HABER MERKEZİ – 12 Eylül 1980 faşist-askeri darbe döneminde Diyarbakır zindanında bulunan devrimciler yaşananları anlatıyorlar. Çok ağır baskı, zulüm, işkence ve hile yöntemleriyle ‘itirafçılık’ adı altında teslimiyetin geliştirilmesi ve örgütsel yapının dağıtılmasına karşı PKK’li devrimciler ölüm orucu eylemi başlatmak istiyorlar. Fakat bir türlü bunu açıklama fırsatı bulamıyorlar. Eylem açıklamasını yapacak olan Mehmet Hayri Durmuş, katıldığı birçok duruşmada söz hakkı alamıyor. Sözde mahkeme hakimleri bir yolunu bulup söz istemini geçiştiriyor ya da erteliyorlar. Demek ki 12 Eylül rejimi hakimleri Mehmet Hayri Durmuş’un ne söyleyeceğini biliyorlar. Çünkü ne yaptıklarını, zindanlarda ne yapıldığını biliyorlar.
Nihayet 14 Temmuz 1982 günü katıldığı mahkemede Mehmet Hayri Durmuş söz alabiliyor ve kısa açıklama ardından ‘Ölüm orucuna başladığını’ ilan ediyor. Mahkemede söylüyor ki kayıtlara geçsin ve ne için ölüm orucu eylemi yaptıkları bilinsin ve de daha sonra çarpıtılamasın. Ardından Kemal Pir ile dört tutsak daha ‘biz de ölüm orucuna katılıyoruz’ diyebiliyorlar. Bunun üzerine mahkeme hemen duruşmayı kapatıyor ve tutsaklar apar topar salondan çıkartılarak ringlere doldurulup zindana götürülüyorlar. Zindana götürülünce süren işkence altında ölüm orucuna başlayan tutsaklar hemen diğerlerinden ayrılıp farklı bir yere konuyorlar. Bunların hepsi niçin yapılıyor? Diğer tutsaklar da ölüm orucuna katılmasınlar ve ölüm orucu eylemi kitleselleşmesin diye. Hakimler de gardiyanlar da buna uygun hareket ediyorlar. Demek ki hepsi de ne yaptığını, Diyarbakır zindanında ne yapılmak istendiğini iyi biliyor.
Büyük ölüm orucu eylemi ellinci günü aşıp da eylemciler birer birer hastaneye götürülmeye başlanınca, bu sefer etrafı büyük bir telaş kaplıyor. Sözde doktorlar telaşlı, gardiyanlar telaşlı, işkenceci başı Esat Oktay Yıldıran telaşlı, 7. Kolordu Komutanı Kemal Yamak telaşlı! Demek ki tamamı Diyarbakır zindanında yapılmak istenene göre eğitilmişler ve ne yaptıklarını iyi biliyorlar. Mehmet Hayri Durmuş, Kemal Pir, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek’in şehadeti ardından Kemal Yamak, Esat Oktay Yıldıranı görevden atarken de ne yaptığını çok iyi biliyor. Ortaya çıkan sonucun amaçladıkları olmadığından adı gibi emin. Ve faşist cunta şefi Kenan Evren de sonuçtan dolayı Kemal Yamak’ı azarlarken, ne yapmak isteyip de hangi sonuçla karşılaştıklarının bilincinde.
Buna karşılık, 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Eylemcileri de ne yaptıklarını iyi biliyorlar; daha sonra olabilecekleri ve adeta tarihin nasıl gelişeceğini o zamandan görüp okuyabiliyorlar. Ölüm orucu eylemi rayına oturarak sürdüğü bir vakit Kemal Pir, yüksek bir sesle eylem içinde olan arkadaşlarına şöyle diyor: “Bu devlete öyle bir kazık çaktık ki, çıkarsın çıkarabilirse!” Gerçekten de Kürt halk varlığını inkâr eden ve imha etmeye çalışan devlet, kırk yıldır çakılan kazığı çıkarmaya çalışıyor. Ne yapsa da nasıl kıvransa da bir türlü çıkaramıyor. Bunun için, ne Kürt düşmanı soykırım zihniyet ve siyasetini değiştirebiliyor, ne de fiziki katliam ve kültürel soykırımla Kürtleri yok edebiliyor. Kırk yıldır bu temelde kıvranıp duruyor. Türkiye’de uygulamadık faşist baskı, terör ve sömürü bırakmıyor. Başta ABD ve Rusya olmak üzere tüm dünyaya yalvarıyor, Türkiye’nin satmadık hiçbir değerini bırakmıyor. Fakat nafile! Bunların hiçbirisi 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişinin yol açtığı gelişmeleri ortadan kaldıramıyor, Kemal Pir’in deyimiyle çakılan kazık bir türlü çıkartılamıyor.
Bunun tersine 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişi günümüzde de yepyeni olarak ortada duruyor. Etkisi henüz ilk gün ki gibi taptaze, bir avuç hain dışında tüm Kürtleri ve devrimci-demokratları belirleyici düzeyde etkilemeye devam ediyor. Bu büyük karar ve direniş kırk yıldır Kürtleri eğitiyor, örgütlüyor, birleştiriyor, eyleme çekiyor, savaştırıyor, büyük cesaret ve fedakârlık kazandırıyor. Kürtler kırk yıldır bu karar ve direnişin etkisi altında ve ona bağlı kalma temelinde mücadele ediyorlar ve özgürlükçü tüm gelişmeleri bu temelde kazanmış bulunuyorlar. Son kırk yıldır sağlanmış hiçbir özgür Kürt kazanımı yok ki, altında 14 Temmuz Direnişinin etkisi bulunmasın.
Kürtler 15 Ağustos Devrimci Gerilla Atılımını 14 Temmuz 1982 Direnme Kararı temelinde başlattılar. 15 Ağustos 1984 Atılımı, 14 Temmuz 1982 günü sömürgeci-soykırımcı TC mahkemesinde Mehmet Hayri Durmuş’un ilan ettiği özgürlük için silahlı direniş kararının dağa ve gerillaya taşınması oldu. Demek ki tarihi büyük karar 14 Temmuz 1982 günü Diyarbakır zindanında verildi. Gerisi bu büyük kararın örgüte ve eyleme kavuşturulmasıdır. 15 Ağustos 1984 Gerilla Atılımı da böyle olmuştur, 30 Haziran 1996 Fedailik Günü de böyle gelişmiştir, uluslararası komploya karşı “Güneşimizi Karartamazsınız” şiarıyla gelişen büyük fedai direnişi de bu temelde ortaya çıkmıştır. Ulusal Diriliş Devrimi bu temelde gerçekleşmiş ve Kadın Özgürlük Devrimi bu temelde başlamıştır. Rojava Özgürlük Devriminin temelinde de DAİŞ benzeri çeteciliğe karşı muzaffer direnişin temelinde de bu gerçek vardır.
Kürtler yedi yıldır “Çöktürme Eylem Planı” adlı işgal ve soykırım saldırısına karşı da bu temelde direnmektedir. Efrîn ve Serêkaniyê direnişleri de Cizre ve Sur direnişleri de bugün Zap, Avaşîn ve Metîna merkezli yaşanan büyük gerilla direnişi de kırk yıl önceki 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişi kararına ve onun yarattığı tarihi gelişmelere dayanmaktadır. Ruhları da bilinçleri de amaçları da inançları da çizgileri de tarzları da aynıdır. 14 Temmuz 1982 Büyük Ölüm Orucu Direnişi gerçeği işte böyledir. Acaba binlerce yıllık insanlık tarihinde bu tür direnişler kaç tane vardır?
Güncel açıdan önem taşıdığı için, söz konusu direniş karşısında faşist şef Tayyip Erdoğan’ın duruşunu da ifade etmek önem taşır. Büyük direnişin tarihi ideolojik zaferi ardından, o dönemin diktatörü Kenan Evren, Dağ Kapı Meydanı’nda ve eliyle büyük direnişin yaşandığı zindanı göstererek ne demişti? “Orada öyleleri var ki, kafalarını koparsanız düşüncelerinden vazgeçiremiyorsunuz” demişti. Böylece 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişi karşısında yaşadığı yenilgiyi kendi ağzıyla itiraf etmişti.
Peki Kenan Evren’in bugünkü temsilcisi Tayyip Erdoğan ne yaptı? Daha çok zayıf olduğu, devleti ele geçiremediği ve Kürtlerin oyuna büyük ihtiyaç duyduğu dönemde söz konusu zindanın kapısına giderek sözde gözyaşı döktü. Zindanda yaşanmış olan tarihi direnişlerden ve bunların haklılığından söz etti. Tabi bu sözler yalan ve demogojiydi, dökülen gözyaşları timsahınkine benziyordu. Hepsi de Kürtlerin oyunu alarak iktidarını güçlendirebilmek amacıyla yapılan bir gösteriydi. Bu gösterici, şimdi de benzer şeyi tarihi İmralı Duruşu ve Direnişi üzerinden yapmaya çalışıyor. Dün Diyarbakır Zindan Direnişinden nemalanarak iktidar olan faşist şef, şimdi de İmralı Direnişinden nemalanmaya çalışarak iktidar ömrünü uzatmak istiyor.
Tabi nafile! Takke düşmüş, artık kel görünmüştür. Kürdistan Özgürlük Gerillasının ve Kürt halkının, Türkiye devrimci-demokratik güçlerinden ve ilerici insanlıktan aldığı destekle geliştirdiği büyük özgürlük direnişi artık tüm maskeleri düşürmüş ve gerçekleri açığa çıkartarak dört bir yanı aydınlatmıştır. Dolayısıyla Tayyip Erdoğan’ın ve AKP’nin bayatlamış özel savaş yöntemlerinin aldatacağı hiç kimse ortada kalmamıştır. Kırk yıl öncenin diktatörü 14 Temmuz Direnişi karşısında tarihi ideolojik yenilgiyi yaşarken, söz konusu diktatörün bugünkü taklitleri olan Tayyip Erdoğan ile Devlet Bahçeli de Zap, Avaşin ve Metina direnişi karşısında tarihi askeri ve siyasi yenilgiyi yaşayarak Kürdistan’a gömülecektir.
Bu temelde, Kürt halkının 14 Temmuz Ulusal Onur Günü’nü kutluyor, bu onuru yaratan Mehmet Hayri Durmuş, Kemal Pir, Ali Çiçek ve Akif Yılmaz’ı, tarihi kararın ve eylemin kırkıncı yıldönümünde saygı ve minnetle anıyoruz!
Selahattin Erdem
Kaynak: Yeni Özgür Politika