HABER MERKEZİ – Önder Apo’nun çözümlemelerinden …..
Şu anda düşmanı takibe aldım. Benden ürküyor, “Suçumu ortaya çıkardı” diyor. Benden nasıl intikam alacak diye düşünüyor. Haklıdır, çünkü büyük suçu var. Özal şunu diyordu: “Bilseydik bir şeyle tatmin olurlar verirdik, ancak elimizi uzatsak gövdemizi kaparlar.” Biraz işler o noktaya gelmiş. Bu sizler için de geçerli. Bir şeyler gördünüz, ama sonu nasıl gelecek? Mutlaka çalışma gereği var. Mezarda da olsa, insan ölümle de kurtulamaz. Zaten ölüm bir kurtuluş değil, önemli olan yaşarken başarmaktır. Tabii kontrol altındasınız. Kontrol nedir? İşte o halktır. Kontrol nedir? Bu büyüyen Partidir. Kontrol nedir? Bu büyük savaştır. Nereye kaçacaksın? Kaçtınız veya Avrupa‟ya, Avustralya‟ya götürüldünüz, tekrar nasıl geldiniz, nasıl bağlandınız? Büyük zincirle bağlandığınız söyleniyor.
İsteseniz de kaçamazsınız, mümkün değil, bundan sonra bu işlere kendinizi vermek zorundasınız. Bu her yönüyle böyle, insani kural-kaidesiyle böyledir. Bundan çıkarılması gereken sonuç: Tabii tanışmak iyi bir şeydir, ama en önemlisi bir ömür boyu yaşama geçirmektir. Bunu yaşamın kendisi haline getirmektir, emektir ve çabadır. Ben de, dakikası dakikasına böyleyim. Halk bunu bildiği için “Ben de veririm. Oğlumu-kızımı, malıma-mülkümü al. Acaba yine beni affeder misin” diyor, yok diyorum. Vermekle kurtulamazsın. Kaldı ki o kız senin değil, mal-mülk de senin değil, sen belki de bir hırsızsın. “Şehitler bizimdir” diyorlar, sizin öyle şehitleriniz yok, PKK‟nin şehitlerine sahiplik yapmayın. Önderlik şahsında Partinin şehitleridir diyorum. Ve bütün bunları da kabul edip, “Doğrudur” diyorlar. Tabii bunlar sizin için de geçerli, bu kadar doğruların etkisi altında herhalde farklı yaşayacaksınız. Eskisi gibi olamaz artık.Kaldı ki bu görkemli bir yoldur, özgür bir irade yürüyüşüdür. Halkta bunu gördünüz. Angaryaya koşturan yok, angaryaya koştursaydık, öyle emek sarf etmez ve katılım göstermezlerdi. Bunu özgür katılım olduğu için yapıyorlar. Onun imkanını biz açtık. Şimdi kimse bunun önünü tutamıyor. Hükümet dediniz, hükümet engellemek istese de uygulamaz, sorun olur. Onun için bırakıyor, “En iyisi dostça gitsinler” diyor. Avrupa‟da da öyle oldu, Almanya‟yı da biz bu duruma getirdik aslında. Yasaklama koydu ve ardından şimdi “En iyisi böyle
gitmeleridir. Yasaklamalarla bu iş olmaz” diyor. Yarın TC‟de bunu diyecek. Yeter ki sen ısrarlı ol ve katı yürüyüşünü sağlam esaslar dahilinde götür. Ben biraz yürüttüm. Gördünüz, biraz koordineli yürütüyorum. Sonuç ne
kadar çarpıcıdır! Bazıları, “Ya biz nasıl edelim, gücümüz var mı, destekleyenimiz var mı” diyor. Oysa en büyük güç siz kendinizsiniz, kendinizi doğru katın. İşte büyük gücü görüyorsunuz. Ne istiyorsan hepsi var, güç ve zenginlik adına hepsi var. Ben bunu buradayken yaptım, sen halkın içindesin niye yapmıyorsun? “Ağzım bozuk, bilmem nerem eğik” diyorsun. Bunu düzeltecek ve doğru katacaksın, o zaman her şeyi kazanırsın. Bu sanırım oldukça kanıtlanmış bir durum.
Görüyorsunuz dostlarla karşılaşmak çok önemlidir. Onların gördüğü gerçeklikler çok önemli. Bizim vermemiz gerekenler çok önemli. Önemli bir kesiminiz kendinizi Parti‟nin kadroları, militanları olarak görürsünüz, ama halkın
karşısında nasıl davranabileceğinizi ve nasıl yaklaşmanız gerektiğini iyi bilemiyorsunuz. Ben tüm halkı, yediden yetmişe kadar, kim gelirse gelsin kabul ederim. Aynı duyarlılık ve aynı tutarlılıkla bir cevap veririm. Zayıf ve çaresiz olabilirler, ama güç verebilirsiniz. Kaldı ki sizin göreviniz doğru yaklaşmaktır. Yoksa, “Zayıftır, ne söylersem kabul ettiririm, neyi dayatırsam götürürüm” derseniz bu kabul edilmez. Ben de çok rahat “Boş geldin, boş gidebilirsin” diyebilirdim. Ama tam tersine insanın gerçeğini dile getirmem ve kesin saygılı olmam gerekir. Büyük bir ciddiyetle yönelip, gerçeklerin üzerinde durmam lazım ve öyle yapmaya çalıştım.Biz partiyle halka ulaşmaya çalıştık. Parti, kesinlikle bir araç. Halk tam özgürleşince, parti parti olmaktan çıkar, parti halk olur, kesinlikle halkın dışında, halka rağmen herhangi bir parti veya bir önderlik hareketimiz söz konusu olamaz. Özellikle yanlış önderlik anlayışınızı, sanırım biraz burada çözmeye çalıştım. Bunları kadrolar itibarıyla, Parti ve Önderlik adına hareket edenler için söylüyorum. İşte gördüğünüz gibi bir önderlik, halkla böyle diyalog, temas ve ilişki halindedir, halk için araçtır. Kendileri duygu ve düşüncelerini dile getirdiler. Ve anlaşılan özgürlük, önderliğe bir kuvvettir ve her şeye gücü yeterlidir. Şimdi bunu siz de gözlerinizle gördünüz ve göreceksiniz. “Anlamadık, kendimizi şöyle ağa gibi dayattık, jandarma gibi dayattık” demeyi bırakacaksınız.
En güzel dil, halkla konuşan dildir. En güzel bağ, halkla kurulan bağdır. Ve hepsi de mümkündür. Ben, yıllardır halkın dışındayım. Ziyaretlerimize gelenler olur. İşte bu kadar iç içe, bu kadar yoğun ve bu kadar candan olabiliyorlar. Hiçbir yerde bu kadar özgür ve anlayışlı olmayı beceremezler, ama karşımızda olurlar. Oysa siz gidiyor ve dağıtıyorsunuz. Zor bela bir yaşama güçleri var, onların üzerine yükleniyorsunuz. Ondan sonra da önderlik yaptığınızı sanıyorsunuz. Bu kesinlikle TC‟nin jandarma önderliğidir.
Köy ağalarınızın ağalığıdır. Bizde böyle olmayacağını herhalde biraz fark ediyorsunuz. Bu gerçeklere saygılı olmalısınız. Nasıl saygılı olmanız gerektiğini artık kavramalısınız. Bize biraz saygınız varsa, yine bizim şahsımızda bir halk gerçeğine ilgi duyuyorsanız, anlayışlı olmalısınız. Onun nasıl olması gerektiğini ben bu vesileyle çok açık ortaya koydum. Siz yoldaş adaylarısınız, yoldaşsınız. Amansız bir biçimde bağlı olmayı ve bizi halka taşırmayı bileceksiniz. Sizin göreviniz bu. Bizim etkinliğimiz halkımızı yeniden yaratırken, ortaya çıkardığımız gelişmeleri fırsat bilip, üzerine gidip, kendinizi yaşatma durumunda olamazsınız. Bunu yaparsanız, dini açıdan söylersek kesinlikle münafık, zındık olarak değerlendirilirsiniz. Siyaset açısından söylersek, saptırmacı ve boşa çıkaran olursunuz. Tabii böyle yapmanıza da kimse müsaade etmez. Bu Önderlik ve yaratılan bu halk, böyle sahte önderlere fırsat vermez. Gördünüz, emekçiler geldiler, şu anda ne dersek onu yaparlar, onu yapmak zorundadırlar. Kısaca bu değerlendirmem yeterlidir, hatta ömür boyu yeterlidir.
Ve öyle de olacaktır, oluyor da. Bu kadrolar için daha fazla böyledir. Tamı tamına halka ulaştırılan kuvvet, halkı köprüden geçirten kuvvet olacaksınız. Bunu bu vesileyle sizlere eğitici anlamda göstermeye çalıştım. Kesin sonuçlar çıkaracaksınız ve bu aynı zamanda kesin bir talimattır. Bizi oyalamayacak ve uğraştırmayacaksınız, tam tersine adam akıllı uygulayacaksınız. Gördünüz, biz de kendimizi burada nasıl bir köprü yapmışız. Nasıl gören göz, duyan kulak, nasıl canlandıran dil haline getirmişiz. En çarpıcı şekilde karşınızdayız. Ayıbı falan yok, ayıp olan sizin durumunuzda başarısız ve yetersiz kalmaktır.Şimdi ben kendimi biraz mutlu sayıyorum. Düşmanını tanıyan, kendi gerçeğine bağlanmayı sağlayan kişi olarak değerlendiriyorum. Ve namusu biraz kurtaran kişi olarak ele alıyorum. Halen de eğer bu hizmetlerim bana bir lokma yemek yediriyorsa, „yeter, başka bir şey istemiyorum‟ diyebiliyorsam, sizin çıkarmanız gereken bazı sonuçlar var. “Şöyle sigaramızdan vazgeçmeyiz, şöyle
uzlaşmacıyız, şöyle ertelemeciyiz, şöyle bilmem tembeliz, şöyle laçkayız” bunlar ayıp laflardır. Bu eyleme ve bu yola giren kişi için bu sözler söylenmez. Ben de iki kelimeyle, bir takım sıradan duygularla bu işe girdim. O zaman ki ciddiyet neyse, şimdiki de odur. Bu, dile getirildiği gibi insanlarımıza değer vermenin, halkımızın da bağlı olmasının nasıl sağlandığını ortaya çıkaran bir tılsımdır. Veya açıklaması böyle olur. Aynı zamanda bu son derece mütevazı bir çalışmadır, ama ısrarla gerekleri yerine getirilmezse bir balyoz hareketidir de. Kendinle oynayamazsın, kendini böyle basit göremezsin, başarısız bir yaşamın sahibi olamazsın, çözümsüz bırakamazsın. Oldukça ölü bir yaşamın veya yaşamamışlığın içinden geliyorsunuz. Yaşama doğru bağlanmaya, yücelmeye ve biraz canlanmaya
ihtiyacı olan sensin. Niye buna karşı direniyor, niye düşmanın yakıştırmalarını fazilet diye benimsiyorsun, ne gereği var? Sana eşsiz, son derece saygıdeğer, güçlü ve zengin bir yaşam sunuluyor. Bu, çaba istiyormuş, emek istiyormuş, zaten düşmana bilmem ne gibi çalışıyorsun da, niye kendin için çalışmıyorsun? Düşman sana istediği yükü bindirip, taşıtıyor. Kendin için yüklen. Düşmanın emrinde papağan gibi konuşacağına, kendi gerçeklerin için konuş. Düşman için en yiğit savaşçısın, ama kendine karşı da vahşi savaşıyorsun. Kendin için düşmanına karşı savaş. Tüm bunlar doğru olandır ve yaşamsaldır. Ekmeksiz, susuz belki olunur, ama yaşamsız olunamaz. Bunları dile getirmeye çalıştık. Bunlar bize yön veren en temel doğrular ve büyük gerçeklerdir. Ben bu gerçeklerle kendimi büyüttüm. Halen bu gerçeklerin içindeyim, emrindeyim. Beni de büyüten bu büyük güç, bizi bağlayan esas gerçeklerdir. Herhangi farklı bir nitelik yok. İyi dile getirdim, iyi takip ettim ve iyi korudum. Sonuç: Ben büyüdüm, halk büyüdü, savaş ortamında ülkemiz açıklığa kavuştu. Bizim, mücadeleyi bir bayram coşkusuyla ele aldığımızı ve halkın da böyle katıldığını görüyorsunuz. Savaşsız olunamayacağını çok çarpıcı gördünüz. Benim gibi biri kendini böyle yapabildiğine göre, siz daha fazla yapabilirsiniz. Bu temelde doğrulara daha fazla bağlanıp, başarılara yol açabilirsiniz. Her zaman doğru yol budur. Doğru yolda neyle ve nasıl yürünür? Doğru için savaşılır ve amaç neyse ona ulaşılır, bunun dışında hiçbir şeye anlam verilmez. Engel teşkil eden ne varsa onunla savaşılır, yerle bir edilir ve yaşama yol açılır. Umarım dostlar başta olmak üzere, tüm partililer ve savaşçılar da bizi böyle anlıyor. Böyle anlamaları büyük savaşmaktır, büyük savaşmak da büyük kazanmaktır.