HABER MERKEZİ –
Önder Apo’nun çözümlemelerinden …..
– Durumlar nasıl şimdi? Biraz gerçeklere yaklaşabiliyor musunuz? Devrimci yaşamı esas alıyor musunuz? Devrimci yaşamı kabul edecek misiniz? Devrimi kabul edecek misiniz? Zorlanıyorsanız, kendiniz için durum değerlendirmesi yapın.
Devrim yiğit insanların eseridir.
Devrim yüce insanların eseridir.
Devrim, kişisel düzeyde kendisi için iğne ucu kadar problem bırakmayan insanların eseridir. Enkaz gibi kişiliklerle devrim yürümez.
Yapmayın, hiç olmazsa bundan sonra devrimci tarzda işlere yönelmeyi esas alın. Şimdi ne yapayım? Yani imkansızlıklar, zorluklar her zaman var. Bir devrimcinin kendisini kararlaştırması için gereken süreyi değerlendiremediğiniz gibi, emeğinizi de değerlendiremiyorsunuz. Çok önceden bir kişinin kendini nasıl hazırlaması gerektiğinin farkına varamıyorsunuz. Kendinizi tam bir problem yığını gibi ortaya atıyorsunuz ve daha sonra bunu çok çeşitli biçimlerde örgütün içine yansıtıyorsunuz.
Şimdi ne yapalım? Bu konuda insan safında hasta bile düşse, yine ortaya çıkarıldığı gibi hastalıkların kaynağı olamaz. Ben bir devrimcinin hasta düşmesini de bilirim, bir devrimcinin hasta düşmesi problemli bir adamınkine hiç benzemez. Devrimcinin hasta düşüşünde bile bir saygınlık vardır. Yani böyle devrimci bir öz vardır. Etkileme durumu vardır. Şimdi düşünüyorum, yılların büyük ihmalkarlığı düşmana ne kadar cesaret vermiş. Kendinizi büyük saplantıların içinde büyütmüşsünüz. Kendinize ne kadar büyük kötü alışkanlıkları yedirmişsiniz. Hiç sıkılmadınız mı? Gerçekten yıllar boyu kendinize “bu davranışım çirkindir, bu davranışımdan vazgeçmeliyim, şurası yetersizdir, şuna gücüm yetişmiyor, yetişmem gerekir” diye sorular sormadınız mı? O zaman benim gibi olamazsınız ki. Yargı gücünü geliştirmeyen, savaş gibi en incelikli bir sanatı ele almayan nasıl altından çıkabilir, bilemiyorum.
İşlerimiz imhalık süreçtedir. Belki yaşamımız yirmi dört saat süreyle orantılıdır. Hangi alışkanlıktan bahsedebilirsiniz, hangi hayalden bahsedebilirsiniz? Yaşam katledilirken duymuyorsunuz bile. Yani biraz kendinize gelin derken çok haklı konuşuyorum. Bakın gazetelere, yayınları izleyin. Düşmanın bize biçtiği ömür yirmi dört saatliktir. Şimdi bu gerçeği kim esas alıp da kendini yetiştiriyor? “Bu işi sürüklüyorum” diye bize dayanıp ucuz yaşamak marifet mi? Ben size temel bazı esasları belirttim. Kürt isyanlarının ömürlerinin neyle orantılı olduğunu, bizimkiyle farkını ortaya koydum. Bence ders çıkarmak halen çok sınırlıdır.
Sizden de neden bazıları çıkmasın? Bu tür insanlar bol olsaydı işlere hakimiyet bu kadar zayıf olmazdı. Bunu şunun için söylüyorum; bazılarınız güç gösterisinde bulunuyor, “varım” diyorsunuz. Bazı işlere varsanız, o zaman bu halkın yıkılmaz bir devrimcisi olalım. Kolay yıkılmaz bir devrimci nasıl olur? Onu gösterelim. Doğrusu bu değil mi? Yiğitliğin birinci şartı bu değil mi? Bu davanın yıkılmaz köşe taşlarından birisi olun. Neden olunamıyor?
Hiç olmazsa Kürdistan Devrimi’ni şimdi tartışalım. Bu devrime sağlam köşe taşı olmayı şimdi bilelim. Ben bunu her zaman söylüyorum, devrimcilikte çaresizlik yoktur. Çaresizliğe baş vurduğunuzda bitersiniz. Gözünüzün yaşardığı an bitmişsiniz. “Yapamıyorum” dediğiniz an bitmişsinizdir. Siz bu kelimelerin neresindesiniz? Neresinde olduğunu söylesem belki moraliniz bozulur. İşin esası böyledir. Halkların önderleri bunları görebilenlerdir. Kendi halkına çok sınırlı da olsa bir yer açmayı bilenlerdir.
Uğursuz düşmanın son yönelimini görüyorsunuz. Çok sahte bir reformizm yöneliminde. PKK’nin direnişçiliğini, devrimciliğini esas alalım. Biz şunu da söyledik; bu devrimcilikte sadece PKK’nin öz pratiği değil, sosyalizmin ve birçok devrimci örgütlenme mirasının devrimci tarzda savunulması var.
Bunu uluslararası güçler de, Batı da fark etmiş ve Türk faşizmine her türlü yardımı sunuyorlar. Aslında Avrupa’ya dikkatli bir gözle bakmasını bilenler bunu hemen fark ederler. Kesin bu tür sahte reformları dayatmışlardır. Aslında bunlar reform da değil. Gerçekte bunların reformu orta yerdeki devrimci değerleri son bir yönelimle bitirmenin diğer yüzüdür. Bir yüzü terörse, diğer yüzü reformdur. İkisini birleştirmişler, sonuçta devrimin son kalıntılarını tasfiye etme gibi bir amaçları çok açık görülüyor. Sanırım Avrupa’dan, Amerika’dan, başka yerlerden de güç alarak saldırdıkça saldırmaya, sonuç aldıkça almaya çalışıyorlar. Neden bazıları PKK’ye umut bağlıyor? Unutmayın! Eğer PKK’nin direniş gerçeğini kavrarsanız bunu biraz daha iyi görürsünüz. Bu umut yıkılırsa ne olur?
Gerçekten PKK şu anda sosyalizmin canlı ve diri umududur. Dünyada da biraz diri tutmaya çalışıyor. Binlerce dostu bu temelde umutla bakıyor ve buna sarılıyor. Uluslararası gericilik tamamen bu saldırının arkasındadır. Şimdi bu terörü önlemek öyle basit değil. Ki her düzeyde militan istiyor. İç duygularla fedailik de yapılamaz. Önünüze çok yönlü görevler koyuyor. Yanlış giriş yapmayın! Birkaç ay için “ne de olsa elimizde silah var, militanız” gibi yanlış yaklaşımlar içine girmeyin. Çok uzun vadeli bakın. Silaha da böyle bakmayın, kesinlikle böyle bakarak yola çıkmayın. Birkaç gerilla işleri kurtaramaz. Silaha doğru bakalım. Bizim devrimde silahın yeri olmakla birlikte çok daha fazla yeri olması gereken şeyler de olacak. Mesela örgütlenmede çok kapsamlı görevleri önümüze koymazsak başaramayız. Hatta en büyük silahın örgütlenme olduğunun üzerinde muazzam durduk.
Devrimin en büyük başarısı örgütlülükte yatar.
Bizim gibi hareketlerin en büyük özelliği, örgütlülük özelliğidir.
Kesinlikle teknikle, silahla sonuç alacağınızı hayal etmeyin. Eğer çok sağlam bir örgütlülüğün emrinde olunmazsa başa bela olur. Bizim burada yaptığımız örgütlülük değil midir? Bu savaşı günlük olarak besleyen örgütlülük değil midir? Örgütlenmeyi doğru ele alalım diyoruz. Bazı arkadaşlar hala sorunlara doğru yaklaşmıyorlar. Bu doğru değildir. Devrim için bu kitleyi en büyük nimet bileceksiniz. Bu kitleye ulaşmaya, her türlü savaşın içine çekmeye çok büyük değer verip yürüyeceksiniz. Aslında PKK’yi yürütmenin, büyütmenin engin fırsatları var. Bunları geliştir. Göremiyor musun, gösteremiyor musun? Çok alçakgönüllüce yapılacak öyle görevler var ki, ama sizi tatmin etmiyor. Devrimcileşme tarzınız yanlış bir tarz olduğu için, çok dar bir militanlık tarzı ortaya çıkıyor. Bu, salt silahta görme tarzıdır. Örgütlenmeyi de rahatlama tarzı olarak anlıyorsunuz. En zor iş örgütlenmedir. Bütün bunlara yanlış yaklaşım sizi zorluyor. Hiç olmazsa iş bölümüne doğru gittiğimizde birbirimizi yanıltmayalım. Biraz önce söyledim, biz bu tiplerin çıkmasına fırsat vermeyeceğiz. Bunlar sadece örgütlenmede çıkacak tipler değildir. Kabul edilecek, kabul edilemeyecek şeyler vardır. Bu konuda yüzünüz ak olmalı, devrimde de onur budur. Hiç kimsenin zorlukları beni korkutamaz. Ben şimdiye kadar hiç kimsenin karşısına boynu bükük çıkmadım. En ufak bir göz yaşı edebiyatıyla çıkmadım. Ama sizin yaşamınız böyle olmuyor, ayıptır. Gelirken tedirgindiniz, öfkeliydiniz, ağlamaklıydınız, adeta intikam peşindeydiniz. Bunlar hiçbir devrimciye yakışmaz.
Devrimci adam gönül adamıdır.
Devrimci adam öngörü adamıdır.
Devrimci adam yoldaştır.
Her şeyden önce yolda yük paylaşan adamdır.
Ama geliş tarzınıza bakalım, bütün hoş görüyü biz dağıtıyoruz. Bütün olası yaşam fırsatlarını biz belirliyoruz. Kimseye yük olmadık, kimseye tek bir acı sözümüz yerinde olmayarak söylenmedi. Yani biz de insanız. Biz devrimciliği böyle biliyoruz.
Kimse PKK’nin bu kampında kötü haber olamaz. Kimse bu kampta işler kötüye gidiyor imajını yaratamaz. Burası her zaman düşmanın korkulu rüyasıdır, karabasanıdır. Burası Kürdistan değildir. Burası halkımızın yerleştiği bir alan değildir. Burası fırtınası bol olan küçük bir dağ parçasıdır. Buradan kötü haberler çıkmaz.
Nasıl anlatacağım bilemiyorum, elin yüzeyseli başka türlü söylüyor. Bazen yakıştırmadığımız lafları söylüyorsak bazı durumlar bizi buna zorladığındandır. Çünkü bizde olmaması gereken şeyleri bazıları olur kılıyorlar. Yani benim bazı teorilerden bahsetmem size şimdi daha iyi anlaşılır gelmelidir. Bu halkın önderliği zor bir önderliktir. Sıradan çaba ve tutumlarla yürütülemez. Evet bahsettiniz, “bizim kişilik olarak küçük burjuva oluşum tarzımız” dediniz. Ben dün bir teoriden daha bahsetmek istiyordum. Bazen öyle olmaması gereken durumlar içine giriliyor ki, insanın tahammül etmesi çok zor oluyor. Çünkü bir insanın yapamayacağı tutumlarla karşı karşıya kalıyor. Bu yaşanan pratiğe bir ad koyma gereği duyuyorum. Ama ad koymakta zorlanıyorum. Düşünüyorum bu tarza ne ad koyayım. Yani küçük burjuvazinin de bir devrimci tarzı var. Bakıyorum bu tarza da uymuyor. Feodal tarz Barzani’nin tarzıdır. Ona da uymuyor. Yani toplum dışı tarza da uymuyor. Buna da kaçık tarz denilir. Bu kültürün veya bu tip yaşam tarzının kendisini parti içinde sürdürmesi kabul edilebilir mi? Kendini güç, yetki sahibi kılmasına göz yumabilir miyiz? Ama bu tarzın kendisini parti içinde örgütlemesi var. Yani parti içinde üçüncü bir şey de budur. Bazı tiplerin sergilediklerine, çok deklare bir toplum, şirazesinden çıkmış bir toplum olduğumuz için, böylesine bir kalıntının temsilcilerine veya onların savundukları yaşama bu nedenle iflas etmiş yaşam diyebiliriz. Yani iflasa kendini yatırmıştır. Adam her türlü pervasızlığa kendini yatırmıştır. Aslında bu tipi biraz daha somutlaştırabilirdik. Kişilik çözümlemesi yapıyoruz. Beklenmedik hareketler gösteren, beklenmedik yerde boy veren, örgütle oynayan, değerleri tahrip eden ve aniden altüst oluşumlara yol açanlar kontrolü elden kaçıran çok sivri kişiliklerdir. Bu ikiyüzlülüktür. Yani ciddi bir ilkesi yok, siyasi önder böyle olmaz ki! Bütün bunlar bizim toplumumuzun da bir gerçeğidir. Ama devrimciler tarafından aşılması gereken gerçeklerdir. Madem ki siz devrimci olmaya karar verdiniz, bütün bunlarla savaşmayı bileceksiniz.
İşleri sadece bir kaba silahla hal etmek devrimcilik değildir.
En büyük savaşçılık doğru devrimci esasları yakalayabilmektir.
Onu yakalamayan adamın elinde silah tehlikeli olur.
Çoğunlukla bizde ortaya çıkan o lümpen adını verdiğimizdir. Ne kadar insan vurdular? Ne kadar değer tahrip ettiler? İşte devrimci adam bütün bunlara önlem alabilendir. Varsa bir takım yetenekleriniz bu çerçevede kullanın. Ben şuna inanıyorum; ufak bir nefes alma durumunuz da olsa kendinizi sevdirebilirsiniz. “Nedir bu başıma gelen, ne olmam gerekir, ne yapmam gerekir” işine yatırabilirsiniz. Bakın ben çok şey yapmadım, öyle sizin gibi savaş ortamına da girmedim. Ama kendimi uyarlayabildim. Bazılarında görünmez, ama oldukça iş yapabilen, iyi hizmet eden, işe iyi katkısı olan bazı işlere kendimizi verdik. Daha fazlası savaş meydanında olur.
Bu kadar geniş imkanlar içindesiniz. Kendinizde hala “işleri ilerleteyim” diyecek haliniz yok. Neden bir devrimcinin kendisini planlaması denilen şeyi yapmıyorsunuz? Bunlar daha önemli. Biraz PKK tipi devrimcilik, PKK’lilik isteniliyor. Böyle yürünür diye düşünüyorum. Yani tek yapılacak şey kendinize hakim olmaktır. Kendi işlerinizden sizi alıkoyacak her şey düşmana hizmettir. Bu bahsettiğiniz küçük burjuva oluşum tarzı ve her türlü aile değerleri türünden saptırılmışlık düzene götürüyor, yem olmaya götürüyor. PKK denilen olay bunların zıddı oluyor. Kabul bu temelde olmalıdır.
Salt siyasi bir hareketle uğraşmıyoruz. Temel kişilik sorunlarıyla sıkça uğraşmaktan yakamızı kurtaramıyoruz. İçinizden küçük bir grupla daha ileride ilgilenebiliriz. Bu konuda hepsini birbirine karıştırmak hatalı olur. Sözü sağlam olanlar da olabilir. Dediklerimi çok iyi anlayanlar çıkabilir. Onları daha çok kendine güven temelinde çözmeye çalıştığımız gibi, ileride “bizde de bir şeyler var” diyenlerle bu işleri daha üst düzeyde ele alabiliriz. Ama yine de hepinize asgari bir devrimcilik verdirelim. Dünkü konular da dahil biraz tartışma gerekir mi? Soru sormak isteyen var mı? Kürdistan Devrimi üzerine her zaman büyük görevler istiyoruz. Geçmiş tecrübe bana hep şunu söylüyor; yoksa, kendini de yanıltma! Eskiden de ortam bu tip savunmalara çok girdi. Çok büyük giriş yapmak istedik, kendimi çok ciddi verdim. Fakat birlikte yol almak istediklerimiz bu büyük girişimlere hiç de başarı şansı vermiyor. Hemen beraberinde bu aklıma geliyor: Kürdistan Devrimi şimdi çok iyi ortaya konulabilir, üzerine mükemmel yürünebilir. Kürdistan, bugün dünyada en çok adına devrim diyebileceğimiz konuma gelmiş bir ülkedir. Devrimin yaşanacağı bir alandır.
Biz büyük bir inançla 1970’lerin başlarında bir adım atmak istedik. 1975-’78’lerde parti olmaya karar verdik. 1980’de bir konferans, 1982’de kongre. Şimdiye kadar hemen her yerde büyük bir tutkuyla, Kürdistan Devrimine sarıldık. Bütün belirtiler en üst düzeyde bir devrimin yaşanabileceğini gösteriyor. Ama işte geçmiş tecrübelerin bizi çok uyarttığı bir sonuç, çok emek sarf ettiğin adamlara fazla güvenme sonucudur. Güvenmemek kötü niyetten ötürü değil, “yine güvenmelisiniz” deniliyor da, fakat yanılabilir. Güvendiklerim rahatlıkla bir yerde kırılabilir, dökülebilir, kolay kaybedebilir. Tabii bu açıdan bunun üzerine bu sefer ittihatlı gitmek istiyoruz. Öyle eskisi gibi direkt değil.
Devrim söz konusu olduğunda, gerçekten süreçlere devrimin aşamalarına değişik bir giriş tarzım var, çok inanç doludur. Yani doksan yaşındaki adama da, çocuğa da güvenerek hareket ediyorum. Bu ihtiyardır, bu gençtir ayırımı yapmam. Hepsiyle arkadaş olabileceğime inanarak giderim. Ve sizin gibilere de bunlar büyük adamdır, bunlar büyük rol oynayacaklar inancıyla yaklaşıyorum. Yine inanç var, fakat şimdi başka şeylere de dikkat etmek gerektiğini çok iyi biliyorum. Önümüzdeki günleri hiç olmazsa bu sefer daha ihtiyatlı kullanalım. Bu sefer kullanamazsak, işin içinde her gün bir şehit yerine beş şehit olur.
Kim bunun sorumluluğunu kaldırır? Siz çok çok kendinizi emekliye ayırırsınız, ama sorumluluk yine bize düşecek. Bu konuda sorumluluk duygusu gelişecek olanlar kim? Her güne şehit sığdıran bir hareketin sorumlusu nasıl olmalıdır? Yetişebilecek misiniz onlara? Onların anısını kim yerine getirebilir? Tabi öncelikle anı nedir, nasıl yerine getirilir? Bu diğer bir gerçektir. Var mı bunu doğru anlayan adamlar? Yeterli olmasa da geçen yıl burada epey tartıştım. Giden bazıları bir ay bile dayanmadılar. En çok güvendiklerim böyle çıktı. Bir ay savaşılmış veya şehit düşülmüş olabilir, fakat bu aşamada başarı gerekir. İğne ucu kadar delikten gireceksin, çıkış yapacaksın. Bize bu lazım.
Eskiden mevziler sağlam değildi, bakın bugün halk içinde müthiş sağlam mevziler ortaya çıkmıştır. Hadi eskiden sizi zorladık veya haklı olarak o koşullar fazlasını yapmaya elverişli değildi, ya şimdi öyle mi? Şimdi atılan temel çok iş yapmaya el verişlidir. Bakın aylarca şehir içinde, halk içinde kalınıyor, buna rağmen düşman yakalayamıyor. Bu fırsatı elde eden devrimci altı ayda zaferi sağlayabilir. Dağda ordu kurabilir, ordu, ordu! Fakat gidiyorlar bela oluyorlar. Artık burada birbirimizden güven alırken “bu devirde başarı kesindir” denilecek türden olmalıdır. İyi anlayanlar var mı? Parlak fikri olan var mı? Bu konuda parlak düşüncesi olan, biraz hazırlandım veya hazırlanıyorum diyen var mı? Gidişat nasıl? Bu sefer buradan kaç kişi çıkarabildiniz?
Evet siz de bizi anlıyor musunuz?
Yasin: Başkanım, anlamaya çalışıyorum.
– Yani 1980’lerde deli doluydunuz. Büyüdüğünüz mahallenin de size verdiği özellikler vardı. Biraz olgunlaşmışsınız, ama acaba PKK işlerine biraz güç getirebilecek misiniz? İşleri gözünüze kestirebiliyor musunuz?
Ya.: Başkanım, süreç biraz hassas, yani mücadeleyi görüyoruz, mücadelenin boyutlarını biraz kavrıyoruz. Bu sefer kendimizi mücadelenin neresine, nasıl oturtacağız sorusu çıkıyor karşımıza. Yani bu mekanizmanın içine nasıl gireceğiz ve nasıl onun iyi bir parçası olacağız? İşte onu biraz oturtma sürecindeyim. Yani o süreci iyi yaşarsak, o eskinin etkilerini tümüyle aşamasak da yürüyebiliriz.
– Bir rapor veriyorum, durumları iyi anlamalısın. Yılların tecrübelerini, zorluklarını, imkansızlıklarını iyi anlamalısın.
Ya.: Şimdi bakış açımız eskisinden daha farklıdır.
– Yani derler ya “işte Halep, işte arşın” bu da öyle bir şey. İşte PKK’nin imkanları. Onların içinden en iyisini seçmek, yapmak insanın kendi varlığının da bir gereğidir. Bu yaşta işe kendinizi doğru vermezseniz, ne zaman vereceksiniz? Hem de kudretli, hem de bu yılların acısını çıkarta çıkarta işlere başarı şansı verdirmezseniz kendinize hakaret etmiş olursunuz değil mi?
Ya.: Eskisini yaşamayacağım Başkanım.
– Hayır başarıdan bahsediyorum, yani başarmayı bilemeyecek misiniz diyorum, bu kadar imkanlardan sonra ne yapacaksınız, hep kötüsünü mü pratiğe aktaracaksınız? Artık buna izin verebilir misiniz?
Ya.: Öyle bir şeyimiz yok, yani…
– Olur mu? Altı aylık zindan sürecinden çıkardığım sonuç; yaşamın her zorluğundan, hilesinden, düzenbazlığından çıkardığım sonuç, bir daha en ufak bir olumsuzluğa geçit vermemektir. Benim için yaşam budur. Yenilgi gördüğümde mutlaka yeneceğim, zorluk gördüğümde mutlaka düşmeyeceğim. İşte yapılması gereken budur. Siz de yaşamın birçok zorluğu ile karşı karşıya kalan kişiliklersiniz. Neden ağlayıp sızlayalım, neden kırılıp dökülelim ki?
Ya.: Politikada kazanmanın sonucunu, nedenini geçmişte biraz kavramıştık. Fakat sonucun önemini kavrayamamıştık. Biraz niyetle, biraz amatörce hareket ettik.
– Beni 1980’lerde nasıl tanıyordunuz, hiç tanıyabilmiş miydiniz?
Ya.: Yani o kafa yapısıyla, kapasitemizle biraz zordu.
– O zaman o kadar bağlılık da saygıdeğerdir, fakat çok yetersizdir. Ama dikkat edin benim halen aynı tempoda yürüme gibi bir durumumu görüyorsunuz. Benim stilimi görüyorsunuz değil mi?
Ya.: Sizi daha çok cezaevinde izledik Başkanım. Dünyadaki çeşitli gelişmeleri; bölgeye ilişkin, ülkeye ilişkin, bir din sorunundaki yaklaşımları izliyor ve çok çarpıcı olarak değerlendiriyorduk. Biz değişikliği esas olarak Ortadoğu’ya gelişinizden sonraki süreç olarak nitelendirebiliyorduk. Özellikle 1987’den sonraki yayınlar ulaşmaya başlayınca kavramaya başladık.
– Kazanma hırsınız yüksek midir şimdi?
Ya.: Kazanacağız diyorum, başka bir şansımız yok.
– Yani yılların acısını çıkartma kararınız var mı?
Ya.: Evet.
– Yaş kaçtı? Otuz mu?
Ya.: Otuz beş.
– Hiç de otuz beşe benzemiyor. Bravo, genç gösteriyorsunuz. Ama son beş yılına bir devrimi sığdırabilirsin. Biraz gecikmiş ama, yine de sığdırabilirsiniz.
Daha yararlı sonuçlar almak istiyoruz. Altından çıkmaya çalışıyoruz. Siz gençlerle, bu çalışmaları yürütmek iyidir. Bazı şeyleri bileceğiz. Dediğim gibi, önemli bir devrimin planlamasına doğru gidiyoruz. Hazırlık hepimizin olmalı. Çok yönlü çözümlenmiş kişilik ister, diyorum. İğne ucu kadar şahsi probleminiz olmamalıdır. Devrime kendiniz için yer yapmak değil, bilakis kendinizi köprü yapmak, kendinizi vasıta yapmak için varsınız. Kusur düzeyinde devrime yaklaşmayın. Devrimin planlayıcıları, devrimin öncüleri, devrimin sorumluları biçiminde bir yaklaşımla hareket ediyoruz. Kendiniz için pay aramaya gerek yok. En basitten, en belirleyici, sonuç alıcı bütün görevlere mümkünse kendimizi uygun hale getirelim.
Her zaman söylüyorum; devrim düşünce gücü kadar, bizden yürek istiyor. Ben sizleri basit görmek istemiyorum, devrimi de basit ele almak istemiyorum. Bunlara fırsat verecek bir anlayışa asla yer vermek istemiyoruz, bunları hüsrana uğratacak ne varsa ona ulaşmak istiyoruz. Bu, sizin de özleminiz ve gerçekten hayatınızı adadığınız en temel hususlar oluyor. Benim istediğim, gerekirse kırk yıl sonrasını da olduğunuz yerde planlayacak bir kişiliğe ulaşmanızdır. Gerekirse kırk yıllık devrim planlamasından bahsederken şunu söylemek istiyorum; yaşadıkça, şartlar ne olursa olsun, söz verildiği gibi devrime kendini adayan kişilik… Bizim makbulümüz budur, PKK’nin makbulü budur ve PKK’de ispatlanan kişilik de budur.