HABER MERKEZİ –
Hiyerarşik-devletçi sistemin kendisini bir zihniyet olarak topluma kabul ettirip, düşüncelere ve yüreklere işlemesinden sonra insan evladı da kendi beninden, özünden ve gerçekliğinden uzaklaşmaya başlamıştır. Gittikçe gerçekliğe, hakikate yabancılaşan, sistemin oluşturduğu sahte yaşayışa bağlanan insan aç gözlü, doyumsuz, bir türlü tatmin olamayan bir hal almıştır. Kendi gerçekliğinden uzaklaştıkça merhametsizleşen insan, kendi türüne olduğu kadar diğer tüm doğal olgulara, canlılara da zalimlikleriyle illallah ettirmiştir. Oluşturmaktan, üretmekten çok; tüketen, bitiren duruşuyla her geçen gün kendi kendini, kendisiyle beraber tüm evreni tüketmeye başlamıştır.
Egemen sistemin içine girdiği her türden faaliyetin temelinde toplumu evrenin gerçek doğasından uzaklaştırma vardır. Geliştirdiği her aracı bu amaçla kullanmış, insanın daha fazla kendisiyle yüzleşmesini ve gerçekleri görmesini engellemek için çaba ve pratiğin içerisine girmiştir. Sadece görünüşle yetinen bir insan-toplum vardı artık. Görünenin arkasında duran ve özü barındıran gerçekliği görmekten uzak, amaçsız, anlamsız bir bakış açısıyla yaşamı analiz, teşhis edemez hale gelmiştir. Hazıra alıştırılan insan-toplum, öyle bir hal almıştır ki kendi kendine düşünemez bir konuma gelmiş, birilerinin-egemenlerin yönlendirmelerine sonuna kadar açık olmuştur. Rahat olan ne varsa ona sığınmış, sığ sularda yüzmekle yetinmiştir.
Evrenin amaçsız ve anlamsız olduğuna inandırılan toplum, sığındığı egemenleri; olmazsa olmaz düzen oluşturucu güç olarak görür olmuştur. Tanrı önce yeryüzünde, sonra da gökyüzünde insanları yönetir olmuştur. İkisi de birdi ve bu tanrı; hiyerarşik-devletçi zihniyetten başkası değildi. Bundan kaynaklı insanın bir şeyler yapmasına gerek yoktu! Onun yerine her şeyi yapabilecek bir merkez vardı ne de olsa. ‘Mücadele, çaba, yaşamı oluşturma gerekiyorsa bunu ancak ben yaparım. Yeter ki sen bana itaat et ve bana inan’ düzeyine gelmiştir. Bunu çok iyi bir şekilde uygulatan sistem, insanı-toplumu istediği gibi evirip çevirmiş ve şekillendirmiştir. Kendi gücünden bihaber, sürekli elleri açık bekler olmuştur.
Özgürce yaşadığını sanan insan, düşüncesinin yanı sıra, el ve ayaklarından zincirlendiğinin farkında değildi. Yer yer tutsak olduğunun farkına varan ve kendisini bu zincirlerden kurtarmaya çalışan olduysa da tam olarak toplumsal ihtiyaçlara cevap olamadığından ve gereken düzeyde tüm toplumu kapsayacak bir mücadeleyi geliştirememesinden kaynaklı daha kötü bir şekilde, bu sefer karanlıklara gömülmüştür. Çünkü gerçeklikleri çözümleyebilecek kabiliyetten yoksundular. Neden bu durumda olduğunun sebeplerinin özüne inmeden, yüzeysel bir şekilde, tarihsel kökenlerinden bağımsız ele alınmasından kaynaklı sadece bir kesimle sınırlı kalmış ve evrenselleşememiştir.
Ancak bu zincirlerden kurtulunabilirdi ve özgür soluklu yarınlarda nefes alınabilirdi. Bu da ne herhangi bir tanrının ne de birilerinin lütfuyla olacaktı. Bu ancak ve ancak insanın-toplumun kendi potansiyelinin farkına varmasıyla mümkün olacaktı. Ne kadar güç olsa da içinde büyük zorluklar barındırsa da var olan zincirlerin kırılması ancak ve ancak kendi doğal, düşünsel gücünün farkına vararak, bunu tüm topluma mal ederek oluşabilir. İnsanın-toplumun tam dibinde bulunduğu karanlık, dar kuyudan kurtulması ve güzel-aydınlık yarınlara ulaşması kendi benine vararak ve evrenin oluşturucu gücüne inanarak olacaktı. Bir tanrıya, dine, egemene ya da herhangi bir hiyerarşik-devletçi zihniyet ürünü anlayışa teslim olmaktan öte, kendi özgür beninin farkına vararak olacaktı.
Egemen zihniyet insanlarda öyle bir düşünce yaratmıştır ki; kendisinden başka kimseyi düşünmeyen, etrafında olup bitenlere kayıtsız kalan ve her türlü sistem uygulamasına koşulsuz, şartsız boyun eğen bir insan yapılanması açığa çıkmıştır. Bunun temelinde ise; bir hastalık olarak insanların hücrelerine kadar işleyen iktidar yatmaktadır. ‘Elinde güç varsa insan olursun, yoksa sen yoksun, yok olursun’ anlayışını geliştirerek insanları yoğun ‘güç istemi’ne yöneltmektedir. İktidar en tehlikeli ve ölümcül hastalıktır. İktidar olgusu nedeniyle tarihte gelişen nice özgürlük hareketi eninde sonunda sistemin açmış olduğu yola girmekten kendisini kurtaramamıştır. İktidar, özgür yaşam önündeki en büyük engeldir. İktidarın olduğu yerde eşitlikten, demokrasiden, özgürlükten ve ahlaki-politik bir yaşamdan bahsedilemez.
Egemen sistem insanı-toplumu aldatmaktadır. İnsanın-toplumun içinde tutulduğu karanlık-dar kuyudan farklı bir mekanın olmadığını her seferinde inandırmaya çalışmaktadır. Bunun için de, zincirlerden bir kurtuluş olsa da, bu karanlık-dar kuyudan kurtulma çabasının beyhude ve anlamsız olduğunu kendisine kabul ettirmiştir. İşte tam da burada görülmesi ve üzerine gidilmesi gereken; yaratılan bu kadar anlamsızlığa rağmen bir an olsun tereddüt etmeden yürüyebilmektir. Bu da anlamın özüne ulaşarak, hakikat yolunda yürüme gücüne ulaşan insanla olacaktır.
Bir evrim süreci sonucunda bugün evrenin özgürlük amacı temelinde yaşamı daha da zenginleştirmeye çalışan insanın, toplumu doğru bir temelde yönetme, kendi beniyle buluşturma çabasında olan birileri elbette ki bu uğurda mücadeleye baş koyacaktır. Her ne kadar hiyerarşik-devletçi zihniyetin yarattığı köle düşünüşler böylesine acınacak durumda olsa da, acımasız ve zalimane bir konuma gelmişse de varoluş gerçekliğini en ince ayrıntılarına kadar bilerek, bunu doğru temellere oturtup, zamanın tüm bilinmezliklerini açığa çıkararak, anlamsızlıkları anlama kavuşturan ve insanın bulunduğu karanlık-dar kuyunun dibinden kurtarabilecek, onlara o gücü verebilecek önderler de çıkacaktır, çıkmaktadır. Bu insanlar, kendileri güçlü olduğu kadar, tutkularının, zaaflarının esiri olmayıp, tüm zayıflıklarıyla mücadele kararlılığı gösteren insanlardır. Her türden köle yaşayışa başkaldırma cesareti göstererek, kendisine dayatılan hastalıklı yaşayışları bertaraf eden insanlardır. Amaçları büyük, bu amaçlar doğrultusunda doğru araçlar geliştiren insanlardır. Bu insanlar, hiyerarşik-devletçi sistemin oluşturduğu köle yaşayışları doğru analiz eden, bu temelde kendisini oluşturan, kendisini oluşturduğu derece toplumu oluşturan insanlardır.
Gerillanın kaleminden
Devam Edecek…