HABER MERKEZİ –
Önder Apo’nun çözümlemelerinden …..
Şehitler zincirinin değişik halkalarına, çeşitli değerlendirmelerle karşılık vermiştik. Şunu hemen belirtelim ki, parti tarihimizin başlangıcındaki halkalar, ne kadar iri halkalar özelliğini taşıyorsa, günümüzde bu halkalar belki cisim itibarıyla küçülmüşlerdir, ama anlam bakımından milyonları ayağa kaldırma itibarıyla başlangıçtakiler kadar büyük halkalardır. Başlangıçta günümüze kadar cismen gittikçe küçülen, yine günümüzden başlangıca doğru anlam itibarıyla büyüyerek ilk baştakilerin anlam büyüklüğüne ulaşabilen ve böylelikle hiçbirimizin kolay kolay kopmayı göze alamayacağı, kendileriyle eklemlerimizin kolay kolay sökülemeyecek derecede birleştiği bir noktaya gelmekten bahsedebiliriz. Hepsinin anısına en uygun karşılığının nasıl verilmesi gerektiğini de böylece ifade etmiş olmaktayız. Bir kez daha belirtelim ki, bu gelişim şehitlerin birikimi ve ordulaşmasıdır.
Hemen şunu belirtelim ki, parti ilanının, siyasal güçlenmemizin şehitlerle bağlantısı kadar, silahlı savaşımın, yani askerileşmemizin gelişmesinde de şehitlerin rolü son derece yoğun ve belirleyicidir. Yine PKK’nin gelişmesinde şehitlerin ne kadar belirleyici olduğunu göz önüne getirirsek, bu özelliğin en başa alınması gerektiğini, bunu böyle ortaya koymaktan hiçbir şeyin bizi alıkoyamayacağını söyleyebiliriz. Ordulaşmak ve silahla mevcut düşmana karşı savaşmak demek, savaşın en olağanüstü, en yaman bir biçimini göze almak demektir. Teori ve siyasi faaliyet de bunu doğrudan etkilemektedir, ama bunun şehitlerin bu konudaki kesin bir emri olarak kurulması gereken bir ordu olduğu açıktır. Teorik ve siyasal faaliyetin bunun kuruluşunda şehitler kadar önemli ve belirleyici olduğunu ileri süremeyiz.
Biz bütün önemli girişimlerimizi başlatırken, daha önce verdiğimiz şehitlerin derin anıları altında hareket ettik. Bu yalnız onlara bağlılık değildir, bu aynı zamanda şehitlerde yoğunlaşan ve onların silahlarının yerde bırakılmamasını gerektiren bir olaydır. Onların ordunun inşası için verdikleri mücadelenin yarıda kalmaması demektir. Bu da düşüncelerimizin bir kuvvet haline gelmesi anlamını taşır. Düşüncenin silahla savunulması, en büyük bir savunmadır. Hala en zorba bir güce karşı bu yapılıyorsa, bunun en büyük bir savunma olduğu, bir kez daha ortaya çıkar. Anılara bu şekilde bağlılık ordulaşmaktır derken, en sağlam bir ölçüyü daha ortaya koymuş oluyoruz. Yaptığımız bu değerlendirmelerle, bu konuda başka ölçülere fazla anlam verilemeyeceğini belirtmek istedik. Yine şehitlerin bundan başka bir tanımına ulaşamayacağını da söylemek istiyoruz. Bütün bunları belirtirken de, yaşamanın derinliklerinde onların var olduğunu söylüyoruz. Bir ulusun, bir halkın mevcut dayanılmaz güncel yaşamındaki zehrin öldürücü etkisini ortadan kaldırmak için, bunların gerekli olduğunu belirtiyoruz. Yoksa başka türlü bu değerlerin anılması, onların anılarını yaşatmak ve sözcüsü olmak mümkün değildir.
Daha somut olarak yaşayanların, yine sözcü durumunda olanların görevlerine gelirsek; bu ana izahlara nasıl bakmamız ve nasıl olmamız gerektiğini ortaya koyuyor. Eğer gerçekten böyle yaşarsanız, hemen şunu diyelim ki, gücünüze bin katmış olursunuz. Savaşım denilen olayın üzerinden adeta güçlü biri gibi geçebilirsiniz. Karşınıza dikilen her engeli, özelliği ne olursa olsun öyle aşabilirsiniz. Biz, bu konuda önemli dönemlerde verdiğimiz şehitleri, yolumuzun önündeki engelleri kaldırarak düzenleyenler olarak değerlendirdik. 12 Eylül faşizmine karşı, zindan direnişçiliğinde bir Mazlum’un, daha sonra Hayri’nin, Kemal’in direnişçiliğini, gerçekten ölümle yaşam arasında kurulan en sağlam bir köprü; yani faşizmin dayattığı ölümle, direnişçiliğin ulaşmak istediği yaşam arasında sağlam bir köprü olduğunu belirledik. Ve bu köprüde yürümenin, gerekirse faşizme karşı art arda şehitler vermenin, başarı kazanmanın yolu olduğunu da söyledik. Köprünün sonuna kadar açılmış olduğunu da belirttik. Faşizmin alabildiğine karanlık uçurumlu ve “yaklaşırsanız yerle bir olursunuz” diye bizi korkuttuğu yola doğru giderken bize bir köprü gerekliydi. İşte, zindan direnişçiliğinin ve şehitlerinin anlamı bu kadar büyüktür ve bu büyüklük tam da siyasi bir değerdir. Bu aynı zamanda mücadelemize büyük bir siyasal destektir de. Daha da ötesinde mücadelemizin kazandığı siyasi bir zaferdir. Birkaç kişi, düşmanın ordularıyla fiziksel olarak savaşarak onları yenmeyi başarmışlardır.
Zindan direnişçiliği, uzun süre tanık olanların peş peşe ancak izah edebilecekleri, hatta izah etmekte epey zorlanacakları bir durumdur. Belki de insanlık soyunda çok az insana nasip olan bir dayanma gücüyle o koşullarda verilen bu savaş, gerçekten çok az kişinin başarabileceği bir savaşımdır. Bu savaşım verilmiş ve başlatılmıştır. Dolayısıyla bu şehitlerimizin PKK’lileşmede, PKK’yi direnişçi bir güç haline getirmede, daha sonraki direnişi belirlemedeki yerleri, her türlü değerlendirmenin üstündedir. Ve burada gerçekten yenilen, gerçekten ölümcül darbe alan faşizmin kendisidir derken, yine daha sonraki direnişimizin de yükselişinde tanık olduğumuz yaşama bakarak bunları belirtirken, tamı tamına hakikati söylüyoruz. Buradaki gerçek “direnmek yaşamaktır” sloganında ifadesini buluyor. Faşizm her şeyi ile bazı insanları, bunların şahsında da bir halkı teslim almak istiyordu. Partiyi ve giderek halkı yenilgiye götürüp bunun yerine yeniden kendi kör, karanlık ve haksızlıklarla örülü geleneğini kesintisiz devam ettirmeye çalışıyordu. Böylesi bir anda, faşizmin kendine son derece güvenen ve yüzyıllardan beri de hep böyle getirdiği geleneğini, bu biçimindeki hakimiyetini zindanlarda da kendi adına zincirleme bir gelişme ile tamamlamak istediği en kritik bir anda bu direnişler gelişti.
Eğer büyük bir başarıya ulaşılmak isteniliyorsa, bu durumun parçalanması gerekiyordu. Zindan direnişçilerinin anlamı işte burada ortaya çıkıyor. Bunlar gerektiği anda, TC’nin bu yapısını parçaladılar. Dolayısıyla burada yenilen, sadece TC tarihi değildir. TC’nin şahsında en son kertesine kadar yetkinleştirilmiş olan bir despotizmde can alıcı bir darbe yemesi ve bunun en temel halkasının da kopmasıdır. Tabii ki zincir en temel halkasından koptu mu, onun artık fazla bir iş görmesi, tarihte sürekliliğini sağlaması mümkün değildir.
Eğer zindan direnişçiliğinin anlamı üzerinde daha çok düşünülürse, bu direnişin geleceğe yansıtılma işinin büyük bir örgütlülük olayı olduğu da kavranır. Biz bu gelişmeyi, siyasal ve silahlı faaliyet başta olmak üzere, her türlü araçla temsil etmeyi başarırsak göreceğiz ki, bu halkanın parçalanması, aslında bin yılı aşkın bir despotizmin ölümcül darbe almasıdır. Bu, en büyük savaşlardan birisinin, halklar ve özgürlük adına partimiz tarafından kazanılması da demektir. Bu konuda daha önce de belirttiğimiz gibi, onların sözcüleri olan bizler, bu görevi böyle anlar ve yaparsak bu böyledir.
Dönemin koşulları içinde yapmamız gereken en doğru şeyin, direnişi biraz daha yakıcı kılmak ve şehitlerle aramızı fazla açmamak olduğu, bunun için de daha fazla gücümüzü ülkeye taşırmak, silahlı savaşımı daha da geliştirmek olduğu açıktır. Nitekim atılımımız, her türlü engellemelere rağmen gerçekleşmektedir. Bu atılımımız, başlangıçtaki şehitlerimiz kadar, bu zindan şehitlerinin anılarına bağlılığın da ertelenemez bir görevi, borcu olduğu biçiminde bir anlayışın ürünüdür. Diğer bütün faaliyetlerimiz bir hazırlıktan ibarettir. Yani silahlı donanım, eğitim ve diğer örgütsel görevlerin tümü, bu anıları canlı ve somut yaşatmak için yerine getirilen görevlerdir. Yeni dönemin kendi başına bile ulusal kurtuluş için en temel öneme haiz bir aşama olduğunu görmek ve tabii ki bunu da şehitlerin anılarına temelde bağlılıkla izah etmek en doğrusudur. Zaten yapılan da budur.
Bazıları bunu çok değişik hazırlamak, yorumlamak ve uygulamak istediler. Fakat bizim olanca gücümüzle bu olayın üzerine böyle yürümemiz bağlılığın yine doğru bir örneğini verirken, gelişmelerin de önünü bir kez daha açmıştır. Eğer bu şehitlerimizi zindan karanlığında bırakıp yitirmek istemiyorsak, gerçekten çok anlamlı işlerin yapılması gerekiyordu. Yapılan anlamlı işlerden birisi de budur. Hatta zindan şehitlerinin direnişlerinin büyük anlamına değer biçmeleri ve dışarıdaki direniş hakkında içinde bulunanların bile yapamadıkları değerlendirmeleri yapmaları, bundan sonuç çıkarmaları, görevleri tespit etmeleri, yerinde eleştiriler yöneltmeleri vb. ne anlama gelir? Direnişçilerin kendi eylemlerini canlı canlı yaşadıklarını ve bunu yansıtmada ne kadar gerçeğe yakın olduklarını gösterir.
Bütün tarihinde görüldüğü gibi, TC milyonlarca insanı katletmiş, hepsinin ağzını kapatmış, tarihte hiçbir iz de bırakmamıştır. TC’nin böylesine gerçekleri örtbas etmesi karşısında yakın döneme kadar sosyalistler, ilericiler bile suskun kalmıştır. TC yaptıklarının hesabını vermemiştir. Bizim burada gerçekleştirdiğimiz, ilk defa tarihin bu biçimde faşizm lehine akışını durdurmak ve bu rejimin yaptıklarının yanına kar olarak kalmayacağını göstermektir. Böylelikle de halkların belki de yıllarca süren tarihi üzerindeki o çarpıtılmışlığı, hem de ağzını kapatarak, gözlerini kör ederek yaptıkları çarpıtmaya bir son vermek, halkların düşen evlatlarının, şehitlerinin, halkları yaşatan, asla yenilmeyen değerler olduğunu göstermek ve bunun böyle olduğunu kanıtlamaktır. Bu da en ciddi devrimci görevlerden birisinin başarılması anlamına geliyor. Eğer 12 Eylül faşizmi, bağlı olduğu atalarının o tarihine benzer bir başarıyı, bizim pratiğimiz karşısında da elde etmiş olsaydı, yalnız PKK adına değil, halklar adına çok büyük bir kayıp gerçekleşmiş olacaktı. Yine zindan direnişçiliği, onunla ilgili ve etkisi altında gelişen tüm çabalarda boğulmuş olsaydı, yalnız 12 Eylül faşizmi kendisini siyasi alanda başarılı kılmayacaktı, kör bir karanlık, her türlü haksızlık ve zulümden ibaret olan bir despotizm geleneği de başarıyla devam edecekti. Bu da en yakın bir örnek olarak, Türkiye’nin ilerici gençlik hareketlerinin ve bizim de gerçekten küçümsenmeyecek çabalarımızın karanlıkla yitirilmesine yol açacaktı.
Hemen bir konuyu hatırlatalım; bu devrimcilerin anıları üzerinde, hem de onların en yakınları tarafından bugün içine düşülen tasfiyecilik, geçmişine lanet getirme, “teröristler şöyle aşırı hareket ettiler, bizi zor duruma düşürdüler, yaşamı zehir ettiler” vb. deyip faşizmle aynı ağzı konuşan, hatta ona alçakça teslim olmaya kadar işi vardıran ve pişmanlık gösterircesine “demokrasi gelişiyor, biz geçmişte hata yaptık” diyecek kadar da anılara ihanet edenlerin varlığı gözü kara bir gelişme göstermektedir. Bizim faşizme başarı imkanı tanımamamız, şehitlerin anısına karşı bu tip sapkınlıklar ortaya çıktığında karşılarına dikilerek kendilerini yeşertme imkanı sağlamamamız ve bugün bunu önemli bir noktaya kadar da götürmemiz, her türlü değerlendirmenin üstünde anlamı olan büyük bir başarıdır.
Hepsinin anısına şehitlerimizi anarken, bir başka anlam vermek, büyük yüceltici değerleri olan ve kişiliği büyüten bir olaydır. Bu, bugün halkın etrafımızda yoğunlaşması, PKK’nin gerçekten büyük bir yaşamı değer haline getirmesinin diğer bir izah tarzıdır. Bugün tarihi gerçekleri her zamankinden daha fazla açıyor ve emekçilerin lehine siyasetlerin en doğrularını temsil ediyorsak, bu düşmanı bile etkileyecek bir noktaya geldiğimizi kanıtlar. Günümüzde gerçeğin en sağlam sözcüleriyiz. Bizi bu noktaya getiren bu doğru yaklaşımımızdır. Yine emekçilerin tarihine, onların katledilmelerine karşı biçtiğimiz değerin PKK’de canlanması, ifade bulması ve bir güç durumuna gelmesidir.
Yakın dönemde silahlı savaşımımızın değerli şehitleri vardır. Bu şehitlerimiz önemli bir kuşağı temsil ediyorlar. Bu şehitlerimiz en doğru savaşım tarzıyla, gerçekten partimizin yeni atılımlarını başarıya götürmede önemli bir rol oynadılar. Eğer bunlar böyle gelişmeseydi, büyük hakikatlerimizin daha doğuştan örtbas edileceği, bunun bütün bir ulusun bitirileceği anlamına geleceği açıktır. Kritik bir evrede devreye girmenin ve tamı tamına cesaretli yürümenin bir sonucu olarak bu şehitlerimizin ortaya çıkması, yapılması gerekenin yapılması, verilmesi gereken kanın verilmesidir. Bunun yapılmasıyla faşizmi bir daha kolay kolay altından çıkamayacağı bir duruma soktular. İşte bu direniş, ulusun en kritik bir anında, verilmesi gereken enerjinin ve kanın verilmeseydi. Ve böylelikle bu tarihin devrimci tarzda kazanılmasının en temel duraklarından veya aşamalarından birisinin gerçekleşmesidir. Böylesi bir dönemi yakalamak için, gerekirse yüz binler de kurban edilebilir. Bizim burada birkaç yüz kişi ile bu işi başarmamız PKK’nin büyük ustalığını gösterdiği kadar, en zor olanı, en değerli evlatlarıyla yapmanın da bir ispatıdır.
Unutmayalım ki, yakın tarihimizde ulusallık adına insanlarımız yüz binlere varan bir sayıda feda edilmiştir. Fakat bugün bunların mirası üzerinde sadece kendi iğrenç ailesel, aşiretsel, kişisel çıkarlarını tatmin etmeye çalışıyorlar. Gerçekten yüz binlerin kanı üzerinde, bugün en kötü işbirlikçilerin, kendisini düşmana pazarlamak için girdiği her türlü iğrençliği siyaset diye yutturmak isteyenlerin, her türlü yalanı bu temelde üretenlerin, bu değerler üzerinde tepiştiklerini görüyoruz. Bugün bu döneme, bu biçimde yaklaşmamız, eylemimiz ve şehitlerimizi iç içe örmemiz, tekrar şehitlerimizin anıları üzerinde eylemimizi gerçekleştirmemiz, bunlara da verilen en büyük cevaptır. Aynı zamanda bunların demagojilerini, sahtekarlıklarını yerle bir eden en anlamlı karşılıktır da. Hele hele bunların, günümüzde bu direnişimizin neden mümkün olmadığını, düşmandan bin defa daha fazla haykırdıklarının anlamı üzerinde daha da durulmalıdır.
Bunlar şunu demek istiyorlar; “biz yüzyıllardan beri üyelerimizi, bedenlerimizi, kollarımızı bir hiç uğruna, daha çok da kendi çıkarlarımız uğruna katlettirmekle ve onların kanını sömürmekle bir yaşam tarzı oluşturduk. Siz buna saldırıyorsunuz, onun için büyük bir günah işliyorsunuz, vazgeçin bundan. Siz halk adına hakikati ortaya çıkaramazsanız, halkın kendi öz çıkarları uğruna şehitler vermezsiniz. Biz kendi lehçemizle bunları yaptık, siz de yapmazsanız, size karşı duracağız, işbirlikçiliği geliştireceğiz, bütün gelenekleri konuşturacağız.” Bunları söylediler ve bugün de söylediklerini yapıyorlar. İşte, şehitlerimizin bu dönemdeki büyük bir anlamı da buradadır. Güneş kadar açık olan gerçeklerimizi, görülmemiş bir biçimde çarpıtmak için bunların çevirmedikleri dolabın, yapamadıkları iftiranın kalmadığı göz önüne getirilirse, şehitlerimizin gerçeğimizi ulus çapında haykırmasıyla ve bunun eylemle dosta, düşmana dünya çapında tanıtılmasıyla ne kadar büyük tarihsel bir işin başarıldığı ve dolayısıyla değerlerinin ne kadar büyük olduğu bir kez daha görülecektir.
Son dönem silahlı savaşımızın şehitleri de, anlamı böylesine büyük olan ve gittikçe daha sık bir biçimde gerçekleşen ordulaşma değerlerimizdir. Bu aynı zamanda ulusun bütün tarihini doğru bir temelde yakalama olayıdır. Yine güncel ve en devrimci olanı, yakıcı bir tarzda hakim kılmaktadır da. Bu anlamda şehitlerimiz, insanlığın belki en unutulan bir halkını, en onurlu bir biçimde çağa yaklaştırma bağlama değerleridir diyoruz.
O halde, öylesine bir dönemin şehitleri, en az başlangıç şehitleri kadar tarihi önemi olan, bize büyük bir güç bırakan ve sözcüleri olmamız için bizi her düzeyde koşullandıran, doğruluğa yaklaştırmada hiçbir dönemde sahip olamadığımız avantajları ve geleceğin üzerinde yürüme gücü veren, bütün bunları yaparken de doğru savaşımın yanılgılarından, eksiklerinden alabildiğince arındırarak, nasıl verilmesi gerektiğini, bizzat yaşamlarında ispatlayan değerlerdir. Bu değerler bize sürekli olarak güç kaynaklığı yapmaktadır.
Şehitlerimizle aramızdaki mesafe kısadır. Daha dün hepsiyle birlikteydik. Kendi toplumumuzda böylesi yüce kişileri bol bol üretmekteyiz. Daha da yaygınca önümüzdeki dönemde geliştireceğiz. Hemen belirtelim ki, biz en zor dönemde, en değerli parti varlıklarımızı şahadete ulaştırırken, bunu milyonların ayağa kalkışı için yapıyoruz. Milyonlar ayağa kalktığında, temsil edeceği hakikati ve yaratacağı devrimci değişikliği hiçbir güç temsil edemez ve yaratamaz. Kitlelerin ayağa kalkması, en büyük gerçektir ve gerçeğin en devrimci dönüşümüdür. Şehitlerimiz her zamankinden daha fazla bunu mümkün kılma, bunu gerçekleştirme konumuna da bizi getirdiler. Partiyi bugün kitleselleşmeye, ordulaşmaya doğru götürürken, en temel görevlerimizin bu kurumları yaratmak olduğunu söylerken, burada şehitlerin gerçek yöneten bir güç olduğunu belirtirken, önemli bir görevimizi önemli bir aşamada gerçekleştireceğimizi de netçe vurguluyoruz.
Kürdistan Ulusal Kurtuluş Cephesi ve Halk Kurtuluş Ordusu olayı yaratılırken, esas güç kaynaklarımızın anlamı bu biçimdedir. Bugün oldukça güçlenmişiz, görevlerimiz netçe belirlenmiştir. Dikkat edelim, bu tarihimizde ilk defa yakaladığımız önemli bir pozisyondur ve bunun nasıl yaratıldığını, insan sahiplerinin anılarına bağlılığın gerçek anlamını ortaya koyarak açıkladık. Biz bu görevlerin üzerine yürüyen, sözcü ve yürütücü güçler olarak, en sorumlu tutulması gereken kişiler durumundayız. Burada benlik davası, kişisellik davası artık bitmiştir. Bugün partimizin yoğunlaşmasında ifadesini bulan bir gerçek de budur. Baştan beri yaptığımız çözümlenirken, ispat edilen değerlerin bizi götürdüğü sonuç; en son şehitlerimizin de hiçbir biçimde başka türlü yorumlanamayacağıdır. Bu demek değildir ki, kişinin özgürlük haklarını dikkate almıyoruz. Hayır, kişi burada bu gerçeğe bağlı olduğu oranda özgürdür. Yine halk bu gerçeğe bağlı olduğu oranda özgürdür. Bunu ne kadar merkeziyetçi yaparsak yapalım, bu özgürlüğün kendisidir. Bu değerlerle birlikte, halkı eritmek ve örgütlemek en büyük özgürlüktür. Bunu ne kadar merkeziyetçi yaparsak yapalım, bu özgürlüğün en keskin bir şekilde elde edilişidir. Burada bir militanda partiyi yoğunlaştırmak, partiyi böyle militanlardan oluşturmak ve bunu gerektiğinden güçlü bir yönetimle tüm halkın ayağa kaldırılmasında kullanmak vardır. Bunun kadar özgürlükçü, demokratik başka bir akım yoktur.
Böylesi bir gerçek temelinde en ufacık bir tereddüt bile duymadan, kişiler en doğru, en yaratıcı bir biçimde kendilerini çözümlemeli ve buna katılmalıdırlar. Bu konuda kararsızlıkları olanlar, cücelikte ayak diretenler açıkça durumlarını söylemelidirler. Yoksa partiyi kendilerinde yoğunlaştırmayı ve bütün partiyle geleceğin üzerine yürümeyi başaramazlar. Hemen belirtelim, görevleri başarma konusunda kişinin yanılgılarla dolu, ama doğruları da temsil eden yürüyüşüyle, bütünüyle partiyi gören yürüyüşü ve yaklaşımı arasında dağlar kadar fark vardır. Partiyi kendinden temsil edemeyen, ama bunu bireyselleştiren kişilik, en çok tehlike yaratan kişiliktir. Geçmişte çokça örneği görüldüğü gibi, bunu böyle yapmayan, parti üslubu, savaşım tarzı ve kazanma tarzıyla yürüyen birisinin kendisi bile büyük bir olaydır. Bu aynı zamanda bir önderdir de. Bütün militanlarını bu biçimde yürüten bir parti de el attığı her olayı kendi amaçları doğrultusunda değiştirebilecek bir partidir. Bugün partimiz bu noktaya her zamankinden daha fazla yaklaşmıştır. Bizim böyle bir yaklaşmada payımız her zamankinden daha fazla ve daha etkin bir biçimde kesinleşmiştir.
O halde, önümüzdeki döneme yürürken hiçbir dönemde rastlanmayacak bir atılımı, bir değiştirme, görev ve yetkileri kullanma gücünü yakalamış bulunuyoruz. Şimdiye kadar ki tüm çözümlemelerimizi, bu yaklaşımın özelliğini, netliğini keskince yakalamamıza katkı da bulunmak için yaptık. Burada yine şu veya bu biçimde kişinin kendi nefsini yaşaması, kendini önemli siyasal ve savaş görevleri karşısında yalnız bırakması kadar, ters bir anlama ve yorumlama olamaz. Biz bunu önlemek için ısrarla bu gerçekleri, bu biçimde yeniden ortaya koyuyoruz. Kişilerin önemli bir zayıflığı şudur; büyük kitlesel gelişmelerde kendilerini kaybedenler kitlelerin ruhunun esiri olurlar. Önemli zor ve zayıf anlarında ise, tamamen kendi içine büzülürler ve bu sefer büyük bir benliği, kendiliğindenliği yaşarlar. Biz ne kitlelerin böylesine ruhunun coşkulu olduğu bir dönemin benliğiyle ve ne de zorluklar, yalnızlıklar ortamında sonuna kadar içine sinmiş, içine kapanmış bir kişilikle yaşarız. Hayır, burada benliği feda edeceğimiz kadar feda ediyoruz. Kitleye bağlılığımızı onun içinde yok olmayacak, onun içinde yitirmeyecek kadar kişisel ve tarihsel etkinliğimize bağlı kalıyoruz. İşte bunlar ince ayrımlardır. Bunları yapmak, her akıllı devrimci önder militanın vazgeçilmez görevidir.
Bugün militanlarımız buna da hayli yaklaşmışlardır. Bu yaklaşma, demek değildir ki her şey hallolmuştur. Hayır, bu durum siyasal çözümleyici güç, bunu adım adım örgütlenmeyle hayata geçirici güç, son derece akıllılık, dirayet ve olgunluk ister. Biz, bu konuda da biraz katkı sunmakla güçlenebileceğimize inanıyoruz. Bunu belirtirken, uzun uzun anlatılan değerlerimize biraz daha yaklaşmanızı, onları temsil yeteneğinizi arttırmanızı istiyor ve bekliyoruz. Çokça bahsettiğimiz yanılgılı, eksik yaşama son vermek için, bunların mutlaka esas alınmaları gerektiğini söylüyoruz. En büyük değiştirici, yönlendirici ve kuvvetlendirici gücün de bu olduğunu vurguluyoruz.
Eğer biz bu değerli varlıklarımızın amansız savunucuları olursak, onları her düzeyde hiç yılmadan geçmişimize yaraşır bir biçimde, önümüzdeki dönemde de yaygınca yaşatırsak, belli ki gelişme kesindir, bu zafere dek böyle olacaktır. Son şehitlerimizin sayıları o kadar çoğalmıştır ki, tek tek hepsini anmamız fazla gerekli değildir. Bilakis onların büyüklüğünü, bütün mücadelemizin gelişkin özelliklerinde rollerini yerli yerine oturtarak anmak en doğrusudur. Bu değerlendirmelerimiz, aynı zamanda bizi bu sonuca ulaştıran gerçeklerdir. Yakın dönemlerde şüphesiz daha da çok şehitlerimiz olacaktır. Biz onları böyle bir kuvvete dönüştürdükçe hemen belirtelim ki, kitlelerimiz bu olaya daha fazla katılacaklardır. Ve bizde göreceğiz ki, bunlar bazılarında, hatta bazı dönemlerde hepinizde çokça görüldüğü gibi, bizi zorlama etkenleri yerine, güçlendirme etkenleri haline geleceklerdir. İşte bu son şehitlerimizi anarken, onları bizi güçlendirme etkenleri haline getirmek gerektiğinin sonucuna vardık. Son şehitlerimizin hem gözü pek savaşımları, hem de en ufak bir teslimiyet belirtisi gösterilmeden büyük bir kahramanlığa yaraşır bir direnmeleri söz konusudur. Hatta bazılarının yaralı haldeyken, bu halleriyle bile teslim olmamak için, bizzat son kurşunları kendilerinin yaşamını ölümsüz kılmakta kullanmalarında, PKK’nin direnişçi ruhunun geldiği düzeyi görmek gerekir. Bunlar her zamankinden daha fazla özgürlüğü nasıl kazanmamız gerektiğinin en çarpıcı örnekleridir de. Bu örnekleri ancak bu biçimde anlar ve bu biçimde sürekli bunlara bağlı olursak, belli ki en anlamlı karşılığı bu anılara vermiş olacağız.
Şehitlik, bizim için de iki adım ötede ulaşacağımız bir gerçeklik olabilir. Uzun bir dönem sonra da olabilir. Ama hepsinin de anlamı böyledir. Biz burada artık kendi yetersizliklerimizi, basitliklerimizi görüp boyun eğecek, gözyaşı dökecek ve böylece kendimize kötülük yapacak yerde büyük değerlerimizi, yani şehitlerimizi böyle görmek zorundayız. Bunlar savaş çağrılarıdır, gerçeklerin kendileridir. Yine herkesin katılması ve ulaşması gereken gerçek değerlerdir.
Bütün şehitlerimizi ve özellikle de son yıl şehitlerimizi değerlendirirken, içinde bulunduğumuz düşünce ve uygulama durumumuz budur. Bu şehitlerimizin sonuç raporudur da. Ve bu raporun önemli bir bölümü de geleceğe ilişkin görevlerdir. Biz bu görevleri bazı tekrarlarda bulunsa, uzun konuşmalar halinde burada koymaya çalıştık. Bu konuşmalarla şehitlerimizin anılarına bağlılığın bir gereği olarak toplu bir değerlendirme yaptık. Bu şehitlerimizin en yakın yol arkadaşlarının başında sizler gelmektesiniz. Onları bizim böyle anmamız şüphesiz bağlılık gücümüzü, mücadele gücümüzü ve önümüzdeki görevlere doğru yürümemizi keskin kılmaktadır.
İleriye yönelik çözümlerin gereklerini yerine getirmek, başta bu parti topluluğumuz için olmak üzere, bütün partimiz için bir katkı, bir destektir. Yine bu hepimiz için gerçekten hiçbir emirle izah edilmeyecek kadar yerine getirilmesi gereken bir görevdir. Sadece büyümeyi, güçlenmeyi sağlayacak olan üstün bir sorumlulukla yaratıcı bir çalışmayı yürütmek mümkündür. Bunlar anlaşılması gereken görevlerimizdir. Bu görevleri gerçekleştirmek, partimizin 10. yılını ve bu 10. yıla kadarki tüm şehitleri birlikte anmak ve yaşatmak için, bundan daha anlamlı bir karşılık vermek mümkün değildir. Bundan sonrası için de bunları gelişmiş mücadelelerimizde yaşatarak, her zaman vermiş olduğumuz sözün daha fazla bir gelişmeyle karşılığını yerine getireceğiz. Şehitlerimizin anıları karşısında görevlerimize bu biçimde sahip çıkma ve gerçekleştirme bizi rahatlatıyor. Açık ki, bunu önümüzdeki dönemde daha da yaygınca yerine getirerek, hepimiz aynı zamanda kendimize karşı olan saygınlığımızı da ifade etmiş olacağız. Yine bu özelliğimizi, her zamankinden daha fazla bize lazım olan bu dayanaklarımızın önümüze koyduğu önemli görevlerimizi mutlaka başarmamızla kanıtlayacağız. Bunun dışında bir kanıtlamayı hiçbir bahaneyle kabul etmemeliyiz.
Gerilla ordumuzu yetkince yarattığımızda onun sürekli yoğun savaşımını gerçekleştirdiğimizde, halkımızın siyasal cephesini küçümsenmeyecek oranda inşa ettiğimizde görevler gerçekleştirilmiştir diyebiliriz. Yine böylelikle anılara da bağlı kalınmıştır denilebilir. Bunun sahipleri de ister şehit olsunlar, ister kalsınlar partimizin gerçek yaşam değerleridir diyeceğiz. Bunun dışında da partimize hiçbir biçimde sahiplik edilemeyeceğini söyleyeceğiz. Ve hiç kimsenin de başka türlü yaklaşıp değerlerimizle oynama kudretinde olamayacağını tekrar belirtiyoruz. Eğer bunlar böyleyse, o halde yaptığımız bütün işler ve dökülen kanın anlamı doğru tanımlanmıştır, doğru kavranılıp doğru yerine getirilmiştir diyebiliriz.
Tüm Partimize hakim olan değerler bunlardır. Bizde kendi payımıza tüm değerlerin böyle anlam bulması için her şeyi yaptık ve bundan sonra da bütün gücümüzle yapacağımız kesindir. Bütün yoldaşlar başka bir biçimde bize yaklaşmamalı, eğer yaklaşımlarında bize güç katmak istiyorlarsa bu biçimde yaklaşmalı ve bu konuda asla kendilerini yanıltmamalı, bizi de yanıltmak isteme durumuna girmemelidirler. Çünkü, bu konuda büyük bir tecrübeye dayanarak, bu temelde devrimci gerçeklerimizi her şeyiyle buna bağlayacak kadar bir keskinliğe ve uygulama gücüne ulaşmış durumdayız. Bugün Parti Önderliği bunu yürütebilecek konumdadır. Ve bunu da tüm yönleriyle doğru kavrama ve uygulama biçiminde sunmaktadır. İçinde bulunulan düzey ne olursa olsun, bunun şart olduğunu ortaya koyuyoruz. Bunun dışındaki bir katılımın gerçekçi olmayacağını da vurguluyoruz ve mücadeleyi her zamankinden daha büyük bir dönüşüm gücü halinde tutmayı sağlayacağını belirtiyoruz. Tabii ki, hepimize düşen de buna katılımı doğru başarmaktır. Bu doğru başarmayı, hiçbir bahaneyle yanılgılı, eksik yaklaşımlarla savsaklamamamızın önemini belirtiyor ve böylesi tutumlar içine girildiğinde bütün emeklerimizin anlamsızlaşacağını tekrar vurgulamaktayız.
O halde, yapılan çağrıya iyi katılalım. Bu çağrının gereklerini yerine getirmek bakımından en güçlü bir kararlılık dönemindeyiz ve bu görevlerimizi başaracağımıza da kesinlikle inanıyoruz. Hiçbir gücün bizi bu yoldan alıkoyamayacağı son derece açık ve gerçektir.
Partimizin 10. yılına girişini kutladığımız bu dönemde 1987 yılı şehitlerimizin anıları temelinde geliştirdiğimiz bu değerlendirmenin de bize yaptığı çağrı budur. O halde bir kez daha vurgulayalım; şehitlerimizin anılarına, partimizin 10. yılına gereken anlamı güçlü bir şekilde verelim ve bu anlamın bize yüklediği görevleri büyük bir başarıyla yerine getirelim!