HABER MERKEZİ – Önder Apo’nun çözümlemelerinden …..
Şimdi alanda ulusal kurtuluşçu gelişmeler artan bir hızla devam ediyor. Sizler en yetkin bir biçimde bu döneme yönelmekle karşı karşıyasınız. Eğer görevlerimiz konusunda çok netsek ve kendimizi buna göre hazırlamışsak, devrimler için öyle fazla kesin bir zamanlama yapmasak bile, önümüzdeki on yıl içinde tam zafer de dahil olmak üzere, insanlığın en şerefli ve onurlu bir ailesini kurma göreviyle karşı karşıya bulunmaktayız. Bunun için her zamankinden daha fazla şansımız vardır. Öncülük savaşı demek buna olanak kazan dırmak ve buna ulaşmak demektir. Buna ulaşmak da daha olanaklı hale gelmiştir. Önümüzdeki dönemin böyle bir özelliği vardır. Sizler ve alanda mücadelenin sorumluluğunu üstlenen arkadaşlar, ta rihsel anlamda olanak dahiline sokulmuş olan mücadelenin sanatını icra etmek zorundasınız. Tarih acemilikleri bir kez affeder, iki kez affeder; ama tarihin daha sonra tekrarlanan acemilikleri affettiğine tanık olunmamıştır. Önemli bir-iki dönemin hatalarından ders çıkaramayanlar ezilmeye mahkumdur. Bizim için de geçen bu yıllar, özellikle geçen on yıl bizi bin defa yerle bir edebilecek hatalarla doludur. Biz bunu göstermeye çalışıyoruz. Ama bunu anlayan ve kendine pay çıkaran kişiler azdır. Bu durum bizim için düşmandan daha fazla problem arzetmektedir. Bu duruma yönelmezsek, işin ucunda yerle bir olma tehlikesi duracaktır. Sizlere bu çağrıyı yapmamız ve bu mesajı vermemiz bu tehlikeleri gördüğümüz içindir. Son olarak biraz da bu alanımızı temel alan 2. Ulusal Konferansımızın anlamı burada yatmaktadır.
Şimdiye kadarki bütün değerlendirmelerin son bir halkası olan, tecrübemizi de didik didik ederek vardığımız bu değerlendirmeler şunu ortaya koyuyor: Öncü doğru savaşmıyor. Bütün gelişmelerden sorumlu olması gereken parti öncülüğü yan yatırılmış ve hatta kendiliğinden tasfiyenin eşiğine getirilmiştir. Geleneksel bir özelliğiniz hortluyor. Başına buyruk davranma, keyfi davranışlarda bulunma, kendini işin kuralına yatırmama, düzenden, öngörüden ve kararlı yürüyüşten mahrum olma gibi uğursuz özellikler neredeyse herkesi gırtlağına kadar sarmış oluyor. Bazıları bugüne kadar böyle yaşadılar. Çoğunuzun hala böyle yaşama tehlikesi vardır.
Çok kısaca şunu belirtelim ki, bu halinizle devrimde zafer yaratmayı bir yana bırakın, gerçekten hazin bir akıbete uğramaktan kurtulamazsınız. Kendi geri tarihsel özelliklerinize sevdalanıp bunları hortlatmanız kişilik göstergesi değildir. Parti öncülüğü ve onun en ileri ve hem de merkezi düzeyde sorumlu olan bireylerinin durumuna nasıl yaklaşılması gerektiği üzerinde durduk. Çoğunun işi gücünün partiyi dıştalamak ve partinin öncülük vasıflarıyla oynamak olduğunu gördük. Geliştirmekte olduğumuz silahlı savaşımda halkı kendi halk savaşı kuralları içinde savaştırmak istiyoruz. Ama buna dayatılan kişilik ve uygulamalar, çoğunlukla düşmandan beklenebilecek, ancak düşmanın bile yerine getirmeye gücünün yetmediği olumsuzluklar olmuştur. Bunlar şim diden çoğunun alnında bir kara leke gibi yazılıdır. Kendi halkına böyle yaklaşanlar nasıl hesap verecekler? Bunlar hiç de art niyetli değildir, iyi niyetli ve fedakardır, büyük çabanın sahibidir. Ama bunların alınlarına böyle bir kara leke yazılmasına engel olmadıklarını açıkça ortaya koyduk. Devrimcilik sadece bazı vasıfları taşımaktan ibaret değildir. Devrimcilik son tahlilde halkın gözbebeği olabilmek, kendi kurtuluş amaçlarıyla çelişmemeyi başarabilmektir. Eğer bütün diğer çabalar buna yol açmışsa bir değeri vardır, yoksa bu çabalar boşa gidecektir. Ağırlıklı olarak gerçekleşen durum da budur. Mücadele yaşıyor ve gelişiyor. Ama kimlere karşı, kimlerin hangi tutumlarına karşı ve nasıl savaşılarak gelişiyor? Bunu da iyi görmek gerekiyor. Öncülük ve devrimci militanın özellikleri üzerinde çok durduk, hem de hiçbir harekete nasip olamayacak kadar durduk. Yıllarca süren bu eğitim ve tecrübeyi aralıksız olarak yaşatmak durumunda kaldık. Ama buna rağmen, Kürdistan halkının yüzyıllarca beklediği sağlam önderlere ulaştığımız sonucuna varamıyoruz. Bunları kendim icat etmiyorum, hatta tüm gücümle bunları önlemeye çalıştım. Olumlu doğrultuda gelişmeniz için, gerçekten tarihin ender tanık olduğu zor koşullarda olanak yaratmaya çalıştım.
Diyebilirim ki, bütün çabamı amansız bir biçimde kadrolar ve militanların gelişmesine hasretmek için tüm gücümü sergiledim. Anlamayan, layık olmayan ve gereklerini yerine getirmeyen kimdir? Bunu kendinize iyi sorup doğru cevaplandırmanız gerekiyor. Başıboşluk, kendi keyfine göre tavır geliştirmek yiğitlik değildir. Bu insana
fazla bir şey kazandırmaz. Gözden uzak olmak, yoldaşlıktan uzaklaşmak anlamına gelmemelidir. Uzak kalan, belki de hiç kimsenin gücünün erişemeyeceği olanaklar içinde olabilir, kendini çok kuvvetli ve özgür hissedebilir. Eğer o buna kaynaklık eden değerlerden habersizse, inkarcının ve dolayısıyla hak yiyicinin tekidir. Bunun
başka hiçbir anlamı yoktur. Şu çok açıktır ki, öncülük davasında partinin bütün işlerine en üstün sorumlulukla ve layıkıyla sahip çıkması gerekenler açısından çok şeyler söylenmiş ve eleştiriler yapılmıştır. Partiye ve görevlere
büyük sorumlulukla sahip çıkmanın ve bu rolü oynamanın tarihimi ze dayanan kökleri bulunmaktadır. İşin ucunda ise eski tarihimizin daha kötü bir biçimde karikatürize edilerek hortlatılması vardır. İşlerde en ileri düzeyde sorumluluk taşımak benim için vazgeçilmez bir yükümlülüktür. Çokça söylendiği gibi sadece ideolojik, politik ve
örgütsel anlamda bir birlik değil, aynı zamanda tek görme, tek duyma, tek düşünme ve tek yürek olma derecesinde muazzam bir birlik geliştiremezsek, bu işte zaferi yakalamak olanaksızdır. En ufak rahatsızlıkların rahatça ve hiçbir sınır tanımadan kavgalara dönüştüğü, bu yüzden her şeyin paramparça olduğu ve kaybedildiği Kürdistan’da, şimdiye kadar en çok işlediğimiz ve bütün çalışmaların başına oturtmak durumunda kaldığımız ezeli sorunumuz birliktir.
Parti tarihinden, dönemlerin başarıları ve başarısızlıklarından söz ettik. Başarı için doğru bir çalışmanın esas olduğunu belirttik. Bunun gereğinin yapılmasının ne tür sonuçlara yol açacağını da ortaya koyduk. Bu konuda biraz da kendi şahsımıza yüklenmek zorunda kalıyoruz. İşler iyi kumanda edilmezse, sadece çoktan harcadığınız
yılları değil, gerçekten bu tarihsel aşamada kendinizle birlikte halkın birçok değerini yitirmeniz tehlikesi söz konusudur. Hiç kimse bir halkın, bir hareketin umudunu kendine böyle bağlamaya cesaret edemez ve de yükü uzun süre taşıyamaz. Bu yük bir öncüler birliğince ancak kısmen taşınabilir, ama uzun bir süre için taşınamaz.
Esas olarak bu yükün kısa sürede onun gerçek sahibi olan bir halka yüklenmesiyle taşınacağı açıktır. Bunca yıldır tek bir kişi bile bir halkın kurtuluş umudunu, onun siyasal öngörüsünü, çabasını ve günlük pratik gelişme adımlarını atmasına güç getirememektedir. Bu çok zor bir görevdir. Ama eğer ortada bir halkın kendi gerçekliğinden inanılmaz ölçüde uzak düşmesi varsa ve öncüler birliğine davet edilenlerin de inadına olumsuzluklarda direnmesi söz konusuysa, yapılması gereken şey, kuşkusuz tek bir kişi de kalsa, halkın gerçeğini büyük bir inatla temsil etmesi ve bunu taşıyabildiği kadar taşımasıdır. Kalan en son dürüst kişiden beklenecek olan budur. Tabii biz bundan başkasını da yapamayız. Şimdi yine söyleyeyim, ben öncülük anlamında üzerime düşeni
bundan sonra da yaparım. En zor yılları geride bıraktık. Bundan sonraki yıllar bize daha kolay gelir. Ama bu gerçekten sizi kurtar Roller bir tarafa bırakılarak yerine getirilemez. Hele öncü tarihin vazgeçilmez sorumluluklarıyla karşı karşıya ise, kulaklarını tıkayarak, gözlerini kapatarak, yüreğini ve düşüncesini keyfine göre ve hiç de doğru olmayan bir biçimde çalıştırarak rolünü oynayamaz. İşte hepimizin biraz da böylesine ağır bir sorumluluğu vardır. Ya yiğitçe sorumluluklarınızın gereklerini tam olarak yaparsınız, ya da muazzam bir çelişkinin hiç de iyi olmayan sonuçları altında boğulup gidersiniz. Bu da şerefli bir durum değildir. Çünkü biraz uyanmışsınız; uyanmış olanların çelişkiler içinde boğulması çok kötüdür. Bu durumda sizin için yaşam ızdıraplı ve kahırlı olur. Halkımız için aynı şeyi söylemiyoruz. Neden? Çünkü halkımız az uyanmıştır, henüz yeni yeni uyanıyor. Kaldı ki, halklar uyanırken, küçük bir öncü grup gibi davranamaz. Halkların uyanışı yiğitçedir, duygusu ve
düşünüşü anlamlıdır ve sonuç alır. Büyük darbe yese de anlamı vardır. Dolayısıyla öncünün ızdırabı onda yoktur. O halde öncü bundan sonrasına gereken anlamı vermelidir. Sizler mutlaka vermelisiniz.