilmesi, bazı tekniklerin elde edilmesi değildir. Bunlar, ancak bu amaca hizmet ettiği sürece bir anlam ifade eder.
Eğitimin ve gelişmelerin böyle ele alınması gerekirken, yalnızca buradakilerin değil, ülkede savaşanların ve yurt dışında faaliyet yürütenlerin içine düştükleri durum da bunun tam tersidir. Bunu kabul etmekte son derece zorluk çektiğimiz bilinmelidir. Kabul etmek bir yana, bilakis üzerine gitmemize rağmen, ağırlığını gittikçe daha da fazla duyuran budur. Israrla böyle davrandıkları için de çok büyük zararlara yol açmaktadırlar. Parti’yi temsil etmek şurada kalsın, onunla çok çelişen, ancak örgüt adına hareket ettiğini söyleyen öğelerimiz az değildir. Onların yarattığı sıkıntı ve olumsuzlukların düşmanı umutlu kıldığı ortadadır. Bunu görüyoruz.
Düşman bugün, Parti’yi direkt baskı kuvvetleriyle ve politikalarıyla değil, yetmezlik ve hatalara dayanarak, Parti’yi yıkıp dağıtmayı sağlayamasa bile, geriletme umuduna kapılmıştır. Bu umudu düşmana veren, içimizdeki yaramaz öğelerin durumudur. Parti çizgimiz, TC’yi dehşetle korkutuyor ve onu son derece geriletiyor, ama pratik uygulayıcıların muazzam yaramazlıkları da bilakis onu umutlandırıyor. Bu durumun tasfiyesi üzerinde duracağız. Yapımız içinde yer alan ve genelde Türkiye için de söz konusu olan, bu tipin üzerine gideceğiz.
Bu tip derken, şu veya bu şahsı kastetmiyoruz, kastedilen özelliklerdir. Şu veya bu kişide, şu veya bu kadar etkisini gösterir.
Halklar Önderi Abdullah Öcalan/1998 Haziran