HABER MERKEZİ
Faşist şef Tayyip Erdoğan’ın Meclis Grup Toplantısında yaptığı konuşmayı dinleyince, insanın aklına sözde öğretim üyesi Sertaç Timur Demir’in hükümet için hazırladığı ve SETA tarafından basılmış olan “PKK’nın İletişim Stratejisi” başlıklı raporu geliyor. Baştan günümüze PKK’nin propaganda ve ajitasyon çalışmalarının durumunu ve gelişimini inceleyen Sertaç Timur Demir, PKK’nin en güçlü yanının propaganda ve ajitasyon olduğunu tespit ediyor ve PKK’ye karşı mücadelenin güvenlik alanından çok propaganda ve ajitasyon alanında verilmesi gerektiğini belirtiyor.
PKK’nin propaganda ve ajitasyon çalışmaları üzerine ciddi bir araştırma ve inceleme çalışması yapmış ve yoğunlaşma yaşamış olduğu anlaşılan S. Timur Demir, verdiği bilgi ve kendine göre yaptığı analizler temelinde AKP Yönetimine bir dizi öneride de bulunuyor. “PKK ile Kürtler arasına mesafe koymak” gerektiğini belirterek, PKK’nin “terör örgütü olduğu” söylemini öne çıkarmak, bu temelde Türkiye ve dünya basınında PKK ve Kürtlere hizmet edecek hiçbir söyleme ve yayına fırsat vermemek için çalışmak gerektiğini ifade ediyor. Bu konuda özellikle PKK’ye yakınlık duyan sol ve sosyalist basın-yayın üzerinde çalışmanın önemini vurguluyor. Türkiye’de ve dünyanın değişik yerlerinde bu temelde toplantılar yapıp ayarlar vermek gerektiğini belirtiyor. Böylece Kürtlerin Türkiye’de ve dünyada sesi ve nefesi çıkmaz hale getirilmesi gerektiği sonucuna varıyor.
Mevcut durumda AKP-MHP faşist yönetiminin de tamamen söz konusu öneriler temelinde hareket etmekte olduğu anlaşılıyor. AKP-MHP faşizminin basın yasasında yapmak istediği değişikliklerin tamamen bu temelde olduğu görülüyor. Yine başta İsveç ve Finlandiya yönetimleri olmak üzere tüm Avrupa ve NATO’ya dayatılmaya çalışılanın da esasta bu olduğu gerçeği iyice belirginlik kazanıyor. Tayyip Erdoğan’ın söz konusu grup konuşmasında çok fazla anlaşılmayan ve üzerinde durulmayan bir cümlesi işte bu noktada önem taşıyor.
Kuşkusuz söz konusu grup konuşmasında Tayyip Erdoğan çok değişik konulara değiniyor. Birçok konuda demagoji yapıp duruyor. Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik bir dizi tehdit savuruyor. Tıl Rıfat ve Mınbıc’ı işgal etme sinyalleri veriyor. Bu temelde iç ve dış güçleri kendine göre eleştiriyor. Ve konu İsveç ile Finlandiya’nın NATO’ya üye olma sorununa geliyor. İyice öfkelenen Tayyip Erdoğan, bir anda “Bizimle heyet görüşmesi yaptığı gün İsveç basını Salih Muslim’i konuşturdu; bu nedenle üyelik girişimlerini kesin veto edeceğiz” deyiveriyor.
Üzerinde ciddi durulmazsa fazla anlaşılmayacak olan bu söz, aslında her şeyin özeti oluyor ve AKP-MHP faşist yönetiminin İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya girmesi karşılığında bu devletlere ve NATO’ya neyi dayatmakta olduğunu açıkça gösteriyor. Kuşkusuz bu noktada Tayyip Erdoğan’dan basın özgürlüğüne saygı bekleyemeyiz. İsveç’te basının Türkiye’de olduğu gibi hükümetin emriyle çalışmadığını anlatamayız. Konuyu bu noktada ele almaya ve eleştiri geliştirmeye hiç gerek yoktur. Çünkü basın özgürlüğü konusunda Türkiye’nin yaşadığı gerçekler ortadadır.
Bizim burada üzerinde durmak istediğimiz iki husus vardır. Birisi “Salih Muslim basında konuşturuldu” diyen Tayyip Erdoğan’ın Kürt düşmanı, sömürgeci ve soykırımcı zihniyeti ve siyasetidir. Dikkat edilirse, tıpkı sözde öğretim görevlisi Sertaç Timur Demir gibi, Kürtlerin bu dünyada seslerinin ve nefeslerinin bile çıkmamasını istemektedir. Bir Kürdün basına çıkıp konuşmasından korkmaktadır. Neden? Çünkü soykırımcı zihniyet ve siyasetinin açığa çıkacağı telaşı içinde yaşamaktadır. Öyle ki ‘her şey Tayyip Erdoğan ve Türkler için olsun, her yerde onlar konuşsun ve yaşasın, ama Kürtler için hiçbir yaşam imkânı kalmasın’ anlayışına sahip bulunmaktadır.
Üzerinde durmak istediğimiz diğer husus ise, bir süredir AKP-MHP Yönetiminin İsveç ve Finlandiya Yönetimleriyle ve bir bütün NATO ile yürüttüğü pazarlıklar meğer bunun içinmiş! AKP-MHP faşizmi, kendi Kürt düşmanı, soykırımcı zihniyet ve siyasetini olduğu gibi İsveç ve Finlandiya’ya da, NATO’ya da dayatıyormuş. Yani İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya girmesi karşılığında bu devletlerden ve NATO’dan, Kuzey ve Doğu Suriye de dahil Kürt varlığına ve özgürlüğüne destek vermemelerini, kendi yürüttüğü Kürt soykırımını olduğu gibi desteklemelerini istiyormuş.
Denebilir ki, bütün bunları bu biçimde yeniden yazmaya ne gerek var? Zaten bunlar tüm ayrıntılarıyla biliniyor. TC Devletinin ve AKP-MHP faşist yönetiminin Kürtlere karşı soykırım yürüttüğünü herkes biliyor. Evet bu gerçekler önemli ölçüde biliniyor da, fakat tekrar etmekte ve yeniden yazmakta yine de yarar bulunuyor. Çünkü İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği temelinde faşist AKP-MHP yönetiminin basına da yansıyan sözde 5-6 maddelik talebi vardı. Kürtler ve PKK, söz konusu bu maddelerden sadece bir tanesiydi. Peki şimdi açığa ne çıktı? Çok açık ki, AKP-MHP faşist yönetimi İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği karşısında bu devletlerden ve tüm NATO’dan esas olarak Kürt soykırımını olduğu gibi desteklemelerini istiyormuş. Haftalardır süren pazarlıklar bu temeldeymiş, yaşanan anlaşmazlıklar bunun üzerineymiş.
Diğer maddeler esas olarak bu gerçeği kapatmaya dönük basit örtülermiş.
Gerçeğin bu biçimde bir kez daha açığa çıkmış olması ve faşist şef Tayyip Erdoğanca itiraf edilmiş bulunulması kuşkusuz önemlidir. Çünkü AKP-MHP faşist yönetimi, söz konusu dayatmayı sadece dış siyasi güçlere değil, aynı zamanda Türkiye içindeki siyasi güçlere de yapmaktadır. Yine sadece İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya girmesi karşılığında değil, aslında en küçük imkânda söz konusu pazarlığı yürütmektedir. Zap ve Avaşîn savaşında yenildikçe söz konusu dayatma ve taleplerini artırmaktadır. Kürt gerillasının ve halkının özgürlük direnişi geliştikçe, AKP-MHP faşizmi iç ve dış siyasi güçlerden yardım dilenmektedir. Bu konuda baş vurmadığı yöntem ve pazara sürmediği değer kalmamıştır.
O halde Türkiye’de Zap savaşı ile iyice keskinleşen faşizm-demokrasi kavgasında herkes, tüm iç ve dış siyasi güçler çok ciddi bir demokrasi sınavındadır. AKP-MHP faşizminin dayatma ve tavizlerinden yana olup Kürt soykırım zihniyet ve siyasetini mi destekleyecekler; yoksa AKP-MHP faşizminin dayattığı soykırımcı zihniyet ve siyasete karşı çıkarak demokrasiden yana mı olacaklardır? Başta ABD, İsveç ve Finlandiya olmak üzere tüm NATO işte böyle tarihi bir sınavla karşı karşıyadır. Yine başta Sol Parti, TKP ve CHP olmak üzere Türkiye’nin muhalif görünen tüm siyasi güçleri de böylesi bir sınav sürecinden geçmektedir. Kimin gerçekte ne olduğunu söz konusu sınavın sonuçları belirleyecektir.
Kuşkusuz bu konuda AKP-MHP faşizminin ‘tehdit ve güvenlik’ söylemleri yalan, ‘PKK terörü’ söylemleri aldatıcıdır. Esas olan, AKP-MHP faşizminin Kürt düşmanı, soykırımcı zihniyet ve siyasetidir. Çok açık ki, bu noktada demokrat olmanın tek ölçütü, AKP-MHP faşizminin söz konusu zihniyet ve siyasetine karşı çıkmaktır. Bu da somut olarak 12 Haziran günü yapılacak Büyük Gemlik Yürüyüşüne katılımda ve desteklemede kendini gösterecektir. Kimin gerçekten demokrat ve Kürt dostu, kiminse anti-demokrat ve Kürt düşmanı olduğu gerçeği net bir biçimde açığa çıkacaktır.
Bu temelde herkesi, AKP-MHP faşizminin şantaj ve dayatmalarına boyun eğmeyerek, Kürt düşmanı soykırımcı zihniyet ve siyasete karşı çıkmaya, demokrasi sınavından başarıyla geçmeye davet ediyoruz. Yine imkânı olan herkesi de Büyük Gemlik Yürüyüşüne katılarak, faşizmi yıkma ve demokrasiyi kurma mücadelesinde yer almaya çağırıyoruz.
Selahattin Erdem
Kaynak: Yeni Özgür Politika