Dağın bilgelerinden biriyle karşılaşmıştım bir zaman önce ve uzun uzun sohbet ettik. “Yazmak gerek biliyor musun, yazmak. En iyisini yazmak” demişti. Ve bana yazının ne anlam ifade ettiğini şöyle anlatmıştı: “Yazmak, cesaret işidir, çıplak bir yürek gibidir. Herkes seni görür, herkes dokunabilir o zaman.”
Cenga Heftanin’in bir ayını doldurduğu bu günlerde savaşı, savaşta yer alan gerillayı, Türk devletinin aralıksız sürdüğü işgal saldırılarına karşı yaşanan büyük direnişi yazmak, yazabilmek yapılması gerekendir…
Eğer yazdığımız bir yazı okuyanlara, dinleyenlere bir şeyler taşıyabiliyorsa, o kelimeler canlı oluyor, yüreklere dokunuyordur.
Cenga Heftanin direnişi bir ayını doldurdu. “Yıllardır dağlar bombalanıyor, gerilla direniyor, Kürt halkı bu saldırılara maruz kalıyoruz” diye birçok soru soruyoruz kendi kendimize.
Bu sorular kafaları kurcalayıp duruyor, ama her şey de soru sormakla başlıyor…
Cenga Heftanin’in en son örneği olduğu onlarca yıldır Türk devletinin sürekli saldırılarına maruz kalan bu coğrafyaya ilişkin sorularımızı da şöyle sıralayabiliriz.
Bu nasıl bir nefrettir ki bu dağlara hiç durmadan bombalar yağdırıyor?
Bu nasıl bir nefrettir ki bir ağacın yeşermesine bile müsaade etmiyor?
Bu nasıl bir nefrettir ki bir kuş farklı öttüğü için susturulmak isteniyor?
Bu nasıl bir nefrettir ki, bir çiçek pembe ya da beyazdır diye yakmak istiyor?
Bu nasıl bir nefrettir ki her sabah horozlardan önce bombalar ötüyor Kürdistan’da?
Bu nasıl bir nefrettir ki kendi askerinin cenazesini bile ailesinden saklayıp, arazilerde çürümeye bırakıyor?
Sorabileceğimiz diğer bir soru ise, saldırılar karşısında bu irade nasıl direniyor?
EVRENDEN ÖMRÜ UZATAN BİR TILSIMI ALABİLMEK…
Tanımadığımız birinin hayatını kurtarmak için kan verdik mi, ya da tanımadığımız birini kurtarabildik mi?
Kanı alan kişi, kanı veren kişiye minnettar kalır, canı kurtaran kişiye evrenden ömrünü uzatan bir tılsım aldığı için müteşekkir kalınır.
Kurtulan kişi yeniden nefes alır, yaşama umutla bakar.
Bunu bir an değil, her an, her dem, her mekanda, her zamanda yapan birileri var. Bizim için ölümsüzlüğü göze alıp ömrümüzü uzatan, tekrar hayat veren, nefes almamızı sağlayan, bizim için en önlerde çarpışan, rahat uyuyalım diye uyumayan, sevdiklerimizle olalım diye sevdikleriyle yaşamayı feda eden, yüreğini sevgiyle terbiye edip, ahlakı içenler, kendini özgürlüğümüz için aday seçenler, feda edenler yani fedailer Kürdistan’da var.
Onlar canları pahasına savaştığı için suyumuz, toprağımız, biz, hepimiz varız. Onlar savaştığı için gelecekten ve yarından konuşabiliyoruz.
Onların nasıl savaştığını, bu kadar dinç bir şekilde direnişini sürdürdüğünü merak ediyoruz.
Çünkü onlara da can veren ve oluşturan, yıllar önce bu halkı yeniden canlandıran ve hayat veren Kürt Halk Önderi Öcalan var. Onun yarattığı felsefe, felsefesi uğrun da can veren yiğitlerin yarattığı değerler, onun Kürdistan gençlerine verdiği güven, başarma inancı, özgülük tutkusu ve azmi var.
Gerilla, devrimciler bunlara sahip olduğu için direniyor.
Bu direnişin çok sayıda değer yarattığını ve yaratmaya devam ettiğini söyleyebiliriz.
Soru sormak, bizleri dağlara koşturur ve yetiştirir. Niye diye sorarsak da çiçekler renklensin, toprak bombardımanlara değil suya doysun, dağlar birbirine kavuşsun, ağaçlar dört rengini özgürce yaşasın, bir halk artık gülebilsin, çocuklar sadece oyun oynarken dizlerini kanatsın, insanlar birilerinin eliyle değil kendi eceliyle ölsün, gökyüzünden bombalar değil yağmur yağsın, ülkenizde çocuklara yarınlar kalsın, halkımız kendi toprağından sürülmesin diye dağlara koşmanın zamanıdır…
Hepimiz özgür olalım diye dağlara koşmanın zamanıdır…
Çünkü özgürlük herkes içindir ve tek bir kişi bile özgür değilse kimse özgür olmadığı için dağlara koşma zamanıdır…
LALEŞ RÊNAS Yazdı…