Sara Tolhildan ve Rûken Zelal adlı iki kadın gerilla, 26 Eylül günü Mersin-Mezitli Polis evine silahlı baskın yapmış. Böyle bir baskının yapıldığını TC İçişleri Bakanlığı da HPG-BİM de belirtiyor. Kadın gerillaların söz konusu baskını oldukça soğuk kanlı bir tarzda yaptıklarına dair kısmi görüntüler de basında veriliyor. Ayrıca büyük bir patlama görünürken, bir kadın ”abavvu polis evini patlattılar” diyor. TC Bakanlığı, olayda bir polisin öldüğünü belirtiyor. Bunlar dışında henüz somut bir bilgi yok.
Bilgi yok, ama tartışma çok. Neredeyse herkes olay hakkında görüş belirtiyor. Tartışma bir yanıyla TC Yönetimi içindeki iktidar blokları arasında yaşanıyor. Bir yanıyla da faşist AKP-MHP iktidarı ile devrimci-demokratik güçler arasında yaşanıyor. Yine gerilla karargahı ve basın sözcülüğü ile TC İçişleri Bakanlığı arasında yaşanan bir tartışma var. Bir de Kürtlerin ve devrimci-demokratik güçlerin kendi arasında yaşanan tartışma var. Kısaca tartışma çok yaygın ve özel savaş merkezi tarafından gündem değiştirilmezse daha çok süreceğe benziyor. Bu da oldukça etkili bir gerilla eyleminin gerçekleştirilmiş olduğunu gösteriyor.
Peki 9 Ekim 1998 komplosunun 25’inci yılına girişin ön gününde, Zap savaşının zirvede seyrettiği bir zamanda ve seçim tartışmaları ile Türkiye siyasetinin ısınmaya başladığı bir ortamda Mersin gibi önemli bir alanda gerçekleşen bu gerilla eylemi de neyin nesi? Acaba böyle bir eylemle Kürdistan Özgürlük Gerillası yaşanan savaşı dikkate almayan siyaset tartışmalarına tepki mi gösteriyor? Dolayısıyla ‘siyasette ben de varım, siyaseti ben belirlerim’ demek mi istiyor? Yoksa yalancı faşist TC İçişleri Bakanının, her zaman tekrarladığı gibi, en son söylediği ‘bittiler’ sözünü yalanlamak ve gerillanın bitmediğini ve her yerde eylem yapacak güçte olduğunu göstermek mi istiyor?
Kuşkusuz bu olasılıklar da önemlidir ve eylem için birer etken olabilir. Fakat bunları esas etken görmemek, ancak ikinci üçüncü sırada etkenler olarak değerlendirmek gerekir. Çünkü, örneğin bir seçim ve siyasi güç gösterimi için gerilla böyle bir eylem yapmaz. Onun çizgisinde ve tarzında bu yoktur. Gerillanın çizgisi, Önder Apo’nun belirttiği “Yüce amaçlar ve hayati konular olmazsa bir damla fazla kan akıtmak cinayettir” çizgisidir.
O halde gerillayı böyle bir eyleme yönelten başka etken ve amaçlar vardır. Peki nedir onlar? Çok açık ki, yaşanan İmralı işkencesi ve tecrididir. Önder Apo’dan 19 aydır hiçbir haber alınamamaktadır. Bu konuda tüm çağrılar ve hukuki girişimler yanıtsız bırakılmaktadır. Bunu sadece AKP-MHP faşist yönetimi de değil, İmralı ile ilgili tüm Avrupa yönetim ve kurumları da yapmaktadır. Dahası İmralı sistemi tüm Türkiye ve Kürdistan’a yayılarak, buralarda yaşayan herkes benzer işkence ve tecrit uygulamaları altına alınmaktadır.
Elbette bütün bunlar, başta Kürtler olmak üzere Türkiye halkları için çok ağır bir baskı ve zulüm durumudur. Kürtler üzerindeki her türlü soykırım uygulamaları dolu dizgin yürütülmekte ve bu da Türkiye toplumu ile tüm insanlığı etkiler hale gelmektedir. AKP-MHP faşizminin Kürtler üzerindeki uygulamalarını, gelmiş geçmiş hiçbir yönetim yapmamıştır. Yani tarihin en ağır baskı ve sömürüsü soykırım sistemi altında yaşatılmaktadır.
Bunların ayrıntılarına burada yer vermeye gerek yoktur. Zira herkes bu durumu bilmekte ve zaten yaşamaktadır. Fakat tüm bunların yanında, Önder Abdullah Öcalan’a karşı yürütülen uluslararası komplo saldırısı her zaman bardağı taşıran son damla olmaktadır. Uluslararası komplo da bugün İmralı işkence ve tecrit sistemi olarak sürmektedir. Kürtler her türlü baskı ve zulmü bir yerde sineye çekerek katlanmakta, fakat Önder Apo’ya yöneltilen saldırıları ve İmralı işkence ve tecrit sistemini hiçbir zaman katlanılır görmemektedir.
9 Ekim uluslararası komplosunun 25’inci yılına giriyor olması Kürtler için önemlidir. Bu durum, Önder Apo’ya yöneltilen imha saldırısının çeyrek asrı dolduruyor olması demektir. Bu saldırı, Önder Apo şahsında tüm Kürtlere yapılan saldırıdır, kadın ve erkek her Kürt insanı bu saldırıyı kendine dönük hissetmektedir. Bunu kendi varlığına, özgürlüğüne yöneltilmiş bir imha saldırısı, her türlü aşağılama ve hakaret olarak görmektedir. Bu da Kürtleri, Mersin eyleminde olduğu gibi, onur direnişlerine, çok daha büyük bir cesaret ve fedakârlığa götürmektedir. Önder Apo’yu sahiplenme ve savunma tutumunu fedaice yürütür hale getirmektedir.
Mersin’de gerçekleşen eylemi doğru anlamak ve sonuç çıkarmak isteyenler, işte her şeyden önce bu gerçeği görmek ve değerlendirmesini bu temelde yapmak durumundadır. Yoksa bunun dışındaki her türlü konuşma ve yazma boştur. TC egemenliği açısından bu tür söz ve davranışlar egemen ulus kibrinden ve soykırımcı ruhtan başka bir şeyi ifade etmez. Kendine Kürt diyen çeşitli çevreler açısından ise, bu tür söz ve davranışlar sadece ezilmişliğin ve teslimiyetin ne ölçüde ruhlara sinmiş olduğunu gösterir.
Bunlara karşı, Kürdistan özgürlük mücadelesinde bir de ‘Zilan Çizgisi’ denen bir hakikat vardır. Nedir bu çizgi? Açık ki, onurlu ve özgür yaşamdır. Bunun için her türlü cesaret ve fedakârlığı göstermedir. Bunun dışında başka bir yaşamı kabul etmemedir. Başka tür yaşam dayatmalarına karşı fedaice direnmektir. Önder Apo’yu ve şahsında Kürt varlığını ve özgürlüğünü yaşamı pahasına sahiplenme ve savunmadır. Bu temelde kendisini onur ve özgürlük abidesi yapmaktır.
Önder Apo’ya 6 Mayıs 1996 tarihinde yöneltilen saldırıya karşı Zilan isimli gerilla 30 Haziran günü Dersim’de çok etkili bir fedai eylemi gerçekleştirerek cevap vermiştir. Tam başarıyla gerçekleşen eylem o kadar etkili olmuştur ki, dost ve düşman herkesi sarsmıştır. Egemen soykırımcı güçler korkudan adeta titrer hale gelerek, savaşa çok daha güçlü yönelmek zorunda kalırken, kadın ve erkek Kürt insanı da özgürlüğün o kadar kolay ve bedelsiz olmadığını görerek kendini Zilan çizgisinde yenileme ve yeniden yaratma zorunda kalmıştır. Bugüne geliş bunlar temelindedir.
9 Ekim komplosunun hemen ardından gelişen fedai eylemlerini hatırlayalım. Halit Oral ve Aynur Artan’ın “Güneşimizi Karartamazsınız” sloganı ile başlattığı fedai eylem dalgası, etrafında ateşten çember oluşturarak Önder Apo’yu en çok savunan güç olmuştur. Bu temelde yüzlerce insan eyleme kalkmıştır. Uluslararası komploya karşı mücadele işte böyle bir çizgi temelinde verilmiştir. Önder Apo üzerinde baskıyı artıran güçler, 2012 Şubatında Zınar Raperin tarafından Zilanca gerçekleştirilen fedai eylemiyle uyarılmıştır.
Zilan’dan ‘Güneşimizi Karartamazsınız’ direnişçiliğine, Zınar Raperin’den Sara ve Ruken’e uzanan bir fedai direniş gerçeği ve çizgisi vardır. İşte Mersin eylemi Önder Apo’yu Zilanca sahiplenme ve savunma eylemidir. 30 Haziran 1996’da başlayan bu çizgi, 2012 Şubatında gelişmiş ve 26 Eylül 2022 günü Mersin’de zirve yapmıştır.
Önder Apo, Zilan gerçeğini tanrıçalaşan kadın gerçeği olarak tanımlamıştır. “Zilan Komutan, biz onun emir erleriyiz” demiştir. Zilan çizgisini “En temel özgürlük kanunu” olarak belirlemiştir. Belli ki Dersim eylemi için söylenen her şey Mersin eylemi için de geçerlidir. Mersin eylemi, Zilan çizgisinin mükemmel bir uygulamasıdır. Dolayısıyla Sara Tolhıldan ve Ruken Zelal günümüzün Zilan’ı, Komutan Zilan’ın Mersin’de dirilmesidir. Gerçek her Kürt devrimcisinin bu çizgide yürümesi ve gerçek her Kürt yurtseverinin bu çizgiye secde edercesine bağlı olup hizmet etmesi gerekir. Gerisi boş laftan ve ukalalıktan başka bir şey değildir. Eğer bunlarda ısrar edilirse, o zaman kapı işbirlikçiliğe ve teslimiyete çıkar.
Selahattin ERDEM Yazdı……