HABER MERKEZİ –
Önder Apo’nun çözümlemelerinden …..
– Devrimci savaşımımızın güncel gereğine açıklık getirirken, ilerleme ve geliştirme hattı üzerinde dururken, genellemelerden uzak, daha yoğunlaşmış bir tasarım ve pratikle çok ayrıntılı bir biçimde sorunun ana halkasını yakalama önem taşıyor. Devrimci savaş sürecinin sadece gerçekleşmeyle kalmayıp gelişebileceği de anlaşılmaktadır. Mevcut siyasi gelişmelerle -gerek uluslararası, gerek bölgesel düzeyde- şehirler de dahil olmak üzere ülke içinde savaşı oturtabileceğimiz imkanlar artmış bulunmaktadır. Savaş sorunlarını incelemek teorik ve genel kalıyor. İçinden geçtiğimiz süreçte bize gerekli olan, özel savaşın çok sıkı bir incelemesini yapmak ve zayıf yönlerini görmek kadar güçlü yönlerini de görmektir. Özellikle kendi eylem taktiklerimizi, hazırlıklarımızı gerekirse yirmi dört saat içinde gözden geçirmek ve yeni taktik anlayışların, yeni eylem düzenlenişlerinin içinde olmak gerekiyor.
Yıllık planlamaları, yılın birkaç ana dönemlerine ayırmak ve incelemek artık yetmiyor. Taktik önderlikte böylesi kızgın, sıcak ortamın yakalandığı dönemler kısa sürede gözlenir; yanlış kısımlar atılır, doğru kısımlar ve kazanılacak yanlara sürekli açıklık getirilir. Bu, ister serhildan hazırlıkları ve şehir çalışmaları olsun, ister en kapsamlı gerilla hamleleri, hatta geçici mevzi çarpışmaları olsun, hepsi için geçerlidir. Sürecin kendisi için de bütün bu çarpışma düzenleri gündeme gelebilir, mevcut güçlerimizin önündeki görev böylesine karmaşıklaşmıştır. Yoğunlaşmış atılımlar ve çok geniş alanlara koordineli yayılma imkan dahilindedir. Şimdiye kadar devrimci savaş üzerinde kapsamlı duruldu. Savaşta önderlik tarzına ulaşmama en tehlikeli ve sorun teşkil eden yanımızı oluşturmaktadır. Devrimci savaş önderliği birçok gelişmenin takıldığı halka durumundadır. Bu diğer önderliksel çalışmalarda da böyledir. Esasta bizim ortadan kaldırmak istediğimiz de bu temel zaaftır. Bütün gelişmelerin kendisine bağlı olduğu kurum, örgütsel ve askeri önderliktir.
Devrimci savaş, esas itibariyle askeri alanda belirleyici bir konumda olduğu için, askeri önderlik -diğer bir deyişle komuta yönetimi- yürütmesinin bütün faaliyetleri kendisine bağlaması ve dolayısıyla ilerlemenin temel etkeni olması gerekiyor. Buna verilecek başarılı çözüm, devrimci savaşı tırmandıracaktır. Aksi halde yersiz tahribatlar kadar, gelişmeye açık devrimci sürecin durağanlaşmasına, tıkanmasına, hatta gerilemesine yol açabilir. Halen içinden geçmekte olduğumuz devrimci savaş sürecimize kafa yormak oldukça zayıf. Gerçekten mevcut gücümüzle neler başarılabilir, sorusuna askeri önderlikçe somut cevaplar geliştirilememektedir. Kararlaştırılsa bile yakıcı bir biçimde gerçekleştirilmesi zayıf kalmaktadır. Devrimci savaşın birçok sorunlarını çözmüş bulunmaktayız. Daha somut yaşama geçirilmesine yönelik bazı yanlarına değiniyoruz, hiç kimse bunun anlam ve önemini göz ardı edemez.
Halen çok ısrarlı bir biçimde komutaya gelmeyişi dayatamazsınız. Bu çok vurgulanan bir husustur. Siz şimdiye kadar yaptığınız gibi bu soruna yaklaşamazsınız! Devrimci savaşın gelişme olasılığı vardır. Devrimci savaşı hem siyasi savaşımla, hem de askeri çarpışmalarla güçlendirip ulusal alanda çok ileri düzeye getirmek kaçınılmaz bir durumdur. Kaldı ki, devrimci savaş kendisini bu aşamaya getirmiştir. Bu bütün parti tarihi boyunca yürüttüğümüz çalışmaların bir sonucudur. Hiç kimse kendi öznel niyetiyle böylesine büyük tarihi çalışmalara karşı sağ-sol vb. sekter yaklaşımlar içinde bulunmaz. Özellikle yeni planlama güçleri bu konuda sonuna kadar sorumluluklarını idrak etmek zorundadırlar.
Parti tarihi, onun devrimci savaşım tarihi sonuna kadar kavranılmaya çalışılmalıdır. Kişi en ileri bir kavrayışı, bir kararlaştırmayı, bir özümsemeyi yaşamalıdır. Sevk-idare gücü olmak için, parti tarihine, onun devrimci savaşımının gelişim özelliklerine ihtiyaç vardır. Bu konuda bilinç ve kararlılığı esas almak gerekiyor. Kimse “şöyle ileriyim, böyle ileriyim” biçiminde yaklaşamaz, kendini abartılı bir konumda tutamaz. Tarih bir bütündür; nelerin nasıl kazanıldığını, hangi tarz ve tempoyla kazanıldığını göz önüne getirmeyen bir sevk-idare, doğru bir sevk-idare değildir. Bir defa komuta yönetimi, partinin önderlik ettiği devrimci savaşımın kazanılmasının an be an gelişmesini, onun yürek, moral yanı kadar, teknik ve pratik gerçeklenişinin ön görüsüyle yaklaşmak zorundadır. Başka türlü komutanlık sağlıklı bir biçimde ortaya çıkamaz, aynı zamanda gerçekçi de olamaz. Bizim mevcut yapının bu vazgeçilmez koşulun gerisine düşmemesi gerekiyor.
Buradaki çalışmaların böylesi bir savaş yönetimine gelme gücünü ortaya çıkardığına inanıyorum. Yaklaşımların böyle geliştirilmesi gerektiğini ve bunun olgunlaşmış çabalarla mümkün olduğunu göstermiştir. Ama benim izlediğim, görebildiğim kadarıyla, halen buna gelememe, kendini yaşama görülmektedir. Bütün gücümüzü ortaya çıkarmamıza rağmen büyük açılımdan, büyük savaş yönetimine gelmekten, yaratıcılıktan ve onu geliştirmekten, ilerletmekten uzaksınız. Burada bunları irdelerken kesinlikle fedakarlık noksanlığından, cesaret noksanlığından söz etmiyorum. Burada savaşın bir sanat olduğunu, bu sanat için bütünüyle kendinize yüklenmenizin gerektiğini ve bundan başka çarenizin olmadığını vurgulamaya çalışıyorum. Ancak mevcut yapı üzerinde köylü tarzı ve somut genel tarz oldukça etkili. Bir gücün bir yerle bağlantısı ne kadar doğrudur, ne kadar yanlıştır; bunların kestirilmesi önemlidir. Günlük olarak bu soruyu kendilerine sormaları gerekirken aylarca sormamaktadırlar. Böyle devrimci savaş sanatı yürütülemez. Özellikle pratik gelişme bu kafayla, bu yaklaşım tarzıyla ilerlemez.
Sizin ruhunuz çok kolay tatmin oluyor. Bundan da öteye gelişme mi var, gerileme mi var, hayati bir tehlikeyi mi yaşıyor, önemli bir gelişme fırsatı mı yakalamış; sizin ruhunuz bunu duymuyor. Duysa bile çok önemli sonuçlar çıkaramıyor. Böyle particilik olmaz, böyle devrimci sorumluluk olmaz. Araştıralım, birçok arkadaş böyledir. Siz ortalama bir savaşa varsınız. Mevcut savaş ortamına bir savaşçı gibi, güdülen bir savaşçı gibi girmeye varsınız. Ben buna bir şey demiyorum, ama bu tür savaşçılık en tehlikeli bir savaşçılıktır. Ortalama, sonuna kadar savaşabilirsiniz. İşte ben bunu en tehlikeli savaşçılık olarak değerlendiriyorum. Daha olumsuz olsaydınız, tehlike çanları çaldığı için tedbir alınabilirdi. Kaldı ki çok tehlikeli konumda da değilsiniz. Yani savaşa gelmiyorlar, kaçışları, sapmaları yaşıyorlar. Sizin ki orta halli bir savaşım tarzıdır.
Fakat ben de PKK’nin tarihine dayanarak, tüm çalışma tarzımıza dayanarak, bu orta halli savaşım tarzınıza orta yolculuk da diyebiliriz, dedim. Kendini savaşta ağzına kadar yenilgiye açık tuttuğu gibi, büyük kazanımlardan da alıkoymuştur. Buna bazı alanlardan örnekler verdik. Bunda orta yolculuğun, ara tabakanın, küçük burjuvaların, köylülüğün, kentliliğin rol oynaması fark etmiyor. “İster düşünürüm, ister düşünmem… Pratik yerine teoriyi koyarım, teorik faaliyet gerektiğinde ucuz pratiklere yönelirim, zamanında yapmam, ertelerim; kararlı yapmam, kararsıza geçerim.” Yani öznel hesaplar dediğimiz birçok tutum çok yaygınca işliyor. Bu devrimci savaşımımızın başına ne geldiyse bu tutumlar yüzünden geldi ve sanıldığından fazla da etkiledi.
Saflarda savaş sorununu biraz doğru almalısınız. Dediğim gibi, ortalama bir savaşçı gibi katılmanız size yeterli gelebilir, ama ben de diyorum ki, ülkemizin bizden emrettiği savaş düzeyi ve ona katılım boyutu bu değildir. Yani bu tarzda bu düşman karşısında durulamaz. Bu partileşme için de, örgütsel faaliyet için de böyledir. Mevcut tarz günü bile kurtarmaya yetmiyor. Ben bunu icat etmiyorum. Düşmana karşı ayakta kalmak ve savaşı geliştirmek için bunun bir yasasından söz ediyorum. Bunu Kürdistan’da yürütülen devrimci savaşımın bir yasası olarak ortaya koymak gerekiyor. İnsanlar yasaları kendilerine uydurmazlar, tam tersine kendilerini yasalara uydurmak zorundadırlar. Kendini savaş yasalarına uydurmak, o savaşın gerçeğine ulaşmak ancak ve ancak bununla mümkündür.
Dün, Dörtlerin nasıl kendilerini yaktıklarını oynanan oyunda izlediniz. O anı, o süreci iliklerine kadar duyanlar var. Yalnız orada yakılmadı, birçok yerde yakılmalar oldu. Bu yoldaşları görün! Bu bir savaştır. Bundan acaba ne sonuç çıkarmışlar? Bu sürece giren, bu süreci yaşayanlar özeleştirisel olarak şunu söylüyorlar; “zayıflıkların kurbanıyız, bu duruma gelmemiz geçmiş zayıflıklarımızın sonucudur ve katlanacağız, onun kefaretini, yakılarak ödeyeceğiz” Bunun şehitlerin son sözü olduğunu biliyoruz. Ama sizlere bakıyorum, çok duygusalsınız. Niye bazı savaş sonuçlarını çıkaramıyorsunuz? İliklerine kadar dağı da yaşayanlar var. Peki, madem siz o zorlukları gördünüz, o zaman bizim savaş yasalarımıza niye doğru yaklaşmıyorsunuz? O kadar kahredici yaşayacaksınız, fakat bunları çözecek, aşacak, bir daha o durumlara düşmeyecek imkanı-fırsatı, kısaca savaşı geliştiremeyeceksiniz! Burada iki yüzlülük vardır, kendini aldatma vardır, düşkünlük vardır.
Bir kez daha bu tablolara yol açarsanız, en zavallısı olursunuz. Çoğunlukla da böyle oluyor. Bizi aldatmayın, kendinizi de aldatmayın! Sizin delikanlı keyiflerinize kalsa iki günde her şeyi altüst ederseniz. Çok aldatıyorsunuz kendinizi, olmaz bu. Görevlerin üzerine gidiş tarzınız felaket! Bu partiyi siz ne sanıyorsunuz? Bu partinin tarihini siz ne sanıyorsunuz? Orta yere kendinizi atmışsınız. Değerlerle böyle -karşımızda, uzağımızda pek fark etmiyor- oynama cesaretini nereden buluyorsunuz? Bu savaş dili midir? PKK’nin tarihine sahip çıkma dili bu mu? Bu üslubunuz, bu tarzınız, PKK’nin kutsal dili midir?
Genelde kendimize PKK’liliği yakıştırıyoruz, ama ölümüne yaşayanı da pek yok. Bunu bileceksiniz, partili olma bilincini duyacaksınız. Özellikle savaşıma nasıl yansıtılması gerektiğini her sahada derinden duyacaksınız. Bakın, biz burada yıllardır cephe gerisindeyiz, ama cephenin ilerisinde olanlardan daha fazla savaşın sorunlarını duyuyoruz. Savaşı iliklerinize kadar yaşıyor musunuz? Savaşı biz burada yarattık. Ben sizin gibi öyle zindandaki işkenceyi de görmedim, dağdaki zorlukları da görmedim, ama burada bir savaşım veriyoruz. Burada biz, sizi kurtarıyoruz. Cephe gerisindeyiz, ama yaşamımız son derece emre hazırdır. Şimdi siz halen bunu görüp kendinize yönelmezseniz, bu durumunuz kabul edilemez. Dönemi yakalamalıyız, söz verdiğimiz gibi buna başarıyla da yüklenmesini bilmeliyiz. İşte bu kusurların üzerine bu planlama döneminde gitmemiz mümkündür.
Biz bunu burada köklü aşmak istedik. Bir eğitim noksanlığı varsa giderelim. Başka herhangi bir noksanlığınız varsa aşın. Eğer küçük burjuva orta yolculardanız, işleri boykot edenlerdeniz diyorsanız, bu sizi felç eder diyoruz. Ben öyle kötü sözler kullanmaya karşıyım. Bunu anti parantez belirteyim. Ağzımdan bazen ağır kelimeler çıkabiliyor. Bu sözler bahsettiğim bu unsurlar için geçerlidir. Bunlar yaşamı çok ince yöntemlerle adeta protestocu yaklaşım biçimiyle tasfiye etme amacındadırlar. Hevesi az, çok basit alışkanlıkları var. Basit kişilikleri var ve savaşı, örgütlemeyi, partinin yüceltilmesini engellemek istiyorlar. İşte bu tehlikelidir. Zaten benim en büyük öfkem buna karşıdır. Genel de Türkiye’de devrimci kişilikle oynandığı kadar hiçbir şeyle oynanmamış. Yenilgileri bile halkın saygı duyacağı biçimlere ulaşmamıştır.
Uğruna onca söz söylenen, türkü-şiir yazılan değerleri yaşanılır kılmak istiyoruz. İnsan buna biraz saygı duyar. Böyle deve gibi, fil gibi bir kişilikle devrimci savaş kişiliği edinilir mi? Şaha kalkmış bir at gibi yürümesi gereken bir savaş kişiliği yerine koyun yürüyüşü ile tabi ki başarılı olunamaz. Çok gariptir, ama bize bağlanış tarzınız şu; benim kendimi gerçekleştirmemi kendinizi gerçekleştirme biçiminde anlıyorsunuz. Zaten savaşın önderlikle bağlantısını da bu yaklaşım sabote ediyor. “Bizim Önderimiz böyle ise biz de böyleyiz” biçiminde bir yaklaşım var. Bu doğru değil. Çünkü önderlik yaşamını kendim tayin ediyorum, kendim yaşıyorum. Sizin ortak olmanız doğru değil. Bu aile çocuklarının, aşiret çocuklarının durumuna çok benziyor. “Aşiretimiz iyidir, o halde biz de iyiyiz” yaklaşımı yanlıştır. Yani buna hakkınız yok! PKK’nin büyüklüğü kendinize böyle sıfatları yakıştırmanızı kabul etmiyor. Eğer önderlikle kendinizi yakınlık içinde hissedecekseniz bu, tarihine tam sahip çıkmakla, tarihini biraz özümsemekle, güncelin çalışma tarzını, dönemin ruhunu, çalışma tarzını, önderlik yaşam tarzını tutturmakla ve yüreklerinizde az-çok ona ortak olmakla mümkündür. Şimdi sizin yaptığınız öyle değil. O zaman haklı olarak size “sabote ediyorsunuz” diyeceklerdir.
Parti tarihi kadar önderlik yaşamını da çocuklar gibi kendinize mal etmekle, kendinizi ortak etmekle, kendinizi kandırıyorsunuz. Bu aldatma çok kötü bir aldatma ve yaygınca da yaşanan bir durumdur. Bunu düzeltmek gerekiyor. Önderlik yaşam tarzını bütün yönleriyle kavrayıp sorumlulukla kullanırsanız sizde büyük değerler ortaya çıkar. Gerçekten onun sıradan kavranışı ve uygulama sorumluluğunu üstlenin. Kesinlikle bir altı ay yaşama imkanı kazandığınızda, çalışmalarınızın sonuçları zaferdir. Tabi ben, Önderliğe bağlı değilsiniz demiyorum. Önderliğe bağlılığınız beni tatmin etmiyor. Bunu yaşadığım tecrübelere dayanarak söylüyorum. Sorun, hepiniz Önderliğe bağlı olduğunuzu hissediyorsunuz, ben de yanıldığınızı söylüyorum.
Artık savaşın kişiliğini kendinize yakıştıracaksınız. PKK kişiliğine, PKK yaşam tarzına evet diyorsanız, bu işlerin seviyesine uygun hareket etmek gerekir. Bütün anlatılanlardan şu sonuç çıkmamalı; “tamam kendimizi daha da öldürürüz.” Hayır, bu sonuç çıkmamalı. Daha fazla başarıya göz dikmeniz, bütün hünerlerinizi harekete geçirmeniz gerekiyor. Bunları bir türlü yapmadılar. En çok üzerinde durduğumuz ve en çok tartıştığımız şeyleri yerine getirmediler. Bu pratikle parti kişiliğine, bizim önderlik tarzımızın yürüyüşüne ortak olamazsınız. Daha çok kendinizi aldatmış olursunuz.
Şimdi dönemin üzerinde duracağım. Bunu imkan dahilinde görüyoruz. Önümüzdeki dönem planlanırken; bütün temel bölgelerin biçimlenişi ve alacakları rollere değinmiştik. Kentsel ve kırsal alanlara dayatılması gereken roller, fethedilme tarzlarını nasıl ele almak gerekir? Gerçekten hepsi olgun bir meyve gibi, bunları nasıl düşürebiliriz? Birçok alan bu durumdadır. Bunu açabiliriz. Teknik düzenlenişine de gidebiliriz. Şu ana kadar gerilla hangi tarihte, hangi kente uzanabilir? Artık imkan dahiline girmiştir. İhanet odakları nasıl yerle bir edilir? Mevcut güçlerle iyi bir fırtınalı döneme nasıl girilir? Eskiden bu kadar oturmuşluk yoktu, imkan yoktu, ama mevcut alanlara dayanarak hepsi daha fazla gerçekleşebilir. Bunlara değinmek mümkündür. Fakat hangi kişilikle, hangi komuta tarzıyla? Hangi alandan bahsedebiliriz? Çoğu savaşçı zavallı ve öyle işlevsiz bırakılabiliyorlar. İrtibat yokmuş, haberi olmamış, geç fark etmiş; savaş bunları affeder mi? Yavuz Sultan Selim, yani beğenmediğiniz Osmanlı padişahları bile iktidara geldiklerinde o kadar üstünler ki, adam kulağındaki küpeye “istihbarat, irtibat ve emniyet” diye üç sözcük yazdırmış. Siz bunların üçünü de göz önüne getiriyor musunuz? Kulağına küpe yapmış. Sizin için zamanında irtibat ne kadar gereklidir, bilgiler ne kadar gereklidir, emniyetli çalışma ne kadar gereklidir; nasıl iktidar savaşı vereceksiniz, bunların ihtiyacını hiç hissetmiyor musunuz? Bütün bunlar, iktidar olanların ya da iktidar olma yolunda olanların şiddetle ihtiyaç duydukları şeylerdir.
Çok engin bir savaş bölgesindesiniz. Ben burada tek olduğumda neye benziyorum biliyor musunuz? Susuz balık gibiyim! Burada gerçekten halktan bu kadar uzağım. Kopuş, sudan çıkmış balık gibi olmayı ifade eder. Yaşamak için burayı deryaya çevirmedim mi? Kürdistan’ı buraya taşımadım mı? Kürdistan’ı burada yeniden yeniden yapmaya çalışmadım mı? Siz sudan atlıyorsunuz, kuruyorsunuz, halen “biz yaşayan balık olmak istiyoruz” diyorsunuz. Sen bir damla suyu yanına getirme çabasını, gücünü göstermedikten sonra nasıl yaşayan balık olmak isteyebilirsin? Sizin susuzluğunuz biraz böyle. Çoğunuz devrimci savaş karşısında sudan çıkmış balık gibisiniz. Suyu önünüze koyuyoruz, almıyorsunuz.
Kürdistan’daki taşlaşmış kişilik! Bu abartılı bir değerlendirme değil. Kişiliklerde hayli taşlaşmış yön var. Tehlikelidir. Bunu unutmayın! Devrimci savaşa yönelirken sizlerden bu zaaflarınızı aşmanızı istiyoruz. Bakıyorum, hepinizin niyeti savaşa gitmektir. Ülkenin birçok alanına gitmek istiyorsunuz. Kendimi sorumlu görüyorum. Benim sorumluluğum altında gidiyorsunuz. Ben, sizleri bu halinizle ateş sahasına almak istemiyorum. Vicdan bunu kaldırmıyor, yerinizde oturun da diyemiyorum. Ne yapayım, büyük bir çıkmazla karşı karşıyayım. Bizimle arkadaşlık yapmak böyle mi olmalıydı? Peki, bu kadarını bu halinizle nasıl idare edeceğim?
Halkımızın verdiği karar, devrimci savaş kararıdır ve yaşadığınız savaşın kendisidir. Çocukluk dönemi bitti artık, delikanlılık dönemi de bitti, şimdi olgunluk dönemi, olgun savaş dönemi…
Evet, planlama denilince ben bunları düşünüyorum. Başka türlü planlama bana fazla iştah açıcı gelmiyor. Onu yürüten kişilik böyle olmazsa, gerçekten bir plan gerçeği hayata geçirilmez. Tam tersine bela olur. Bütün bunları belirtirken, belki şimdiye kadar gevşek yaşadınız, yüzeysel yaşadınız, ama bundan sonrası büyük bir kısmınız için kızgın saç üzerinde yürüme anlamına geliyor. Kızgın saç üzerinde yürümenin de ne menem bir yürüyüş olduğunu, ateşten bir gömlek giyme olduğunu biliyorsunuz. Başka türlü tarihi kişilikler, devrimci kişilikler ortaya çıkmaz. Ucuz yaşamaya alışmışsınız. Oysa devrimci kişiliğin vatanla, özgürlükle nasıl buluşturduğu ortadadır. Var mı öyle akıl sahibi birkaç kişi? PKK’nin işlerine, tarihin işlerine ve halkın yüce çıkarlarına damgasını vurabilecek yüce kişilikler var mı?
Bazen düşünüyorum, “ya biz gitsek ne olacak” diye. Ağlayacaksınız. “Öldü biz de kurtulduk” da diyebilirsiniz. Çoğu “falan kes vardı, o da gitti, artık eski yaşamımız devam edecek” diyebilir. Devrimcilerin anısını temsil edeceğinize de fazla inanmıyorum. Çünkü devrimcilerin anısını temsil etmenin tarzı bellidir. Binlerce devrimci ölürken onların anısına büyük değer verdiğimi biliyorlar. En büyük eylemlere girdiklerinde bizim adımızı haykırıyorlardı. Biz onların anısına yaşamsal bir değer kazandıracağız. Ama biz aynı şeyi söyleyemiyoruz. Hemen hemen hepiniz benim için aynı şeyi söyleyip, “bu yoldaş anımızı temsil edebilir” deyip bu inançla ölüme yürüyorsunuz. Şimdi biz kimin için söyleyeceğiz? Bunu anlayacaksınız.
Planlamanın en can alıcı özü, bu planlamayı hayata geçirecek kişiliğin kim olduğunu açığa çıkarmaktır. Özellikleri nasıldır, çalışmaları amansız bir biçimde nasıl götürecektir? Özellikle bunu açıklığa kavuşturursak, bundan sonraki yönelimimiz daha doğru olur. Tavırlarımız gerçekçidir, başarılıdır. Anlaşılıyor mu dediklerim, yönetim anladı mı, anladınız mı?
Bir kişi için yapılan hemen hepiniz için geçerliliğini koruyor. Diğerleri de bu tür şeylere hazırlar mı? Siz de bir şeylere hazır mısınız?
Ozan: Başkanım, genel olarak hazır olduğumu söyleyebilirim.
– Yaşamınızı uzun süreden beri bir devrimci olarak geçirdiniz. Devrimci olmaktan pişman değilsiniz.
Oz.: Her zaman devrimciliği bir onur kavgası olarak aldım.
– Halen de tüm coşkusuyla yürüyor.
Oz.: On sekiz yaşındaki bir devrimcinin duyacağı coşkuyu hissettiğimi, duyduğumu söyleyebilirim.
– Zorluklar da gördünüz, problemi gördünüz, gerçekleri biraz ayrıntılı olarak gördünüz. Bir yerde Kürdistan’da mücadeleye güç-takat getirip yürümek zordur.
Oz.: Güçlükleri biliyorum ve yürümek istiyorum.
– Zevkli mi diyorsun?
Oz.: Oldukça!
– Ben yadırgamıyorum. Bana göre iki günlük bir devrimci de buraya gelse çok iyi bir komuta görevini alabilir. Çok genç bir arkadaş da gelip şerefli ve müthiş bir coşkuyla görevlerin üzerine yürüyüp mücadeleyi omuzlayabilir. Bana göre, kendi tarzımı göz önüne getirdiğinde imkan dahilinde görüyoruz. Yirmi yılını devrime adayıp da çok az sonuç almak, bir devrimci için hüzün vericidir. Aslında biz birçok Türkiyeli devrimcinin bu duruma düşmemesine özen gösterdik, sizin çıkışınızda da bunu gösterdik. Bu oldu, fakat çoğu kolay düştü. Onların da coşkusu vardı, yiğittiler. Taşırmak gerekiyordu. Bu açıdan yirmi yılın büyük heyecanı varsa, büyük iddiaları gerçekleştirmek için PKK silahını iyi kullanmalısınız.
Oz.: Şimdi bu anlamda PKK büyük bir silah oldu.
– Büyük bir silah oldu, silahı da sizin elinize vermeliyiz, değil mi?
Oz.: Başkanım ben, Parti Önderliğine ve partiye bu anlamda sahip olmaya çalışacağım. Layık olmak istiyorum.
– Şimdi bu silahın iyi bir silah olduğunu vurgulamak istiyorum. Türkiye Solunda kendini aldatma var.
Oz.: Türkiye’ye yönelik getirilen eleştiriler oldukça isabetli.
– Doğru. Sizi devrimci mücadelede görmek, devrimci savaşta görmek bence doğrudur.
Oz.: Yani görevin başarılması bir devrimcinin ana hedefidir.
– Görev kutsal, ama güç getirmek, göz kestirmek, büyüklük-küçüklük ayrımı yapmadan görevlere yönelmek bizde önemlidir.
Partiyi tanımayı esas alırsınız. Bu noktayı iyi anlamak için yeter. Herhalde anlayıp derinliğini özümsemekten o kadar aciz değilsiniz. Bir yenilik yaptınız. O kadar bilinçle yüklü, o kadar deneyime sahipsiniz. Bize devrimci komuta yeniliği gerek. Yani siz bunu başarabilir ve yaraşır olana ulaşabilirsiniz. Yılları kapsayan faaliyetleriniz oldu. Ancak doğru sezgi altında, ilk defa komuta yürüyüşüne ulaşma çabası içine girdiniz. Bu sefer iyi başarılara ulaşabilirsiniz. Devrimimiz enternasyonaldir. Kaldı ki sizin için aynı zamanda bir yurtseverlik görevidir. Buna karşı da sürekli bir savaş gerçekliğinin iyi hazırlanması gerekir. Sizin için de aynı şeyleri söyleme gerçekliği var. Yetmezliklerin üzerinde durulsa da iyi bir değerlendirmeye de tabi tutulmalıdır.
Oz.: Başkanım, benim için PKK gerçeği pratiğin gerçek yaşama bağlanmasıdır.
– Belki çok çalıştın, belki örgütün çizgisini özümsedin, ama son tahlilde örgüt çizgisi durduruluyor, işlemez duruma getiriliyor. Pratikte başarılı olma, devrimci savaşımın çizgisinde gerçek yeteneklerin ortaya çıkmasına bağlıdır. Zaten herkese bu konuda fırsat tanırken, bu çok önemlidir diyoruz. Devrimci savaşımımızı bu aşamaya getirdik. Hepinizi böylesine bir görevlendirmeyle yüz yüze getirirken, yeteneklerinizin ne olduğunu anlamak, yeteneklerinizi değer yaratan bir tarzda işlerliğe kavuşturmak ve böylece tarihe yaraşır kişilikler varsa onlara da bu şansı verebilmek temel sorunumuzdur. Sorun bir ihtiyaçtan öteye, işlenmeyen ve bir güç yaratmayan bu yeteneklerin anlamsızlığıdır. Bu kişilik fazla başarı elde etmeyen bir kişiliktir.
Savaş sorunları ağırlaşınca, insan sürekli kendini daha da zorlamak zorundadır. Ben dün bir saat uyuyabildim. Tabii savaş sorunları ağırlaştıkça insan uykusuz bile kalabilir. Aranızda çok korkunç komuta kişiliğine sahip olan var mı? Belki ben görememiş olabilirim, sizlerde farklı kişilikler olabilir. Kim bilir, içinizde ne marifetli olanlar var! İnşallah onları çıkarabiliriz. Sert eleştirilerime rağmen yine de komuta kişilik nasıl olmalıdır sorunu anlaşılamıyor. Eleştirilere anlayışlı yaklaşmak gerekir. Sizlerden iyi komutanlar çıkmalıdır. İyi anlayıp, bizim de size hakim olmamız gerekiyor. Sanırım bizi anlıyorsunuz. Mesele tekrar yapmak değildir, mesele; bir yerlere gelmişken, bir fırsat yakalanmışken, çok ciddi bir siyaseti, askeri bir fırsatı yakalamaktır. Bu fırsat aynı zamanda bir altın değerindedir. Yüz yıllardan beri ilk defa böyle bir fırsat yakalamışken onun üzerine kıyamet koparmak, onun üzerine her şeyi ayağa kaldırmak ve kazanmaktır. Mesele bu. Başka türlü olmuyor.
İşte küçük insanların, karıncalaştırılmış insanların olduğu ve hayvanların bile kaçtığı ülke! Başka türlü yaşanılmıyor. Başka türlü sizi yaşatamayız, şeref ve onurunuzu koruyamayız. Onun için zorlanıyorum! Bunları bir yerlere getirmek gerekiyor. “Onurlu yaşam” diyorlar, o konuda işi biraz götürmek gerekiyor. Nasıl duracağız, nasıl rahatlayacağız; size soruyorum? Adam hançeri dayatmış şunu diyor; “bu intihardır, bir karış iğne ucu kadar yer bırakmayacağım, ki bir devlet kurmasın.” Senin devletin belli, senin devletin imha ediyor, insanlığı tanımıyor, haklı halkı, hukuku tanımıyor. Bir iğne ucu kadar yer bırakmayacakmış… Hükmü bu. Ferman bu, ben ne yapayım? Durmadan fermanı her gün tekrarlıyor. Tabi biz de iğne ucu kadar da olsa bir yet tutmalıyız, artık tutmamız da gerekiyor. Eğer vermem diyorsa; bırak, bende kendime bir mezarlık kadar bir yer açayım. Ama “hayır” diyor. Bir mezarlık yer bile vermiyor, çukurlara dolduruyor.
Çalışacaksınız, mecbursunuz. Her şey yapılacak, gerektiği kadar düşünülecek, sık dokunacak, sonuna kadar tedbir alınacak ve yürünecek. En büyük kişilik gerekiyorsa, o kişilik sergilenecek. Bunlar yaşamımızın vazgeçilmez gerekleridir. Gençsiniz. Şimdi bu delikanlıyı nereye gönderelim? Şimdi bu genç kızı nereye gönderelim? Bunların hepsini düşünmek gerekiyor. Çünkü zavallıdırlar. Savaşamazlar diye düşünmüyorum. Ben kendimi idare edebilirim. Belki siz, söylediklerimizden dolayı konumumuzdan şüphelenebilirsiniz, ama yok! Ben kendi sonumu iyi getirebilirim. Bana acımaya hiç gerek yok. Sizler zor durumdasınız. Çareniz yok, çare de bulamıyorsunuz. Bu yaşta sizleri kurban etmek de doğru değil. O açıdan komuta tarzı üzerine, savaş tarzı üzerine çok sık duruyoruz, örgütlenme tarzı üzerine çok sık duruyoruz.
Böyle kendini yakmak bizi üzüyor. İşte yine Tatvan’da bir genç kız, sırf yakalanmamak için kendini feda etti. Her gün böyle haberler alıyoruz. Aslında yapılması gereken bu değildir. Yapılması gereken, çok müthiş bir örgütçülükle yaşamın yollarını zorlamaktır. Kendini feda etmek kahramanlıktır, ama çok istisnai olması gerekir. Bunu bir kural haline getiremeyiz. Bütün bunlar bizi başarmaya zorluyor. Asla savaşımı yüzeysel ele almamalıyız; tedbirsiz, plansız hareket etmemeliyiz. Çünkü düşman buna fırsat vermiyor. Çok ince ve sanatsal düşünmeye ihtiyaç var. Bu savaş dışılıklara engel olmak istiyoruz. Bu temelde tekrar da olsa planlamaya ağırlık vermek gerekiyor. Bu esaslara sonuna kadar bağlı kalmamız gerekiyor artık. Bu düzen, bu tasarı, bu yürüme emriyle gidecek olanlar sevk edilir. El atılacak işler başarılır.
Birileri sana iğne ucu kadar yaşam vermiyorsa, senin yapacağın kıyameti koparmak ve hakkınız olanı almaktır. Yoksa nasıl kurbanlık koyun gibi gidilir, nasıl sağa-sola kaçılır, nasıl yatılır! Başarmak elinizdedir, artık kaçınılmazdır ve başka gerekçelerle sulandırılamaz. Ömür boyu bağlı kalınması gereken tek ahlaki ilke de budur. Aynı zamanda tek yaşam ilkesi, özgürlük ilkesi budur. Bağlı kalacağınızı umuyorum. Bu planlamalar döneminde sorunlara bu ilkesel tutumla yaklaşırsak, doğru yapmakla birlikte yürümeyi bu yüce emirle, talimatla yapmakla bu iş yürüyecektir. Aynı zamanda kazanımlar da olacaktır. Bütün bunları ele alıp yaptıktan sonra ben de olsam, acı ve ızdırapları kader olarak karşılamamamız gerekiyor. Bıktım demeyi de bir kader olarak karşılamaktan uzak durmak istemişimdir. Zavallı, hep ağlamaklı, hep sefil haller içinde kalmamızı bir halk olarak da yaşamak istemiyoruz. Çelişkileri kendi şahsımızda yoğun bir tarzda çözmenin zamanı gelmiştir diyorum.
Sağlam yürümenin bir sonucu olarak bütün bunları gerçekleştirdim. Yaşama böyle hükmedersek, yaşam için gerekli olan savaşıma böyle yürürsek en iyisini yapmış oluruz. Bu biricik yolda yürümeyi esas aldıktan sonra, gerekli olan bütün tedbirleri aldıktan sonra ölüm nereden gelirse gelsin artık umurumuzda değil. Birimiz bile kalsak zaferi yakalamalıdır. O zafer hepimiz içindir. Biz bu partiye böyle başladık. Böylesi bir yürüyüşü buraya kadar getirmeyi başarabildik. Bundan sonra böyle götürülmesini şart kılıyoruz. Bu temelde geriye başarmak ve onun uğraşı kalıyor.