BEHDÎNAN – Stêrk Tv’de yayınlanan Özel Program’a konuşan KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, programın ikinci bölümünde, HDP’ye yönelik baskıları, Türk devletinin Kürt halkına yönelik yürüttüğü savaşı, Irak devletinin Şengal’e saldırısı ve Erdoğan’ın çeteleri Kuzey-Doğu Suriye’ye yerleştirme planlarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Faşist şef Erdoğan’ın Kürt düşmanlığı üzerinden Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğine karşı çıkmasını değerlendiren Bayık, “Bazı NATO üyeleri Türk devletinin taleplerini hemen kabul edelim diyorlar. Yani PKK’nin tasfiyesini, Kürt halkına yönelik soykırımı kabul edelim, Türk devletinin isteğini yerine getirelim diyor. Bu çok tehlikeli. Onları uyarıyorum; Kürtlere ve PKK’ye düşmanlık yapmasınlar. Türk devletine yardım etmesinler. Türk devletinin şantajına boyun eğmesinler, Türk devletinin taleplerini kabul etmesinler. Eğer kabul ederlerse büyük zarar görürler. Kürt artık eski Kürtler değil, bu oyunları çok iyi biliyor. Kimse Kürtler üzerinden siyaset yürütüp, çıkar sağlayamaz, Kürtleri kurban edemez” dedi.
Irak devletinin Şengal’e yönelik saldırısına değinen Cemil Bayık, “Irak devleti Êzidî halkına karşı başlattığı savaşta kendisinin zarar göreceğinin farkına vardı. KDP herkese, Şengal’de istikrarı sadece ben sağlarım, mesajı vermek istedi. Böyle yaparak Şengal’i işgal etmek istedi. Irak da bunu gördü. Bu yüzden saldırılara son verdi. Halkın bir kesimi de KDP’nin bu planını fark etti. Bundan dolayı Irak, sorunları savaşla değil diyalog ile çözmek istedi” diye konuştu.
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık ile yapılan röportaj şöyle:
Bakur’da ve Türkiye’de özellikle Kürt halkına ve HDP’lilere yönelik faşizan baskılar devam ediyor. HDP, en son Amed’deki konferansını polis saldırısı nedeniyle açık havada yaptı. Baskılara karşı HDP’nin direnişi de sürüyor. Siz bu baskıları ve direnişi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türk devleti, AKP-MHP iktidarı Kürt halkına yönelik soykırım siyaseti yürütüyor. Bunu saklamıyor. Halkımıza karşı yürüttükleri soykırım politikalarında bütün iç hukuku ve uluslararası hukuku ayaklar altına alıyorlar. NATO, ABD, İngiltere, Almanya da Türk devletinin bu siyasetine her anlamda destek veriyorlar. Bu güçlerden destek almazsa Türk devleti böyle bir siyaset yürütmeye cesaret edemezdi. Çünkü Türk devleti her gün kimyasal silah kullanıyor ama kimsenin sesi çıkmıyor. Türk devleti Başûr’u, Rojava’yı işgal ediyor, şehirlere el koyuyor, halkın topraklarını yakıyor, demografiyi değiştiriyor buna rağmen kimse ses çıkarmıyor. Sanki ortada hiç böyle şeyler olmuyormuş gibi davranıyorlar.
Yine Bakur’da halkı tutukluyor, zindanlara atıyor, katlediyor, cenazelere saldırıyor, cezası biten tutsakları serbest bırakmıyor, tekrar ceza veriyor, Kürt, Kürdistan adına ne varsa yasaklıyor. Yani Kürt halkına karşı her türlü saldırıyı yapıyor. Dillerini yasaklıyor. Kürtçe konser verilmek isteniyor, Muş, Bitlis, Türkiye metropollerindeki bütün konserleri yasaklıyorlar. Yani Kürtçe şarkı söyleyemezsin, tiyatro yapamazsın, eğitim göremezsin, Kürtçe bir adım bile atamazsın, Kürtçeyi bırakacaksın, Kürtlüğünden vazgeçeceksin, Türk olacaksın hem de Türkler için çalışacaksın, o zaman yaşayabilirsin diyorlar. Kürt halkına karşı böyle bir politika yürütüyorlar. Kürt ve Kürdistan adına ortada hiçbir şey bırakmak istemiyor. Tabii ki Kürt halkı da bunu kabul etmeyerek karşı çıkıyor.
Kürt kadınları, gençleri, yaşlıları, çocukları herkes bu siyasete karşı direniyor, ‘Teslim olmayacağım, irademi kıramazsın, ben varım ve var olacağım, bunu kabul edeceksin’ diyor. Onlar da ‘Kürt bir toplumu kabul etmiyorum, iradeni tanımıyorum, kimliğini kabul etmiyorum, tek şartla seni kabul ederim, Türlk olursan, Türklerin hizmetine girersen seni kabul ederim, yaşama hakkı veririm, başka türlü yaşama şansı tanımam’ diyor. Bu yüzden halka ambargo uyguluyor, aç bırakıyor, işkence ediyor, katlediyor, topraklarını yakıyor, talan ediyor, göç ettiriyor, yani her türlü saldırıyı yapıyorlar.
‘Gerillayı yok edersek HDP’yi de rahat bir şekilde yok ederiz’
Bütün bu saldırılara karşı demokratik bir mücadele yürüten kimdir? HDP’dir. HDP ne iktidarın yanında yer alıyor ne de muhalefetin yanında. Muhalefetin de yürüttüğü siyaset iktidara hizmet ediyor, Kürt soykırımına hizmet ediyor. Başka bir siyaset yürütmüyorlar. Ama HDP 3. yol siyaseti yürütüyor. HDP, AKP-MHP’nin dayattığı siyaseti kabul etmediği için bu kadar baskıya uğruyor. Çünkü HDP’yi tek engel olarak görüyorlar. HDP olmazsa, gerilla savaşmazsa iktidarlarını sürdürecekler. Demokrasi ve özgürlük adına her şeyi ortadan kaldıracaklar. Her alana faşizmi yayacaklar. Yani onlara hizmet etmeyen kimse Türkiye’de yaşamayacak. Bunu yapmak istiyorlar. Fakat HDP teslimiyet siyasetine karşı direndiği için iktidar da HDP engelini ortadan kaldırmak istiyor.
HDP’lileri tutukluyor, zindanlara atıyorlar, HDP’yi kapatmaya çalışıyorlar, belediyelerini gasp ediyorlar, binalarını kurşunlatıyorlar, bir kesimi getirip binalarının kapısına oturtup vekillerine hakaret ettiriyorlar. Yani HDP’ye yönelik bir linç siyaseti sürdürüyorlar. Legal bir partinin siyaset yürütme imkanını elinden almak istiyorlar. En son konferansları yasaklandı, HDP de arazide konferansını yaptı. Doğru olan da oydu. Bu tutumu devam ettirmeliler. AKP-MHP iktidarı kaybetme noktasına geldi, çok sıkıştığı için de böyle vahşi bir şekilde HDP’ye saldırıyorlar. Zap’ta darbe yiyorlar; çünkü onlara göre Zap’ta kısa bir sürede sonuç alacaklardı. Erdoğan’ın kendisi de ‘Zap’ta sonuç alırsak HDP kalmaz, gerilla olduğu için HDP ayakta duruyor, bu yüzden netice alamıyoruz. Gerillayı yok edersek HDP’yi de rahat bir şekilde yok ederiz” diyor.
Zaten HDP’yi kapatma kararı da almışlar. Kapatmak için de birçok bahane yaratıyorlar. Türkiye toplumu da HDP’ye karşı yapılan baskıların yasayla, adaletle, kanunla alakası olmadığını görüyor. Bundan dolayı Türkiye toplumuna, ‘Ne kadar legal parti olsa da, demokratik siyaset yürüttüğünü söylese de aslında öyle değil, bütün sorunların kaynağı HDP’dir, Kürtlerdir. Eğer HDP’yi, Kürtleri ortadan kaldırırsak bütün bu sorunlar ortadan kalkar’ diyerek şovenizmi güçlendiriyorlar. Çok güçlü olduklarından dolayı değil, tam tersi çok zayıf oldukları için HDP’nin üzerine geliyorlar. Gerçek budur. Halkımızın bunu görmesi, demokratik siyasette daha fazla yer alması ve HDP’ye sahip çıkması lazım. Türk devletinin HDP’ye, Rêber Apo’ya ve halklara karşı yürüttüğü siyasete herkesin karşı durması gerekir. Doğru olan budur.
Gerilla görevini kahramanca yerine getiriyor. 4 parça Kürdistan’da ve yurt dışında yaşayan Kürt halkı ile demokrasi güçlerine nasıl bir görev düşüyor? Yine son süreçte Kürt ve Arap gençleri grup grup gerilla saflarına katılıyor, Türk devletine yönelik eylemler gerçekleştiriyor. Siz bu tutumları yeterli görüyor musunuz? Yeterli değilse ne yapılması gerekiyor?
Elbette ortaya konulan tutum iyi ama yeterli değil. Daha fazla gelişmesi lazım. Gerilla tarihi görevini yerine getiriyor. Hem de en üst aşamada yapıyor bu görevi. Bu anlamda bir sıkıntı yok. Kimyasal altında, bombardıman altında, tekniğe karşı tarihi görevini kahramanca yerine getiriyor. Halkımızın da üzerine düşen görevi yerine getirmesi lazım. ‘Gerilla kahramanca direniyor, zaten düşmana darbe vuruyor, tehlike de yok, biz de gerillanın direnişini, mücadelesini selamlıyoruz’ demesin. Eğer böyle bir yaklaşım sergilenirse doğru değil. Gerilla, zindandaki direnişçiler nasıl görevlerini yerine getiriyorlarsa halkın da görevini yapması gerekir.
Her yurtseverin zindandaki direnişçilerin, gerillanın yanında yer alarak eylemlerini yapması gerekir. Ellerinden ne geliyorsa yapmaları lazım. Bakur olur, Türkiye olur, Kürdistan’ın diğer parçaları olur, yurtdışı olur, Avrupa olur; yani nerede olursa Kürt halkı ulusu için, kendisi için, ülkesi için, şehitleri için görevini yapmalı. Sadece gerillayı seyretmemeli. Bu sadece gerillanın, PKK’nin, Rêber Apo’nun meselesi değil ki Kürt halkının meselesidir. Çünkü halka yönelik soykırım siyaseti yürütülüyor, bu yüzden herkesin bu siyasete karşı çıkması lazım. Bu devlete, AKP-MHP iktidarına yardım etmeyin, askeriyede olur, orduda olur, memuriyette olur, nerede olursa olsun her Kürt görevini yapmalı. Yani bu devlete hizmet etmemeli. Devletin işlerini bozmalı, darbe vurmalıdır.
Kürdistan’da rahat hareket etmelerine, fuhuşu, eroini, ajanlığı geliştirmelerine müsade etmemeli. Kürdistan’ın ağaçlarını kesmesine, ormanlarına yakmasına engel olmalı. Her anlamda bu siyasete karşı durulmalı. Herkes bulunduğu yerde görevini yerine getirirse AKP-MHP bu şekilde devam edemez, sonu gelir. Sonları geldiğinde de Türk devleti Kürtlere karşı inkar-imha siyasetini yürütemez. O zaman Kürt toplumunu, kimliğini mecbur kabul edecekler. Çünkü başka seçenekleri kalmayacak. Halkımızın bunu görmesi lazım. Yürütülen siyasete seyirci kalmamalı. Sonu ne olacak diye beklememeli. Sonunda AKP-MHP başarırsa soykırım siyasetini sürdüreceklerdir. Eğer verdiğimizin şehitlerin, emeklerin, bedellerin boşa çıkmasını istemiyorsak soykırım siyasetine karşı durmalıyız.
‘Gençler hem gerillaya katılmalı hem de bulundukları alanlarda görevlerini yerine getirmeli’
Gerilla ve zindandaki direnişçiler gibi herkes üzerine düşen görevi yapmalı. O zaman AKP-MHP iktidarı kaybeder. Rêber Apo özgürleşir, soykırım siyaseti sona erer ve Kürdistan’da, Ortadoğu’da yeni bir dönem başlar. Özellikle de kadınlar ve gençler öncülük görevini yerine getirmeli. Halka soykrım saldırılarına karşı nasıl güçleneceğini, örgütleneceğini kavratmaları lazım. Kadınlar hem gerillada, hem zindanda hem de dışarıda soykırım siyasetine karşı duruyor. Gerillada destan yazıyorlar. Herkes kadınların geliştirdiği bu mücadeleyi esas almalı.
Yine gençler hem gerillaya katılmalı hem de bulundukları alanlarda görevlerini yerine getirmeli. Bugün Türk devleti her yerde Kürtlere karşı bir savaş yürütüyor. Örneğin Süleymaniye’de, Duhok’ta yurtsever insanlarımızı katlediyorlar, Rojava’da, Başûr’da şehirleri işgal ediyor, demografiyi değiştiriyor, Bakur’da her türlü saldırıyı yapıyor, Avrupa’da heval Sakineleri şehit ettiler, birkaç arkadaşa da suikast yapmak istediler önü kesildi. Türk devleti Kürtlere savaş ilan etmiş durumda. Her yerde savaşıyor.
Kürt halkı da bu devlete her yerde karşı durmalı. Bundan dolayı seferberlik ilan ettik. Kobanê zamanı halkımız nasıl seferber olduysa, Kobanê’nin düşmesini engellediyse, DAİŞ’in sonunu getirdiyse bugün de her alanda seferber olmalı. Çünkü içinden geçtiğimiz süreç normal bir süreç değil, hem bizim için hem de Türk devleti için bir varlık-yokluk savaşıdır.
‘Kürt gençleri de her yerde savaşabilmeli’
Bizler özgürlüğümüze, hedeflerimize ulaşacak aşamaya gelmiş durumdayız. Bunu da gerçekleştirmemiz lazım bu yüzden her yerde seferber olmalıyız. Savaş sadece Zap’ta değil, her yerde. Kürt gençleri de her yerde savaşabilmeli. Gerillaya katılabilen katılmalı, katılamayan da neredeyse orada savaşını yürütmeli. Birbirlerini tanıyanlar ortak hareket etmeli. Belki ajanlarda, ihbarcılardan korkuyorlardır, bunun yolu var. Birbirlerini tanıyanlar, akraba olanlar var, onlar grup grup örgütlenebilir. Özellikle Bakur ve Türkiye’de devlete karşı savaşabilir. Devlete zarar verebilirler. Ne yaparlarsa haklarıdır, meşrudur. Çünkü Türk devleti bizi ortadan kaldırmak istiyor, bizler de topraklarımızda dilimizle, kültürümüzle, kimliğimizle varlığımızı korumak istiyoruz.
Bu bizim hakkımızdır. Bunu ortadan kaldırmak isteyenlere karşı biz de elimizden ne geliyorsa yapabiliriz. Bundan dolayı özellikle gençlere çağrıda bulunuyorum; bu halk için görevinizi yerine getirin. Çünkü bu halkın gücü gençleridir. Gençler, halkın onlara verdiği tarihi görevi yerine getirmelidir. Bugüne kadar gençlerin mücadelesi ile bu aşamaya geldik, bundan sonra da gençlerin rolünü yerine getirmesi gerekir. Türk devleti soykırım siyasetini sonuçlandırmak için en çok gençlerin üzerine gidiyor. Fuhuşu, uyuşturucuyu, ajanlığı geliştiriyorlar ve bu şekilde gençleri yozlaştırarak mücadeleden, toplumdan uzak tutmak istiyorlar.
Gençlerin bu siyasete karşı kendilerine, topluma sahip çıkmaları lazım. Kendilerine sahip çıkarlarsa topluma da sahip çıkabilirler. Eğer bu siyasete teslim olurlarsa toplum için de birşey yapamazlar. Türk devleri o zaman rahat bir şekilde Kürt soykırımını sonuca ulaştırır. Bundan dolayı soykırım siyasetine karşı durun, gençleri bu siyasetten koruyun, ancak bu şekilde halkı savunabilir, mücadeleye katabilirsiniz. Gençlerden istenen budur.
Rusya ve Ukrayna savaşına ilişkin geçtiğimiz haftalarda yaptığınız değerlendirmeler doğru çıktı; çünkü şu an Avrupa’ya alternatif bir gaz hattı çekmek istiyorlar. Birkaç gün önce Avrupalı yetkililer bunun için 300 milyar Dolar bütçe ayırdıklarını belirttiler. Bu yürütülen politikayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Bölgeye nasıl bir etkisi olacaktır?
Rusya-Ukrayna savaşında Ukrayna kaybetti. Büyük bir zarar gördü. Rusya da hedeflerine ulaşamadı. Hatta zorlandı. Kapitalist modernite güçleri Ukrayna ve Rusya savaşında çok hızlı sonuç alacaklarını zannettiler. Fakat hızlı bir sonuç alamadılar. Savaş hala sürüyor, sürecektir de. Bu durum kapitalist modernite sistemini zorluyor. Bu yüzden Türkiye’ye mecbur kalıyorlar. Türkiye de bundan faydalanmak istiyor. Hem Ukrayna ile, hem Rusya ile ilişkilerini sürdürüyor hem de esas olarak NATO ile ilişkisini devam ettiriyor. Çünkü bir kez daha bu siyasetle amaçlarına ulaşabileceğini gördü. NATO, Ukrayna-Rusya savaşında hızlı bir şekilde sonuç alamadı, zorlandı. Türkiye’nin de hem Rusya ile ilişkisi var, hem NATO üyesi. Bu yüzden Türkiye’ye daha fazla yakınlaştılar. Türkiye de onlarla yakınlaştı. Türkiye yolu ile Ortadoğu’dan gaz ve petrolü Avrupa’ya çekmek istiyorlar. Türkiye de bunu gördü ve PKK’yi tasfiye etmek için bu güçlerden destek almak istiyor. Yani burada karşılıklı çıkarları olduğunu görüyorlar.
Bu yüzden NATO Türk devletine göz yumuyor. Bundan dolayı kimyasal silaha, işgale karşı durmuyor. Türk devleti hiçbir şey yapmamış gibi davranıyorlar. Rusya Ukrayna’ya girdiğinde hepsi karşı çıktılar ama Türk devleti Rojava’yı, Başûr’u işgal ediyor, kimyasal kullanıyor, insanları katlediyor, doğayı talan ediyor kimse birşey demiyor. Çünkü Türkiye ile ortak çıkarları var. Türkiye’yi amaçları için kullanmak istiyorlar. Türkiye de bunu kendisi için bir fırsat olarak görüyor. Türkiye, Rusya’nın da kendisine ihtiyacı olduğunu biliyor, onlardan da destek alarak Kürt halkına ve PKK’ye karşı yürüttüğü soykırım siyasetini sonuçlandırmak istiyor.
Şu an Avrupa ile NATO, Türk devletine ve KDP’ye görev vermiş durumda. KDP ve Türkiye de Ortadoğu’nun gazını, petrolünü kendi bölgeleri üzerinden Avrupa’ya yollamak istiyor. Avrupa tamamen çıkarlarını esas alıyor. Onlarda ahlak yok, vicdan yok, insan hakları, demokrasi, özgürlük; bunların hiçbiri yok. Avrupa tamamen maddi çıkarlarını esas alıyor. Avrupa’ya petrol gelsin diye her anlamda Türk devletine göz yumuyorlar. Hatta Türk devletine yardım da ediyorlar. Şimdi de PKK Avrupa’ya gaz ve petrolün gitmesini engelliyor, bu engeli ortadan kaldırmak için PKK’nin üzerine gidiyoruz propagandası yapıyorlar. Bu şekilde herkesi kandırmak istiyorlar.
PKK hiçbir zaman gaz ve petrolden dolayı bir engel çıkarmamıştır. PKK’nin böyle bir siyaseti de yok. İşte PKK’ye, Kürt halkına karşı yürüttükleri tasfiye ve soykırım savaşını gizlemek için bu bahaneyi ortaya atıyorlar. Kimse bu savaşa ses çıkarmasın diye. Bu bahane ile hem Başûr’u işgal etmek hem de Misak-ı Milli sınırlarına ulaşarak yeni Osmanlı hedeflerine ulaşmak istiyorlar. Bu yüzden yürütülen bu siyasette insan hakları, hukuk, ahlak, vicdan hiç birşey yok, tamamen çıkarlar var. Kürtleri kurban etmek istiyorlar.
İsveç ve Finlandiya devletleri de NATO’ya üye olmak için başvuruda bulunmak istedi. Türk devleti sözde buna karşı ama meselenin altından Kürt düşmanlığı çıktı. Türk devleti sundukları şartlarda her iki ülkenin de Kürt düşmanlığı yapması halinde üyeliklerini kabul edeceklerini belirtti. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Erdoğan ve Bahçeli’nin yürüttüğü siyaset, tamamen Kürt halkına, PKK’ye düşmanlık üzerine kurulu. Tek dertleri PKK’yi yok etmek, Kürt halkını soykırımdan geçirmek ve iktidarlarını sürdürmek. İsveç ve Finlandiya NATO’ya üye olmak istedi, NATO’nun kanunlarına göre üye her ülkenin onayı gerekiyor. Bir ülke hayır derse kabul edilmez. Sadece Türkiye kabul etmiyor, şantaj yapıyor. PKK ve Kürtler üzerinden şantaj yapıyor. Talepleri Finlandiya ve İsveç’in PKK’ye karşı durmaları, PKK’nin tasfiyesinde kendilerine yardım etmeleri ve Kürt halkına karşı yürütülen soykırım siyasetine destek vermeleri. Eğer böyle olursa onaylarım yoksa onaylamam diyor. Bazı NATO üyesi ülkeler, ki bunlar PKK ve Kürt halkına karşı yürütülen savaşa destek veren ülkeler, Türk devletinin taleplerini gözden geçirmeliyiz diyor. Yani kabul etmeliyiz diyorlar. Çünkü ‘Türk devleti benim savunma sorunum var. PKK ve Kürtler beni tehlikeye atıyor, ben de bu tehlikeyi ortadan kaldırmak istiyorum. Sizin de bunu kabul etmeniz lazım’ diyor.
Bazı NATO üyeleri hemen bunu kabul edelim diyorlar. Yani PKK’nin tasfiyesini, Kürt halkına yönelik soykırımı kabul edelim, Türk devletinin isteğini yerine getirelim diyor. Bu çok tehlikeli. Onları uyarıyorum, Kürtlere ve PKK’ye düşmanlık yapmasınlar. Türk devletine yardım etmesinler. Türk devletinin şantajına boyun eğmesinler, Türk devletinin taleplerini kabul etmesinler. Eğer kabul ederlerse büyük zarar görürler. Kürt artık eski Kürtler değil bu oyunları çok iyi biliyor. Kimse Kürtler üzerinden siyaset yürütüp, çıkar sağlayara, Kürtleri kurban edemez. Kürtler bunu kabul etmiyor. Kürtler özgürlük kararını vermiştir. Ya özgür yaşayacak ya da yaşamayacaktır. Herkesin bunu anlaması ve bu yanlışa düşmemesi lazım.
İsveç ve Finlandiya’nın bazı demokratik yanları var. Türk devleti onları da ortadan kaldırmak istiyor. Amaçlarından biri de budur. Çünkü Olof Palme meselesi de var. Olof Palme cinayetinden sonra PKK’yi terör listesine aldılar. Ama daha sonra Olof Palme’yi başkalarının öldürdüğü ortaya çıktı. PKK’nin hiç alakası yok, MİT’in parmağı var bu cinayette. Bunlar ortaya çıktı. Bunca yıl PKK’ye ve Kürtlere karşı büyük bir haksızlık yapıldı. İsveç’in bu kararını düzeltmesi ve Kürtlerden özür dilemesi lazım. Türkiye dünyada, özellikle de Avrupa’da Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğü için, yine PKK’nin terör listesinden çıkarılması için çalışmalar yürütüldüğünü, gün geçtikçe bu taleplerin arttığını görüyor. Bunun da önünü almak için bu şantajları yapıyor.
Yaklaşık 20 gün önce Şengal’e yönelik de saldırılar oldu. Ciddi bir savaş çıktı. Irak devleti Şengal halkına saldırdı. Êzidî halkının ve savunma güçlerinin de direnişi devam ediyor. Bu olaylardan sonra yaşanan süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
Irak, Türk devletinin Zap’a saldırısının ardından Şengal’e saldırdı. Yani bu saldırının Zap saldırısı ile ilgisi var. Yine saldırdıkları gün Êzidî halkının bayramıydı, hem de halk için çok kıymetli olan Çarşema Sor bayramıydı. Bu da Irak devletinin kendi isteği ile bu saldırıyı yapmadığını gösteriyor. Bazılarının talepleri ile saldırmış. Irak devleti neden Êzidî halkı için çok kutsal olan Çarşema Sor Bayramı’nda saldırsın? Irak’ın burada hiçbir çıkarı yok, hatta zarar görüyorlar. Bu saldırı Irak’a zarar verdi. Bu da ABD’nin bu saldırıyı Irak’a yaptırdığını gösteriyor. Kim ABD’ye yaptırdı peki? KDP ve Türk devleti. Zaten ABD, Türkiye ve KDP 2016 yılından bu yana böyle bir siyaset yürütüyor. Cerablus’ta pratiğe koydular. Şengal’e saldırıda bunun bir parçası. Nasıl Zap’a saldırdılarsa Şengal’e de saldırdılar. Gerçek de budur.
Şengal’de çatışma çıktı ama Irak o çatışmadan bir sonuç elde edemedi. Hatta devam ettiği takdirde daha fazla zarar göreceğini gördü. Êzidî halkı bugüne kadar onlarca ferman yaşadı, en son DAİŞ çetelerinin saldırısına maruz kaldı. Tüm dünya bunu gördü. Şimdi Irak da Êzidîlere saldırırsa DAİŞ’in gibi yapmış olacak. Bu anlama geliyor. Bu da Irak’a fayda değil zarar sağlar. Êzidî halkı da Irak’tan ayrılmak istediğini, Irak’a düşman olduklarını, ayrı devlet istediklerini söylemiyor. ‘Irak’ta kimliğimizle, dinimizle, değerlerimizle yaşamak istiyoruz. Şimdiye kadar çok ferman gördük, kimse bizi savunmadı, artık biz kendimizi savunmak istiyoruz. Irak da bunu kabul etmelidir’ diyorlar. Êzidî halkının talepleri zor talepler değil hatta uluslararası arenada Irak’a fayda sağlayacak şeylerdir.
Irak devleti Êzidî halkına karşı başlattıkları savaşta kendilerinin zarar göreceklerini farkettiler. Çünkü hem KDP, hem Irak büyük bir savaşın başlayacağına dair propaganda yaptılar. Halktan bir kesim de madem büyük bir savaş başlıyor biz de kendimizi koruyalım diyerek Şengal’den ayrılmak istedi. KDP de adamlarıyla, istihbaratıyla yönlerini KDP alanlarına veriyordu. Bu şekilde Şengal’i boşaltmak istediler. Herkese Şengal’de istikrarı sadece ben sağlarım mesajı vermek istedi. Böyle yaparak Şengal’i işgal etmek istedi. Irak da bunu gördü. Bu yüzden saldırılara son verdi. Halkın bir kesimi de KDP’nin bu planını fark etti. Bundan dolayı Irak sorunları savaşla değil diyalog ile çözmek istedi. Zaten Êzidî halkının talebi de budur. Sanırım şu an aralarında görüşmeler devam ediyor.
Bu görüşmelerden olumlu bir şey çıkmasını ve sonuç almalarını umut ediyorum. Hem Irak’ın, hem de Êzidî halkının hassasiyetleri göz önünde bulundurulmalı. Bu hassasiyetler üzerinden ortak bir noktaya varmalılar. Irak ne kadar zayıf olsa da bir devlettir. Êzidî halkı küçük bir güç, din ve kültürdür. Bu yüzden Irak devletinin Êzidî halkının hassasiyetlerini daha fazla göz önünde bulundurması lazım. Eğer böyle yaklaşırlarsa sorunları çözerler.
Rojava’ya yönelik saldırılar da devam ediyor. Erdoğan yine Kürdistan topraklarını işgal etme ve demografiyi değiştirme sinyallerini verdi. 1 Milyon mülteciyi Kuzey-Doğu Suriye’ye göndereceğini söyledi. Yine bir soykırım projesini yürürlüğe koyacağını belirtti. Erdoğan’ın tüm dünyanın gözü önünde Suriye topraklarını işgal etme açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Erdoğan’ın Suriye’de yürüttüğü siyasetin amacı Şam’ın düşmesi ve ihvan-I müslüm’i iktidara getirmekti. Bu şekilde Suriye’yi Türkiye’nin egemenliği altına alacaktı. Zaten açık bir şekilde gidip Şam’da namaz kılacağız dediler. Bunu başaramayacaklarını anladıkları zaman Suriye halkına Türkiye’nin kapılarını açtılar. Hem de milyonlarca insanı aldı. Milyonlarca insan MİT eliyle Türkiye tarafına geçti. Milyonlarca insanı Avrupa’ya göndereceğiz dediler. Avrupa da bundan çok korktu. Gönderme ne istersen yaparız dediler. Zaten Erdoğan ve Bahçeli’nin amacı da oydu. ‘Maddi yönden para verin, PKK’ye, Kürtlere karşı, Türkiye’de, Ortadoğu’da yürüttüğümüz siyaseti kabul etmeniz lazım. Bize destek vermeniz gerekir bunu kabul ettiğiniz takdirde mültecileri göndermeyeceğiz’ dediler. Avrupa da bunu kabul etti. Çıkarları için Erdoğan’ın taleplerini kabul ettiler, milyarlarca Euro verdiler ve soykırım siyasetine göz yumdular. Erdoğan bu yönden savaştan faydalandı.
Göç edenler Suriye’deki bütün fabrikaları da Türkiye’ye taşıdılar. Türkiye’de ucuz iş gücü oluşturdular. Erdoğan bu yönden de faydalandı. Suriye’den gelen insanları ucuz ucuz çalıştırarak onları kullandılar. Ekonomik anlamda büyük kazançlar elde ettiler. Yine DAİŞ gibi çete artıklarından bir ordu kurdular. Bu çeteleri Libya’dan Azerbaycan’a kadar kullandılar. Savaşa hazırladılar. Şimdi de nerede ihtiyaçları olursa çeteleri oraya yolluyorlar. Heftanîn, Zap alanlarına da yolladılar. Mesela arkadaşlar Cehennem Deresinde Türk askerlerinin içinde birinin Soranice konuştuğunu söylediler. Ya bu DAİŞ çetelerinden biri ya da KDP pêşmergesidir. Türk askerlerinin içinde kim Soranice konuşabilir?
Erdoğan şimdi de Arap devletlerine, Suriye halkı Türkiye’de perişan olmuş, onları ülkelerine yerleştirmek istiyoruz, sizin de yardım etmeniz lazım, diyor. Onlar da ediyor. Yani Erdoğan’ın yapmak istediği şey, Türkiye’ye bağlı çeteleri, ailelerini, Kuzey-Doğu Suriye’ye yerleştirmek. Demografiyi değiştirmek istiyor. Kürtleri topraklarından ediyor ve çeteleri yerleştiriyor. Bu şekilde Rojava’daki Kürtleri şehirlerinden, evlerinden çıkarmak ve göç ettirmek. Rojava ve Bakur Kürtlerinin de ilişkisini bu şekilde kesmek istiyor. Çeteleri bu sefer de böyle kullanıyor.
İşgal ettikleri bölgeleri Türkleştirmek istiyorlar
Türk devleti işgal ettiği yerleri ilhak etmek istiyor. Hatay’ı ilhak ettiği gibi diğer yerleri de aynı şekilde ilhak etmek istiyor. Hatay’a önce Türkleri yerleştirdi, sonra oradaki Araplarla çalıştı ve ardından referandum yapacağız dedi. Referandum öncesi böyle bir oyun hazırlamışlardı. Sözde referandumla Hatay’ı Türkiye’ye kattılar, ilhak ettiler. Şimdi de Efrîn, Bab, Cerablus, Serêkaniyê, Girê Spî’yi Hatay gibi ilhak etmek istiyorlar. Zaten oralarda her şeyi geliştirmişler. Urfa, Antep’teki sistemlerini orada da oturtmuşlar. Süleyman Soylu da Antep’e, Urfa’ya gittiğinde işgal ettiği Kuzey ve Doğu Suriye topraklarına da gidiyor.
İşgal ettikleri şehirlerde eğitim Türkçe, okulları Türkçe, Türk bayraklarını asmışlar, polisleri, bankaları Türk. Her şeyi Türkleştirmişler. Suriyeli adına, Kürtlük adına birşey kalmamış. Bu bölgelerin tamamını Türkiye’ye katma hazırlığındalar. Bu yüzden hem Arap, hem Kürt, hem de Asuri, Ermeni halklar bu siyasete karşı durmalıdır. Eğer bu siyasete karşı durmazlarsa artık ne Efrîn’e, ne İdlib’e, ne Serêkaniyê, Girê Spî’ye girebilirler. Oraları tamamen kaybederler.
Erdoğan insani bir görev yapıyormuş gibi yansıtmaya çalışıyor. Halbuki insanlığa karşı, halklara karşı bir iş yapıyor. Örgütlediği bütün çeteleri oralara yerleştirecek ve halkı teslim alacak. Teslim olmayanları topraklarından edecek sonra da referanduma yapalım diyecek. Bu şekilde o bölgeleri Türkiye’ye katacak. Büyük bir tehlike var ortada. Özellikle Rojava halkımızın bu tehlikeyi görmesi ve buna karşı her şekilde durması lazım.
Gerilla düşmana karşı darbe üstüne darbe vuruyor
Son olarak Zap’ta kahramanca direnen HPG ve YJA Star gerillalarını bir kez daha selamlıyorum, direnişlerini kutluyorum. İnsanlığın kalbi sizinle atıyor. Yalnız olmadığınızı bilmelisiniz. Sadece PKK ve Kürt halkı değil insanlık da sizin yanınızda. Sizler tarihi bir görevi yerine getiriyorsunuz. Moraliniz, inancınız çok güçlü. Büyük bir irade ile bu mücadeleyi yürütüyorsunuz. Eğer amacınız özgürlük olmasaydı, iradeniz bu kadar büyük olmasaydı, Türk devletinin kimyasal silahına, tekniğine karşı savaşamazdınız. Hatta orada bir gün bile duramazdınız.
Bugün bir aydan fazla bir süredir orada duruyorsunuz, işgalci düşmana darbe üstüne darbe vuruyorsunuz, onlara sendrom yaşatıyorsunuz. Bundan dolayı insanlığın yüreği sizinle atıyor, büyük bir umut oluyorsunuz. Siz de bunun bilincindesiniz. Bu yüzden böyle vahşi saldırılara karşı tarihi bir direniş sergiliyorsunuz. Kazanacaksınız ve insanlığa da kazandıracaksınız. Bu temelde bir kez daha hepinizi kucaklıyorum, kutluyorum, hareket adına hepinizi selamlıyorum.