HABER MERKEZİ
Öz savunma uluslararası evrensel bir haktır, herkes, her topluluk için kullanılabilir.
Öz savunma, ahlaki ve politik toplumun güvenlik politikasıdır. Daha doğrusu, kendini savunamayan toplumun ahlaki ve politik vasfı anlamını kaybeder. Toplum ya sömürgeleşmiştir, eriyip çürümektedir; ya da direniştedir, ahlaki ve politik vasfını yeniden kazanmak ve işlerliğe kavuşturmak istemektedir. Öz savunma, bu sürecin adıdır. Kendisi olmakta ısrar eden, sömürgeleşme ve her türlü tek taraflı dayatıcı bağımlılıkları reddeden toplum, bu tutumunu ancak öz savunma olanakları ve kurumlarıyla geliştirebilir. Öz savunma sadece dıştan tehlikelere karşı oluşmaz. Toplumun iç yapılanmalarında da çelişki ve gerginlik her zaman mümkündür. Demokratik toplum olmada ve varlığını sürdürmede en az sermaye ve iktidar tekellerinin saldırılarını ve sömürülerini sınırlandıracak ölçüde öz savunma yapılanmasını ve eylemliliğini oluşturup hazır, işler halde tutmak şarttır.
Her canlının, üç tan e temel gereksinimi vardır. Bu, beslenme, korunma ve üremedir. Hatta cansızların bile kendini koruma sistemleri vardır. Bir atomu bile incelediğinizde böyle bir özelliği olduğunu göreceksiniz. Hep Gül örneğini veriyorum. Ben Gül Teorisi diyorum. Gül, kendini korumak için diken çıkarıyor. Bir Gülün, bir bitkinin bile öz savunması vardır. Öz-savunma için doğaya, tabiata bakmak bile yeterlidir. Bir Gül kadar bile kendimizi öz-savunmaya hakkımız yok mudur? Öz-savunma kutsaldır. Bir ağaç bile kayaları delerek kök vermekte, kendini yaşatabilmektedir. Bunun kadar da mı olamıyoruz?
PKK’nin gençleri, tecrübeli yaşlı ve orta kadroları var, olgunlaşmış, eskiden daha güçlü durumdadırlar. Daha önce de söylemiştim; PKK kendi kararını kendi vermezse, kendi çözüm yolunu geliştirmezse, tasfiyeye direnmezse, kendilerini savunmazlarsa “PKK’ye basittir, sıradandır” diyeceğim.
Gerillaya da söylüyorum. Dağa çıkarsan savaşmayı bilmiyorsan ölürsün, bundan tamamen sen sorumlusun. On beş yıldır Gandhi’yi solda sıfır bırakacak şekilde barış mücadelesi veriyorum, ama olmazsa sizler de varlığınızı ve özgürlüğünüzü koruma mücadelesini vermelisiniz. Vermezseniz ölürsünüz. Amaç varlıklarını ve özgürlüklerini koruma olmalıdır. Bu artık Kürtler için bir varoluş ve öz savunma savaşıdır.
Ben geçen görüşmelerde Devrim Süreçlerinden bahsetmiştim. Bu süreçlerden şunun için bahsediyorum. Devrim süreçleri bir başladı mı kontrolden çıkar, hiç kimse kontrol edemez. Şu an Türkiye’de bu tehlike var mı, var.
Türkiye’de devasa açlık, işsizlik sorunları var. Bu durum bile çözümsüzlük halinde tehlikenin işaretini veriyor. Eğer sorun çözülmezse bunlar kendilerini savunacaklar, kendi çözümlerini kendileri ortaya çıkaracaktır. Ben burada bir çözüm yolunu, illa ki savaş olacağını söylemiyorum. Başka çözüm yolları da olabilir, kendileri karar verirler.
İki taraflı çatışmasızlık süreci geliştirilebilir. Böyle bir irade ortaya çıkarsa KCK de buna uyabilir. Ancak şunu belirteyim, kimse kurbanlık koyun gibi de kafasını uzatarak bekleyemez. Meşru müdafaa hakkı kullanılır, bu evrensel bir haktır. Ayakta kalmak için her canlı kendisini savunmak zorundadır. Bitki-hayvan bütün canlılar için bu geçerlidir. Bu öz savunma hukuki, ekonomik ve diplomatik çalışmalarla güçlendiğinde kendiliğinden fiilen demokratik özerklik ortaya çıkıyor. Böylesi bir durumda demokratik özerklik de fiilen zaten gelişir. Dört temel alanda öz savunma, hukuk, ekonomi, diplomasi olarak gelişebilir demokratik özerklik.
Önemli olan bu sürecin iyi değerlendirilmesidir. Gerilla bu süreçte karakol saldırılarından uzak duracaktır. Ayrıca kendilerini korumak durumunda kalmadıkları müddetçe kesinlikle mayınlı saldırı da yapmayacaklar. Ama söylediğim gibi eğer imha amaçlı geliyorlarsa ve başka çare kalmamışsa, kesinlikle kendilerini korumak için her şeyi yapabilirler. Örneğin Cudi’de bir bölgede kuşatılmışlarsa ve üzerlerine geliniyorsa, kendilerini savunmak için her yolu deneyebilirler. Yani kısacası meşru savunmalarını yapabilirler.
Gelişmeler gösteriyor ki yeni bir çatışma süreci ihtimal dahilindedir. KCK de bundan sonra bir savaş kararı alırsa bu “devrimci bir savaş” olmalıdır. Devrimci savaşın kendine göre yöntemi, tarzı, sanatı olur. Devrimci savaşın yöntemi, tarzı, sanatı farklıdır. Savaşı yürüteceksen öyle eskisi gibi gidip bir-iki polis öldürüp kaçmakla, karakola doçkayla birkaç el ateş etmekle olmaz. Bu yöntem devrimci savaş yöntemi değildir. Devrimci savaş denilen şey, örneğin Hakkâri’de, Diyarbakır’da binlerce, on binlerce insanı yanına alıp, ayağa kaldırmak, onlarla birlikte çatışmak, savaşmaktır. Bir ağ gibi her yerde örgütlenip, her yere hakim olmaktır. Savaşı da bu örgütlü hakimiyet üzerinden yürütmektir. Geçmişteki gibi kontra, jitemvari eylemlere bulaşılmamalıdır. Böyle yapabileceklerse, her yere hakim olup, bu jitemvari, kontravari tehlikelerin önüne geçebileceklerse savaşsınlar, savaş kararı alsınlar. Ben yine buradan belirtiyorum, böylesi bir durumda da sorumluluk kendilerinindir. KCK kendine güveniyorsa “ben devrimci savaş yapacağım” diyorsa bundan sonra Batman’daki gibi kendisini zora sokan eylemlerden kaçınmalıdır. Bütün yaptığı eylemlerin hesabını verebilecek durumda olmalıdır. Bizim gerillacılık, savaş anlayışımızı kendi içimizden çıkan çeteler yıprattı. Hogir’in de içinde olduğu grubu kendi ellerimle eğittim. Kendi ellerimle eğittiğim, gönderdiğim bu grup, hemen ertesi gün -Mardin’in Pınarcık Köyü olmalıydı galiba- bu köyde çoluk çocuk demeden onlarca kişiyi katlettiler. Bundan dolayı bana da “bebek katili” dediler! Ben doğru-devrimci savaş tarzında eğitip gönderiyorum ama benden ayrılır ayrılmaz hemen bir gün sonra benim adımı da kullanarak katliam yapıyorlar! Sonrasında buna benzer birçok olay yaşandı. İçimizde türeyen çeteler yapıyordu bunları. Hogir, Kör Cemal, Şahin Baliç, Şemdin Sakık… Bunlardan daha önce bahsetmiştim. Bunların Jitemle kol kola bu tarz kontravari eylemleri yaptıkları daha sonra açığa çıktı. Bazıları da iktidar hırsıyla yaptı. PKK Ana Karargahı olarak bunlara hakim olamıyorduk. Biz böylesi eylem emirleri vermiyorduk, bize rağmen böylesi eylemler yapıldı ve savaş yozlaştı. Bir de içimize sızmalar vardı, bu unsurlar da bu tarz katliamları yapıyorlardı. Sonrasında ne oldu? Bu tarz jitemvari, kontravari eylemler bizi çok yıprattı. Bahsettiğim gibi böylesi eylemleri de benim adıma yaptılar! Bundan sonra böyle olmamalıdır.
Örneğin ben olsam böyle kale gibi ve yüksek teknolojiyle donatılmış yerlere yönelmez, bu kadar kayıplar vermezdim. Benim tarzım daha farklı olurdu. Dışarıda olsaydım Cudi gibi uygun yerlerde iyi üslenirdim, sonuç alıcı eylemlere yönelirdim. Bir yere üslenmek riskli olur muydu, evet olurdu ama büyük kazandırıcı da olabilirdi. Ya tam kazanırdım, ya tam kaybederdim! Yanlış anlaşılmasın ben kimseye savaşı yükseltin, derinleştirin demiyorum. Bir tespit yapıyorum, bir tehlikeye dikkat çekmek istiyorum.
Kale gibi korunan karakollara Donkişotça saldırılar PKK’yi yok eder. Böyle eylem tarzı olamaz. Savaşacaksanız doğru dürüst savaşın. Halkı da boş yere provake etmeyin. Diyelim ki Van’da topyekün savaşacak halk var. Burada bir iki asker polis öldürerek, Van’daki halkın bu potansiyelini de ortadan kaldırmış oluyorsunuz. Kızıltepe’de halkın yüzde sekseni, doksanı her türlü savaşa hazır. Eğer yapabiliyorsanız, savaşma gücünüz varsa o zaman da buna siz karar verirsiniz. Topyekün bir savaş kentlerde, Kandil’de halk gerilla hep birlikte o savaşı da sürdürürsünüz. Bu durum bir ay sürer, üç ay sürer kaç ay sürer bilemem ama eğer yapabilecekseniz kendinizi buna hazırlamışsanız o zaman bunun kararını da siz verirsiniz.
Kandil’e şunu söylüyorum: Devlet üzerlerine gelirlerse onlar da kendilerini savunurlar. Üzerlerine gelmedikleri sürece de mevcut eylemsizlik pozisyonlarını korurlar. Askerler de hep aynı değil. Bazıları üzerlerine özellikle gitmek isteyebilirler, bazıları ise savaşmak istemeyebilir. Üzerlerine gitmeyen asker ve polise karşı da dikkatli davransınlar, onlara yönelik bir şey yapmasınlar. Ancak öz savunmalarını da yaparlar. Misilleme haklarını da kullanırlar. Tutuklama olduğu zaman da KCK de karşı misilleme hakkını kullanarak tutuklama yapabilir. Yine Kandil’e de şunu söylüyorum: Öyle şurada burada bomba patlatmakla, bir iki yere bomba atmakla, bir iki pusu kurmakla bu iş olmaz. Böyle yapacaklarsa hiç yapmasınlar. Böyle yaptıkları taktirde dönüp en çok bize zarar veriyor. Savaş başlarsa önceki savaşlardan çok daha farklı olur. Büyük bir iç savaş olabilir. Kandil yapabiliyorsa büyük devrimci halk savaşını yürütür. Diyarbakır, Batman’da halkın yüzde sekseni ayağa kalkar, halk savaşı olur. Biz savaş yanlısı değiliz. Savaş yerine direnişi esas alıyoruz. Savaş ayrı, savaş istiyorlarsa dünya savaş tarihi ve tarihteki savaş taktikleri bellidir, bunun bir geleneği var. Gerilladan da rica ediyorum, 1 Mart’a kadar beklemelerini istiyorum.
Gerekli Olan Tüm Toplumsal Alanlarda Yürütülecek Bir ‘Kadın Devrimi’dir.
Halklar Önderi Abdullah Öcalan