HABER MERKEZİ –
Önder Apo ile 1976 yılının son aylarında karşılaşma şansına sahip oldum. Şans diyorum çünkü bir hareketin bir halkın önderini görmek, onunla karşılaşmak, tanışmak herkese nasip olacak bir ayrıcalık değildi. Önder Apo ile karşılaşmak ve onunla tanışabilmek o nedenle de benin için herkesin sahip olamadığı bir şansa kavuşmak anlamına gelmişti.
O zaman 14 yaşında bir ortaokul öğrencisiydim. Hukuk karşısında hala reşit olarak kabul edilmeyen bir yaşta bulunuyordum. Ancak devrimcilerin isimlerini, eylemlerini 9-10 yaşlarındayken aile ve yakın akraba çevresi içerisinde yer alan üniversite öğrencilerinden duymuştum. Anlatımları bende derin bir ilgi ve merak uyandırdığı gibi, kafamda kahramanlarıma ve idollerime kavuşmamı sağlamıştı. Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve yoldaşları benim için böyle bir anlam ifade etmişti. Onlar devrimcilerin olduğu kadar bir halkında önderleriydiler. Önder Apo’da benim için böyle bir anlam ifade etmekteydi. O nedenle onunla karşılaşmak, tanışmak benim için tarihi olduğu kadar, devrimci yaşamım için de bir dönüm noktası anlamına gelmekteydi.Önder Apo’nun geleceğini, APOCU Hareketin o zamanki kadrolarından olan abimden öğrenmiştim. Bende o yaşıma rağmen APOCU Hareketle ilişkilenmiş, eğitimlerine ve pratik çalışmalarına katılmaya başlamıştım. Yani safımı belirlemiştim.
O günün akşam saatleri öncesinde oturduğumuz mahalledeki (Ankara-Tuzluçayır) APOCU olarak bilinenlerin çoğunluğu birer- ikişer eve; toplantı yerine gelmeye başlamıştı. Bu gelişler tamamlandıktan sonra Önder Apo yanında bir arkadaşla geldi.
Önder Apo önce aile ile tanışıp birlikte akşam yemeği yedikten sonra kısa bir sürede olsa yaptığı sohbetin ardından, toplantı için gelen arkadaşların olduğu yere geçti. Toplantıya benimde içerisinde yer aldığım yirmiye yakın arkadaş katılmıştı. İçlerinde en genç olanı bendim. Yine Ş. Şahin Kılavuz ve Haydar Altun arkadaşlar da toplantıya katılanlar arasındaydı. Toplantı gece saat 11-12’ye kadar sürdü. Konu olarak da sömürgecilik ve Kürdistan tarihi, Kürdistan’ın dört parçaya bölünmüşlüğü ve o gün içerisinde bulunduğu siyasal ve toplumsal durum ele alınmıştı. Tabi bu anlatımlar yapılırken Osmanlı ve TC tarihinin de konuyla ilgili kısımlarına yer verilmişti. Toplantıya katılan diğer arkadaşlar gibi bende etkilenmiş, büyük bir ilgi ve merakla dinlemiş, eğitimlerden edindiğim alışkanlıkların etkisiyle notlarda almıştım.
Önder Apo hiç ara vermeden saatlerce anlatmıştı. Öyle ki, orada bulunan herkesi anlatımlarına odaklamıştı. Konuşurken de gözlerini toplantıda yer alan arkadaşlardan ayırmıyordu. Orada bulunan herkesi tanımaya ve anlamaya çalışıyor, uyanan merakı gidermek için de değindiği bazı hususları biraz daha ayrıntılandırma gereği duyuyordu. Önder Apo konuşmasını tamamladıktan sonra söz almak, soru sormak isteyenlerin olup olmadığını anlamak için arkadaşlara bakarak biraz bekledikten sonra toplantıyı tamamladı. Önder Apo ve onunla birlikte birkaç arkadaşın ardından sırayla toplantıya katılanlar birer-ikişer, 5-10 dakika aralıklarla evden ayrıldılar.
Önder Apo ile bu şekilde karşılaşmak, tanışmak o zaman bende Deniz Gezmiş’i, Mahir Çayan’ı görmek ve tanımak gibi bir etki yaratmıştı. Önder Apo’yu daha sonra da 1978’in son bahar aylarına kadar defalarca görme, onunla konuşma, anlatımlarını dinleme şansına sahip oldum. Bu konuda o zamanki örgütsel ilişkiler içerisinde kendimi en şanslı olanlardan biri olarak gördüm.
Açık sözlüydü ve ne düşünüyorsa doğrudan anlaşılmasını sağlıyordu
Önder Apo ile karşılaştığım, konuştuğum anlarda onun anlatımlarını ilgiyle, merakla dinleyerek anlama arayışı içerisinde oldum. Böyle bir arayışa neden olan da Önderliğin anlatımları ve üzerimde yarattığı etki oluşturmaktaydı. Birde Önderlik büyük bir ciddiyetle söylenenleri dinliyor ve karşısındakinin anlatımlarına değer veriyordu. Aradaki yaş farkına da hiç bakmıyordu. Onu dinleyen herkese adeta akranıymış gibi yaklaşıyordu. Konuşması için teşvik ediyor, cesaret ve güç veriyordu; söylenenleri önemsiyor, sorulan soruları cevaplandırıyordu. Onunla konuşup ikna olmadan ayrılan yoktu. Açık sözlüydü ve ne düşünüyorsa doğrudan anlaşılmasını sağlıyordu.
Bir defasında bizlerin evde hazır olmadığı bir gün Önderlik eve geliyor ve birkaç saat orada kalıyor. O zaman tesadüfen eve kardeşlerimin okul arkadaşlarından Elazığlı olan bir arkadaşı geliyor. Bu kişi daha çok Mahir Çayan düşüncesini savunduğunu iddia eden hareketlere ilgi duyuyor. Fakat Önder Apo’yu tanımıyor. Sohbete başlıyorlar. Önderlik, misafirin sorularına verdiği cevaplarla onu etkiliyor. Öyle ki, Önderliğin dile getirdiği tüm düşüncelerde ikna oluyor. Oradan ayrılırken de böyle bir kimseyle daha önce hiç karşılaşmadığı belirtiyor. Aradan bir süre sonra tekrar Önderliği görme umuduyla geliyor. Fakat Önderliği göremiyor. Kardeşlerimle yaptığı konuşmada daha çok Önderliğin onun üzerinde yarattığı etkiden bahsediyor ve açıkça Önderliğe katılma yönünde olan istemini belirtiyor.
Önder Apo’nun konuştuğu kişiler üzerinde yarattığı etki, sadece devrimci mücadelede militanlık iddiası olanlarla da sınırlı değildi; halktan devrimcileri seven, onlara imkanlarını sunan ve destekleyenler üzerinde de benzeri bir etkide bulunuyordu ve onu tanıyan kim olursa olsun, mutlaka üzerlerinde unutamayacakları bir etki yaratıyordu. Bu etki tamamen Önder Apo’nun içtenliğinden, doğruluğuna inandığı görüşlere inanmışlığından, verdiği güvenden, bilgeliğinden kaynağını alıyordu.
Önderlikle aradan geçen 18 yıl sonra yeniden karşılaşma şansına sahip oldum. Bu sefer zindandan çıktıktan sonra bu karşılaşma gerçekleşmişti. Önderliği en son gördükten kısa bir süre sonra Ankara’da polis tarafından bir akrabamla birlikte gözaltına alınmış, sonrada kısa bir süre cezaevinde tutuklu kalmıştım. 1979 yılının Ocak ayının ortalarında çıktıktan sonra, bir süre daha Ankara-Abidinpaşa lise eğitimine devam etmiş, düşünce de okulu hepten bırakmış, farklı bölgelerde yürütülen çalışmalara dahil olmuştum. Bu çalışmalar esnasında da 12 Eylül askeri faşist darbesinden sonra 1981’de Temmuz ayının sonlarında İzmir’de tekrar polis tarafından yakalanarak zindana alınmıştım. Bu sefer zindanda 15 yıl gibi bir süre kalmıştım. Önderlikle 18 yıl aradan sonra yeniden karşılaşmam yaşanan böyle bir sürecin ardından gerçekleşti.
Önderliği, PKK’yi, mücadeleyi, yaşananları asıl olarak Önderlikten, onun anlatımlarından anlamak ve öğrenmek gerekiyordu.
Zindan yaşamı süresinde Önderliği, mücadeleyi, yaşananları izleyerek, okuyarak, zindana girdikten daha sonra mücadele ederken tutsak düşen yoldaşlarla konuşarak, tartışarak anlama ve takip etme çabası içerisinde olmuştum. Kuşkusuz bunun kazandırdıkları vardı. Ama yeterli değildi. Önderliği, PKK’yi, mücadeleyi, yaşananları asıl olarak Önderlikten, onun anlatımlarından anlamak ve öğrenmek gerekiyordu. Tabiri caizse Önderliğe yeniden katılarak öğrenmek gerekiyordu. Önderliği ideolojik grup döneminde tanımış ve uzun süre mücadele saflarında yer almak önemliydi. Fakat bunlar yeterli değildi. Dirilişin tamamlandığı, kurtuluş mücadelesinin yaşandığı, ordulaşıldığı bir sürece gelinmişti. PKK bu süre içerisinde adeta yeniden inşa edilmiş, üçüncü-dördüncü nesil katılımlarının omuzları üzerinde yürütülen bir mücadele haline gelmişti. Bunlar görülmezden gelinemezdi. Hiçbir şey zindana alındığımızda, geride bıraktığımız gibi kalmamıştı. Gelişme çok hızlı olmuş ve devasa boyutlara ulaşmıştı. O nedenle de arada olan bu uçurumu gidermek için Önderlikten PKK’yi, mücadeleyi, kat edilen mesafeyi öğrenerek, kendimi yeniden yapılandırmam gerekiyordu. Bunun dışında da yapacak başka bir şeyde yoktu.
Zindandan 1996 yılının Mayıs ayının son günlerinde çıktıktan kısa bir süre Yunanistan’a geçmiş, oradan da 1996’yılının Temmuz ayının ilk günlerinde Önderlik sahasına; Parti Merkez Okulu’na ulaşmıştım. Heyecanlı bir gelişti. Önderlik geldiğimde orada değildi. Birkaç gün sonra ders başladıktan sonra Önderliğin geleceği bilgisi geldi. Okul bu bilgiye göre teyakkuza geçti. Ve okul içerisinde Önderliğin gelişini beklemeye başladık. Önderlik okulun kapısında görününce hep birlikte ayağa kalkarak, selamladık; oturmamızı işaret edince de sandalyelere oturduk. Artık Önderliği dinlemeye hazırdık. Tabi ilk başta beni heyecanlandıran, dinleyeceklerimden önce Önderliği yıllar sonra yeniden görmek, onun sahasında olmaktı.
Önderlik konuşmasına başlamadan önce orada hazır olan tüm arkadaşlara bakmış ve ardından da elinde tuttuğu Şehit Zilan (Zeynep Kınacı) arkadaşın mektubunu arkadaşlara göstererek, oradan pasajlar okumaya başlamıştı. Önderlik o günkü konuşmasını Zilan arkadaşa ve yaptığı eyleme ayırdı. Konuşurken, Ş. Zilan arkadaşın belirttiklerini yaşıyordu. Öyle bir anda Önder Apo’yu dinliyor olmak var olan heyecanımı daha farklı kıldı. Çünkü Önder Apo’yu yeniden görmek kadar, onu anlamak, yaşadıklarını da hissetmek gerekiyordu. Yaşanan bir şahadet ve anlamı üzerine konuşuyordu. Öyle ki, her sözcüğünde onu yaşıyor ve anlatıyordu; “Komutanım”, “Tanrıçam” sözleriyle Ş. Zilan’ın eylemini anlamsal kılarak tarihe ve insanlığa mal ediyordu.Önder Apo konuşmasını bitirdikten sonra, hep birlikte ayağa kalkarak alkışladık. Önder Apo alkışlar devam ederken, derslikten ayrılarak okulun yanında olan eve geçti. Bu şekilde o günkü derste tamamlanmış oluyordu.
Yıllar sonra onunla konuşacak, söyleyeceklerini dinleyecektim
Önderlikle 18 yıl aradan sonra bu şekilde yeniden karşılaşmak ve onu doğrudan görmüş olmanın ardından, onunla yeniden konuşabilme şansına da ders tamamlandıktan sonra sahip oldum. Arkadaşlar Önderliğin beni yanına çağırdığını ve birlikte yemek yiyeceğimizi belirtmişti. Bunun üzerine heyecanlandım ve sevincimi gizleyemedim. Arkadaşlarda bunu hoş karşıladı. Yıllar sonra onunla konuşacak, söyleyeceklerini dinleyecektim. O an benim için tarihi bir anlama sahipti.
Arkadaşlarla birlikte Önderliğin yanına gittik ve bizi karşıladı. Kucakladıktan sonra masanın yanında duran sandalyelere oturmamızı istedi. İlk sözü “Beni nasıl buldun?” sorusu oldu. Bunun üzerine tereddüt etmeden canlı, dinamik ve genç olarak kaldığını belirttim. Saçlarım da bugün kadar olmasa da o zamanda beyazlıklar vardı. Önderlik “Sizi orada bıraktığımda daha çocuktunuz. Bak şimdi saçların bembeyaz olmuş. Bu ne? Bak benim saçlarıma. Senden daha yaşlıyım ve saçlarım senin kadar beyazlamamış, niye böyle oldu?” diye sorarak konuşmasını sürdürürken, arkadaşlarda öyle yemeğini getirmişti.
Arkadaşlar yemekleri tabaklara doldurup masaya koydular. Önderlik başladıktan sonrada orada bulunan arkadaşlar olarak yemeklerimizi yemeğe başladık. Yemekler bol acılıydı. Önderlik yemeğini kaşıklarken bir yandan da gözleriyle bizi süzüyordu. Acıyla aram iyi olmamasına rağmen, hiç hissettirmeden yemeği yemeye devam ediyordum. Tabi o sırada Önderlik kendi tabağındaki acı biberleri de yavaş yavaş tabağıma doldurmaya başlamıştı. Tabi her hangi bir itirazda bulunmadan, tabağımdakileri yemeği yemeye devam ettim. Oysa normal koşullarda olsa o kadar acıyı yesem terler ve öksürük tutardı. Hatta ilk çiğ köfteyi yediğimde üç gün acısı damağımdan çıkmamıştı. Fakat Önderliğin yanında böyle olmadı.
Yemekten sonra çaylarımızı içtik. Önderliğin sorularına verilen cevapların ardından da, yanından ayrıldık. Böylece benim için; Önderlikle yeninden karşılaşma, konuşma şansına sahip olmak; nasıl il karşılaşıp, tanışmak devrimci yaşamımda bir dönüm noktası olmuşsa, yine aynı şekilde devrimci yaşamımda yeni bir döneme giriş, başlangıç anlamına gelmiştir.
Cemal Şerik