HABER MERKEZİ – 12 Eylül cuntası olarak tarihe geçen 1980 askeri darbesini derinlemesine çözümlemek, sebeplerini ve amaçlarını doğru anlamak, bilince çıkartmak hâla yarattığı tahribatlar ve bıraktığı etki bakımından Kürdistan halkı ve Türkiye halkları açısından hayati derecede önemini koruyor. Özellikle gençler açısından büyük dersler çıkartılması gerekiyor. Her şeyden önce sadece bir iktidar darbesi olarak deyip geçmemek gerekiyor. Darbenin kime ve neye karşı olduğunu, amaç ve hedeflerinin ne olduğunu, uygulamaları ve bıraktığı etkilerin neler olduğunu, buna karşı nasıl ve kimlerin direndiğini, bedelleri ve karşı mücadelesi nasıl geliştiğini, nasıl bir darbe ve düşman ile mücadele edildiğini ve günümüz açısından gerek gençliğin gerekse de bütün halkımızın nasıl ele alması gerektiğini bütün bunların mutlaka bilince çıkartılıp aktif bir mücadeleyi her açıdan geliştirmek günümüz faşizm ve zulüm düzenine karşı mücadeleyi daha anlamlı, özgüvenli ve sonuç alıcı kılacaktır. Bu açıdan 12 eylül rejimini doğru analiz etmek için bu sürece nasıl gelindiğinin bilinmesi önemlidir.
Türk ulus devleti 1. Dünya Savaşı’ndan sonra bir ırkçı, faşist ulus devlet olarak kurulmuş ve 2. Dünya Savaşı’ndan sonrasına gelindiğinde bir çok kırım gerçekleştirmiş, diktaya baş kaldırabilecek hiçbir gücün kalmadığı bir faşizm sistemini mutlak kılmıştı. Özellikle Kürtler başta olmak üzere büyük soykırımlar gerçekleştirilmişti. 1960’larla birlikte hiçbir gücün hesabında olmayan yeni bir öncü güç oluşuyordu. Tarihte ilk defa bütün savaş ve direnişlerin en çok manipülasyona uğratılarak temel vurucu güçleri haline getirdikleri gençler bu yeni düzene karşı bir direniş gücü, bir öncü güç olarak doğup gelişme oluşturmaya başladı. Bu yıllar dünya genelinde gençler öncülüğünde zulme, sömürüye, faşizme, despotizme, rant ve gasp düzeni denilen soykırım düzenine karşı isyan, başkaldırı ve ayaklanmaların gelişmeye başladığı ve gençlik hareketlerinin öncülük ettiği yıllardı.
68 kuşağı olarak bilinen 1968’e gelindiğinde gençler bu düzenin korkulu rüyası oldu
68 kuşağı olarak bilinen 1968’e gelindiğinde gençler bu düzenin korkulu rüyası oldu. Bunun böyle gitmeyeceğini ve en önemlisi de umudun yeniden doğuşu olan gençler, örgütlenerek ve en önemlisi de eyleme geçerek, asıl mücadeleci gücün gençler olduğunu ortaya koymuştur. 60’lı yıllarla birlikte sömürü ve soykırım düzeni gençlik hareketleri karşısında zorlandıkça, yeni politikalara ve faşizmi en doruklara çıkartarak kendi düzenlerini devam ettirmeye çalıştılar. Yeni politikalarla özellikle gençler ve kadınlar başta olmak üzere bütün toplumlara çok daha acımasızca yönelip teslimiyeti hakim, egemenliklerini mutlak, iktidarlığını ebedi kılmak istediler. Darbe mekaniği de bu soykırım düzeninin zorlanması ve çaresizliği olarak bir faşizm ve soykırım cenderesi olarak en acımasızca geliştirilen bir rejim sistemi olarak geliştirildi.
Bu düzenin en soykırımcı rejimi olarak kurulup gelişen ırkçı ve faşist Türk ulus devleti, daha kuruluşunun başında bu düzeni sağlam temellere oturtmak için insanlık tarihinin en vahşi soykırımlarını gerçekleştirerek varlığını faşizm ve soykırım temelinde oluşturmuştu. İşgalci, sömürgeci, kafatasçı ve faşist bir devlet olan Türk devleti; Ermeni, Rum, Çerkez, Kürt, Türkmen, Alevi, Ezîdî ve daha bir çok halktan ve inançlar üzerinden geliştirdiği katliamlarla insanlık tarihinde en çok soykırım gerçekleştiren bir devlet geleneği üzerinden varlığını kurmuş ve sürdürmüştür ve sürdürmektedir.
Faşist askeri darbeyle gençlik önderleri katledildi, idam edildi fakat gençliğin mücadelesi durdurulamadı
1960’larla birlikte bu kafatasçı, faşist rejime karşı gençler isyanın adı olmaya başladılar. 1960’larla bu düzenin ortadan kaldırılmasına artık gençler önderlik ediyor ve gençlik hareketleri bunun öncülüğünü yapıyorlardı. Bu dönem, faşist Türk devleti tarafından darbe mekaniğinin devreye konduğu yıllar oldu. 17 mayıs 1960 darbesi, 12 mart 1971 darbesi ve 12 eylül 1980 darbesi gençler öncülüğünde gelişen isyan ve direnişe karşı faşist rejimin bir boyun eğdirme, teslim alma ve soykırım darbeleriydi. Yükselen özgürlük taleplerine faşist ve soykırımcı rejim artık her 10 yıla bir darbe sığdırarak kurduğu düzeni mutlaklaştırmak istiyordu. 1971’deki 12 Mart darbesi 68 kuşağıyla zirveleşen Türkiye’li sol ve sosyalist gençlerin direnişine ve örgütlülüğüne karşı geliştirilen faşist askeri darbeyle gençlik önderleri katledildi, idam edildi fakat gençliğin mücadelesi durdurulamadı.
Önder APO bir grup genç ile bu mücadeleyi geliştirmişti
12 eylül 1980 darbesi taşıdığı anlam, hedeflediği amaç ve kapsadığı kesim boyutuyla öncekilerden çok daha farklı, kapsayıcı ve vahşiceydi. 1968 de yükselen gençlik mücadeleleriyle bir genç olarak Önder APO’da soykırımla varlığına dair hiçbir kırıntı bile bırakılmayan bir halkın adeta küllerinden yeniden var etme mücadelesini geliştirmişti. 1980’lere doğru gelindiğinde Önder APO öncülüğünde Kürdistanlı ve Türkiyeli bazı gençlerin geliştirdiği özgürlük devrimi ve sosyalizm mücadelesi bir gençlik hareketi olarak Kürdistan halkının yeniden dirilmesinin kıvılcımlarını tutuşturmuştu. Artık Kürdistan gençliği halkının özgürlük mücadelesinin önderliğini üstlenmişti. Bunlar tamamıyla 20’li yaşlarda gençlerdi. Kürt’ün soykırımı üzerinden kurulan faşist, işgalci TC ulus devletinin buna tahammülü olmayacaktı. Kendince soykırımı tamamlamıştı. Artık hiç kimse Kürdistan demeyecekti. Aşiret aşiret, şehir şehir, köy, kasaba, şahsiyetler, büyükler, ileri gelenler, aydınlar hemen hemen hepsi bu soykırıma tabi tutulmuşlardı. Kürdistan üzerinde öyle bir düşmanlık geliştirmişlerdi ki hiçbir şeye tahammül edilemezdi. Kimse de cesaret edemezdi. Böyle bir ortamda bir genç olarak Önder APO bir grup genç ile bu mücadeleyi geliştirmişti. Herkes bir şok halini yaşıyordu. En Kürdistanlı olanlar bile “Yandım Allah Çetesi” diyorlardı. Yazık diyorlardı, kör cesaret diyorlardı. Fakat Önder APO öncülüğünde Hakiler, Kemaller, Hayriler, Saralar, Mazlumlar, Ali Çiçekler, yani gençler olarak bunu geliştirmişlerdi. Bunun karşısında aklını ve beynini tamamen yitiren bir faşizm gelişti. Faşist işgalci Türk devleti gözleri körelmişçesine beynine kan sıçramıştı. 1978’de Gençlik hareketi olarak varlığını oluşturan, örgütlülüğünü geliştiren, kendilerini yenilmez kılan Apocular kendilerini halka ulaştırarak bir halkın özgürlük hareketi olarak PKK’yi kurduklarında beynine kan sıçramış, gözleri körelmiş faşist, kafatasçı TC katliamlara başlamıştı. Haki KARER başta olmak üzere bir çok devrimciyi katletmekle yetinmeyen soykırım rejimi, faşizmi körükleyerek devlet eliyle Maraş başta olmak üzere bir çok toplu katliamlar geliştirmeye başladı. Fakat Kürdistan gençleri ve bir bütünen Önder APO öncülüğünde gelişen devrimci gençlik hareketi büyüklerin hatalarına düşmeyeceklerdi. Düşman tanınmıştı, sömürgecilik anlaşılmıştı, gençliğin dinamizmi, ruhu, bilinci ve öncülük vasıfları ortaya çıkartılmıştı. Fedailik Kürdistan gençlerinde Apocu ruhla ayaklanmıştı. Bu gençler kaygıyı, tereddütü bitirmişlerdi. Ölüm pahasına olsa da teslimiyeti yenip zaferi yaşamsal kılmışlardı. İhaneti bitirip kahramanlığı yaratmışlardı. Teslimiyeti değil zaferi esas kılmışlardı. Hiçbir tehdit, gözdağı, katliam onları vazgeçirmedi. Zafer inancı, tarzı ve kişiliği açığa çıkartılmıştı.
Daha 20’sine bile varmayan Ali Çiçek ve binlerce genç teslimiyeti değil direnişi seçti
12 Eylül cuntası yükselen bu gençlik mücadelesi karşısında faşizmin ayyuka kalkmasıydı. Hedefleri ve amaçları Tahamüllerinin olmadığı Kürdistan’ı mutlak bitirmekti. Hem yeryüzünde hem de zihinlerde Kürt ve Kürdistan olmayacaktı. Bunun için ne gerekiyorsa yapılacaktı. En korkunç işkencelerden tutalım en vahşi katliamlara kadar her türlü yöntem tereddütsüzce ve en alçak yöntemlerle geliştirilmişti. 12 Eylül darbesi farkıyla, amaç ve hedefleriyle, kapsadığı şiddet yöntemleriyle, geliştirdiği işkence ve katliamlarla önceki darbelerden bu yönüyle çok daha derinlikliydi. Kürdistan halkının ve özellikle Kürdistan gençliğinin bu gerçeği ve buna karşı Kürdistanlı ve bazı Türkiyeli gençlerin Apocu ruhla direnmelerini mutlaka bilince çıkartmalı, anlamalıdırlar. 12 eylül cuntasının neleri nasıl yaptığının bilinmesi gerekiyor. Üzerinden 42 yıl geçti ve alçak faşizm ruhundan, soykırım emellerinden hiçbir şey kaybetmeden çok daha kapsamlı sürdürülüyor. Amed zindanı olmak üzere geliştirdikleri faşizm ve işkence yöntemleri her şeyi ortadan bir daha dirilmemecesine kaldırmaya yeterliydi. Fakat Apocu bilinç ve ruhla gelişen gençlik direnişi faşizmi yıktı, işkenceyi yendi, zafer tarzını ve ruhunu yarattı. Her şeyden önce intikam alma irade ve gücünü yarattı.
Kesinlikle 12 eylül darbesiyle uluşturulan faşizm ve işkence sistemini küçümsememek gerekir. Bu işkence ve faşizm sistemi hiçbir zaman sona erdirilmedi. Daha da boyutlandırılarak bütün topluma ve bütün ülkeye yaydırılarak devam ettirildi ve sürdürülüyor. Yöntemlerini değiştirmiş olabilir, daha yumuşak uygulamalarla faşizm ve işkencenin çok daha derinlikli hali devrededir.
12 Eylül cuntasının amacı teslim almaktı, pişman ettirmekti, direnme ve bütün umutları kırmaktı, imha ve soykırımdı. Korkuyu ve teslimiyeti beyinlerde mutlak kılmaktı. Bu cunta bu gün çok daha kapsamlı geliştirilmektedir. Her Kürdistan genci 12 eylül faşizm ve işkencesinin içinde teslim alınmaya, ihanete sürüklenmeye, yok edilmeye çalışıldığının içerisinde olduğunun farkına ve ciddiyetine mutlaka varmalıdır. 12 Eylül faşizmine ve işkence sistemine karşı nasıl ki Kemaller, Hayriler, Mazlumlar, Saralar ve gençliğin Kızıl yıldızı olan ve daha 20’sine bile varmayan Ali Çiçek ve binlerce genç teslimiyeti değil direnişi, yenilgiyi değil zaferi esas almışsalar şimdi ki Kürdistan gençliğinin de aynı ruh, aynı irade ve aynı bilinçle sonuna kadar zafer ve özgürlük mücadelesini esas alması gerekiyor.
12 eylül 1980 de faşizm ve işkence ile geliştirilen teslimiyet, ihanet ve soykırım belirli alanlardaydı ve belirli insanlar üzerinden geliştiriliyordu. Şimdi ise bu faşizm ve işkence ile geliştirilen teslimiyet, ihanet ve soykırım her yere ve herkese yaydırılmış durumdadır. O dönemin yöntemleri sınırlı ve çok katıydı, şimdi ki yöntemler ise çok kapsamlı ve çok daha ince yöntemlerle geliştirilmektedir. Topyekûn bir faşizm, imha ve soykırımı bütün yönleri ve her türlü yöntemle devrededir. Kürdistan gençliği bunu mutlaka anlamalı, kavramalı ve bilince çıkartarak önder öncüleri gibi amansız bir direnişi ve mücadeleyi esas kılmaları gerekir.
Kürdistan özgürlük gerillası tıpkı önder öncüleri gibi bugün de Zap, Avaşin, Metina’da düşmana kök söktürüyor
Kürdistan gençliğinin 12 Eylül faşizm, işkence ve soykırım rejiminin günümüzde çok daha kapsamlı ve topyekûn olarak Kürdistan halkına, gençliğine ve gerillasına dayatıldığını görmek durumundadır, her Kürdistanlı genç faşist işgalci ve sömürgeci TC devletinin en kudurmuş şekilde faşizm, işkence ve soykırım gerçekleştirmek istediğini ve bunun için bütün varlığını ortaya koyduğunu bilince çıkartarak mutlaka direniş ve mücadelenin içerisine dahil olması gerekiyor. Kürdistan özgürlük gerillası tıpkı önder öncüleri gibi bugün de Zap, Avaşin, Metina başta olmak üzere bu düşmana kök söktürmeye ve intikam almaya en fedai ruh, irade ve inançla devam ediyor ve zafere yürüyor.
Kürdistan Gençliğine düşende tıpkı önder öncüleri gibi direnişi, mücadeleyi bütün topluma ve her yere yaymalarıdır
Bugün Kürdistan gençliğine düşen en tarihi ve vicdani sorumluluk da tıpkı önder öncüleri olan Kemaller, Hayriler, Mazlumlar, Saralar ve Ali Çiçekler gibi ikirciksiz ve tereddütsüz bu mücadeleye dahil olmalarıdır. Hem de bu mücadele öncülük sorumluluğu ve bilinciyle olmalıdır. Bu düşman faşizmi körükleyip işkence ve soykırımı bütün topluma dayatıyorsa bunun karşısında Kürdistan Gençliğine düşende tıpkı önder öncüleri gibi direnişi, mücadeleyi bütün topluma ve her yere yaymalarıdır. Kürdistan gençliği bu irade, inanç, ruh, bilinç ve cesarete sahiptir. Mazlumlar, Kemaller, Hayriler, Saralar ve Ali Çiçekler bunun en büyük ispatı ve yol göstericileridir. Yeter ki bu mücadeleyi geliştirenlerin ve bu düşmana kök söktürenlerin gençler olduğunu bilince çıkartalım. Ve bu irade, ruh, inanç ve fedailiğin dağlarda ve her yerde büyük direndiğini ve kazandığını bilelim. Düşmanın topyekûn imha, soykırım ve faşizmine karşı Devrimci halk savaşı temelinde direnişi, mücadeleyi ve savaşı her yere yayalım. Bu düşmandan nefret edip ona karşı büyük bir kin ve öfke ile büyük bir intikam savaşına girmemiz için çok yeterli sebeplerimiz vardır ve kesinlikle bu düşmanı yenip, bozguna uğratıp tarihin çöp sepetine atacak kadar tecrübe, imkan ve gücümüz de vardır. Bunun için savaşı mutlaka topyekûn kılmamız gerekiyor. Düşman herkesi bu teslimiyet, ihanet, korku, köleleştirme ve soykırım düzeninin içine alarak yok etmektedir. Bu açıdan bu düzene ve soykırım rejimine karşı mutlaka herkesin bu özgürlük ve onur direnişi ve mücadelesinin içinde yer alması gerekiyor. Bu düşmanı büyük bir bozguna uğratacağı gibi büyük bir zaferi de kesinleştirecektir.
Baran Mawa