Çok tarihi süreçleri yaşıyoruz. Özgürlüğü en fazla hak eden fakat özgürlükten en fazla mahrum bırakılan halkımızın varlık ve özgürlük savaşı en kritik dönemlerinden geçiyor. İnsanlığın ve insanlıkta ısrar etmenin beşiği olan Kürdistan, tarihinin en şiddetli saldırılarıyla karşı karşıyadır. Soykırımcı TC rejiminin demirden kanunu olan imha ve inkar konsepti zirveyi yaşamaktadır. 200 yıllık biriktirilmiş tüm faşist saldırganlık son 7 yılda Kürdistan’ı cehenneme çevirmek istedi. Gencinden yaşlısına, kadınından erkeğine, ağacından ormanlarına, cenazesinden mezarlıklarına tarihin en aşağılık, en korkunç, en vahşi saldırılarını gerçekleştirdi. Hitler’e, Mussolini’ye, Franco’ya rahmet okutan bir zulüm saltanatı 24 saat işletildi.
Unutmadık, unutmuyoruz ve unutmayacağız.
Direnişin en güzel şehri Cizre’de halkımızın en değerli oğulları ve kızları benzin şişeleriyle canlı canlı yakıldı. Silopi’de Taybet Ananın cenazesi bir hafta boyunca sokak ortasında bekletilerek ölüsüne bile işkence edildi. Şırnak’ta Hacı Lokman Birlik’in cenazesi zırhlı aracın arkasında sürüklenerek sokak sokak gösteri malzemesi haline getirildi. Nusaybin uçaklarla bombalanarak viraneye çevrildi. Amed’in Sur’u camileri de içinde olmak üzere yakılıp yıkılarak yok edildi.
Kürdistan’ın şirin şehri Efrin, Moğol orduları gibi istila edilerek talan edildi, zeytin ağaçlarından tarihi eserlerine kadar haraç mezat satıldı, Kürtlüğün kökü kazınarak ırkçı, turancı Türkçülük hakim kılınmak istendi.
Serêkaniyê ve GirêSpî işgal edilerek çapulcu Daiş artığı çetelere peşkeş çekildi.
Onuru, şerefi ve özgürlüğü için yaşayan ve mücadele eden binlerce Kürt katledildi, on binlercesi zindanlara dolduruldu, yüzbinlercesi soykırım politikalarının pençesinde teslim alınmak istendi.
Kürdistan’ın yüreği ve beyni temiz pırıl pırıl gençleri uyuşturucuyla, fuhuşla, cinsellikle zehirlenerek yaşamları haram edilmeye çalışıldı; uşaklaşan, ajanlaşan ve köksüzleşen bir gençlik nesli oluşturulmasına seferber olundu.
Kadın özgürlük ideolojisinin haykırışı olarak “JIN, JIYAN, AZADΔ sloganını tüm dünyaya mal eden Kürt kadınları, genç kadınları tecavüz saldırılarıyla onursuzlaştırılmaya çalışıldı. Türk ordusunun çapulcu askerleri tarafından bataklığa sürüklenmeye çalışıldı.
Kürdistan’ın paha biçilmez güzellikteki doğası sistematik biçimde yok edilmeye çalışıldı, ormanları kesilip yakılarak kırımdan geçirildi, sadece Kürdistan’ın insanına değil, doğasına, ormanına ve hayvanlarına da büyük bir düşmanlıkla saldırıldı, kök kurutma politikası uygulandı.
Kürdistan Özgürlük Gerillası yüzbinlerce ton patlayıcıyla bombardıman edildi, Nato’nun gelmiş geçmiş en gelişkin tekniği karadan havaya Türk ordusunun emrine koşuldu, keşif uçaklarından savaş uçaklarına saldırısız tek bir gün bile geçirilmedi.
Bunlar da yetmedi, gerilla cenazelerine alçakça biçimlerde işkenceler yapıldı; cenazeler analara ve ailelere dünyanın en büyük azabını yaşatmak için kargo paketleriyle, çuvallarla teslim edildi, şehit cenazelerinin olduğu mezarlıklar bombalandı, mezar taşları yıkıldı, cenazeler Kilyos’ta olduğu gibi kaldırım kenarlarına gömüldü.
Kürdistan’ın dört bir tarafında bu mücadeleye gönül vermiş, iman etmiş herkes hedeflenerek terörist yaftası vuruldu, onmilyonlarca insandan oluşan bir halk soykırım saldırıları altında ezilmek istendi.
En önemlisi de özgür Kürtlüğün yaratıcısı, yürütücüsü, önderi, lideri, tüm değerlerimizin sentezi olan Rêber APO İMRALI çarmıh sisteminde tarihin en zalim işkencesine, tecridine, esaretine ve zulmüne maruz kaldı. Her dakika yeniden öldürmeyi hedefleyen bir vahşet cenderesi altında 200 yıllık TC projesinin alt üst edilmesine karşı duyulan kin, öfke ve nefretle intikam alınmaya çalışıldı. Aslında İmralı’da uygulanan politika A’dan Z’ye tüm Kürdistan’a taşırılmış oldu.
Bu biçimde bir sayfaya sığdırılan fakat bir asra sığdırılamayacak saldırı bombardımanı son 7 yıl boyunca bilfiil devam etti. Bir halka, onun kahraman savaşçılarına, özgürlük davasına ve özgürlük Önderliğine karşı kusursuz bir soykırım konsepti dayatıldı. 600 yıllık Osmanlı geleneği, 100 yılllık TC devlet geleneğinden edinilen tüm vahşet, barbarlık, gaddarlık, katliam, komplo, özel ve psikolojik savaş çirkeflikleri 7 yılda topyekun bir biçimde uygulandı. Kürdistan gençliği de tüm herkes gibi bu tarifsiz sürecin tanığı, şahidi ve öznesi oldu.
TC soykırımcı devleti, kapitalist modernite sisteminin paramiliter gücüdür. Kapitalist Modernite sisteminin Ortadoğu’daki ajanı, kontrası, çetesi TC’dir. TC; soykırımcı sömürgeci faşist karakterini yediden yetmişe kapitalizmden almıştır. Dolayısıyla ruh ikizidirler. Bunun için Kürt soykırım projesinin esas yaratıcısı da bu vahşi sistem olmaktadır. Tüm dünyaya iyilik meleği olduğunu kabul ettirmeye çalışan fakat halkları birbirine boğazlatan, sömürgeci devletlere kurban ettiren, kusursuz soykırım politikalarından geçiren bir cehennem zebanisi olduğu gerçeği gün geçtikçe günyüzüne çıkmaktadır. Bu sebeple artık çok iyi bilinmektedir ki Kürdistan’da savaşan ne tek başına TC’dir, ne de savaş politikalarını yürüten sadece TC’nin faşist şefleridir.
50 yıldır Kürdistan Özgürlük Devrimine karşı Kapitalist Modernite sisteminin askeri kolu olarak NATO savaşmaktadır. TC’ye her türlü desteği bu karanlık güçler sunmaktadır. İnsanlığa bir umut ışığı olarak doğan Önder APO ve ideolojisi kapitalizmin en büyük düşmanı olarak görülmektedir. Ölüm döşeğine düşerek can çekişen sosyalizme can suyu veren Önder APO, Apocu ideolojiyle özgürlüğe susamış ezilen halklara irade, inanç ve bilinç aşılamıştır. Yeni, yılmaz ve yıkılmaz bir direniş mevzisi yaratmıştır. Sadece Kürtler veya Kürdistan halkları değil; tüm Ortadoğu ve dünya halkları APOCU ideoloji ve düşünce devrimiyle aydınlanmış, kendi Rönesanslarını gerçekleştirme fırsatına kavuşmuşlardır. Yani zalimlerin zulüm düzeni devrilme tehlikesiyle yüzleşmiş, devran ezilen mazlumlardan ve özgürlük sevdalılarından yana dönmüştür. Bu yüzden savaş kapitalist modernitenin özgürlük sahtesi liberal ideolojisiyle, Önder Apo’nun öncülüğünü yaptığı demokratik modernitenin sosyalist ideolojisi arasında sürmektedir.
İmralı’da saldırılan ve savaşılan gerçeklik de budur. Kürdistan Özgürlük Gerillasına karşı yürütülen kök kazıma saldırıları da, mücadelemize karşı geliştirilen tasfiye saldırıları da bununla alakalıdır. APOcu ideoloji tasfiye edilerek 21. Yüzyılın son özgürlük çıkışı ezilmek ve yok edilmek istenmektedir. Savaşımızın özü, özgünlüğü ve özelliği tamamen burada yatmaktadır.
Tarihin bu en zorbaca saldırılarına karşı tarihin en soylu direnişi geliştirilmektedir. İmralı’dan tüm Kürdistan’a, gencinden yaşlısına, kadınından erkeğine, ağacından ormanına özgürlüğü birazcık solumuş herkes, herşey bu zulme karşı topyekun direnmektedir. En büyük direnişlerden biri de şu anda Kürdistan Özgürlük Gerillası öncülüğünde Zap’ta yaşanmaktadır.
Zap, direnişiyle özgürlük savaşının kıblegahı haline gelmiştir. Zagrosların asi, sert ve direngen dağları; APOCU fedai direniş çizgisini kuşanmış özgürlük gerillalarını bağrına basmış ve bir ve beraber olarak faşizme direnmektedir. Zap şahsında özgürlük mücadelemizin en büyük savaşı hayat bulmaktadır. Bunlar öylesine söylenen sözler değildir kesinlikle. Kürt halkının bu saatten sonra nasıl yaşayacağı, geleceğini nasıl örgütleyeceği, 21. Yüzyılda özgür bir yaşama sahip olup olmayacağını belirleyecek olan Zap’taki savaş olacaktır. Kürtler ve özgürlük savaşımız açısından çok tarihi bir dönemeçte bulunuyoruz. Kürdistanlı gençlik yüreğini ve beynini açarak bu savaşa karşı tutumunu netleştirmelidir.
Zap savaşı faşist soykırımcı TC devleti’nin özgürlük davamızı tasfiye etme çabalarının zirve halini ifade etmektedir. Faşist TC, 200 yıllık Kürtleri soykırımdan geçirme stratejik planını Zap savaşıyla sonuca götürmek istemektedir. Bugün özgür Kürtlük adına yaratılan tüm değerlerin bileşkesi olan PKK’yi tasfiye ederek bu amacın önündeki en büyük engeli ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. Bunun için tüm gücüyle, her türlü kaybı göze alarak, devletin tüm imkanlarını hegemonik güçlere peşkeş çekme temelinde her türlü askeri, diplomatik, siyasi desteği alarak saldırmaktadır. Bu yüzden Zap savaşı hem faşist düşman açısından hem de bizler açısından tarihimizin en stratejik, en belirleyici ve en kritik savaşı olmaktadır.
Zap savaşının zaferi sadece faşist AKP- MHP’nin sonunu getirmeyecek, bununla beraber Kürtler üzerindeki 200 yıllık soykırım planını da yerle bir edecektir. Bundan daha önemli bir mücadele süreci olmamıştır. O yüzden kıyasıya, kıran kırana, göğüs göğüse ve ölümüne bir savaş durumu şu anda Zagros dağlarında 6 aydır devam etmektedir. Zap, sadece Zap olmaktan çıkmış ilmek ilmek örülen, her türlü bedelin fedaice göğüslendiği, başta Önder Apo olmak üzere gerillanın, halkımızın, kadınların ve gençlerin binbir emekle bugünlere getirdiği mücadelemizin kaderini belirleyecek bir savaş durumuna gelmiştir.
Kürdistan Özgürlük Gerillası bu bilinçle, bu iradeyle ve bu inançla fedailik destanlarının zirveye ulaştığı bir savaş ve direniş sergilemektedir. Vietnam direnişini defalarca katlayan olağanüstü, insan aklının sınırlarını zorlayan bir mücadele destanı yazılmaktadır. 5 aylık savaş bilançosu görmek isteyen gözler ve anlamak isteyen akıllar için savaşın boyutlarını ortaya sermiştir. Binlerce düşman askeri cezalandırılmış, onlarca düşman helikopteri darbelenmiş veya imha edilmiş, mevzi mevzi 24 saat kesintisiz savaş iradesi sergilenmiş, her türlü kimyasal, taktik nükleer denilen insanlık dışı yasaklanmış silahlara karşı, devletlerin bile dayanamadığı saldırılara karşı direnişten taviz verilmemiş, insanlık onuru savunulmuştur.
Kürdistan gençliğinin esas olarak görmesi gereken Kürdistan Özgürlük Gerillasının bu hakikatidir. Bu direnişin düzeyinin abartıldığını düşünenler olabilir, hakeza böylesi dehşet düzeyindeki kimyasal ve nükleer silah saldırılarına karşı nasıl dayanılabilir düşüncesinde olanlar olabilir. Yalnız bir söz vardır, güneş balçıkla sıvanmaz diye. Yaşanılan durum tam olarak budur. Normal insanların, sıradan devrimcilerin veya ortalama savaşçıların kesinlikle bir gün dahi direnemeyeceği açıktır. Bunda idrak edilemeyecek bir durum yoktur. Fakat Kürdistan devrimci gençliğinin en fazla yoğunlaşması, anlamak için tüm bilincini seferber etmesi gereken Apocu militan gerçekliktir.
Apocu militan çizgide yaşama, mücadele etme ve savaşma hem 50 yıllık devrimimizin özü hem de bugün Zap’ta yürüyen savaşın özetidir. Bu vahşi, insanlıktan nasibini almamış, soykırım hastası düşmana karşı direniş Apocu ideoloji ile mümkün olmaktadır.
Apocu ideoloji; en büyük zorluklar karşısında pes etmeyip zorlukların üzerine yürümektir.
Apocu ideoloji; bir halkın özgürlük değerleri için her türlü bireysel yaşam güdüsünü kendisine haram görmek demektir.
Apocu ideoloji; bir lokma bir hırka felsefesiyle en kıt imkanlarda birer derviş gibi mütevazice yaşamak demektir.
Apocu ideoloji anlamlı ve özgür bir yaşam uğruna tüm yaşamını mücadeleye, devrime adamak, gözünü zafer dışında başka hiçbirşeye dikmemek demektir.
İşte Apocu ideoloji tam da bu duruşu pusula haline getiren fedailerin yaşam ve mücadele çizgisini ifade etmektedir.
Önder APO’nun en harika çalışması işte bu özgürlük ruhunu benimsemiş insanı yaratmakten geçmektedir. NATO’nun 2. En büyük ordusuna karşı şu anda Zap’ta devam eden final savaşı bu devrimci çizgi gerçekliğiyle yürütülmektedir. O yüzden direnişe dair söylenenler emin olalım ki azdır, eksiktir fakat kesinlikle fazla değildir.
Komalên Ciwan Koordinasyonu
Kaynak: Serxwebûn
Devam Edecek…..