HABER MERKEZİ
Yazmak…
Yazmak isteyip te yazamadığım o kadar çok şey var ki. Her anlamda bir yoğunluk yaşıyorum. Bu da bir çok planlamamı etkiliyor. Yazmam gereken bazı arkadaşlarım var. Yoğunlaşmalarım var. En önemlisi de Önderliğe ilişkin bir yazı dizisine başlamak istiyorum. Jiyan Gever, Helin, Axin, Şemal , Rojhat, Fuat. Bu arkadaşları çok özlemişim. Gözümde tütüyorlar.
Jiyan Gever benim PKK arkadaşım. Seninle yaşamayı özlemişim. Çılgınlıklarını , kavgalarını inan çekilmeyen yanlarını bile… Sıcak dostluğunu arıyorum. 2004’ten sonra baya oldu….
Axin bana çok yakınsın. Seni görünce özlem ve merakımı gidereceğim. Biri sen, diğeri de cennet Gabar. Şemal senin yüreğimde ayrı bir yerin var. Soba kenarında -yeni inşaa okulundayken- mangada ve daha sonrasında genel özelde de kadına dair yaptığımız o yoğun sohbetleri, paylaşımları ne kadar arıyorum bir bilsen.
Rojhat, basıncı yoldaşım. Kısa süreliğine geçirdiğimiz bir süreç olsa da, arayışlarını hep güçlü bulurum, gelişme istemin bana hep bir destek sunuyordu. Israrın ve çaban da öyle. O güzel sesinden türküler bir daha dinlerim umarım.
Fuat, Doğu Kürdistan’ın aydın sosyalist Küt gençlerinden, yüreğinin güzelliği suretine çocuk saflığıyla yansıyor. Entelektüel birikimin, mütevaziliğin, yoldaş canlısı olman bende hep bir etki yarattı.
Başur’dan Bakur’a hakikat yolculuğuna başlarken arkama dönüp baktığımda, oralarda güzel olan o kadar çok şey vardı ki… Her zamanın kendine has zor ama güzel yanları çok. Her neyse özlem duyarak yaşamayı bu dağlar bana öğretti artık. Neylersin koşullar böyle. Başur’da Bakur’daki yoldaşları arıyor insan. Bakur’da da diğerlerini… Aslında yer, mekan, zaman çok belirleyici değil. Önemli olan neyi yaşıyorsun, ne icraat ediyorsun, yüreğin ve beynin kiminle…
Her neyse genel yoldaşlar hepinizi çok özledim. PKK inşaasındakiler, PAJK’takiler, Basındakiler, TÇM kadroları ve diğerleri…
En Sevdiğim Mevsim Sonbahar
Yüreğimin derinliklerinde anlam veremediğim bir hüznü hep sonbaharda yaşarım. Fakat diğer bir yandan da ruhumun bu mevsimde hep dinlendiğini, rahatladığını hissederim. Duygularımda sakinlik yaratır. Bir çok şehirlerde, ülkelerde bu sonbaharı yaşadım. Ama en çok da Karadeniz’in küçük kasabalarında “Batı Karadeniz” yaşadığım sonbaharın tadını hiçbir yerde alamadım. Karadeniz aşığı bir insanım. Oraları bir gün yazacağım.
Dün Herekol arkadaşın gömmelerini mayınlamaya gittik. Dönüşte bir kez daha tabiat ananın bir kızı olduğumla gururlandım. Nedenine gelince; Besta biye’den kendimizi (Eriş Arkadaşla) bıraktık. Vadi küçük ama uzun bir vadi. Tam ortasında Selvi ağaçları, yabani elma, alıç, yabani armutlar, kavak ve isimlerini bilmediğim maki türlerine benzeyen ağaçlar ve yarım metre uzunluğunda sararmış otlar, vadinin her iki tarafında Kani Botki ve Gire Rijdê’den gelen, yüksek olmayan sırtlarla çevrili.
Yapraklar rengarenk olmuş. Sarı, mor kırmızıya çalan renkler, kahverengi ve yeşil. Tam bir renk cümbüşü ve pastel tonda. Gökyüzü mavi ve parçalı tüy bulutlar. Bu bulutlar ateşten çıkan alevler gibi uçuşuyor. Birde tam güneş batımı. Bu bulutlar kızıl, pembe rengini aldılar. Vadiden çıkarken, Girê Rijdê, Serkê Dêryan ve Serkê Hiryan bulutların kızıllığımda turkuaz rengini almışlardı. Hezil vadisi gizemli bir hal almıştı. Tam da bu anda o kızıl bulutların içinden iki yolcu uçağı iz bırakarak sanki yarışırcasına yol alıyorlardı. Bu andan aldığım hazzı daha önce nerelerde yaşadım diye düşündüm. Pek yabancı değildim bu hazza fakat bulunduğum ortamın gerilla oluşu ayrı bir gizem kattı buna.
Doğaya karşı hiç bir zaman yabancı kalmadım ve ‘bu evrene ait canlılardan birisi olmak ve bunun farkında olarak yaşamak gerçekten ayrı bir haz ve mutluluk’ yüreğimin süveydası tabiat ana, anaların en kapsayanı, seni dün gözlerimi kapatarak, benliğimi beslediğin temiz oksijenlerinden derice çektim ve beynime bir kez daha seni kazıdım. Senden geldim ve sana döneceğim.
Şehit Ekin Cumali’nin kaleminden