HABER MERKEZİ – Alevilik; Zerdüştlüğe bağlıdır! Onun geleneklerini epey esas almıştır. O da ulusal bir özelliktir…
Kürt Alevilerinin, şimdi Kürdistan sorunu diye bir sorunları vardır. Meseleyi doğru koymak gerekir. İster her sınıftan başkaldırı ister mezhepsel başkaldırı olsun günümüzde bir ulusal amacı da göz önüne getirmek zorunda. Elbette Kürdistan’ın bir Alevilik sorunu yoktur, fakat Alevilerin bir Kürdistan sorunu vardır. Bugün bir Elbistan, Pazarcık’ı düşünelim. Oralar Alevi katliamından ötürü boşaltılmıştı, neden? Çünkü orada Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesi gelişiyordu.
Demek ki Alevilikle, Kürdistan Ulusal Kurtuluşu arasında çok önemli bir ilişki vardır. Hem alevi hem Kürt olmaları Kürdistan Ulusal sorunu açısından onların durumunu daha da yakıcı kılmaktadır. Çünkü sorunu en derinden yaşayan onlardır. Dolayısıyla, kim diyor ki; “Alevilerin bir Kürt sorunu yoktur” bu en büyük bir çarpıtmadır. Belki de Hakkâri Kürtlerinden daha fazla -ki onlar için de günümüzde önem kazanmıştır- Mardin’den daha fazla, Alevilerin bir Kürt sorunu var. Çünkü boşaltılan, en çok baskıya ve katliama uğrayan yerler oralardır. Salt mezhep özelliklerinden dolayı değil, ulusal özelliği onları tarih boyunca hedef durumuna getirmiştir.
Alevilik; Zerdüştlüğe bağlıdır! Onun geleneklerini epey esas almıştır. O da ulusal bir özelliktir. Dolayısıyla; Kürdistan Aleviliği veya Kürt Alevilerinin, Kürdistan diye bir sorunu var mıdır konusunu tartışırsanız, birazcık Alevilik geleneğine bağlı olan birsi varsa, bundan sonra bu sorunu çok daha amansız ve son derece etkileyici bir biçimde rahatlıkla kabul eder. Ve hatta öncü rol oynar. Şimdi Türk Aleviliği, Anadolu Aleviliği söz konusu olduğunda bu konuda da hiçbir çatışma olamaz. Bunu bugün, bu kesimlerin içinden hızla saflarımıza gelenlerin de niteliğinden anlamaktayız. İbrahim Kaypakkaya Çorum Alevi’sidir, ama Dersim’de eylem organizesini yaptı. Hatta Kürdistan devrimini ve Kürt milli meselelerini Kaypakkaya en çok işleme gereğini, belki de en ileri düzeyde duydu. Bu tesadüf değildir. O, en iyi Anadolu Alevi’sidir. Benim bilebildiğim, günümüzün en büyük direnen, işte ‘ser verip sır vermeyen’, en direngen diye tabir edilen bir kişiliktir. O, Kürdistan meselesini işledi. Cumhuriyette hiç kimsenin cesaret edemeyeceği kadar işledi.
O zaman bu neyi gösteriyor? Her kim ki, “Kürt sorunu, Kürdistan sorunu Alevileri ilgilendiremez” veya “Türk Alevileri buna karşı” diyorsa o, en büyük yalanı söylüyor demektir. Hiç kimse, İbrahim Kaypakkaya gibi ne Alevi geleneğine bağlıdır ne ondan gelir ne de onun kadar bilinçlidir. Buna benzer bildiğimiz birçok direnişçi var. Kürdistan’ı esas alıyorlar, Kürdistan’a geliyorlar. Demek ki; Türkiye Anadolu Aleviliğinin de Kürdistan ve Kürt sorununa doğru yaklaşmaya oldukça ihtiyaçları var. Çünkü kurtuluşları orayla bağlantılıdır. Tarih boyunca bu böyle olduğu gibi, günümüzde de bu kesim böyledir. Nitekim günümüzde birçok Anadolu Türkmen Aleviliği epeyce saflarımıza doğru geliyorlar. Tabii bu özel savaşın MHP diye bir kolu var, bunlar erkenden İç Anadolu Türkmenlerinin üzerinde oyun düzenlediler. Şimdi daha da yaygın uyguluyorlar, o özel savaşın bir çalışmasıdır. Biz bunu iyi biliyoruz. Türkmenler yoğunluklu olarak İç Anadolu, Toroslarda ve Karadeniz’de yaşarlar. MHP, onlar üzerinde özel etkileme yöntemlerini geliştirmiştir. Devrimciler bu konuda çalışmalarını fazla geliştirmemişlerdir. Onlar daha çok kent, aydın ve işçileriyle uğraşmışlardır. Türkmen ve Alevi sahasını ihmal etmişlerdir ama bu şimdi geliştirilecektir.
Dolayısıyla biz, Anadolu Aleviliğini kendi doğal bir müttefikimiz olarak değerlendiriyoruz. Kürt Aleviliği ise; bundan sonra bu sorunla daha derin uğraşmak zorunda. Burada söz konusu olan; “Aleviliğin pek fazla ulusallığı yoktur” deniliyor. Hayır, hem Kürt Aleviliğinin çok önemli bir ulusal sorunu vardır, hem de Anadolu ve Türkmen Alevi’sinin çok önemli bir ulusal sorunu vardır. Örneğin söylediğim gibi, katliama en çok uğrayan Kürt Aleviliğidir, yine Türkiye’de de baskılara en çok başkaldıran Alevi kökenlilerdir ve onlar da ulusal sorunla en fazla ilgilenen kesimdir.
Propaganda ile, Kürt ve Türk Aleviler arasında çelişkiler çıkarılamaz. Anadolu’daki ile Kürdistan’daki Aleviler arasındaki köprüler çok rahatlıkla kurulabilir. Ulusal farklılıkları bir engel değil, tam tersine birbirlerini güçlendiren, yani birbirlerine müttefik olma gibi bir konuma hizmet ederler. Yeter ki bunu doğru işlemesini bilelim.
Tarihte de böyle örnekler var. Baba İshak Adıyaman’dan girdi, Çorum ve Tokat’tan çıktı. Aynı rejim tarafından Amasya’da derisi yüzüldü. İbrahim Kaypakkaya Çorum’dan çıktı, Dersim’de büyük eylemini koydu, Diyarbakır’da ser verip sır vermedi, en büyük eylemi orda koydu ve şahadete ulaştı. Aleviliğin özü, tarihsel gelişmesi budur ve devrimci tarzı da bu biçimdedir.
Aleviliğin özünü ve devrimci biçimlenmesine ilişkin tarihi ve güncel örnekleri gösterdim. İbrahim Kaypakkaya’yı, Zeynep Kınacı’yı anlatım. Bunlar, kutsal değerlerdir, anılarına saygıyla bağlı kalmak gerekir. Kesinlikle bunlar büyük, tarihi örneklerdir. Her zaman ben de bunlara büyük saygı duyuyorum. Biz, PKK eylemini de dediğimiz gibi hem bunları ortaya çıkaranlar olarak, hem da anılarına en çok sahip çıkanlar olarak değerlendiriyoruz. Ve kimsenin kem gözlerle veya sahtekarca tavırlarla, ne Alevilik adına, ne Türklük adına, ne de Kürtlük adına bunu zedelemeye ne hakkı vardır, ne de buna fırsat veririz. Büyük değerlere sadece büyük bağlı kalmak görevi onların ardıllarına düşer.
Bir defa devletin Aleviliğe el atışı iyi görülüp değerlendirilmelidir. İkincisi, Alevilere, Aleviliğin sorunları doğru götürülmemiştir. Dediğim gibi, Kaypakkaya’nın çalışmaları gittikçe daha çok yozlaştırıldı. Ulusal soruna en güçlü yaklaşımı o gösterdi, ama daha sonra TİKKO, Kürt meselesine yönelik en büyük kötülüğü yaptı. Kaypakkaya’nın tezlerini hiç geliştirmediği gibi, uygulamadı da. Eğer şimdi bizim geliştirdiğimiz gerilla, İbrahim Kaypakkaya’nın zamanında olsaydı, İbrahim Kaypakkaya nasıl karşılık verirdi? Büyük bir ordu kurucusu biçiminde karşılık verirdi. Benim bundan hiç kuşkum yok. Gelirdi; “Kürdistan’daki bu gerilla mükemmel. Benim özlemlerime müthiş uygun gelmektedir” derdi. Çok iyi biliyorum ki, onun en önde gelen bir komutanı olabilirdi. Oysa ardılları bunu yapmamıştır. Belirttiğim gibi, Alevilik bir kültürel olay oldu sanki ve Avrupa’da onun en yozlaşmış ifadesi yaşandı, bir bu. İkincisi; sanki İbrahim Kaypakkaya’nın söyledikleri ortada yokmuş gibi, ardılları tıpkı düzenin söylediği gibi “Bu bölücülüktür, bu ayrımcılıktır” diyorlar. Hep bunu söylemiyorlar mı?
Peki bu, İbrahim Kaypakkaya’nın kendisine en büyük ihanet değil mi? O, Ulusal sorunda en cesur adımı atmış değil midir? Birilerinin onlara bunu sorması lazım. İşte eğer bunu kırmak istiyorsanız hem Anadolu’ya hem de geleneğe biraz bağlı olanların, önderlerine sahip çıkması lazım. Bana göre, Türk Aleviciliğindeki sorun bilimsel olarak tanımlanmıştır. Eskiden Kürtçülük nasıl ki dar ilkel milliyetçilerin işiyse, devrimcilerin bu sorunla ilgisi olmayacaksa, ki 1970’lerde siz bunu çok iyi biliyorsunuz, Kürt meselesi eşittir, Kürtçülerin meselesi, sosyalist mesele de eşittir, sosyalistlerin meselesi olarak görülüyordu. Bir tarafta Türk faşistleri, Türk milliyetçiliğini aldılar, götürdüler solculara fazla bir şey kalmadı. Kürtlerde de Kürt meselesine ilkel milliyetçiler sahip çıktılar. İkisi de yurtsever olamazlar, doğru bir yurtseverliğe ulaşamazlar. Dar bir şovenizmi gerçekleştireceklerdi, nitekim günümüzde bunlar gerçekleşti. Ama sol, ne Kürt sorununa beklenen bir yaklaşımı gösterdi, ne de Türkiye’de de bu Türk milliyetçiliğine karşı doğru yaklaşımı, Türk yurtseverliğini geliştirebildi.
Türk Milliyetçiliğine MHP daha fazla sahip çıktı. Kürtlerde de ilkel milliyetçilik; “Kürt meselesi benimdir” dedi. Bunu bozan yalnız biziz. Ben açıkça söyleyeyim, ben bu tehlikeyi o zaman da sezdim, hatta Kemal PİR’lerin bir sözü de vardı; “Bizim solu da hizaya getirmek için, Kürt ulusal kurtuluşçuluğunu geliştirmemiz gerekir” diyordu. Zaten Kemal Pir’lerin katılımlarının temel nedeni buydu ve bu doğru bir yaklaşım. Nitekim günümüzde ürünlerini verdiği çok açık. Kürt yurtseverliği, bizim Önderliğimizde muazzam bir gelişme kaydetmiştir. Örneğin; Barzani’yi kendi köyüne sıkıştırdık, ilkel-milliyetçiliğin en büyük Önderiydi, Atatürk gibiydi.
Demek ki, Kürt ulusal kurtuluşçuluğu; devrimcilerin hatta sosyalistlerin en temel meselesidir. Bu, tartışma götürmez bir biçimde kanıtlandı. Önemli olan, şimdi bunu Türkiye’de kanıtlamak. Aslında Refah’ında, MHP’nin de elinden, Türklükle ilgili birçok slogan alınır. Din ve mezheple ilgili birçok sloganı alıp tekrar işlemek gerekir. Türk solcusunun, aslında din sorununu yeniden el alıp tartışmaya ihtiyacı vardır. Yine ulusal sorunu, kendi tarih sorunlarını ve kendi kimlik sorunlarını yeniden ele almaya şimdi ihtiyaçları var, bu çok açık. Resmi tarih açısından her şey değerlendirildi: Din, mezhepler, tüm ulusal sorunlar, devlet geleneği, temel kıstasları koymuştur ve sol onu üzerine almıştır. Kendi tarih tezini, kendi dini tezlerini ortaya hiç koymadı.
Kesin çok büyük devrimcilerdi. Maalesef sağlam bir tarih ve teorik temelleri ortaya konulmadığı için, birçok siyasi hata yaptılar. Bu hatalar gerçekten onları hak etmedikleri birçok kayıplara da götürdü. Günümüzde işte bunların aşılması için, bizim açtığımız bu kanalları iyi değerlendirmeniz gerekiyor. Belirttiğim gibi Toroslarda, Karadeniz’de, Ege’de yaşayan Türkmen kesimle ilişkilenmek gerekir, bunlar bana göre çok uygun. Ben gelenlerin durumundan bunu çok iyi ortaya çıkarıyorum. Zaten işçi ve diğer yoksullaşan kesimler üzerinde çalışılır. Alevilik, bir yerde Türkmenlik; Anadolu Aleviliği, Türkmen Aleviliğidir. İbrahim Kaypakkaya, bu anlamda Anadolu Aleviliğinin de bir temsilcisidir ve öyle birçok devrimci vardır. Bunlar, Türk meselesine en çok ilgi duyan kesimlerdi. Bunlara biz yabancı değiliz. Eğer Avrupa’da böyle bir yabancılaşma varsa, devlet eli çok güçlü olduğu ve devrimcilerin anısına doğru sahip çıkılmadığı içindir. O gruplarda maalesef, TİKKO, hatta THKO geleneğinden gelen birçok örgüt bunu biraz yozlaştırdıkları için durum bu hale gelmiştir. Bunun da giderilmesinin yolu; kesinlikle sorunu doğru ortaya koymak ve birbirimize muazzam güç vermektir.
Ben şimdi burada bir milli meseleyi fazla açma durumunda değilim. Nerden bakılırsa bakılsın şu anda MHP’nin elindeki Türk ulusçuluğu, sermayenin en elli kanlı, halka ve emekçi sınıflara en karşı kesimi, aslında normal bir faşist de değil, en tehlikeli bir cinayet şebekesidir! Bunun milliyetçiliği veya Türkçülüğü olamaz! Klasik anlamda Türkçülük de değil, dikkate edilirse bu, günlük caniler örgütüdür. Bunlara, faili meçhul cinayetleri işleme görevi verilmiştir. Keşke Bektaşiler, Türkmenler ve muazzam bir kesim olan Tahtacılar içine girilse, yine Karadeniz’de yaşayan halk, devrimin çok doğal bir müttefiki durumundadır. Bunlar içinde çalışma olmadı, ancak çalışılabilir. Benim her zaman kendime şöyle bir güvenim de var; aynı yaklaşımları ben şu anda Anadolu’da, Kürdistan’dan daha fazla hayata geçirebilirim. Ben, halkın doğasını tanıyorum, ezilenlerin yaşam gerçeğini iyi tanıyorum, sadece teoriyi onların somut durumuna biraz uyarlayacağım o kadar. Biz buna yabancı değiliz.
(…)
Kaldı ki biz yalnız bununla da yetinmiyoruz, bugün hareketimiz Koçgiri’ye ulaştı, oradan Karadeniz’e ulaşıyor, ki buralar tarihte de Aleviciliğin yoğunlaştığı alanlardır. Geçen gün bir gazetede; “PKK, Sivas’ta Alevi timi kurdu” diye yazıyordu. Çok ilginç, önemli oranda bundan korkuyorlar ve Sivas Aleviliğine sahip çıkıyor, “Bu da müthiş bir ayırıma yol açacaktır” diyorlar. Yani bayağı titremeye başlamışlar. Bu, bence çok önemli bir gelişme. PKK’nin Koçgiri’de gerillayı oturtmasının, Alevilik gelişimine de önemli etkileri olacaktır. Nitekim Sivas’a dayalı o yeni çıkışın, kitleyi temelden sarsması vardır. Etkisi İstanbul’da, Avrupa’da oldukça ortaya çıkıyor. Dersim’de kökleşmiştir, Malatya’da, Maraş’ta zaten güçlü bir gelişmeye kavuşmuştur. Çorum ve Amasya gibi alanlara da sanırım ulaşıldı. Biraz daha bu potansiyeli de gerillaya kavuşturursak -ki, İstanbul bu konuda zaten giderek hızlanacaktır, Toroslardaki Türkmenler arasına girme durumu var, denemeler var- böylece tarihi gelenek bizim etkimizle birlikte canlanabilir. Bu bir başlangıçtır, düzen orada bizden çok daha fazla tedbir almıştır, onu da belirtmek gerekir. Özellikle MHP, Toroslarda fazlasıyla tedbir almıştır. Son dönemde özellikle Karadeniz’de de 12 Eylül’den sonra düzen, tedbiri nasıl aldı? Yarısını, iktidara bakan yaptı.
Karadeniz, 12 Eylül faşizminin en çok dikkat ettiği bölgedir, hatta Ordu geleneği vardı, onu söndürmek için çok özel bir Karadeniz planını hazırladılar. Tabii bu ciddi bir engeldir, bunu aşmayı bilmek gerekiyor. Karadeniz’e ve Toroslara yönelik, Türkmen’i yeniden kazanmanın inatçı çabalarını sürdürmek gerekiyor. Bana göre iç Anadolu bile MHP’yi bu yönüyle fazla taşıyamaz. Refah, orayı zaten önemli oranda çekiyor, bu da olumlu bir gelişmedir. Kısaca Türkmen üzerindeki faşist oyun bitebilir. Refah’ın bu konuda gelişimini ileri bir adım olarak görmek gerekir. Dolayısıyla; Alevi sorununun giderek devrime daha yatkın bir aşamaya getirilmesi, bundan sonra da yabana atılamaz bir ihtimal, bir eğilim ve bir güç alma durumuna doğru hızla geliyor.
Tabii ki devrimci, sadece bir eğilimle uğraşmaz, buna dikkat ederiz ve dar yaklaşmayız. Genel devrimci akımın, ideolojinin gerekleriyle çelişemeyiz. Genel siyasi hareketin eğilimleri ile çelişmemek ve dar yaklaşmamak gerekir. Şimdi bunlar olmazsa, her grup nasıl ki, “Ben, ben” diye bir parçalanmaya yol açtıysa, her dar mezhepsel yaklaşım ve dar milli, sınıfsal yaklaşım kesinlikle devrimci hareketi böler. Türkiye’de çoğunlukla bu böyle olmuştur. Bunun için PKK’yi çok geniş yelpazede ideolojik öze kavuşturduk, yine siyasi olarak aynı esnekliği gösterdik. Ve bu, olumlu bir örnektir.
Halklar Önderi Abdullah Öcalan
17 Eylül 1996