BEHDİNAN – Türk devlet yetkililerinin taktik nükleer silahları, mini atom bombaları kullandığını itiraf ettiğine işaret eden PKK Yürütme Komitesi Duran Kalkan, “Bunları Türkiye yapamıyor; Amerika yapıyor, Fransa yapıyor, İngiltere yapıyor, Almanya yapıyor. Onlardan alıyor TC devleti. Rusya yapıyor, Rusya’dan alıyor herhalde bunları artık. Yani kimden ne kadar alıyorsa orasını bilemeyiz tabii. Ama açığa çıkartılması gerekli bu durumun. Bu suçun üzerine daha fazla gitmek gerekli” diye konuştu.
PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, Medya Haber TV’nin özel programına katılarak soruları yanıtladı. Söyleşinin tamamını paylaşıyoruz.
Mücadelesi ve direnişiyle Kürdistan’a hayat veren Önder Apo tecrit ve işkence sistemine tarihi direnişini sürdürüyor. Şu ana kadar sürdürülen tecrit ve verilen direnişin sonuçları nasıl değerlendirilebilir?
Öncelikle tarihi İmralı direnişini ve Önder Apo’yu saygıyla selamlıyorum. Gerçekten de İmralı direnişini doğru anlamak gerekli. İçerik bakımından da, zamanlama bakımından da tarihte benzeri olmayan bir direniş konumuna geldi. 24 yıllık bu kadar ağır bir tecrit, işkence de değil, soykırıma dayalı bir baskı, zulüm, tecrit ve işkence var ve bütün bunlara karşı insanüstü bir direniş var. Bu direniş elbette ki büyük değerler, yüce amaçlar içindir. Öyle kişisel herhangi bir yanı yoktur. Mevcut durumda esas olarak Kürt halkının varlığıyla ve özgürlüğüyle bağlı ama bunu da aştı artık. Kadın özgürlüğü Ortadoğu halklarının özgür ve demokratik yaşamı, birliğinden; tüm ezilenlerin kurtuluşuna, yeni bir demokratik dünyanın yaratılmasına kadar bütün insanlığı etkileyen bir konuma geldi. İmralı direnişi ve mücadelesi, çalışmaları Önder Apo’yu küresel bir önderlik haline getirdi. Tüm ezilenlerin kurtuluş önderi, özgürlük önderi, aydınlatıcı gücü yaptı. Bu bir gerçek. Böyle de kabul ediliyor artık. Bu düzeyde yayıldı.
İNSAN OLMAKTA ISRARIN DİRENİŞİ
İmralı işkence ve tecrit sistemi sürüyor. O konuda bir değişiklik yok. Bu sistemi yaratanlar ve yürütenlerin zihniyet ve politikalarında herhangi bir değişiklik yok. Onlar soykırımcıdırlar, faşisttirler, sömürgecidirler, Kürt düşmanıdırlar.
Kürt halkını, onunla 100 yıldır soykırıma uğrayan Ermeni, Rum, Asuri, Süryani halklarının yok edilmesi ile ilgililer, onunla uğraşıyorlar. Onların özgürlüğünü isteyen Önder Apo üzerinde de baskıyı, zulmü sürdürüyorlar. Onun dışındaki şeylere gözleri kör, kulakları sağır. Hiçbir şey duymuyorlar, görmüyorlar. Ne denilirse denilsin görmezlikten ve duymazlıktan geliyorlar. Çünkü onlar kendi çıkarlarını görüyorlar. Kendi çıkarlarını da başkalarının yokluğu üzerinde, imhası üzerinde yaratmak istiyorlar. Eskiden sol sosyalist akımlar derlerdi, sömürüsü üzerinde, egemenlik kurma üzerinde çıkarlarını sağlıyorlar. Kürtler karşısındaki Önder Apo’ya yöneltilen saldırının dayandığı çıkar, kesinlikle böyle egemenlik kurmayı, sömürüyü çoktan aşmış durumda. O hafif kalıyor bu durumları anlamada ve izah etmede. Yokluk öngörülüyor. Kürt’e yok olmaktan başka bir şey dayatılmıyor. Mevcut durumda bütün baskı ve şiddet, zulüm böyledir. İmralı’da Önder Apo’ya, dışarıda hareketimize, yönetimimize, gerillamıza, halkımıza dayatılan imhadır. “Sizi yok edeceğiz” diyorlar. Bunu alenen söylüyorlar da. Varız diyenlerin, biz Kürt olarak yaşamak istiyoruz diyenlerin bu dünyada yaşama hakkı yoktur diyorlar. Ve en iyisi teslim olmayı da dayatıyor, teslimiyet çağrısı yapıyor. En iyi olan güya biraz kendini demokrat sayanın duruşu bu. Teslimiyet çağrısıdır; yani bana biat et, köleleş karşımda. Diğeri açıktan imha saldırısıdır.
Bu temelde bunlara karşı yürütülen büyük bir direniş var. Önder Apo buna, “insan olarak kalma, insan olarak varolma, insan olmakta ısrarın direnişi” dedi. Bu tabii sadece Önder Apo ve Kürtlerle ilgili bir durum değil; bir yerde insanlık katledilirse her yerde katlediliyor demektir. Bir yerlerde insanlık katledilir, diğer yerlerde insanca yaşam olur, denemez yani. Boşuna demediler, başka bir halkı ezen bir halk özgür olamaz, diye. Bu çok önemli bir tespit, değerlendirmeydi. Bir başkasını yok eden, kendi varlığını da yok ediyor demektir. Başkasının yokluğu üzerinde var olmaya çalışanın durumu çok kötüdür. Bu görülmeli. İmralı, işkence ve tecrit sistemini yaratanlar ve yürütenlerin durumu bu. Onların tutumunda, duruşunda herhangi bir değişiklik yok.
TECRİTLE MÜCADELEDE ÖNEMLİ GELİŞİM VAR
Mücadelenin önemli bir gelişimi var. Kürdistan’daki savaşa karşı Türkiyeli aydınların, 308 aydının açıklaması oldu, önemliydi. Bu savaşa ortak olmayın diye muhalefete çağırdılar. Savaşı teşhir ettiler. Savaşa karşı olduklarını ortaya koydular. Bu aynı zamanda tabii İmralı işkence ve tecrit sistemine karşı çıkmak demekti. Yine dünyanın dört bir yanından tanınmış 70 aydın, siyasetçi, demokrat insan bir araya geldi, açıklamada bulundu. Çağrı yaptılar. Herkesin Kürt halkının özgürlük mücadeleden yana olmasını, Tayyip Erdoğan faşizmine karşı çıkmasını, Kürtler üzerindeki soykırıma karşı çıkmasını istediler. Bu da çok anlamlıydı, değerliydi. Aynı zamanda bütün bunlar Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için de çağrı anlamına geliyordu. Bu temelde dış mücadele daha çok gelişiyor. Sendikaların, aydınların, çeşitli demokratik çevrelerin tek tek, toplu olarak açıklamaları, tutumları, çağrıları, İmralı işkence ve tecrit sistemine karşı çıkışları, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü istemeleri ve Önder Apo’nun sesini duyma talepleri, Önder Apo’nun rolünü oynaması için fırsat imkan tanınması yönündeki tutumları gelişiyor, yayılıyor. Bu bunların hepsini selamlıyoruz. Oldukça anlamlı. Bu süreçte de böyle önemli gelişmeler oldu.
EYLÜL’DE NE SÖYLEYECEKLER?
Avukatların da çabaları var, hukuki mücadele de sürüyor. Tabii biz önümüzdeki şeye bakıyoruz. 7-8 ay önceydi; 8 yıl önce hasır altı edilmiş bazı şeylerin açığa çıkartılması için avukatlar girişimlerde bulundu. Denildi ki Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi İmralı sistemi üzerine ve aynı zamanda AİHM’nin verdiği Önder Apo’nun yeniden yargılanması kararı üzerine güya eylülde açıklama yapacak. Bunları geçen şeylerde değerlendirdik, engellemek için AKP-MHP faşizminin nasıl düzmece çalışmalar, çabalar içerisinde olduğunu ortaya koyduk. Disiplin cezaları, şunlar bunlarla bunun önünü almaya çalışıyorlardı geçen süreçte. Avrupa’nın; yani bu İmralı işkence ve tecrit sistemini ortaya çıkaran kurumların etkisiz kılınması, önünün kapatılmasıyla bütün bunlar şimdiye kadar sürdürüldü. Bundan sonra nasıl olacak? Bu merak konusu tabii. Eylülde avukatlar açıklama olacağını belirttiler. Kürt halkı, tüm demokratik çevreler merakla bekliyor; ne söylenecek, ne açıklanacak diye? Yani 8 yıldır niye sustular da ne diyecek bu ilgili çevreler, nasıl ikna edecekler bu insanlığı, çeşitli güçleri? Doğrusu merak konusu. Herkes bekliyor.
DEM DEMA AZADIYÊ YE SÜRECİNİN FİNALİNE GELDİK
Dahası; elbette İmralı işkence ve tecrit sisteminin 25’inci yılına gidiyoruz. Bu karar da 25. yıla giderken açıklanacak bir karar. Bu konuların hepsi önemli. Biraz İmralı işkence ve tecrit sistemi içerisindeki oyunlar, hileler deşifre edildi. Avukatlar, çeşitli çevreler tarafından Avrupa’nın kurumları biraz uyarıldı, girişimler oldu onlara dönük. Şimdi sonuçlar bekleniyor. Yani bu bakımdan da önemli bir süreç. Dikkat etmeliyiz. Eylül kararını da, tabii ki ondan sonraki 15 Şubat yıl dönümü sürecini de…
Şöyle söylenebilir; şimdiye kadar büyük bir mücadele yürütüldü, Kürt halkı dört parça Kürdistan’da yürüttü. Kadınlar, gençler öncülük ettiler buna. Zaten gerilla kahramanca savaşıyor, yediden yetmişe bir halk direniyor, dostları direniyor. Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü hedefleyen Dem Dema Azadiyê ye hamlemizin zafere ulaşması için Ortadoğu’da, dünyanın dört bir yanında bütün insanlık önemli bir direnç içerisinde oldu. Şimdi bu sürecin finali gibi diyebileceğimiz bir duruma geldik. Yani bu 25’inci yıla girişi öyle anlamalıyız. Dolayısıyla şimdiden hamleyi daha çok yükseltmek lazım. Her alanda mücadeleyi daha çok yükseltmeliyiz. Hukuku, mücadeleyi de, direnişi de, protestoları da her türlü girişimi yükseltmeliyiz. Öyle ki 15 Şubat komplosunun 25’inci yıla girişine, yeni bir yıl dönümüne giderken bu mücadeleye zirve yaptırmak lazım. Böyle olursa, hamlesel mücadelemize zirve yaptırırsak 25’inci yılda durum daha ciddi ele alınabilir. Yeni gelişmeler olabilir. Bu bakımdan burası önemli.
Ben bu vesileyle Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için mücadele eden herkesi, bunu ihtiyaç gören herkesi 15 Şubat’a doğru giderken mücadeleyi zirve yaptırmak üzere her alanda İmralı işkence ve tecrit sistemine karşı Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için mücadeleyi hamlesel düzeyde yükseltmeye, seslerini daha yüksek çıkarmaya, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü daha yüksek sesle istemeye çağırıyorum.
ZAFER MÜCADELESİ ŞEHİTLER ÇİZGİSİNDE SÜRÜYOR
Önder Apo’nun başlattığı mücadele yarım asır sonra da tüm hızıyla sürüyor. Doğal olarak bu mücadelenin şehitleri var. Açıklanan yeni şehadetler var. Bunları değerlendirmenizi isteyeceğim. Ahmet Rubar, Bêrîvan Zîlan ve Bager bunlardan birkaç tanesiydi.
Mücadele yürütüyoruz; büyük bir mücadele bu. Zafer çizgisinde süren, her gün yeni zaferler kazanmayı hedefleyen ve gerçekleştiren bir mücadele. Zafer mücadelesi de şehadet çizgisinde sürüyor. Şehitler veriyoruz, bedel ödüyoruz yani. Bedel ödüyoruz. Şehitsiz savaş, zafersiz bayram olmaz denildi; 15 Ağustos Bayramı vesilesiyle yapılan değerlendirme. Gerçekten de savaş yürütüyorsan şehadeti göze alacaksın ve bunu elbette ki zafer çizgisinde yürüteceksin. 15 Ağustos Atılımımız bir zafer atılımı idi. 39’uncu yılına girdi. Zafer çizgisinde her gün sürdürülen bir atılımdı. Bu atılımın da her zaman büyük bedelleri oldu. Binlerce, on binlerce şehit verdik. Kürt halkı, büyük ölümsüz komutanlarımız Egîd ve Zîlan yoldaşların izinde, büyük devrimci Haki Karer yoldaşın izinde, büyük zindan direnişçileri Mazlumların, Kemallerin, Hayrilerin izinde büyük şehitler verdi. Bu süreçte de kahramanlık çizgisinde sürdürülen mücadelenin değerli şehitleri açıklandı.
Her gün şehitler veriyoruz ama bazıları üzerinde durmamız gerekiyor. Ahmet Rûbar arkadaş, Bêrîvan Zîlan arkadaş 91’de mücadeleye katılan arkadaşlardı. 30 yılı aşkın bir süre boyunca yaşamlarının tümünü Kürdistan’ın dağlarında özgürlük mücadelesine, gerilla savaşına verdiler. Birçok alanda savaşım yürüttüler. Medya Savunma Alanları’nda TC’nin hava saldırıları sonucunda şehadete ulaştıkları yönetimimiz tarafından ilan edildi. Şehit düşenler sadece Medya Savunma Alanları’ndan değil, dolayısıyla gerilla ve savaş sadece Medya Savunma Alanları’nda yürütülmüyor. Örneğin Zagros’ta Cilo dağlarında savaşarak şehit düşen Bager, Erdal ve arkadaşları ilan edildi. İşte Garzan’da büyük komutan Sara yoldaş, Botan-Herekol’da Jiyan Amargî yoldaşın şehadetleri açıklandı. Demek ki gerilla sadece Medya Savunma Alanları’nda değil Zagros’ta, Botan’da Garzan’da Kuzey Kürdistan’ın dört bir yanında. Savaş her yerde sürüyor. Değişik düzeylerde de olsa her yerde mücadele ediyoruz. Bu şehitleri bu vesileyle saygı, sevgi ve minnetle anıyorum. Çok önemli, değerli, anlamlı.
AĞRI DİRENİŞİNİN SÜRDÜRÜCÜLERİ
Şunu ifade edebilirim. Ahmet Rûbar arkadaş, Bêrîvan Zilan arkadaş, Bager Arkadaş bunlar hep Serhatlı; Ercişli, Iğdırlı, Ağrılı. Yani Serhat’ın oğulları ve kadınları. Serhat halkının yurtseverliğini, direngenliğini temsil ediyorlar. Ağrı Direnişi’nin sürdürücüleri oldular. Ağrı şehitlerinin intikamını almak için, Zîlan Deresi’nde soykırıma uğratılan insanların intikamını almak için savaşa girdiler ve gerçekten de büyük savaşlar verdiler.
Bager genç bir arkadaştı fakat oldukça mücadeleci, iddialıydı, zekiydi. Hızlı gelişmeler sağladı, hızla komutanlaştı. Cîlo alanının komutanı haline geldi. Parti eğitimlerimizden geçti. Eğitim alanında tanıdık; son derece ciddiydi, tutarlı bir insandı. Nasıl bir mücadele içerisine girdiğini, ne iş yürüttüğünü iyi biliyordu ve o ciddiyetle yaklaştı. Gerçekten devreye de katkısı oldu. Kendisi gibi birçok yoldaş büyük görevler üstlendi, başarıyla yürüttüler, şehadete ulaşanlar oldu, hala mücadele yürütenler var. Kendisi de en zor ortamda yiğitçe mücadele etti.
Diğer arkadaşlar 30’ar yıllık Ahmet Rûbar ve Bêrîvan Zîlan arkadaşları iyi tanıyorum tabii. Birlikte çalıştığımız arkadaşlar oldular dönem dönem. Bêrîvan arkadaşın abisi de Zagros’ta şehit düştü. Ben abisini de tanıdım, birlikte çalıştık Zagros alanında. Kendisini de tanıdım; birçok kez görüştük, tartıştık. Kitaplar yazdı; abisi üzerine hazırladığı kitap üzerine tartıştık. Nasıl diyelim; Serhat insanının o yurtseverliğini, içtenliğini, tutarlılığını, samimiyetini, yurtseverliğini derinden yaşayan; şahsında özgür kadın kişiliğini önderlik çizgisinde güçlü bir biçimde yaratmış; her ortamda, her koşulda mücadele eden bir arkadaşımızdı. Gerçekten de her zaman ön açıcıydı, moral vericiydi. Her türlü olmaz yaklaşımını ortadan kaldıran, zorluğu yenen, engeli aşan bir mücadeleciydi. PAJK yönetiminde yer alıyordu. PAJK Koordinasyonu açıklama yaptı, andı zaten. Yani her türlü görev ve sorumluluk üstlenmekten en zor görev ve sorumlulukları altına girmekten hiçbir zaman çekinmedi. Sonuna kadar da bu çizgide yürüdü, birçok görevi birlikte yürüttü.
BÜYÜK SAVAŞTILAR
Ahmet Rûbar arkadaş da uzun süre Zagros’ta, Zagros’un her alanında her alanında çalışan, mücadele eden, savaşan bir arkadaşımızdı. Serhat alanında, Medya Savunma Alanları’nda mücadele etti ama büyük ölçüde Zagros’ta savaştı, Zagros’un bütün bölgelerinde savaş yürüttü. Dağa adım attığından, eğitim gördüğü andan itibaren sorumluluk üstlendi, görev üstlendi, savaşçılık yaptı, esas olarak komutanlık yaptı. Akranlarına öncülük etti. Baştan itibaren öyleydi. Bazen yeni savaşçı arkadaşları dağıtırken görev, sorumluluk alanlarına, diyordu: “Ben nasıl olduysa hiç anlamadım; üç ay eğitim verdiler, üç ayda bir birliğe gittim, -Xakurkê’de katılmıştı-, altıncı ayda tabur komutanı yaptılar. O günden bugüne o komutanlıktan bu komutanlığa. Yani arkadaşlar yıllarca savaşçılık yapıyorlar, benimki 6 ayda tabur komutanlığı olarak ortaya çıktı ve hep böyle bir görev ve sorumluluk altında çalışmak durumunda kaldım.” Bunu söylüyordu kendisi. Gerçekten de böyle olmuştu. Yani ciddi bir insandı. Tutarlıydı. Önderlik çizgisine bağlıydı. Önderlik eğitimi gördü zaten. İdeolojik, örgütsel olarak askeri olarak oldukça gelişkindi. Kendini eğitti, geliştirdi. Ayak basmadığı yer bırakmadı. Girmediği savaş olmadı yani. Zagros’daki savaşta büyük ölçüde izleri olan, iz bırakan arkadaşlardan komuta savaş gücünden birisidir. Bunu bilmemiz gerekiyor. Bu temelde büyük savaştılar. Önderlik çizgisinde, parti çizgisinde, gerilla çizgisinde zorlukları yendiler, engelleri aştılar. Bu mücadeleyi şehadet çizgisinde yürüttüler ve kendi kişiliklerinde zaferi yaratacak noktaya vardılar. Bu nettir, hepimiz için örnektir. Özellikle gençlik için, tüm halk ve kadınlar için örnek alınacak arkadaşlardır. Bir kere daha saygı ve sevgiyle anıyorum. Tabii bütün Kürt gençliğini, kızlarını, oğullarını, esas olarak da Serhat gençliğini, bu değerli komutanlarını doğru anlamaya ve onların izinden yürümek üzere gerillaya katılmaya, partiye katılmaya, Kürdistan özgürlük ve demokrasi mücadelesine öncü düzeyde çok daha güçlü katılıp başaran Apocu militanlar haline gelmeye çağırıyorum.
Onların izinde yürüyen muhteşem bir gerilla var. Gerilla karargahı, 4 aylık savaş bilançosunu açıkladı. Çok dikkat çekici rakamlar var. Örneğin sadece dördüncü ayda bir gerilla kaybına karşılık neredeyse karşı tarafın 30 kaybı var. Gerilla bunu nasıl başarıyor?
Bu konuda da öncelikle Zap, Avaşîn ve Metîna’da savaşan tüm HPG ve YJA Star güçlerini, komutan ve savaşçılarını saygıyla selamlıyorum. Direnişlerini kutluyorum. Şehitlerini saygı, sevgi ve minnetle anıyorum. Onlar 15 Ağustos çizgisinde yürüyorlar. 15 Ağustos atılım ve zafer ruhunun Zap’ta, Avaşîn’de, Metîna’da sürdürücüsü oluyorlar. Oradaki bu ruh dalga dalga Kürdistan’ın dört bir yanına yayılıyor. Kuzey Kürdistan’a yayılıyor, Güney Kürdistan’a yayılıyor, Rojava’ya yayılıyor, bütün toplumu etkiliyor, gençleri, kadınları etkiliyor, gerilla güçlerini etkiliyor. Gençliği daha çok mücadeleye çekiyor, gerillaya çekiyor. Mücadele gücümüzü, tempomuzu daha fazla artırıyor. Bu bir gerçek. Bu anlamda başarılarını kutluyorum. Daha büyük başarılar kazanacaklarına; Zap, Avaşîn ve Metîna’yı, Medya Savunma Alanları’nı sömürgeci, soykırımcı zihniyet ve siyasetin yenildiği, tarihe gömüldüğü, Kürt özgürlüğünün büyük bir zafer temelinde yaratıldığı ve bütün Kürdistan’a, Ortadoğu’ya ve dünyaya yayıldığı bir direniş kalesi, direniş merkezi haline getireceklerine inanıyorum. Zaten her günkü mücadeleleriyle bunu yaratıyorlar, geliştiriyor, gerçekleştiriyorlar. Bu açık bir gerçek. Öyle bir gerilla gerçeği var ki; işte bir 15 Ağustos yıl dönümünü yaşadık. 38. atılım ve zafer yılını tamamladık. 39. atılım ve zafer yılına girdik. Böyle bir ruhu, bilinci, iradeyi en ileri düzeyde temsil eden, 15 Ağustos çizgisini derinliğine uygulayan öncü güç Zap, Avaşîn ve Metîna’nın gerillasıydı.. Oradaki HPG ve YJA Star güçleri idiler ve yani 15 Ağustos’u daha anlamlı kıldılar. Zaten her günü büyük eylemlerle geçirdiler. Atılımı eylemlerle selamladılar. 15 Ağustos gerçeğini bir kere daha herkese gösterdiler ve çağrı yaptılar. Çağrı oldular, doğruları gösterdiler, insani olanları gösterdiler, özgürlükçü olanları gösterdiler. Bu açık bir gerçek. Bu ne ifade etti? 39’uncu 15 Ağustos yılında; yani Atılım ve Zafer Yılında özgürlük ve demokrasi mücadelesi bu temelde sürecek. Zap, Avaşîn ve Metîna’daki gerilla öncülüğü çizgisinde sürecek. Oradaki atılım ve mücadele ruhuyla, direniş ruhuyla sürecek. Zafer ruhuyla sürecek. Bunu herkese gösterdiler. Herkesi böyle bir direnme mücadelesi içerisine daha güçlü ve aktif katılmaya çağırdılar. Bu oldukça önemliydi, değerliydi, anlamlıydı. Biz derinden hissettik, anladık bunları.
15 Ağustos’un yıl dönümü aynı zamanda. Tabii bu büyük direnişin dördüncü ayının da tamamlandığı bir süreç oldu. Aslında önceden de vardı. Geçen yıl da bu savaş benzer yakın yerlerde sürüyordu, aynı yerlerde değil. Tabii 2021 savaşıyla 2022’de aynı yerde değil. Zap, Avaşîn, Metîna deniliyor; alan olarak aynı ama savaş zeminleri aynı değil. Geçen yılkiler daha uç noktalardaydı. Sınır hatlarında idi. Şimdi daha iç kesimlere yönelmek istedi AKP-MHP faşist sürüleri. Dolayısıyla savaş daha iç kesimlerdedir, merkezi alanlardadır. Gerillanın daha çok hazırlıklı olduğu yerdedir. Bu temelde de çok sert, amansız ve büyük anlama sahip bir savaşın sürdüğü açık. Bunu dört aydır değerlendirdik, değerlendiriyoruz.
Düşman da söylüyor, herkes de görüyor. Bütün dünya biraz da dikkatle izliyor. Durum ne olacak diye adeta böyle bir çatışmayı ortaya çıkardı. Bu iktidar ve devlet sistemi, Birinci Dünya Savaş’nın ortaya çıkardığı o siyasi statüko, böyle bir savaşı gündeme getirdi; şimdi de izliyor, takip ediyor, acaba sonu ne olacak, nasıl sonuçlanacak, buradan ne çıkacak diye herkes biraz da merakla izliyor. İzlesinler bakalım. Fakat savaşan taraflar durumu net ortaya koydular. AKP ve MHP faşizminin son savaşı olduğunu söyledi. Kendisi için ölüm kalım savaşı olarak görüyor. Bunun AKP-MHP için böyle olacağı kesin yani. Çünkü artık iktidar ömrünü tamamlıyor, yok olacak. Sorun sadece AKP-MHP ile sınırlı değil. onların yürüttüğü yüzyıllık inkar, imha zihniyet ve siyasetine; yani soykırımcı zihniyet ve siyasete bağlı olarak oluşmuş TC sistemi çatırdıyor, yıkılacak. Onun ömrü tamamlanıyor. Onun temsil ettiği zihniyet ve siyasetin sonuna geliniyor.
KÜRTLERİN DE KADERİNİ BELİRLEYEN BİR SAVAŞ
Aynı şekilde -yönetimimiz de defalarca değerlendirdi-, bizim için de hayati önem arz eden bir mücadele. Savaş zirvede sürüyor. Birçok kez savaşta finalden söz ediliyordu. Öyle denilecekse gerçekten de o noktaya doğru giden, gittikçe büyüyen ve büyük sonuçlar verecek olan bir savaşın içerisindeyiz. Zap, Avaşîn ve Metîna savaşı bunun merkezinde yer alıyor, öncülüğünü yapıyor. Bu açık bir gerçek. Bu anlamda Kürtlerin de aslında kaderini belirleyen bir savaş diyebiliriz. Aslında kader belirleme, 15 Ağustos ’84 Atılımı’yla başladı, kendisini 38. yılın sonunda böyle bir zirveye taşıdı. Kader nasıl şekillenecek, tarih nasıl yazılacak, sonuç nasıl olacak; bunu Zap, Avaşîn ve Metîna’daki savaşın sonucunda göreceğiz. Savaşı böyle anlamak gerekli. 4 aylık bilanço ortada. Zaten günlük olarak karargahımız bilançoları verdi. Haftalık, aylık verdi. Her ay eklendi verdi.
KARADAN DURUMLARI PERİŞAN
- ay tamamlandı. Şimdi 5. aya girmiş durumdayız. 4. ayın toplu bilançosunu da verdi. İnsan şöyle sorabilir öncelikle; acaba 4 ay savaşmayı planlamış mıydı bu saldırı ve işgal savaşını başlatanlar? Ne kadar sürede sonuç almayı umut ediyorlardı, hesap ediyorlardı? Fakat neyle karşılaştılar, bunu görmek lazım. Aslında 4 ay değil 4 hafta bile öngörmemişlerdir. Dört günde tamamlayalım, hızla bitirelim ve bir zafer kazanıp kendimizi onun sonuçlarına göre siyasi etkinliğe kavuşturalım, hesabı yaparken dört ayda herhangi bir sonuç alamadıkları gibi tam bir çıkmaza girdiler, tam bir batağa saplandılar. Tam bir tıkanış içerisinde, teprenemez hale geldiler. Öyle ki, -bunu hep ifade ettik- göğüs göğüse bir savaş var. Mevzi mevzi karşı duruluyor. Hareket ettiklerinde gerilla vuruyor. Karadan çok fazla bir şeyi yapabildikleri yok. Hava gücüyle gerillanın etkinliğini, koordineli tim ve tünel savaşının etkinliğini kırmaya çalışıyorlar. Aslında gerilla çok önemli bir taktik açılım geliştirdi; koordineli tim ve tünel savaşıyla oldukça etkili de oldu. Sonuç alıcı da oldu, ağır darbeler vurucu oldu. Şimdi o onun etkisini yasak silahlarla, hava saldırılarıyla, teknik güçle kırmaya çalışıyorlar. Karadan durumları perişandır. Her gün gerillanın kameraları çekiyor, gösteriyor. Ne durumda olduklarını, nasıl bir perişan konumda bulunduklarını tüm kamuoyu izliyor. Bilançolar da bunu ifade ediyor, bilançolar da belirlendi. Karargahımız üzerinde duruyor. Dört ayda bin 454 gerilla eylemi olmuş. Yani bu her aya kaç eylem düşüyor? Dar bir alanda… Evet, savaş alanı biraz geniş, ama bütün Kürdistanı savaş alanı olarak ele aldığımızda mevcut eylemlerin yapıldığı alan çok dar bir alandır. Öyle bir alanda bu kadar eylem. Demek ki adım attığında vurulmuş düşman. Yani adım attığında vurulmuş. Bu kesinlikle azımsanacak, küçümsenecek bir durum değil. Savaşın düzeyini gösteriyor. En fazla yarısını netleştirebiliyor gerilla.
Bin 871 cezalandırma deniliyor. Birçok cenaze ellerinde kaldı. Zaten ailelerle ilişki kurduklarını da açıkladılar gerilla kaynakları. Bu yarısı sayılabilir. Diğer açıklanamayanlar daha fazla 2 bini bulmuş. Tabii rütbeliler var, kontralar var, imha edilen güçler 6 helikopter, iki tank, 10 zırhlı araç, 32 dron… Birçok teknik malzeme hem imha edilmiş hem de el konmuş bir kısmına. Bunlar açık gerçek.
Bunlara karşı HPG ve YJA Star’ın o savaş zemininde 84 şehidi var. Yani başka zamanlar, savaş ortalaması değerlendirildiğinde gerçekten de farkı çok önemli bir düzeyde. Gerillanın performansının, vuruş gücünün ne kadar etkili hale geldiği, koordineli tünel savaşının ne kadar darbe vurduğu AKP, MHP faşizmine, Türk ordusuna, çetelerine. Ne kadar sonuç alıcı olduğu, bu salt işgalci, saldırgan gücü ne duruma düşürdüğü ortada. Bu net bir biçimde görülüyor. Çok önemli. Bunu zaten AKP, MHP faşizminin arayışlarında, çeşitli yönelimlerinde de içine girdiği durumu, aslında Zap, Avaşîn ve Metîna savaşında yaşadığı çıkmazı, yenilgiyi görebiliyoruz yani.
SAVAŞ SUÇU İŞLİYORLAR
Birçok kez de değerlendirdik. Bu geçen süreçte de bunlar açığa çıktı, görüldü. Nelerde görüyoruz? Bir; suç işliyorlar; savaş suçu işliyorlar. Zaten varlıkları suç da. Kürdistan’daki varlıkları suç. İşgalcidir, soykırımcıdır. Kan döküyorlar; bu suç durumudur. Fakat ondan da öte savaş suçu işliyorlar. Suç oluşturan silahlar kullanıyorlar, kimyasal silah kullanıyorlar, fosfor bombası kullanıyorlar, taktik nükleer bomba kullanıyorlar. Bu süreçte bin 532 defa bunları kullanmışlar tünellere karşı. Düşünelim; bin 532 saldırı yapmışlar. Savaş suçu oluşturan silahlarla, ki bunların hepsi NATO devletlerinden alınmıştır. Kimisi parayla alınmış belki ama büyük çoğunluğu NATO’ya ait silahlar verilmiş. Önce de açıklamasını yaptık. Kürt halkı, kamuoyu; NATO yönetiminden de, ABD yönetiminden de hala yanıt bekliyor. İlgili bütün devlet yönetimlerinden de… Çünkü gerçekten de belgeler var; “şurada kullandık, şunları kullandık, biz mini atom bombaları kullanıyoruz” diyorlar. Mini bomba ne demek? İşte büyük bomba bir şehre karşı kullanılıyorsa bu bir binaya karşı kullanılıyor, bir odaya karşı kullanıyor. Hatta el bombası gibi yapmışlar; yarım kiloluk, bir kiloluk… Tümden imha ediyorlar. Etkisi aynıdır. Dolayısıyla aynı derecede suç oluşturuyor.
BU SUÇUN ÜZERİNE GİTMEK GEREKİR
Bunları Türkiye yapamıyor; Amerika yapıyor, Fransa yapıyor, İngiltere yapıyor, Almanya yapıyor. Onlardan alıyor TC devleti. Rusya yapıyor, Rusya’dan alıyor herhalde bunları artık. Yani kimden ne kadar alıyorsa orasını bilemeyiz tabii. Ama açığa çıkartılması gerekli bu durumun. Bu suçun üzerine daha fazla gitmek gerekli. Birçok değerli aydın siyasetçi bu gerçeğe değiniyor. Uluslarası kurumlar görevlerini yerine getirmeye çağırdılar, çağırıyorlar. Önemli, anlamlı ama daha fazla tepki vermek lazım. Bununla ilgili kurumları daha çok harekete geçirmeye çalışmak, bu durumu daha çok teşhir etmek, deşifre etmek gerek. Bu TC devletinin suç işleme hakkı yoktur. Kürt’ü soykırıma uğratmak hiç kimsenin hakkı değil. Kürtler ufak bir şey yaptığında hemen açıklama yapıyorlar; TC’’nin güvenlik sorunlarını anlıyoruz, diye. Ama TC çocuk, kadın, yaşlı demeden katliam üzerine katliam yapıyor; Başûr’da yapıyor, Rojava’da yapıyor, Bakur’un zaten her yerinde yapıyor, Rojhilatlıları da katlediyor; çıt yok hiç kimseden. Bu dünya Kürtlere ne veriyor, Kürtlerden ne isteyecek, onu insan merak ediyor. Kürde ne verdi de ne isteyecek? Kürtlere terörist, şu bu diyorlar. Ne derse desinler, kendileri Kürt’e ne vaat ediyorlar ki Kürtlerin neye uymasını istiyorlar? Adeta Kürt’ün katledilmesi TC’ye serbest edilmiş. Destek veriyorlar sonuna kadar, çıkar elde ediyorlar. Buradan sömürü yapıyorlar, şunu bunu alıyorlar.
Fakat bunun ötesi var. Bu silahlardan da öteye bir de sonuç ortada; bir süredir, haziran sonundan bu yana, temmuz-ağustos boyunca Tayyip Erdoğan fır dönüyor dünyada. Yani bir oraya, bir oraya, bir oraya. Takla atmadığı yer yoktur. Yardım dilenmediği devlet kalmadı. Hem katliamcı saldırılar yaptı. Perex’te yaptı, Zaxo’ya saldırdı, Qamişlo’da yapıyor, Kobanê’de yapıyor, 4 çocuğu katlediyor. Her gün katlediyor, sadece 4 çocuk değil. Her gün gece gündüz saldırı halinde sürekli katliamlar yapıyor ve herkesten de bunun için yardım ve destek istiyor. Bir; silah yardımı desteği istiyor, iki; siyasi destek istiyor saldırı için. Karşı çıkmamalarını sağlamaya çalışıyor. Herkesi susturuyor. Herkesin ağzına bir parmak bal çalıyor, bir şeyler veriyor; Türkiye’nin bir değerini satıyor ve susturuyor. Bu ne kadar zorda olduğunu, nasıl bir çıkmaz ve çözülüş içinde olduğunu gösteriyor. Yani savaşta suç silahlarını kullanması Kürdistan’ın her bir tarafına, yediden yetmişe tüm Kürtlere saldırması, bütün devletlerden destek-yardım dilenmesi, Zap savaşında AKP-MHP faşizminin, TC devletinin nasıl bir çıkmaz ve çöküşü yaşadığının açık göstergeleri oluyor.
NE YAPARLARSA YAPSINLAR KÜRT HALKINI DURDURAMAYACAKLAR
Bundan daha fazla ne olacak? Böyle bir çabayla ayakta kalmaya çalışıyor ama nafile. Kesinlikle bu çabalar herhangi bir sonuç vermeyecek. Gerilla çizgiyi tutturdu, kendini yeniledi, direnme gücü ortaya çıkardı. Kürt halkı, gençleri faşizme karşı AKP-MHP soykırımcılığına karşı nasıl direnmek gerektiğini gördü, öğrendiler. Savaşçılığın nasıl yapılabileceği görüldü. Savaşçı olarak yaşanabileceği ve kazanılabilecek kanıtlandı. Bundan sonrası bu yönlü gelişme olacak. Ne yaparlarsa yapsınlar Kürt kadınlarını, gençlerini, halkını durduramayacaklar. İşgale, işgalci, soykırımcı saldırıya karşı sonuna kadar zafer çizgisinde bu halk direnecek. 15 Ağustos Atılımı ve zafer ruhuyla direnecek ve 15 Ağustos’un 39’uncu yılını tarihin en büyük savaş, en büyük zafer yılı haline getirecek. Hedefimiz bu. Bu temelde de bu yeni yıla girdik. Savaş, Devrimci Halk Savaşı stratejisi temelinde zafer çizgisinde gelişecek ve umut ediyoruz tarihi sonuçlar ortaya çıkacak.
SAVAŞI NATO YÖNETİYOR
Söylediğiniz temelde sıkışan Erdoğan, Putin’le oturdu. Sonra Suriye’de çatışmalar yoğunlaştı. Öncelikle ne oluyor ve çokça tartışılan Suriye ve Türkiye’nin birlikte hareket etmesi mümkün mü? Bu tür gelişmeler olabilir mi?
Yeni çabalar değil ama yeni gibi görünen olaylar, gelişmeler var. AKP-MHP faşizmi Medya Savunma Alanları’nda, Kürdistan dağlarında sıkıştıkça dünyanın dört bir yanında fır dönüyor, destek arıyor. Aradı da. NATO’dan istiyor, NATO karşıtlarından istiyor. Geçmişte Çin’le ilişkiler yürüttüler, şimdi Rusya ile, İran’la ilişkiler yürütmeye çalışıyorlar NATO’dan aldıkları gibi. Tahran’a koştular, ardından Soçi’ye. Zelenski’nin yanına da koştu sonunda Tayyip Erdoğan. Zaten NATO’yla ortak çalışıyorlar. Bu konuda NATO’nun, AKP-MHP soykırımcılığına karşı herhangi bir açıklamasını duymadık. Destek veriyor sürekli. Savaşı NATO yürütüyor; öyle görülüyor. Suç silahlarının kullanımında da suç ortağı oluyor . Bunu yönetimimiz defalarca açıkladı. Biz son Erdoğan-Putin görüşmesi ardından saldırılar biraz daha arttı. Çeşitli değerlendirmeler oldu. Daha birçok boyutta görüşme yaptıklarına, anlaşma imzaladıklarına dönük Rusya tarafından da açıklamalar gelişti. Bunlardan bir tanesi Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük yeni bir işgal saldırısı geliştirme idi. Bu yönlü Rusya’nın ihtiyatlı yaklaşımı ortaya çıktı. Bilgi alabilen bazı çevrelerin açık ya da imalı şeylerinden biraz ertelendi gibi hava çıktı. Kışa doğru öyle bir şey olabilir, gibi yazıp söyleyenler oldu AKP’nin kalemşörlerinden. Şimdi savaş o sahada tırmanıyor. Bir boyut odur. Ertelenecek denildi ama düşük yoğunluklu bir biçimde devam ediyor ve gittikçe yoğunluk artıyor. Bir bu var. Savaşta gelişme var. Diğer yandan siyasi olarak görüşmelerde yeni açılımlar var.
Savaş yönündeki gelişmeler, Medya Savunma Alanları’nda Başûr’a dönük olduğu gibi işgalci saldırıdır. Efrîn’de, Serêkaniyê’de, Girê Spî’de olduğu gibi bütün sınır hattında saldırı yapıyorlar durmadan, her gün bombardıman yapıyor. Köyleri vuruyor, evleri vuruyor, çocukları katlediyor. Her gün şehit veriyor Kuzey ve Doğu Suriye halkları. Qamişlo’daki saldırıda da Rojhilatlı KODAR kurucularından Rêzan Cawîd ve Dijwar Kobanê’nin şehit düştüğü açıklandı. KODAR Eşbaşkanı’ydı Rêzan Cawîd.
SALDIRILAR DERSİM FERMANI TEMELİNDE YÜRÜTÜLÜYOR
Bugün çocukları katletmiş. Her gün böyle katliamlar oluyor. Yani hiçbir ölçü, kural tanımadan ben istediğim gibi vururum diyor AKP-MHP faşizmi ve katliam yapıyor. Her hafta nasıl katliam yaptı Zaxo’da; Kuzey ve Doğu Suriye’nin bütün sınır hattında köy ve kasabalarına dönük aynı şeyleri yapıyor.
Öncelikle bu şehitleri Rêzan Cawîd ve Dijwar Kobanê şahsında saygı ve minnetle anıyorum. Özgürlük mücadelemizin şehitleridir. Kürt halkının, insanlığın şehitleri. Demokratik dünyanın şehitleridir bunlar. Yani çocuk olur, yaşlı olur. Bu mücadeleye henüz katılamıyor, yürütemez durumda olabilir ama saldırgan soykırımcıdır. Bütün Kürt varlığını düşman görüyor, hepsine saldırıyor, katlediyor. Tesadüfen olmuyor, bilinçli yapılıyor. Bu insanlar Kürt oldukları için, özgürlük mücadelesi yürütme potansiyelini taşıdıkları için katlediliyorlar. Dersim’de nasıl katledildi çocuklar? Küçük çocuklar, ana rahmindeki, karnındaki çocuklar nasıl süngülendiler? İlke şuydu; gelecekte Kürtlük idealini beyninde, ruhunda taşıma ihtimali olan herkes katledilmelidir. Ankara’daki yönetim, Dersim soykırımı için böyle ferman çıkardı. Dersim’de böyle soykırım yürütüldü. Kürt Soykırımı’nın esası budur. Bugün Kuzey ve Doğu Suriye’deki Kürt çocuklarına, diğer halklardan bütün çocuklara yöneltilen saldırı da Dersim fermanı temelindedir. Aynı saldırıdır. Ve hepsi ki Kürt halkının, insanlığın, özgürlük ve demokrasi güçlerinin şehitleridirler. Bu şehitleri saygı ve minnetle anıyorum.
FAZLASIYLA MİSİLLEME HAKKI VAR
Buna karşı bir duruş var, mücadele var. Önemli, anlamlı böyle bir mücadeleyi de selamlıyorum. Özellikle Efrîn Kurtuluş Güçleri’nin; HRE’nin eylemleri önemli. Son dönemlerde gelişti. Bütün başarılarını kutluyor, HRE savaşçılarını selamlıyorum. QSD’de de tutum geliştiriyor, geçmişteki gibi değil. Şimdi misilleme hakkını kullanıyor. Hakkıydı aslında. Şimdiye kadar kullanmamış ise o değerlendirilmeli. Niye kullanıyor diye hiç kimse bir şey diyemez. Misilleme hakkını kullanıyor. Fazlasıyla bu hakkı var. Daha da etkili kullanabilir ve önemli sonuçları alabilir. Bunu rahatlıkla söyleyebiliriz ve yapabilmeli de.
Diğer yandan Kuzey ve Doğu Suriye halkları, Rojava halkımız biraz gerçekleri gördü. Tartışmalar son dönemlerde gelişti. Basın veriyor, izliyoruz. Önemli, anlamlı. Gerçekleri biraz daha yakından görme var. Yani bu dünyada mücadele ederek, savaşarak bunun için bilinçlenip örgütlenerek yaşanabilir. Başka türlü yaşam yok. Şu bana şunu versin, bunu versin demekle bir şey alınmaz. Kimse kimseye bir şey vermiyor. Herkes mücadele ederek kendisi kazanıyor. Kendi özgürlüğünü kendisi yaratıyor, kendi güvenliğini kendisi sağlıyor. Bunlar daha iyi görüldü, anlaşıldı; bu gözleniyor. Önemlidir, anlamlıdır. Her türlü saldırı, işgal saldırısı karşısında öz savunmasını geliştirmek üzere bir bilinçlenme, örgütlenme, donanım hazırlıkları var. Bunlar önemli. Bütün halklar özellikle Rojava Kürtleri iyi bilmeliler ki ancak örgütlendikleri, kendilerini eğittikleri ve mücadeleyi göze aldıkları oranda bu dünyada var olabilir ve özgür yaşayabilirler. Başka yolu yok bunun. Kimse kendilerine bir şey vermez. Bu temelde yönetimimizin çağrıları oldu. Önemliydi. Biz katılıyoruz o çağrılara. Başta kadınlar olmak üzere yine Kuzey ve Doğu Suriye gençliğinin görev ve sorumluluğunu sahiplenme temelinde tüm halklar bu saldırganlığa karşı duracaklar. Şimdi de daha fazla da saldırı olası olursa duracaklar; kışın da olursa karşı duracaklar. Direnecekler ve AKP-MHP faşizmini, TC soykırımcılığını yenilgiye uğratacaklar. Hedef bu, çizgi bu. Bunun dışında, bunun gerisinde bir durum kabul edilemez, anlamlı da değildir. Bunun böyle bilinmesi lazım. Bu temelde
Kuzey ve Doğu Suriye halklarını selamlıyor ve kendilerini her türlü saldırı karşısında bilinçlenerek, örgütlenerek, öz savunmasını geliştirerek direniş içerisinde olma ve kazanma çağrımızı yineliyoruz. Bu önemli.
TC-ŞAM GÖRÜŞMELERİ NE ANLAMA GELİYOR?
AKP-MHP faşizminin arayışları, Rusya’yla, İran’la, bilmem Suriye’yle görüşmeleri ne durumu ifade ediyor, ne anlama geliyor? Gerçekten henüz erken. Çok bir şey söylemek zor. Fakat TC ile Şam yönetiminin görüşmüş olması, dışişleri bakanları düzeyindeki şeyler önemli. Bir defa çeteleri bile rahatsız etti bu durum. Yürüyüşe geçtiler, protesto ettiler, Türk bayraklarını yaktılar, ortalık karıştı. Daha fazla da karışacak gibi görünüyor.
Şunu söyleyebiliriz; böyle bir ittifakın, görüşmenin, giderek ilişkilenmenin arkasında kimler var, NATO bu işin neresinde, Rusya ne tür rol oynuyor, İran ne tür rol oynuyor, anlamak istiyoruz tabii. Yani İran, Rusya bir taraftan AKP-MHP faşizminin, TC devletinin tehlikelerinden, şundan bundan söz ediyorlar, diğer taraftan eğer böyle bir şeyi geliştiriyorlar ise AKP-MHP faşizminin Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük işgalini bu temelde geliştireceklerse çok tehlikeli, çok kötü bir durum. Bir taraftan Kürtlerle, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimiyle ilişkide bulun, görüşmeler olsun -çünkü bunlar açıklandı; Özerk Yönetim daha önce görüşüyoruz dedi-, PKK ve KCK olarak biz de bu yönlü çabaları anlamlı bulduğumuzu, değerli bulduğumuzu ve desteklediğimizi açıkladık. Bunlar da hala gündemde olan durumlardır. Biz aynı görüşümüzdeyiz. Bir yandan bu olurken diğer yandan buna karşı Türkiye desteklenerek yeni saldırılara yöneltiliyor ise kötü olur. Bu tehlikeli. Kendileri zarar görürler. Öyle olacağını çok sanmıyoruz. Bir defa TC-Şam görüşmelerinin esasının PKK karşıtı, Kürt karşıtı, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi karşıtı bir görüşme olduğu kesin. TC’nin başka bir sorunu yok çünkü. AKP-MHP’nin başka bir sorunu yok. Sadece tek sorunu budur. Bu temelde Şam hükümetinden, Esad yönetiminden destek istiyor. Ne kadar alınacak böyle bir şey? Bir ilişki, ittifak ne kadar oluşacak? Bu kadar düşmanlıktan sonra Kürt’e karşı ittifak yapabilirler. Geçmişte çok yaptılar, fakat aralarındaki bu kadar sorunu nasıl çözecekler? Çok net değil. Bu öyle kolay gerçekleşecek bir durum değil.
SURİYE TC’NİN KÜRT DÜŞMANLIĞINA ALET OLMAMALIDIR
Biz şunları söyleyebiliriz; Şam yönetimi için biz her zaman Kuzey ve Doğu Suriye ile siyasi bir çözümle Suriye Demokratik Birliği içinde çözümün bulunmasıyla sorunların çözülmesinden yana olduk. Doğru olan buydu. Şunu da ifade edebiliriz; aslında Suriye yönetimine de değil, TC’ye de diyelim ama Suriye yönetimi için; geçmişi bir irdelesin. Mevcut Suriye devletinin en ayakları yere basar anı, Kürtlerle olumlu ilişki geliştirdikleri andır. PKK ile dostluk ilişkisi içinde oldukları zamandı. Bunu unutmamalılar hiçbir zaman. TC’nin Kürt düşmanlığına alet olmamalılar. Yani oradan kendilerine herhangi bir şey gelmez. Benzer durum Rusya ve İran için de geçerli. Türkiye’den bazı bakımlardan yararlanabilmek için NATO’yla, aralarındaki çelişkileri Türkiye üzerinden bir biçimde yürütebilmek için Kürtleri pazarlık konusu yapacaklarsa buradan bir sonuç alamazlar. Türkiye’yi NATO’dan koparamazlar. Bugün NATO içindeyken kendileriyle böyle ilişkiye girenler, yarın kendilerine karşı her türlü ilişkiye girerler. Bunu da iyi bilmeliler. Bu güçler daha dikkatli, duyarlı olmalılar. Biz dikkatle izliyoruz. Olumsuz şeyler, yanlış şeyler yapılmaması temennisi içindeyiz.
Son olarak şunu da söyleyeyim; bu konuda AKP-MHP faşizmi, TC devletinin dünyada ilişki kuramadıkları, kapısına gitmedikleri, destek istemedikleri hiçbir güç kalmadı. Kime karşı? Kürtlere karşı? Niçin? Kürtleri katliamdan geçirmek için. Sen bu kadar Kürt düşmanlığı yap, Kürtlere karşı herkesle ilişki, ittifak kur, ondan sonra Kürtlere de bu dünyada hiçbir yaşam imkanı bırakma. Kürtler birisine merhaba diyorlarsa, “vay hainler” de. Hain kim? Kim kime ihanet ediyor? Kürtler şimdiye kadar Türklere ihanet edecek hiçbir şey yapmadılar. Türk halkının, ülkesinin, özgürlüğünün çıkarlarına zarar verecek hiçbir ilişki ve ittifak içerisine girmediler. İkide bir ihanetle suçlamak aslında kendi gerçeklerini yansıtıyor. Hainin kim olduğunu, düşmanlığın nasıl yapıldığını burada net görüyoruz. Kürt’e karşı bu herkesle ittifak yap, açıktan Kürtleri katletmek için destek iste. Kürtleri katletme anlaşmalar yap. Kürtler bunları görmüyorlar mi yani? Ondan sonra da Kürt kardeşliğinden söz et. Herkes şaşkınlıkla bakıyor. Ne kardeşliği? Sen katlediyor, soykırım yapıyorsun, özel savaş temelinde her türlü alçakça, vahşi saldırıları yapıyorsun. Kimsenin bu dünyada kimseye yapmadığı, hiçbir insanın başkasına yapmadığını sen Kürtlere karşı yapıyorsun. Ondan sonra da Kürt kardeşliğinden, şundan bundan söz ediyorsun. Bunun gerçekle hiçbir alakası yok. Bunları Kürtler kayda geçiriyor. Yani unutmasın ki bu TC devletinin yöneticileri Kürtleri bu dünyada yenemeyecekler. Öyle Ermenilere yaptıklarını, Süryanilere yaptıklarını Kürtlere yapamayacaklar. Ne dünya o dünya ne de Kürtler o kadar zayıf konumdalar. O zaman hepsinin hesabını verecekler. O hesap günü yaklaşıyor. Bunu net söyleyebiliriz.
AKP-MHP faşizminin saldırdığı, tehdit olarak gördüğü başka bir güç olan HDP, mücadelesini sürdürüyor. Ayın 25’inde demokrasi ittifakı temelinde açıklama yapmaları bekleniyor. Şu anki mevcut politikalara karşı HDP’nin sürdüreceği politikaları, tutumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
HDP’nin bir duruşu var; bir çabası, mücadelesi de var. Kongre oldu, kongreden sonra mitingler yapıldı. Zaman zaman etkili çıkışları oluyor. Etkili de oluyor yani, önü açıktır. Aslında Türkiye’nin geleceği HDP’nin ellerindedir demek bir abartı olmayabilir. Çeşitli güçler savaşıyor, mücadele ediyorlar ama HDP böyle bir konumda mevcut durumda. Kendilerinin de bu yönlü bir tutumları, direnişleri var. Önleri açık. İktidar çöküyor; iktidar olacak muhalefet yok. Zaman da hızla ilerliyor. Bunu herkes görüyor. AKP-MHP’nin günleri sayılı, öyle bir konuma gidiliyor. Şu görülüyor yani AKP-MHP’den sonra Türkiye’de aynı zihniyet ve siyasete sahip olan Kürt düşmanı, sömürgeci, soykırımcı, sahte demokrat zihniyetle siyasete sahip olanların iktidar olmasının hiçbir anlamı olmaz. Böyle olacaksa AKP-MHP değişmez düşmez. O halde AKP, MHP düşecek, Türkiye’de yönetim değişecekse bu alternatif HDP’dir. Hep son dönemlerde bu gerçeği daha iyi görmüş görünüyor. Buna göre kendisini daha iyi hazırlıyor. Kongredeki “biz çözeriz” tutumu önemliydi. Temel sorunları ve çözüm yollarını programlanmış. Bunlar önemli duruşlar.
Üçüncü ittifak olarak demokrasi ittifakını da temsil ediyorlar. Bu yönlü çabaları da var. Açıklama yapacağız diyorlar. İyidir bunlar. Daha çok geliştirilmesi gerekiyor, kendilerine daha çok güvenli olmalılar, daha çok geliştirmeliler. Şunları söyleyebilirim: Bir; ittifakı daha büyütmeliler, daha geniş bir yaklaşım içerisinde olabilirler. Niye? Çünkü gün, onların günüdür. En asgari demokratikleşme ilkeleri temelinde bir programla herkesin karşısına çıkmalılar. Demokrasinin en küçük yanlarını bile isteyen herkesle ittifak yapabilmelidir. İlla birçok ilkeyi birleştirip, bu ilkelerde birlik olanlarla, kabul edenlerle birleşiyoruz dememeli. Öyle ittifak olmaz. Demokrasi, ittifak, asgari ilkeler deniliyor; iki, üç, üç, dört madde şey yaparsın ve bu temel demokratik ilkeleri ifade eder. Burada herkesle birleşilir, böyle bir genişlik lazım.
MÜCADELE ETTİĞİ İÇİN HERKES HDP’YE BAKIYOR
İki; çok daha yoğun çaba gerekli. Çalışma için, mücadele için, insanlara birebir gidebilmeleri için daha aktif olmalı, daha fazla gücü seferber etmeliler. Evet, tutuklamalar oluyor, baskılar var, mevcut faşist yönetim engeller oluşturuyor, insan bunu görüyor ama bunlarla mücadele edilmeli. Mücadele de HDP’yi geliştiriyor, güçlendiriyor, büyütüyor. Mücadele ettiği için HDP HDP’dir. Şimdi herkes ona bakıyor. Türkiye’nin geleceğini onda görüyor. Mücadele etmeseydi hiçbir şeyi yapamazdı.
Bir diğeri şunlar görünüyor, HDP de bunlara dikkat etmeli, Türkiye’nin tüm demokratları bu gerçeği görüp dikkat etmeli. Tayyip Erdoğan’ın bu kadar fır dönmesi, Tahran’a, bilmem Ortadoğu’nun çeşitli güçlerine, bilmem Rusya’ya şuraya buraya gitmesi, her yerden para toplamaya çalışması, ki Katar’dan aldığı söyleniyor, Suudi’den almış, Rusya’dan almış bir oldu bitti seçimiyle bir hava yaratıp kazanmak için. Yoksa Türkiye’nin ekonomisini filan düzeltmek için değil.
Diğer yandan ne kadar sahte şeyler yapılıyor? Alevi toplumuna dönük söyledikleri ortada. Çok ilginç. Yani bu kadar katliamdan, baskıdan, intihardan sonra şimdi güya Alevi toplumunun en iyi savunucuları haline kendilerini getiriyorlar. Bunların hepsi çok basit oy avcılığı olduğu açık. Yani böyle bir duruma gelmişse AKP-MHP, ne kadar zor durumda? Çökmek üzere. Kurtuluş için şey yapıyor.
İki; Türkiye’nin artık böyle bir sürece girdiği görülüyor. Yani bunu herkes görmeli, demokratik güçler görmeli, HDP de görmeli. Yani bu demokrasi ittifakı önemli. Onun hızla genişletilmesi önemli. Böyle şu zamana, bu zamana yayılarak değil, 24 saat bile çok önemli bir zaman böyle bir süreçte. O halde tempo gerekli, hız gerekli. Yani bu kitlelere ulaşabilmek gerekli.
DEMOKRATİKLEŞMEYEN TÜRKİYE ORTADOĞU’YA BELADIR
Burada çeşitli toplumsal kesimlere de şunu söylemek isterim. AKP-MHP’nin Kürtleri kandırması zordur artık. Sahte bir biçimde CHP, İyi Parti diğerleri kandırmak istediler. Bunlar da yapamadılar. Gerçekten o bazıları var, niye bu kadar alet oldu Babacan? Diğerleri İyi Parti’nin bilmem başkalarının, yani yakın geçmişte çok önemli sorumlulukları olanların siyasi şeylerini, onu da anlayamadık. Aslında bir yenilik geliştireceklerse kendi başlarına olmalıydılar. Demokratik güçlerle, alternatif güçlerle ittifak oluşturmalıyız dediler. Öyle değil. En çok devletle teşhir olmuş, deşifre olmuş, en fazla şoven milliyetçi zihniyette olanlarla ittifak yapıyorlar. Kim olduklarını daha başta göstermiş oldular. Aslında olumsuzladılar. Kendilerine faydasına olmadı. Yanlış yer seçtiler gibi geliyor bana. Kimsenin adına konuşmak istemem ama kendiler bilirler. Yakın gelecekte yanlış yaptıklarını herhalde anlarlar, ifade ederler. Bu da önemli bir durum. Fakat toplumsal kesimler daha duyarlı olmalılar. Yani Kürtler daha iyi bir birlik ortaya koymalılar. İyi tanımalılar bu iki güç de. Demokratik değişim ve dönüşüm, demokratik devrimde ısrar edilmeli. Alevi toplumu hiçbir oy avcılığına fırsat vermemeli. Soykırım uygulanıyor Aleviler üzerinde. Aynı Kürtler gibi, yani hiç farkı yoktur. Karasu arkadaş söyledi; eğer hızla tedbir almazlarsa çok yakın gelecekte bir daha geri dönüşü olmayan bir soykırımı yaşayacaklar, yok oluşu yaşayacaklar. Kendine gelmeli, gerçeği görmeliler.
Kadın kitlesinin bir tutumları var; İstanbul Sözleşmesi ile iktidara karşı bir tutum aldılar ama yine AKP’yi destekleyen bir sürü kadın kesimleri var, onlara hitap etmeleri gerekiyor. Bu muhalefet AKP’ye muhalefet etmiyor. Demokrasi İttifakı’na girmeliler. İşçi ve emekçiler, sendikalar demokrasi ittifakına girmeliler. Yani bu ittifakı genişletmek, demokratik birliği genişletmek için çaba lazım. Demokrasi istiyorum diyenler tutarlı olmalı. Geçmişi göz önüne getirmeliler. Kim demokrasi getirir, kim getirmez; görmeliler. Öyle takım tutar gibi bir yerlere angaje olup hep kalmamalıdır. Biraz değişimci dönüşümcü olmak gerekiyor. Radikal olabilmek lazım. Yenilik gerekli. Herkes kendini yenileyebilmeli. Türkiye’nin yenilenmeye ihtiyacı var. Demokratik devrime ihtiyacı var. Demokratik yönetime ihtiyacı var. Demokratikleşmeyen Türkiye kendisine de, Ortadoğu’ya da, bütün dünyaya beladır. Dünya ile karşı karşıya gelir ve çöker. Bunun için AKP-MHP Türkiye’yi felakete götürüyor dedik ve götürdü de zaten. Buradan kurtarmak lazım. Herkes sorumluluk duymalı. Amiyane deyimle elini taşın altına koymalı. Demokratik duyarlık, tutarlılık herkeste gelişmeli. Türkiye toplumu, halkları, işçi emekçileri, ezilenleri herkes şey etmeli. Açlık var, yoksulluk var diyorlar. Avuçları birbirine geçmiş, sakallarını uzatıyorlar ki zayıfladıkları görülmesin diye. Açlıktan, yokluktan! Bunu görmüyor muyuz? Yoksa hepsi DAİŞ’li olmadı herhalde. Ama durum bu. O halde herkes daha çok sorumluluk duymalı, daha derin düşünmeli, doğru yaklaşım geliştirmeli. Demokrasi ittifakında birleşme, demokratikleşmeyi, demokratik alternatifi, herkesin özgürce yaşayacağı bir demokratik birliği, demokratik Türkiye’yi yaratmayı hedeflemeliler. Böyle olursa AKP-MHP’nin de yapacağı bir şey yok, onun bir izdüşümü olan 6’lı masanın da yapacağı bir şey yok. Tayyip Erdoğan, Esad yönetimiyle görüşünce Kılıçdaroğlu dedi aa bizim çizgimize geldiler. Yani hiç bir sorun kalmadı. Ha AKP, ha CHP. Ha Erdoğan ha Kılıçdaroğlu. Öyle demek oluyor. Böyle olamaz, CHP’liler biraz akıllı düşünsünler. Kılıçdaroğlu’nun da eğer yönetim olacağım, diyorsa böyle olamayacağını bilmesi lazım. Olamaz yani. Yani kendisi boşuna şey yapıyor. Olsa bile iktidarda kalamaz. Çünkü herkesin gözü açıldı ve mücadele ediyor. Dolayısıyla herkesin daha tutarlı, duyarlı olma, demokrasi ittifakını büyütme, HDP’nin böyle bir şeye çok daha güçlü ve öncülük etme görev ve sorumluluğu var. Bunun gerçekleşeceğine inanıyoruz.
FAŞİZMİN ALTERNATİFİ HBDH’DİR
HDP’nin yanında HBDH var. Özellikle son 6-7 yılın en önemli örgütlerinden biri oldu. Mücadelesiyle ciddi bir gelişim gösterdi. Özellikle AKP-MHP faşizmi çöküş sürecine girerken HBDH’nin üstlenmesi gereken görevler nelerdir?
HBDH milislerinin eylemlerini selamlıyorum. Başarılarını kutluyorum. İşte çok yakında Ağrı’da Ulaş Alankuş isimli devrimci gerilla şehit düştü. Ulaş Alankuş’ ve onun şahsında tüm HBDH şehitlerini saygı, sevgi ve minnetle anıyorum. Gerçekten de önemli bir duruş vardır. Ulaş Alankuş’un hayatı da Türkiye gençliğinin nasıl hareket etmesi gerektiğini gösteriyor. Suruç direnişçileri içerisinde, oradan çıkmış, Medya Savunma Alanları’nda, diğer yerlerde gerillacılık yapmış, Kürt Özgürlük Gerillası ile omuz omuza, Türkiye’nin demokratikleşmesi için savaşa girmiş. Bu örnek bir durum. Türkiye’nin gençleri, kız erkek bütün gençliğinin örnek alması gereken tutum bu, davranış bu.
HBDH, önemli bir mücadele yürütüyor tabii, faşizmden hesap soruyor. HBDH milislerinin belli bir eylemliliği var. Kuşkusuz eleştirilebilir, eksik görülebilir. Biz de eksik olarak görüyoruz. İstiyoruz ki çok daha büyük olsun, daha hızlı gelişsin, her alanda faşizme karşı daha güçlü eylemler olsun ve ayaklanılsın. Bu AKP-MHP faşizmi de, ona yol açan bu erkek egemen, Kürt düşmanı, faşist, soykırımcı zihniyet ve siyaset yok olsun, Türkiye bütün bunlardan kurtulsun, yenilesin kendini, zihniyet devrimi gerçekleştirsin, demokratik devrim yaşasın, demokratik sisteme sahip olsun. Ama bunlar mücadeleyle oluyor. Daha çok sorumluluk üstlenmek, daha büyük mücadele yürütmekle oluyor. Buna ihtiyaç var. Bunun geliştirilmesi gerekli. Bu noktada sorunlar var, zorluklar var. Onları aşmaya çalışıyoruz. Mücadeleyi büyütmeye çalışıyoruz. Ama mevcut haliyle de açıkça görülüyor ki AKP, MHP faşizmine karşı Türkiye’nin dört bir yanında savaşan tek güç HBDH’dir? Halkların Birleşik Devrim Hareketi’dir. Yani faşizmin alternatifi HBDH’dir esas olarak. Motor güç o. Böyle bir mücadele de yürütüyor. Yani giderek gelişiyor. Kadınlar mücadeleye daha çok ilgi duyuyorlar. Gençlik daha çok katılıyor. Bunu büyütmemiz gerekiyor.
Burada söyleyeceğimiz şey şu; el birliği ederek bu mücadeleyi daha çok büyütmek, geliştirmek. Faşizmden yaptıklarının hesabını misli ile soran bir antifaşist devrimci savaşı her alanda geliştirmek lazım. Bu bizim boyun borcumuz, görevimiz. Çünkü Kürtlerin de bütün Türkiye halklarının da temel görevi. Bunu HBDH öncülük ismiyle yapıyoruz. HBDH buna öncülük ediyor. Bu daha da gelişecek. Bu anlamda önemli, anlamlı. Herkes dağılır, parçalanır diye bekliyordu, fazla bir şey yapamaz sanılıyordu ama bu tür hesap yapanların hesapları bozuldu. Gerçekten önemli bir anlayış çıktı, birlik oluştu, dayanışma oluştu. Devrimci dayanışma, yoldaşlaşma ileri düzeydedir. Bu, savaşla oluyor, pratikle oluyor; başka şeyle değil. Şunu bunu paylaşma ile olmuyor. Daha çok mücadele etmek, daha çok mücadeleye katkı sunmak, daha fazla görev ve sorumluluk üstlenme bilinciyle oluyor. HBDH’de böyle bir yoldaşlaşma ortaya çıkmıştır. Gerçekten de halkların, emekçilerin, devrimcilerin en iyi dayanışması mevcut durumda HBDH’de kimlik, kişilik kazandı. Bunu da herkes görmeli.
Bu temelde HBDH’nin şehitlerini bir kere daha anıyorum. Bütün Türkiye gençliğini HBDH’nin açtığı anti faşist savaşa daha etkili katılmaya, daha büyük savaşıp daha büyük kazanmaya çağırıyorum.