HABER MERKEZİ –
Duygular, Rêber Apo’nun mücadele tarihimiz boyunca her zaman büyük bir duyarlılıkla gördüğü, tanımladığı, anlamlaştırmaya, yüceleştirmeye çalıştığı temel yaşamsal olgulardan biri oldu. Rêber Apo, sosyolojik ve psikolojik yönleri çok güçlü olan ideolojik-örgütsel çözümlemelerin hemen hepsinde kadro ve toplum gerçeğini duygu gücü, duygu düzeyi ile bağlantılı ele aldı. Özgürlük felsefemiz ve mücadelemiz Önderlik şahsında her zaman duyguların tanınması, duygulara saygı, duyguları yüceltme, güzel duyguları kazanma, öğrenme, geliştirme, yaratma, kötü ya da olumsuz duyguları ise tanıma, tanımlama, terbiye etme, boşanma ve onlardan kurtulma politikası ile ele alınmıştır. Önderlik partinin ilk yıllarından günümüze kadar da kadro gerçeğinde en fazla duyguları çözümlemeye tabii tutmaktadır. Duyguların insan gerçeğimizdeki etkilerini savaşa, politikaya, özgürlük mücadelesinin ve yaşamın her alanına yansımalarını çözümlemektedir. Duyguların yüceleşmesini ve cüceleşmesini her zaman temel devrim konularından biri olarak ele aldı. Bu bağlamda kendi duygularımızın farkında olmamız, duygularımızı algılamamız, duygularımızın gücünün ve güçsüzlüğünü anlamamız, duygularımızın tanımlaması ve aynı zamanda kendimizi tanımamızla da bağlantılıdır. Çünkü insan hislerin, duyguların bileşenidir ve kişiliği duygularıyla tanımlanır. Yani duygular aynı zamanda kişiliğimizi temsil etmektedir. Rêber Apo İmralı’da geliştirdiği savunmalarda ‘‘Duygunun gelişimi başlı başına bir mucizedir’’ dedi. Duyguları bozulmaya uğrayabilen, kaybedilebilen, ayağa kalkabilen, cüceleşebilen, yücelebilen gibi pek çok tanım geliştirirken ele alış konusunda da bize hala perspektif veriyor. Bu anlamıyla duygular canlıdır ve bir süreklilikleri olmakla birlikte her zaman değişkenlik göstermektirler. Duygularımız zaman ve mekana, kişiye ve durumlara göre anlık değişebiliyor. Bu açıdan duygular saman alevi gibi olmamalı, tarihsel ve toplumsal bilinçle eğitilmeli, güçlendirilmelidir.
Kapitalist sistemin varoluşunun tüm insani duyguları yok ederek ve duygusal zekâyı yenilgiye uğratarak geliştiğini hepimiz biliyoruz. İnsani duygular canlılığını ve yaşam üzerindeki etkisini koruyabilseydi, insana yaşamı zindan eden vahşi kapitalizm, faşizm gelişemezdi. Son yirmi-otuz yıldır kapitalizm; insanın en eski ve köklü yaşam dürtüleri-dinamikleri olan duygu gücünü; kâr hırsını ve mantığını arttırmak için çok fazla önemsemeye, aslında pazarlamaya başladı. İnsandaki duygu gücünü harekete geçirerek sadece bireylere değil tüm topluma hitap etmekte, propaganda geliştirmektedir. Bu anlamda varoluşumuzu anlamlı kılan duygularımızı tanıma, anlama, eğitme ve geliştirmemiz lazım.
Buradan şu soru aklımıza geliyor; bizi bu kadar etkileyen, yaşamımızın merkezinde olan duygu nedir?
Duygu; bireyin ruh halinde içsel ve çevresel tesirlerle etkileşiminden doğan karmaşık psikolojik değişimlerdir. Duygularımız ruhsal dünyamızdır da aynı zamanda. Toplumsal tarih boyunca gelişme halindeki ruhsal dünyamızın, ilk gelişen en köklü dinamikleridir. Evreni, toplumsal ve bireysel varoluşumuzu ilk başta hislerimiz, sezgilerimiz ve duygularımızla algılarız. Duyularımızla duyumsarız, duygularımız olmazsa kör ve sağır kalırız evrene, tüm varoluşlara. Varlığımıza anlam veremez, ad koyamayız.
İnsana mahsus pek çok duyguyu sıralayabiliriz, yoldaşlık, zafer, yenilgi, başarı, sevgi, kin, nefret, cesaret, intikam, kıskançlık, şüphecilik, inanmak, inanç, acıma, kaygı, korku, sıkıntı, iyimser ve kötümser duygular, beklenti, kendini beğenme, hüzün, üzüntü, coşku, heyecan, dehşet, dostluk, düşmanlık, empati, sempati, antipati, gurur, küsme, incinme, kendinden memnunluk, kendinden nefret, hayalcilik, güven, sevme, kabullenme, merak, minnet, mutluluk, sevinç, merhamet, özlem, pişmanlık, suçluluk, sabır, yakınlık ve uzaklık hissetme, umut etme, utanma, yalnızlık, şiddet, vicdan gibi daha pek çok duygu adını ekleyebiliriz. Bu ve sayamadığımız kadar çok, her kültürün özgünlüğünde değişebilen sınırsız duygular; insanın sadece yüreğini-ruhsal durumunu değil, iradesini ve düşüncesini de etkileyebilme gücündedirler. Bu nedenle duygularımızın farkına varmak, adlandırmak, onları geliştirmek, değiştirmek ve örgütlemek özgür yaşamın inşasında son derece önemli bir konudur.
Hatta özgür yaşam inşasından da önce sağlıklı, normal bir insan olmanın, toplum olmanın da ilk eşiklerinden biri, duygu durumu, duygu düzeyidir. Bu konuda hem kadın-erkek anatomilerini (bağışıklık sistemi, merkezi sinir sistemi ve vücudumuzun tüm sistemleri, hormonlar, beyin, üreme organları ve bir bütün bedenimiz) bilmek, tanımak gelişen duygularımızı anlamlandırmada çok önemlidir. Çünkü bizi etkileyen hiçbir duygumuz, fiziğimizden kopuk gelişmez. Nasıl ki tüm hakikatlerimiz evrensel hakikatlerin maddi-manevi koşullarından kopuk ele alınmazsa; duyguların hakikati de maddi ve manevi zemininden koparamayız. Duygularımızın farkındalığı, tanımı ve örgütlenip politikleştirilmesi için kendimizi evrensel bütünlüğün bir parçası olarak da bütünlüklü ele almak durumundayız.
Arjin Sara