HABER MERKEZİ – Parti ve Ulusal Kurtuluş Mücadelemizin bu aşamasında büyük bir özenle hazırlanan, hali hazırda somut ifadesini 1989 hamlesini en yetkin düzeyde yürütmekte olan planlama gruplarımız hedefler üzerine yürüyor. Şimdiye kadar çokça eleştirilen, doğruları da aynı yoğunlukta ortaya konulan hamlemizin başarı şansı yetkin bir uygulamaya bağlıdır. Bu, sadece bizler için değil, tüm halkımızın uyandığı ve dostun da kabul ettiği bir durumdur. Hatta düşmanın hiçbir ikircikliğe meydan vermeden, itiraf ettiği gerçeklikte budur. Nereden bakılırsa bakılsın ve hangi kesimlere dokunulursa dokunulsun çıkarılan sonuç; PKK’nin bu işleri ilerlettiği, artık geriye dönüşün olanaksız ve bu temelde başarı şansının yüksek olduğu biçimindedir. Gerçekten bu süreç, en yüce emek ve devrimci bir tarzda hazırlanandır. Bunun böyle olmaması için ya beklenmedik ve irademiz dışında gelişecek bir talihsizlik ya da kendi kendimize en büyük kötülüğü yapmakla bu hedeflerimize varmaktan alıkonulabiliriz. Talihsizliklere bir şey demeyeceğiz, ama kendi kendimize kötülük etmenin de mümkün olamayacağına göre ki, bunun da bütün yönlerden mahkûmiyeti sağlandığına göre başarı şansı hiçbir dönemle karşılaştırılamayacak kadar yüksek olacaktır.
İkili iktidar hedefi konusunda yapılan değerlendirmeler isabetlidir. Daha düne kadar veya bundan önceki bütün atılımların önemli özelliği direnmeyi başlatmak ve giderek sürekli gelişkin kılmaktı. Dikkat edilirse, burada amaç ikili iktidarı hedefleyip, buna göre her yönüyle hazırlanmak ve uygulamak değil, direnmeyi mümkün kılacak çalışma düzeni içinde kalabilmeyi sağlamaktır. Hatta denebilir ki, Parti tarihimizin grup aşamasından günümüze kadar esas yönü bu olmuştur. Bu, “Direnmek Yaşamaktır” sloganında ifadesini bulmuştur. Örneğin, gerek TC faşizmine, gerekse dolaylı veya dolaysız iç ve dış dayatmalara karşı amansız direnmek, bu temelde varlığımızı sürekli canlı ve diri kılmaktır. Artık geldiğimiz aşamada, bu sloganın yetmediği ve bununla birlikte ikili karakterde de olsa bir iktidara göz dikmek ve hedeflemek gerektiği açıktır. Aksi halde “Direnmek Yaşamaktır” sloganı giderek can sıkan bir tekrarlamaya dönüştüğü ve yeni bir sloganla takviye edilmezse içinin boşalabileceği tehlikesi de ortaya çıkmaktadır. Nitekim başta zindan direnişçileri olmak üzere, direniş içinde bulunan bütün çevrelerimiz, direnmede çok yüksek bir zaferin kazanıldığını kabul etmektedirler. Ve aynı zamanda bunun yetmediğini bile ortaya çıkarmaktadırlar. Artık direnmeden daha ötesini yapmak ki, bunun da sonunda vardığı düzey halk iktidarına yönelmeyi hedeflemektir. Bunun özgün biçimlerini somut koşullarımıza uygun olarak gerçekleştirmektir. Özellikle düşmanın özel savaş yöntemleri 19871988 dönemlerinde tam başarıya ulaşmamıştır. Partimiz 1989’un hazırlıklarına yönelirken yürüttüğü kapsamlı çalışmalar ve bu arada gelişkin tahlillerle bu geçmiş dönemin kapsamlı bir değerlendirilmesine ulaşmıştır. Ve en son Nisan çözümlemelerim de daha gelişkin hedefleri önümüze koymamız gerektiği, hatta bir çok sığ tıkanıklıkların da daha gelişkin ve dönemin ihtiyaçlarına cevap veren tarzda aşılarak hedeflerin üzerine yürümenin mümkün olabileceği açıktır. Yani sadece tıkanıklık ve çözümsüzlük var demek yetmez. Ortaya hedefler koyarak ve bu hedeflere nasıl varılabileceğinin uygun biçimlenişini, çabasını ve özelliklerini belirleyerek yürümek gerektiğini belirttik. Ve doğru bir yaklaşımda çalışmalarımızın bütününün üzerine bu temelde yürünmelidir. Ne bunun aşağısının kabul edileceği ne de hayali ve ulaşılmayacak hedefler peşinde koşmanın anlam teşkil etmediği; ne sol-sekterizm, ne sağ-reformizm ve uzlaşmacılığın partimizin doğru devrimci çizgisine hizmet etmeyeceği netçe ortaya çıkmış bulunmaktadır. Özellikle halkımızın da yoğun desteği ortaya çıkıyor. Halk sadece Parti varlığımızı yaşatmak için değil, kendisi de savaş düzenine girmek istiyor. Gerçekten her şeyini ortaya koyarak savaşı kendi öz savaşı haline getirmek istiyor. Halkın şimdiye kadar ki desteği önemli oranda öncüyü korumak, öncüyü desteklemek idi. Başta Botan bölgesi olmak üzere, kendi idaresini, yönetimini, iktidarını bize dayatıyor. Biraz daha hazırlıklarımız olsaydı son belediye seçimleri ezici bir biçimde bütün mahalli idarelerin partimizin önderliğinde ve halkımızın ezici bir çoğunluğuyla kazanılacağını açıkça ortaya koyuyor. Bu neyi gösteriyor? Halkın kendi iktidarına oldukça yaklaştığı, buna hazır olduğunu göstermektedir. Bu gerçeği vurguluyor. Daha bir çok belirti var. Gerçekten sıradan direnişçiliğin yetmediğini, daha kapsamlı savaşın gerekli olduğunu pratiği yaşayanlar iyi bilmektedirler. İşte tamda böylesine bir aşamada Parti’nin öncü güçlerine baktığımız da; halkın iktidar, yönetim taleplerine cevap vermedikleri için tıkanabiliyor hatta yozlaşabiliyorlar. Haklı taleplere sahip çıkılmadı mı tıkanma kaçınmaz hale gelir. Öncü sadece zindanda, dağ başlarında veya ülke dışında direnirim demekle varlığını sağlıklı bir biçimde sürdüremeyeceğini bugün daha iyi görmektedir.
Halklar Önderi Abdullah Öcalan
Devam edecek…