HABER MERKEZİ
Önderliğin Êzidi halkına sunmuş olduğu perspektif
İnkâr, asimilasyon ve imha temelli politikalara karşı kültür, inanç ve kimlik ekseninde varlığımızı korumamız hayatidir. “Derdest edilip aşağılık pazarlarda köleleştirilmeye çalışılan Êzidî kadınlar, en amansız koşullarda yaşanan mülteci konumlar, yerle bir edilmeye çalışılan kutsal mekânlar gerçeği bile öz güç-öz yönetim ihtiyaç ve zorunluluğunu bütün çıplaklığıyla gözler önüne sermektedir.
Ezidiler birçok fermandan geçmiştir ve bu o halkta bir yandan içe kapalı, içine büzülmüş, feodal bir gelişim seyrini ortaya çıkardı ama öte yandan da 2014 sonrasında DAİŞ saldırıları sonrası faklı bir gelişim izledi. DAİŞ’in yaptığı katliamlar en çok kadın ve çocuklar üzerinde büyük etkiler bıraktı. Birçok kadın kaçırıldı, tecavüze uğradı, ortada bırakıldı, köle olarak satıldı, dünyanın dört bir yanına savurdular Ezidi kızlarını. Yine birçok kadın gözleri önünde yaşanan dehşeti, insanlık dışı uygulamaları kaldıramadı, ya intihar etti, ya delirdi. Bunla son fermanla tanık olduklarımızdır. Kim bilir öncesindeki fermanlarda kadın ne acılar, işkencelere, tecavüzlere maruz kaldı. Bundan dolayı fermanların Ezidi halkı üzerindeki derin etkilerinin bilimsel-sosyolojik analizi güçlü yapılmalıdır.
Neden Şengal neden en çok acı çeken hep kadın ve çocuklar oluyordu?
Kadın 5 binyıllık ikinci cinsel kırılmanın ezikliğin vermiş olduğu derin acı ile binyılların vermiş olduğu ağır yük unutulmaması gereken derin bir hafızayı temsil ediyordu. Unutulmak istenen kadın şahsında doğal toplumsal gerçekliğimizdi. Onun için yaşadığımız yakın tarihimizde kadına yapılanla yok edilmek istenen bir kültür, bir inanç, bir ahlaktı. Baskıya uğramış ve sömürüyle hep bitirilmek istenilen bir halk gerçekliği kuşkusuz kadını teslim almakla mümkündü.
Toplumsal değerleri koruyan kadın, tarih boyunca bütün fermanlara karşı doğal toplum özelliklerinin bilincinde davranarak ne sürgünlere boyun eğmiş nede işkence, hakaret tecavüzlere baş eğmişti. Hürremlerin direniş ve toplumsallığını örnek alan kadın duruşu bizleri en başa ana kadın şahsında direnen doğal toplum direnişlerine götürüyordu. Sitê Nesra gibi tanrıca anaya olan inanç, bağlılık müthiş seviyededir. Ana tanrıçaya bağlılık özellikle “onları koruyan ve savunan ilahi güç” olarak tanımlanmaktadır. Tarih sahnelerin de 1800 yılların sonlarına doğru yaşayan Mayan Osmanlıya karşı direnişi ile bir efsane kişilik olarak karşımıza çıkmaktadır. Yine Hatun’a Ferxan Osmanlıya karşı direnişi de destanlarda dile getirilmiştir. Son fermanda DAİŞ’ e teslim olmayan Yade Güle de bu direnişin bir parçası olmuştur. Tek başına üzerinde bulundurduğu tabancasıyla DAİŞ çetelerine ait bir arabaya karşı çatışmaya girerek sorumlularını öldürür ve birkaç kişiyi yaralar. Bu direnişin sonucunda şehadete ulaşan Yade Güle bir kahramandır. Ve ismini yazamadığımız daha niceleri bu yolda DAİŞ karşısında direnişin sembol örnekleri olmuştur. Bu kadınlara güneş ve yıldızların kadınları demekte en doğrusudur. Bu yüzden bu gün kadın direniş kültürünün dillere destan olduğunu açık bir şekilde ifade etmekteyiz.
Bu duruş 1980 yılarında özgürlük mücadelesiyle kendini fedai kişiliklerle tarih sahnesine taşımıştır. Bu fedayı kişilikler kadın şahsında Ezidi toplumsallığın tükenmemiş yeniden kendini diri tutmak için direnen hafızasını temsil ediyordu. Berivan (Bınevş Êgal) yoldaşın 90 yıllarında Reber Aponun ideolojisi temelinde bu hafızayı halk içinde diri tutan ilk Ezidi kadını olmuştur. Toplumsal hafızanın Önder Apo felsefesiyle yeniden can bulması soykırım ve sömürgeci devlet zihniyetinin en büyük korkusuydu. Yüz yıllardır elinden gelen her turlu insanlık dışı uygulama ve saldırılarına devam eden soykırımı dayatan düşman karşısında, yok olmayan bir halk kimliği kendini yeniden bu hafıza ile dirilterek tekrardan tarih sahnesindeydi. Tarih boyunca öz değerlerini korumak için direnen Ezidi kadının militanlaşmış ve halka en ön cephede öncülük eden duruşundan korkan T.C faşist devleti bu yeniden diriliş karşısında Osmanlıdan aldığı komplo zihniyetiyle zayıf Kürdü kullanarak Berivan yoldaşın şahadete götürmüştür. Şahadeti ile serhıldanlara öncü olan Berivan yoldaş, Reber Apo’nun topluma yeniden can ve Selhıldan ruhu veren ideolojisi temelinde kendini feda eden onlarca yüzlerce Berivan ve Bınevş adında fedayı öncüler yaratmıştır.
Unutmamak gerekir ki barbarlığın korktuğu direniş kültürü de kadın şahsında yaşam bulmuştur. Son Fermanda DAİŞ çetelerinin kadına yönelik saldırısı da bunun tahammülsüz örneği olmuştur. DAİŞ çete örgütü son derece ideolojik ve Kürt halkının direniş geleneğinden haberdar bilinçli bir faşist zihniyete sahipti. Onun için Şengalin stratejik konumu ve Ezidi kadının başına gelenler bir rastlantı değildi.
Direniş geleneğinden gelen bu kadın özü geçmiş tarih boyu bütün acı dolu sınavlardan tek tek geçerek bugün özünde kalan kalıntılarla halende direniyordu. Bu direniş sadece dışardan gelen soykırım güçlerine karşı değildi. Kendi ailesinde de bu gün gelenek ve göreneklerin dayattığı katı kürarları karşısında iradesi tanıma orada kalsın, değersiz ve güvenilmeyen bir nesne konumundaydı. Tek işi tarım ve ev içinde çocuk dünya ya getirmek ve büyütmekti. Kadının vermiş olduğu emeği görmemezlikten gelen koca ve baba şahsında yansıyan erkek egemenlikçi zihniyetin hakaret ve şiddetinden maruz kalıyordu. Namus adı altında halende kadın büyük töhmet altındaydı. Şiddetle terbiye edilmek istenen bu kadın özde direnen kültür ve inanç ile özgürlüğe olan özlemiyle en küçük fırsatları bile değerlendirmeyi bilmiştir. Bu soykırım gerçekliğinin bilincine varan Şengal halkı bugün Kadın öncülüğüyle Önder Apo’nun ideolojisi ve felsefesi doğrultusunda YBŞ ve YJŞ başta olmak üzere Asayışa Ezidxan’e PADE, TAJE ve geleceğini garantiye almak için askeri akademilerini kurmuştur. Oluşa bilecek her turlu saldırı karşısında kendini örgütleyen Ezidi halkı Reber Apo’nun paradigması temelinde konfederal bir sistem temelinde kendilerini örgütlemişlerdir. İlk defa kendi kimliğinin öz değerlerine göre bir sistemin kendi yöneticiliğini yapma şansını bulan Ezidi kadını ve halkı bu imkanların Önder Apo perspektifleri doğrultusunda pratikleşen eylem birliğiyle kendini bu uğurda halkın geleceği için feda eden şehitler şahsında yaratıldığını iyi biliyorlardı.
DAİŞ sahsında amacına ulaşmayan T.C. faşist devleti ve KDP iktidarı bu seferde 02 mart 2017de Xanasor şehrine giren KDP peşmergeleri adı altında faşist T.C. devletinin kontralığını yapan Peşmerge Roj sanki hiçbir şey olmamış gibi tekrardan önceki gibi Xanasoru kendi denetimlerine almak için baskın yaparlar. Ezidi Annelerinin öncülünde halkın müdahalesiyle durdurulunca bu seferde dozerlerle kanallar yapmaya başladılar. Naze öncülüğünde Ezidi Annelerin dozerlerin önüne girerek oturma eylemi yapıp kendi elleriyle yapılan metrelerce kanalları tekrardan kendi elleriyle toprak doldurmaya çalışmaları bilinçlendikçe örgütlülüğünü sağlayan özgür kadın iradenin bir yansımasıydı. 60 yaşın üzerinde olan bu annelerin buradaki direnişi toplumsal hafızanın kıvılcımlarını omuzlarında ki kleşlerle dost ve düşmana gösteriyorlardı. Gelen peşmergelerin gözlerinin içine bakarak dünya ya haykırdılar ‘siz bize ihanet edip bizi yüz üstü bırakarak soykırımın pençesine bıraktınız. Biz bu toprağı tekrardan en sevdiğimiz evlatlarımızı bedel vererek geri aldık. Size ihtiyacımız yok size artık güvenmiyoruz, ihanetçilerin yeri yoktur bu toprakta’ dediler. Annelerin sözlerine aldırmayan peşmerge roj KDP’nın talimatı ile 03 Mart gününde saldırdılar. Bu direnişte mecliste yer alan Naze arkadaş Peşmergelerin silahıyla suikast edilerek başından aldığı darbe ile şehit olur. Ayrıca Ezidi halkının yaşadığı haksızlıklar karşısında yürütmüş olduğu mücadeleyi dünya ya duyurmak için muhabirlik yapan Nujiyan Erhan yoldaş ta başından aldığı darbeyle ağır yaralanarak bir ay sonrasında şahadete ulaşmıştır. Ayrıca kahramanca savaşan 13 YBŞ ve YJŞ’ şahadete ulaşıyor. Sılahların namluları önünde hiç çekinmeden ısrarla duran annelerin bu direnişi derin bir öfkenin haykırışıydı. Bu direniş soykırımcı faşist düşman gerçekliğine büyük bir darbe indirmişti. Yok etmeye çalışırken yeniden kendini küllerinden yaratmak isteyen bir halk gerçekliği Kadın öncülüğü ile mücadelesi başta Erdoğan faşizmi ve Barzani ailesini çileden çıkartmıştır.
Bunun için bugün zalimce kirli ittifak içinde olan Barzani ailesi ve T.C faşist devleti kendi denetimlerinde ki zindan tipi kamplara yerleştirdikleri Ezidi ailelerine Şengalde tamamlanmayan soykırımcı zihniyeti ince bir yöntem ile kamplarda devam ettiriyorlar. Kamplarda genç kadınların dışında kimsenin dışarı çıkmasına izin verilmemesi, iş adı altında evlerde temizlikçilik yaparak ve sonradan kötü işlerde çalıştırılıp alçaltılması onursuz bırakmak içindi. Şu ana kadar onlarca kadının kendini bu kamplarda öldürmesi ve ya öldürülmesi yürütülen bu kirli siyasetin en belirgin sonucuydu. Bu kamplarda gerçekleşen kadın ölümleri fermanın bir devamıydı. Bugün Güney Kürdistan Zaxo ve Dıhok şehirlerinde bulunan Ezidi mülteci kamplarında bulunan Ezidilerin çoğunluğu Şengale dönmüş olsa da halen bu kamplarda kalan ailelerin üzerine yapılan kirli siyasetin faturası kadın kesiliyordu. Özelde kadın olmak üzere gençlerin üzerinde yürütülmüş olan özel savaşın kapitalist moderniteye karşı özenti duymalarına ve Avrupa yaşamını tek kurtuluş umut kapıları olarak görmelerine neden olmuştur. Yine Irak ve Berzani ailesi ile Almanya’yla olan anlaşmasıyla Fermanda annesini ve babasını kaybeden yüzlerce çocuğun bizzat Almanya’dan gelen yetkililere teslim edilip gönderilmesi soykırımın halen nasıl devam ettiğinin açık bir ifadesiydi. Ezidiliğin sadece kültürel bazda değil geleceği ve kök damarını oluşturan çocukları topraklarından koparılarak ırkçı bir devlete teslim edilmeleri. Ayrıca Alman devletinin Ezidi halkına kapılarını sonuna kadar açtığını beyan etmesi, yine otuz kırk yıldır Almanya da birkaç şehirde yoğun bulunan ve birbirleriyle sürekli bir dayanışma içinde olan Ezidi ailelerin örgütlü gücünü kendi çıkarlarına uygun görmeyen Alman devleti, şimdi bu aileleri çok sinsi bir şekilde başka şehirlere yerleştirmek için havadan sudan gerekçelere başvurması soykırım zihniyeti değil de nedir? Sadece DAİŞ çete örgütüyle değil, bu çete örgütünü besleyen Türkiye gibi Almanya’nın da nasıl devam ettirdiğinin açık bir ifadesiydi. Yöntem incede olsa da bir zamanların Hitler Almanya’sının Yahudilere karşı yürütmüş olduğu soykırım siyasetini hatırlatıyordu. Şimdi koşulları birbirinden faklı olsa da hem Almanya da ki, hem güney kamplarında ve faşist Türk devletinin denetiminde olan kamplarda bulunan Ezidi ailelerin durumu aynıdır. Topraklarından uzakta olan bu aileler savunmasız bir şekilde ne zaman başlarına hangi felaketlerin geleceğinden habersizdiler. Almanya başta olmak üzere Irak, Türkiye devleti ve Barzani ailesinin eliyle DAİŞ’in yapamadığı soykırım gerçeğini Ezidilerin kendi topraklarından çıkartma yöntemiyle onları köksüz, tarihsiz, kültürsüz ve inançlarından uzak tutmak için bugün de her turlu kirli propaganda ve özel savaş yöntemlerini kullanmaktan vaaz geçmemişlerdir. Kuşkusuz Ezidi halkına olan bu düşmanlık Reber Apo’nun ideoloji ve felsefesinden bağımsız değildi. Reber Apo Ezidi halkın kırmızıçizgisi olduğunu bütün dost ve düşman iyi biliyordu. Bu yüzden bu gün Ezidi halkın kadın öncülüğüyle kurduğu sistemin Reber Aponun Demokratik Ekolojik Kadın özgürlükçü paradigmasında ki KCK sistemi olduğu eş başkanlık sistemi olduğu için 19 Ekim’de Irak, Barzani ailesi ve T.C faşist devleti başta olmak üzere dış devletlerin onayıyla Şengal halkının uğruna büyük bedeller vererek canla başla inşa ettiği demokratik konfedere sistemi kabul etmeme ve tekrardan Ezidi iradesinin tanımladığı eski yılar gibi Barzani ailesinin hiç olmayan insafında kalsın gerçekliğiydi. Halen sürmekte olan bu kirli ittifaka karşı Irak devletin Şengal üzerindeki jenositti kabul edip özerkliğini onaylamasıdır. Ancak bu şekilde gelecekte olabilecek fermanlar karşısında Şengal koruna bilinirdi. Halen Şengal üzerinde olan kirli konseptin yarın ne getireceğini bilmemekle beraber Ezidi Anneler başta olmak üzere halkın bu kendilerini tanımayan bu soykırım zihniyeti karşısında tavrı netti ve bu aldıkların tavrı savunmak için ellerinden gelen her şeyi yapacaklardı…
Şanda Bahoz