HABER MERKEZİ
Şengali Şengal yapan Ezidi kadının tarih boyunca süre gelen yaşam mücadelesidir. Kadın kuşkusuz dayıma Kürt ve Kürdistan halkları için direne direne kendini günümüze taşıran bir hafızanın öncülüğünü temsil ediyordu…
Ezidi kökeninin doğal topluma kadar gittiği, kadın şahsında doğal toplum özelliklerinin özünü tüm gördüğü baskı ve zulümlere rağmen günümüze dek diri tuttuğuna tanıklık ediyoruz. Bu da bize kadın şahsında parçalansa da halen direnen doğal toplum kültürünü diri tutan bir halk gerçekliğine işaret ediyordu. Kadın çağı dediğimiz Neolitik toplum kalıntılarına bugünde Şengal ovası ve dağında karşılaşmaktayız. Kültepe adında bir köy M.Ö 6 bin, 5 bin yılları arasında yaşadığı tahmin ediliyor. Yine Alpaçya adında bir köy M.Ö 7 bin beş yüz ve 5 bin beş yüz yılları arasında tahmin edilen yerleşim yeri neolitik kültürün kalıntılarını günümüze taşımıştır. Aynı şekilde mitolojik anlatımları da neolitik döneme rastlamaktadır.
Hellele ağacı var bu ağaca bilge ağacı denilir. Ezidi rivayetine göre Ezidi mitolojisi bu ağaçtan başladığı söylenir… Birçok mitolojik anlatımlarında kadının ana tanrıça konumu, kadına zamanında verilen saygınlığı, kutsal görme yanı belirgin. Kutladıkları bayramlarla doğayı canlı görme ve ne kadar bir bütün oldukları bilinmektedir. Geçmiş tarih boyunca hem kültürel hem qeuli ve hem de öz savunma bazında sürekli bir direniş içinde olan Şengal bölgesi bugün bu baskı ve kıyımlardan ağır yaralarda alsa dimdik ayaktadır. Ezidiler için Laleş, dini bir mabet yeridir. Yılın belirli günlerinde ziyaret edilir. Fakat Şengal bir bütün anlamda tarih boyunca hem kültürel renklilik, hem de Qeuli yanını korumak için Ezidi direnişinin mekanı konumundadır. Onun için Şengal nasıl Ezidiler için bir kimlik ise genel Kürdistan içinde bu kimlik kadın şahsında bir hafızanın direniş özünü temsil ediyordu.
Yezidilik din olarak kendini günümüze kadar nasıl örgütlemiş ya da nasıl bir kavim olarak tanınıp bilinmiştir, sorularına cevap da kutsal kitap Avesta’nın Zerdüştlük dini ve inancıyla eş değer tutulması yanlış olmamalıdır. Kimdi bu değerlere öncü olan ya da direnişlere tarih sahnelerinden örnekler olanlar kimlerdi?. Zerdüşt peygamberin diyalektiği (iyi- kötü, doğru-yanlış) olarak bilinirken Yezidiliğin iki temel kutsal kitapları olan, Kitabul Cilwa (Vahiy Kitabı) ve Mishafa Reş’tir (Kara kitab). Her iki kitabın dili de Kürtçe’dir. Yezidiler, dualarını ve ibadetlerini Kürtçe yaparlar. Yezidilik, mîr, şêx, feqîr, kawude, pîr, koçek ve mûrid gibi teokratik ilkeler üstüne kurulu toplumsal bir yapıya sahiptir. Yezidiler, eylül ayının son haftasında Şêx Hadî’nin türbesini ziyaret ederek hacı olurlar. Günde iki defa, güneşin doğuşunda ve batışında güneşe yönelerek ibadet yaparlar. Yezidilikte, hacda yapılan secde dışında toplu bir tapınma yoktur. Şeyx Hadi kimdi sorusuna cevap verilirken Ezidilik inanç ve kültürlerinin başatı olduğunu söylemek gerekmektedir. Yezidiliğin kurucusu Şêx Hadî, Hakkâri’nin Beytülkar köyünde 1015 yılında dünyaya geldi. Şêx Hadi Bin Misafir (Şeyh Hadi) Güney Kürdistan’ın Laleş şehrinde 1162′de vefat etti. Halk arasında El Hekkârî adıyla bilinen Hadi Bin Misafîr, Zerdüştlüğü gözden geçirerek Ezidlik adı altında yeniden halk arasında böyle bir düzenlemeye gittiği bilmektedir. Ezidilik inancında olanları da Arapça’da Rab manasına gelen Yezdan sözcüğünden türettiği Ezdenî sözcüğüyle tanımladı. Bu sözcük zamanla tahrif olarak Ezidî, Ezdî ve Ezdî’ye dönüşerek Şêx Hadî’nin yolundan giden Kürt topluluklarına ad olarak verildi. Zerdüşt geleneğinin ardılları olan Mazdek ve Hürrem’in Sasanilere karşı direnişi deyim yerinde ise Avesta’nın kız ve oğullarının bu geleneği sürdürdüğüne şahitlik etmektedir.
Fermanlar nasıl ve ne zaman gelişti?
1254 tarihinde Musul da oturan Paşa Badr al-Din Lulu ve Şengal arasında bir savaş çıkıyor. Êzidilerin direnişini kırıyorlar, Şeyh Hasani’yi esir alıyorlar ve Musul da asıyorlar. Devam eden savaşta Şeyh Hasan‘ın oğlu Şerefeddini de öldürüyorlar. Bu savaşta on binlerce Êzidi de katlediliyor. Osmanlı İmparatorluğu döneminde de bu katliamlar aralıksız devam etmiştir. 1832 ve 1840 tarihlerinde Rewanduz’lu Muhammed Paşa ve Bedrixan Beg Êzidilere karşı acımasız katliamlar yapıyor. Ancak her ne hikmetse bu sefer Osmanlılar Müslüman Kürdlere karşı 1849’da iki kere Êzidileri koruma altına alıyor. 1876’dan sonra Osmanlılar nezdinde Êzidilerin durumu tekrar kötüleşiyor, baskılar fazlalaşıyor, zoraki askerlik yürürlüğe giriyor ve zorla Êzidileri Müslüm anlaştırmaya çalışıyorlar. Êzidiler bu zulme karşı direniyor ve yine vahşi katliamlardan geçiriliyor. 1893, 1894 yıllarında Ermeni ve Hristiyan katliamlarında binlerce Êzidi de katlediliyor. Bu aşamadan sonra asimilasyon politikaları devreye konuluyor. 1940, 1950’e kadar çok sayıda Êzidi müslümanlaştırılıyor. Müslümanlığı kabul etmeyenler, mallarını mülklerini, topraklarını geride bırakarak kaçmak zorunda kalıyor. 1960 – 1980 arasında Şark Islahat Planı çerçevesinde devreye konulan baskı, zulüm ve asimilasyona karşı direnemeyen Êzidiler Türkiye‘yi terk ederek değişik ülkelere sığınıyor. Buradan da Rusya’ya giden Êzidiler Stalin tarafından tekrardan zulümle karşılaşıp sürgüne, Ermenistan’ın sınır köylerine yerleştirildiği bilinmektedir. 1965’lerde Irak rejimi, 400 Ezidi Köyü imha ediyor, Êzidileri toplu olarak başka köylere yerleştiriyor, buna karşı çıkanı da öldürüyorlar. Zorunlu olarak Müslüm anlaştırılan Êzidi halkı Baas rejimin etkisi altında kalıp Araplaştırılmak isteniyor. Kendi kimliği ve gerçekliğinden uzaklaştırılıyor. Ambargolarla onları maddi yönden zor koşullarla terbiye etmeye ve boyun eğdirmeye zorluyorlar. Baas Rejiminin halkı asimile etmesi dağlardan kopmalarına sığındıkları ve kutsal gördükleri tüm değerleri ikna yoluyla köreltmek istemektedir. Halen de Saddam Hüseyin etkisinde olan birçok aile ve aşiretin olduğuna tanıklık ediliyor. Saddam dan sonrada bu devlet politikası bitmemiş aksine daha fazla ekonomik sıkıntılarla karşı karşıya bırakmıştır.
2007 Nisan ayında İslamcı bir grup adı altında T.C. faşist devletinden bağımsız olmayan bu grup Tılazer kasabasına baskın yaparak, kendilerini havaya uçuruyor. Çoğunluğunu çocuk ve kadınların oluşturduğu kasabada 700 kişi parçalanarak ve yanarak can veriyor. Son olarak da 03 Ağustos 2014 yılında 74 ferman olarak bilinen DAİŞ katliamında Irak güçleri ve KDP Peşmergeleri ferman öncesi Ezidi halkını inandırarak ‘sizi koruyacağız’ demesi üzerine halk ferman gününde her şeyden habersiz bir den bu güçlerin onları tümden yok oluşa sürükleyen bir fırtınanın içinde bırakıp arkalarına bakmadan gitmesine tanıklık etmişlerdi. Tarihten sonuç çıkarmayan acı bir tabloydu bu. Şengalde halen işbirlikçi bazı kesimlerin çıkarlarından dolayı aşılmayan birlik olamama noktasıydı. Ezidi halkın kendi içinde parçalı duruşu ve görüş birliğinde bir olmamaları yalnız ve hep başkalarına muhtaç bir durumda bırakmıştı. Ulusal düzeyde bir olamayan her halk ve kavim bu soykırım gerçekliği karşısında kendilerini kurtaramamışlardır. Yıllardır onurunu korumak için mücadele içinde olan Kürt halkı ulusal bir bütünlüğün oluşması için ve soykırım pençesinde olan Kürdistan toplumsallığın kendi kültürü ve inancı ile yaşaması için büyük bir mücadele içinde olmasına rağmen başarmış değildi. Umudunu yitirmeyen bu demokrasi mücadelesi özlemlerini hep diri tutmaktadır.
Reber Apo’nun öngörüsüyle önceden 12 süvari adı verilen kadın ve erkekten oluşan fedai öncü bir gurubun Şengale gizli girmesiyle kısıtlı imkanlarla hazırlık yaparken gruptan uç kişinin yakalanıp hapse atılmasına rağmen hazırlıklarına tüm risklere rağmen devam etmişlerdir. DAİŞ’e karşı ilk müdahaleyi yapan bu grup olmuştur. Hemen ardından Rojava tarafından açılan korudur ile YPG ve YPJ’nın gelmesi, yine güneyden HPG ve YJA Star gerillaları müdahalesiyle bu katliam sonuçlanmadan önlenmiş olsa da arkasında felaket bir tablo bırakmıştı. Bu fermanın bilançosu kesin olarak bilinmemekle beraber 20 bine yakın ölü ve kaçırılma vardı. Acımasızca katledilen binlerce kadın, çocuk, yaşlı ve yetişkin erkeğin yanı sıra 7 binden fazla kadın ve çocuk kaçırılıp Musul pazarında köle gibi satılması, kabuk bağlamayan bir yara gibi hep zihnimizde diri kalacaktı.
Kaynak: PAJK
Şanda Bahoz