Kuşkusuz İran tarihinin siyasal, sosyal, toplumsal ve ideolojik kırılma uğraklarından birinden geçiyoruz. Jîna Emînî’nin İrşad devriyesi (ahlâk polisi) tarafından saç ve kıyafetlerinin ‘uygunsuzluğu’ gibi bir gerekçe ile gözaltına alınıp katledilmesi, İran İslâm Cumhuriyeti tarihinin en büyük halk ayaklanmasına dönüştü. KODAR ve PJAK’ın grev çağrısı üzerine Rojhilat Kürtleri Serhildan başlatarak tüm İran’da ayaklanmanın öncüsü oldular!
İran İslâm Devrimi’nin gelişim ve oluşum süreci bugüne içkin çok önemli referanslar sunmaktadır. Bu nedenle Devrim sürecine bakmak önem kazanmaktadır. İran’da devrime giden süreçte toplumsal hareketlerin başlamasına sebep olan nedenlerin başında Şah Rıza Pehlevi’nin 1963 yılında “İnkılab-ı sefid” adıyla devreye koyduğu Beyaz Devrim geliyor.
ABD’nin desteği ve artan petrol gelirleri sayesinde uygulamaya konan Beyaz Devrim ismindeki ulusal kalkınma programı kapsamında altyapı çalışmaları hızlandı, kara ve demir yolları inşa edildi, endüstriyel gelişim hedeflendi ve ABD’den yüklü miktarda silah ve savaş araçları satın alındı. Zira Pehlevi saltanatı İngiltere ve ABD kuklası bir ‘yönetimdi’.
Diğer yandan Şah Rıza Pehlevi’nin muhalefet üzerindeki baskısını artırması, otokratik yönetimini güçlendirmesi, petrol gelirinin topluma eşit dağıtılmaması ve istihbarat teşkilatı SAVAK’ın arkasında olduğu iddia edilen infazlar, Şah’a karşıt hareketlerin güçlenmesine neden oluyordu. Humeyni’nin öncülüğündeki muhalefet ise Şah Rıza Pehlevi’yi ABD ile yakın ilişkiler kurmak ve emperyalizm yanlısı olmakla suçluyordu. Şah’ın Humeyni karşıtı mektubunun 9 Ocak 1978’te yayımlanmasının ardından gösteriler başlıyordu. Bu mektubun ardından ulema ve teoloji öğrencilerinin Şia inanç merkezi Kum’da düzenlediği gösterilerde 9 kişi hayatını kaybetti, 45 kişi de yaralandı. Gösterilerin ardından eylemler ülkenin diğer şehirlerine diğer kesimlerin katılımını da kapsayacak şekilde yayıldı. Bu çerçevede büyük grevler düzenlendi.
Aşama aşama büyüyen gösteriler yüz binlerce kişinin katıldığı büyük kitlesel gösterilere dönüştü. Bu gösterilere müdahalelerin şiddetlenmesiyle yüzlerce kişi hayatını kaybetti. Son aşamada ise kamu sektörü ve özel sektörde hem mavi hem de beyaz yaka çalışanların katıldığı büyük grevler yapıldı.
Devrim, Aralık 1978’te muhalefetin ülke çapında kontrolü yavaş yavaş eline alması ve devrim komitelerinin kurulmasıyla başlıyor. 16 Ocak’ta İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi ve ailesinin sürgüne gitmesiyle bu aşama iyice hız kazanıyor. Peki devrimde Marksist-Leninist ve devrimci solun etkisi neydi? İranlı yazar ve araştırmacı Manshour Varasteh, İran’da Marksistlerin 1906’da ilk anayasanın yazımıyla başlayan “anayasa devrimi” hareketinden beri aktif olduklarını vurguluyor. İran Komünist Partisi, 1920’de kurulsa da sonraki yıllarda baskı altına alındığı için partinin çoğu üyesi ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. 1941 yılında kurulan ve Sovyetler Birliği ile yakın ilişki içinde olan Tudeh ise 1953’te gerçekleşen darbeye kadar Marksizmle ilişkilendirilen ana parti oldu. İşçi sınıfı ve genç entelektüeller arasında popüler bir parti olan Tudeh, demokratik seçimle 1951 yılında iktidara gelen başbakan Muhammed Musaddık’ın İngiltere ve ABD projesi neticesinde CIA desteğiyle düzenlenen bir darbeyle 1953 yılında devrilmesinin ardından gücünü kaybetti. Bu darbenin ardından Tudeh’in aktiviteleri yasaklandı, üyeleri hapse atıldı. Varasteh, 1960 ve 1970’lerde ise Marksist ideolojinin temsilcileri daha çok gerilla örgütleri olduğunu ifade etmektedir. “Nasıl Yapılamadı: İran’da Solun Yenilgisi” adlı kitabın yazarı olan Maziar Behrooz’a göre ise İran, Orta Doğu’da en büyük Marksist ideolojiye sahip ülkelerin başında geliyordu. Tudeh Partisi’nin bastırılmasının ardından genç Marksistlerin 1960’lar ve 1970’lerde Şah’a karşı gerilla savaşına başladığını anlatıyor.
Behrooz’a göre Şah’ın güvenlik güçleri gerillaları kontrolleri altına alsa da, Marksist gerilla örgütleri 1979 İran Devrimi’nde etkin bir rol almayı başardı: “1953 yılından önce işçi sınıfının tabanını oluşturduğu Tudeh Partisi’nin aksine gerilla hareketi temelini orta sınıftan, en çok da üniversite öğrencilerinden aldı.
Gerillalar direniş ruhunu ayakta tuttu ve rejimin meşruiyetine karşı çıktı. Rejimin çöküşünde geri sayıma katıldılar.” Bu arka planda gerçekleşen İran Devrimi, sonrasında ise başka bir çizgiye doğru ilerledi. Humeyni İran topraklarına ayak bastığında yıkılan Şah rejiminin yerine kurulacak yönetimin niteliğinin ne olacağı henüz belirli değildi. Kimi tarihçilere göre bu ulema ve solcu aydınlar arasında gücü kimin ele geçireceğinin belli olmadığı bir dönem anlamına geliyordu. Devrimin gerçekleşmesinin ardından sadece ilk birkaç yıl içinde önce İslam Cumhuriyetinin kurulması kararıyla sonuçlanan referandum ardından da solcuların saf dışı edilmesiyle rejimin niteliği netleşti. İran’da siyasal sistemin temeli ve yapısı İslam’ın Şii yorumunda yer alan Velayat-e Fakih sistemi üzerine inşa edildi. Bu görüşe göre, imamların olmadığı dönemde iktidarın meşruiyeti sadece din bilgini (fakih) tarafından yönetilmesiyle mümkün olabilirdi. Üniversitelerdeki öğrenci örgütlenmelerine ve solculara karşı saldırılar ise devrimin hemen ardından başlamıştı. Marksist ve Leninist öğrenci gruplarının posterleri yırtıldı. Gözaltılar, işkenceler, infazlar ve tutuklamalar hızlandı.
Devrimci solculara saldırılar Humeyni’nin “Kültürel Devrimi”ni başlatmasıyla daha da hızlandı. İranlıların yeni yılı kutladığı 21 Mart 1980’de Humeyni mesajında İslam’ı ve Marksizmi karıştıranlara sert çıktı ve yeni İslam düzeninde Doğu ya da Batı ile bağlantısı olan entelektüellerin yeri olmadığını söyledi. Bu konuşmanın üzerine İslamcı ve seküler solcuları, devrimcileri, Marksist-Leninist’leri üniversitelerden temizleme süreci başladı ve yaşanan sert çatışmalarda en az 20 kişi öldü, 200 kişi yaralandı. Binlerce öğrenci üniversitelerden sürüldü, yüzlercesi ya tutsak edildi ya da infaz edildi. Humeyni’nin “devrim karşıtları” ile mücadelede önemli bir adım olduğunu söylediği İran-Irak Savaşı’nın 1980’de başlamasıyla beraber, muhalefet ve sol üzerindeki baskı şiddetini en üst seviyeye çıkarttı. 19 Haziran 1981’de bu duruma karşı çıkmak için ülke çapında düzenlenen gösterilere ağır bir şekilde müdahale edildi. Ertesi gün devam eden gösterilerde sadece Tahran Üniversitesi’nde en az 50 kişi katledildi. Bundan sonra da rejimin baskısı daha da şiddetlendi ve infazlar hız kazandı. 1981-1985 yılları arasında rejim tarafından katledilenlerin sayısının 10 binden fazla olduğu tahmin ediliyor. Böylece devrime giden yolda etkin olan seküler ya da İslamcı solcuların ve Marksistlerin hepsi sonraki yıllarda ya hapse atıldı ya katledildi ya da İran’dan kaçtı. Ve devrim önce kendi çocuklarını yedi.
Rojhilat ve İran’da süren Serhildan devrimsel bir sürece evrilirse, 1979 İran Devriminin gelişim ve oluşum süreci çok şeyi ifade ettiği gibi, Jin Jiyan Azadi öncülüğünün de önemi açığa çıkmış oluyor. Kadınların öncülüğünde gelişen ve yayılan Serhildan kendi anlam ve ruhunu bulmuştur. Bu nedenle, 1979 İran Devrimi sürecini tekrar yaşamamak ve aynı hataya düşmemek için kadın öncülüğü daha da geliştirilmelidir. 21. yüzyıla damgasını vuracak olan kadın özgürlükçü Paradigma ve Kadın Özgürlük İdeolojisidir. 30. yılına girecek olan Devrimci Kürt kadın örgütlülüğü ve iradesi, kadınlar başta olmak üzere ezilen ve sömürülen tüm kesimlere direniş ve mücadele anlamında öncülük yaptığı hakikati Rojhilat ve İran’da süren Serhildanlarla, erkek egemen sistemin yüzüne çarpmıştır. Jin Jiyan Azadi bir slogan olmaktan çıkmış bir devrimci çizgiyi, kadın özgürlük devrimini, toplumsal direniş öncülüğünü ve bu zamanın ruhunu ifade etmektedir.
İhanet, baskı, zulüm, katliam, işkence ve vahşet sistemi olan İran İslam Devrimi son kavşağına girerken, tarihsel ve toplumsal gerçekleri bilince çıkarmak ve bu temelde Rojhilat ve İran’da gelişen Serhildana yaklaşmak gerekir. İran halklarının öncülük sorununun çözümü ve geçmişte düşülen hatalara tekrar düşülmemesi adına yapılması gereken her şey doğrudan yapılmalıdır. Zira İran, Ortadoğu’nun tarihsel devrimci mirasının üzerine inşa edilmiştir. Bu devrimci miras hak ettiği hakikate erişmeli ve halklar adına demokratlık komünal toplumcu bir yaşama dönüşmelidir!
Deniz Umut yazdı….