HABER MERKEZİ
Özgürlüğe yürüyen bir gençliği tutmak zordur. Gençlik sistemlerin başına en başta bela olan kesimdir. Tarih boyunca bu çok iyi bilindiği için, eğitim adı altında gençlik kurban edilmekten tutalım, akla hayale gelmez uygulamalara tabi tutulmuştur.
Abdullah Öcalan
Gençlik ve kadın toplumun ve insanlığın en dinamik iki kesimidir. Devletçi sistem, doğuş anından itibaren gençliğin gücünü kendi kontrolüne alma çabaları, kadın üzerinden de ilk kölelik tahakkümü kurmasına karşın tam denetleyememektedir. Özgür yaşam arayışı içinde olan gençlik ve kadın, egemen sistemleri korkutuyor. Bu nedenle tarihten günümüze egemen sistemler, bu iki kesim üzerine her türlü çarpıtma ve oyunu oynamaktadırlar. Tarih boyunca Devlet, kadın ve doğal toplum özellikleri mitolojik, dinsel, felsefik, pozitivist çarpıtmalarla kadın ve toplumun tarihi gizleniyor. Gençlikten de gizliyor. Gençlik, doğası gereği atılgan, yeniliğe açık ve özgürlüğün temel gücüdür. Ancak iktidar-devlet gençlik enerjisini karşı devrimci temelde örgütleme ve değerlendirmede her tür hileye başvurur. Genç kadın yaşamını köleleştirme eksenine çekme iken, genç erkekleri de ehlileştirip askeriyenin vurucu gücü haline getirmeye çalışır. Beş bin yıldır iktidar-devlet her türlü entrika, hile ve şiddetine rağmen demokratik modernitenin iki başat gücü olan kadın ve gençliği teslim almayı başaramamıştır. Tarih boyunca her ikisi de direniş içinde olagelmişlerdir. Köle ayaklanmalarından sosyalist devrimlere, ulusal kurtuluş mücadelelerinden özgürlük hareketlerine, çevre hareketlerinden feminist hareketlere kadar her alanda kadın ve gençlik vardır. Tarihin her döneminde iktidar güçleri, toplum hakikati, kadın ve gençliğe karşı savaş içinde olmuşlar; büyük ordular ve imparatorluklar kurmuşlar. Fakat sonuçta dağılmaktan kurtulamamışladır. Ancak hiçbir devlet ya da imparatorluk kapitalist modernite kadar yıkıcı olamamıştır. Hiçbir dönem 20. ve 21. yüzyıllar kadar topluma dönük derinlikli parçalayıcı olamadığı gibi, yerleşim birimleri yerle yeksan edilmemiştir. Tek başına Ortadoğu’da süren 3. Dünya Savaşında onlarca kent tam bir yıkıma uğratıldı, milyonca insan öldürüldü ve on milyonlarcası da ülkesini terketmek zorunda bırakıldı. En büyük yıkımda ideolojik ve kültürkırım olmaktadır.
1.ve 2. Dünya savaşları büyük kayıplara yol açtı. İki savaşta da emperyalist ordularda en büyük kaybı gençlik yaşadı. Gençlik bir yandan kapitalist adına savaşsa da diğer yandan antiemperyalist özgürlük mücadelesini en zor koşullarda yürüttü. 2.Dünya Savaşı sonrası dünya dengeleri değişti. Reel sosyalizm yeni ülkelerin katılmasıyla bir sisteme ulaştı. Sosyalizmdeki bu gelişmeyi tasfiye etmek için ABD öncülüğünde NATO kuruldu ve bünyesinde özel savaş örgütlenerek dünya çapında yürütülmeye başlandı. Gladio tarzı yürütülen özel savaş komplolar, darbeler yapmasına rağmen sosyalizm temelinde özgürlük mücadeleleri yükselişini sürdürdü. 1991’de reel sosyalizmin çözülüşü ve dağılışı gerçekleşince birçok ülkede gladio tasfiye edildi. Fakat özgürlük arayışlarının yükselişte olduğu ülkelerde özel savaşın kapsamı genişletildi. Özel savaşın temel hedef kitlesi gençliktir. “Gençliğin gücünü kontrol ve denetimi altına alma sistematiğidir” esprisiyle yaklaşılır. Gençliği bireysel kariyere yönlendirme, her istediğini yapmayı özgürlük olarak belletme, enerji ve potansiyelini büyük oranda kontrol altına almaya çalışır. Seks, uyuşturucu kullanmaya, endüstriyel spora kanalize etmeye çalışır. Bireyci, şiddet ve güce tapınır hale getiren, doyumsuz, aşırı tüketici, tatminsiz, dolaysıyla krizli kişilikler şekillendirilir. Yine milliyetçilik, dincilik, ayrımcılık ve yabancı düşmanlığı da krizli kişilikleri besliyor.
Avrupa’dan birçok genç erkek ve kadının DAİŞ’e katılım nedeni krizli kişilikler oluşlarıdır. Kendilerine özgürlük diye sunulan şeyleri tüketen gençler, tatminsizliklerinden pompalanan derinlik tersinden bir metafiziğe yönlendiriyor ve DAİŞ türü yapılara katılıma götürüyor. Katılımların bir bölümü de izledikleri şiddet filmleri; kanlı sahneler, kafa-göz oyan bölümler, “kötülüklerin, kirliliklerin” bu tarz ortadan kaldırılması zihinlerde meşru hale getirebiliyor. Film sahnelerindeki görüntülerin aynısını yapanlara hayranlık duyma ve katılım istemi doğurabiliyor. DAİŞ gibi yapılar bunlardan besleniyor. Kapitalist modern yaşam gençliği yozlaştırma çabalarına rağmen tümden çökertme başarılamamıştır. Başta Avrupa olmak üzere Rojava’ya gelip özgürlük için mücadele eden gençler bunun somut örnekleridir.
Dört Parça Kürdistan’da Özel Savaş
Ortadoğu ulus-devletlerinin hedefinde de yine gençlik var. Milliyetçilik, dincilik, uyuşturucu kullanımı gibi her tür toplum karşıtı, yıkıcı yaşam ve pratikler gençliğe empoze edilmektedir. Yani özel savaşın her kılığı bölgemizde en fazla gençliğe dayatılmaktadır. Özel savaşın uç noktada yaşatıldığı yer ise; Kürdistan’dır. Kürdistan’ı egemenliği altında tutan dört sömürgeci devlet, özel savaş uygulamasında özgünlükleri olsa da benzerlikleri çok daha fazladır. Kuşkusuz özel savaşın asıl hedefinde Kürt gençliği vardır. Gençliğe şiddet uygulamanın yanı sıra psikolojik savaş boyutu çok önde pratikleştirilmektedir. Bilinç çarpıtması ve muğlaklaştırma, lümpen ve yoz yaşama yönlendirme, korkutma, sindirme sonucu özgürlük arayışından uzaklaştırılmaya çalışılır.
İran özel savaş uygulamasında diğer sömürgecilere oranla daha sinsi ve “yumuşak” davranmaktadır. Asimilasyon politikalarında katı ve inkârcı davranmaz. Ancak idam uygulamalarıyla toplumu ve gençliği sürekli baskı altında tutar. “İslam devleti” olduğunu söyler İran, ama “muta nikahı” adıyla fuhuşu normalleştirir. Yine uyuşturucuyu devlet eliyle geliştirir. Toplumunun yüzde 65’i uyuşturucu kullanıyor. Yine Rojhilat Kürdistan’ındaki gençleri uyuşturucuya teşvik edildiği belirtiliyor. İran, başta gençlik olmak üzere toplumu yaygın şekilde ajanlaştırıyor. Ajanlık öyle yaygın ki, iki kardeş bile birbirine güvenemez hale getirilmiştir.
İran’la stratejik ilişkileri olan Suriye içinde benzer şeyler söylenebilir. Uyuşturucu ve fuhuş, gençliği düşürme, toplumu dağıtmanın temel araçları haline getirmiştir. Örneğin Qamişlo’da Medine Şebap Parkı var. BAAS Rejimi döneminde tam bir fuhuş ve uyuşturucu merkeziydi. Bu park Rojava Devrimi sürecinde de bir süre daha BAAS’in elindeydi. Daha sonra Rojava Devrim Güçleri parktan BAAS güçlerini çıkardıktan sonra; ışıklandırıldı, yozlaştırıcı yaşamdan temizlendi ve toplumun kullanımına açıldı.
BAAS, Kürt toplumu ve gençliğini kimliksiz bırakmak için Kürt köyleri ve sınır hattına Arapları yerleştirdi. Bu Rojava’nın Arap Kemeri projesi ile demografik yapıyı değiştirmekti ve özel savaş oyunlarıyla soykırım yapmaya çalıştı ve Araplaştırma amacıyla kültür kırımı uyguladı. Rojava Devrimi on yılı geride bıraktı. Ancak hala soykırımın etkileri özellikle gençler üzerinde görülüyor. Günümüz Rojava’sında gençler üzerinde kirli savaş birçok devlet ve bölgesel güç tarafından yürütülüyor. Türkiye, BAAS, İran, Rusya, Koalisyon Güçleri, ENKS ve KDP; Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi’ne karşı yürüttüğü savaşta, genelde toplumu, özelde de genç kadınlar ve erkekleri hedef almaktadır. Rejim, MİT, Parastin, Muhaberat, fuhuş ve uyuşturucuyu yaymak ve ajanlaştırmak için özel hücreler kurup aktifleştirdiler. Devrim gerçekliğinden dolayı istedikleri sonucu almasalar da kısmi sonuçlarda alıyorlar. Yine özel savaşın sert yöntemleri de uygulanmaktadır. Özellikle DAİŞ’ten özgürleştirilen alanlarda MİT, Muhaberat, DAİŞ hücreleri ortak amaçla gençlerde dahil olmak üzere kanaat önderleri, özerk yönetim yetkili ve çalışanlarına; suikast ve sabotajlarla hedef almakta ve bu yolla devrimden uzaklaştırılmaya çalışılmaktadırlar. Kürt-Arap Stratejik ittifakını parçalanmak için, özelde de Araplar bir şekilde fiziki hedefe alınmaktadır. Bölgeye ve gençlere dönük kapitalist sistem ve bunların yerel ayağı ulus-devletlerin kara propagandası da yoğun olarak sürmektedir. Basın-yayın yoluyla bu güçlerden bir kısmı Kürtlerin, bir kısmı da Arapların milliyetçi duygularına seslenmektedirler. Yine basın-yayın ve gizli hücreler yoluyla gençler devrim sahasından, ülkeden kaçırılıp Avrupa’ya taşınmaya çalışılıyor.
Türkiye’nin Kürtlere ve halklara dönük yürüttüğü özel savaş ise çok daha derin, yoğun ve sistematiktir. Çünkü Kürdistan’da Kürtlere karşı soykırım politika ve uygulamalarını geliştiren temel devlet Türkiye’dir. T.C, özel savaş kurumlarını NATO’dan çok daha önce kurmuş ve NATO Gladio’suna da ilham olmuştur. Türk devleti, İttihat ve Terakki’den bu yana halklara ve topluma karşı kurulmuş bir özel savaş devletidir. Ermeni Soykırımının mimarı Enver Paşa’nın İttihat ve Terakki bünyesinde; 1911’den itibaren Teşkilat-ı Mahsusadan bugüne kadar gelen özel savaş kurumunun ilkidir.
1923 Lozan Antlaşmasıyla İngiltere ve Fransa’yla anlaşan Türk Devleti, Kürt inkâr ve imhası karşılığında ulus-devletini kurmuş ve adını da cumhuriyet koymuştur. T.C, başından itibaren başta Kürtler olmak üzere halklara, sosyalistlere, devrimcilere karşı bir özel savaş rejimi olmuştur. Teşkilat-ı Mahsusa kalıntıları yeni cumhuriyetin kurulmasında ve gayri nizami harp kurumlarının geliştirilmesinde rol oynar. 1927 yılında Teşkilat-ı Massa’nın devamı olan ilk istihbarat kurumunu kurmuştur. Bir özel savaş yapısı olan bu teşkilatın adı; Milli Amele Teşkilatıdır.
Klasik ordunun yanı sıra, MAH’tan MİT’e ve süreç içerisinde bunlara ek oluşturulan birçok özel savaş oluşumunu yapılandırdı. Onların birinci hedefi de Kürt gençliği olmuştur. Bazı gençler başından itibaren topluma ve özgürlük hareketlerine karşı ajanlaştırıldı. Daha cumhuriyetin başında Amed, Mardin, Elazığ vb. alanlarda özellikle yetim çocuklar, küçükken alınıp eğitilir ve onlardan çete grupları oluşturulur; ulusal talepleri olan Kürtlere karşı kullanılır. Yine bunlara vahşi biçimlerde cinayetler işletilerek toplumu dehşete düşürerek sindirmek ve bu cinayetleri ulusal talepleri olanlara yıkarak, toplumla arasındaki bağı koparmak istemişlerdir. Dili, kimliği yasaklanan halka ve gençlerine karşı da asimilasyon bir özel savaş aracı olarak kullanılmıştır. Asimilasyonda büyük rol oynayan, 1937’de kurulan Yatılı Bölge Okullarıdır. Kimliği, kültürü yasaklanan, bastırılan gençler, bu eğitimlerle kendisinden ve kimliğinden utanır, kaçar ve “en iyi Türk” olma yarışına girer hale getirilir. YİBO’larda okuyan birçok Kürt genci Türk devletinin ajanı haline dönüştürülmüştür. T.C. başlangıçtan bu yana eğitim kurumlarında asimilasyonun yanı sıra tecavüz, cinsel taciz yoluyla gençleri iradesizleştirmek, kişiliğini bitirerek devrimci-yurtsever potansiyelini yok etmek için sistematik olarak özel savaşı kullanmıştır. YİBO’lar 2013’den itibaren kapatılmaya başlanmış, ama yerleri farklı kurumlarla doldurulmuştur. En demagog Türk iktidarı olan AKP ve dönemsel de olsa birlikte hareket ettiği Gülen Cemaati, Ergenekoncular vb. ajanlaştırma, tecavüz, fuhuş ve uyuşturucuya yöneltmede en kirli şekilde oynamaktadır.
Özel savaş, toplumu ve başat gücü gençleri kendi doğasından uzaklaştırarak hakim sistemin çıkarlarına hizmet eder hale getirmeye çalışır. Ulus-devletin gençliğe dönük asıl hedefi sürüleşmiş, güdülebilecek bir topluma; başkaldırı ve değişim dinamiği tüketilmiş, askere alabileceği, çeteleştirebileceği bir gençliğe ihtiyaç duyar. Bu konuda Türk ulus-devleti çok daha tecrübeli ve derindir. Bu açıdan yumuşak, sert, aldatıcı yöntemlerle sadece Kürdistan gençliğini değil, Türkiye gençliğine dönükte ciddi bir özel savaş uygulamaktadır. Fakat Türk toplumu ve gençliğine karşı geliştirilen özel savaş toplum homojenleştirmeyi hedeflerken, Kürt toplumu ve gençliğine uygulanan ise fiziki ve kültürel soykırım savaşıdır. Bu açıdan Kürt gençliğine dönük özel savaş yöntemleri çok daha kirli, yoğun ve iktidarlar değişse de süreklileşen bir biçimdir. Yine bu yolla Kürtler iradesi kırılarak ruhsal ve fiziksel olarak savunmasız bırakılmak isteniyor. Türk özel savaş rejiminin en başarılı olduğu alan yalana dayalı hakikati tersyüz etmedir. AKP, 19 yıllık iktidarında kendini namus bekçisi olarak gösteriyor. Ama Kürdistan’ı neredeyse fuhuş yuvasına dönüştürecek! Genç kadınlar asker, polis, MİT ajanları yoluyla “aşk” tuzağına düşürülmeye çalışılıyor ve kandırılarak kadınlara tecavüz ediliyor. Gençlerden bir bölümü tehditle ve şantajla Özgürlük Hareketine karşı kullanılmak üzere ajanlaştırılıyor. Kürt gençliğini işsiz bırakıp parayla satın alma, asker ve polis bünyesine dâhil ederek halkına ve değerlerine karşı kullanılıyorlar.
Kürt gençlerini zehirleyip yozlaştırmak için AKP döneminde uyuşturucu okul önlerinde satılır olmuştur. En son devletin uzun süredir kullandığı çete elemanlarından biri olan Sedat Peker, itiraflarıyla bir kez daha görüldü ki Kürdistan’da özel savaşı yürütülenlerin önemli bir kesimi aynı zamanda uyuşturucu baronlarıdır da. Tüm uyuşturucunun temel hedef kitlesiyse Kürt gençleridir. 2010 yılında Siirt’teki çocuklara cinsel taciz ve tecavüz yaşanmıştı. Halk tepki gösterdi ve olayın aydınlatılması için valiliğe başvurdu. Bunun üzerine Siirt Valilisi, “Dağa çıkacaklarına, gösteri yapacaklarına fuhuş yapsınlar” dediği öğrenilmişti. Vali tarafından yapılan bu açıklama taciz, tecavüz olaylarına devletin bakışı ve tutumunun açığa çıkması ibretliktir. Sadece Siirt Valisi’nin bu açıklaması Kürtlere karşı devlette örgütlü kötülüğün varlığını çarpıcı ortaya koymaktadır.
Özel savaş, halen gayri nizami harp unsurlarıyla çeşitli provakasyon ve saldırılarla psikolojik savaşı da üst düzeyde yürütmektedir. Bu doğrultuda hem Kürt gençleri hem de Kürt özgürlük mücadelesiyle ortaklaşmak isteyen Türkiyeli gençler hedeflenmektedir. Ulus-devletlerin ortak özelliği olarak, milliyetçiliğin aşılmasını ve gençliğin ortaklaşan devrimci mücadelesini kendileri için büyük tehlike olarak görmeleridir. Bu doğrultuda Öcalan’ın demokratik ulus projesi temelinde oluşturulan HDP sürekli hedeftedir. Hatırlayacak olursak, 2015 yılında 7 Haziran seçim sonuçlarının gasp edilmesiyle birlikte, DAİŞ adına HDP binalarına, Türkiyeli sosyalist, barışçı, demokratik gençlerin miting ve eylemlerinde bombalar patlatılmıştı.
20 Temmuz 2015 tarihinde, özgürleştirilmiş Kobane‘nin yeniden inşasına katılmak için giden, Türkiyeli devrimci gençlere Suruç’ta DAİŞ tarafından bombalı intihar eylemi gerçekleştirildi. Bu saldırının ardından açığa çıkan birçok bilgi, belge bu patlamaların MİT’in bilgisi dışında olmadığıdır. Bunula yapılmak istenen, başta Türk gençleri olmak üzere Türkiyeli gençlere, “Kürtlerle dayanışma içerisine girerseniz, ortaklaşırsanız başınıza bunlar gelecek” mesajidir. Bu saldırılarla yeni Kemal Pir’ler ve Haki Karer’lerin gelişmesi önlenmeye çalışılmıştır. Yine Haziran ayında İzmir HDP binasında Deniz Poyraz isimli genç kadının bir Türk özel savaş elemanı tarafından katledilmesi; başta Kürtler olmak üzere tüm HDP’liler ve gençlere dönük mesajdır. Bu katliamlarla gençler, halklar korkutularak mücadeleden geri adım attırılmaya çalışılmaktadır.
Bêrîtan Sarya
Kaynak: Demokratik Modernite