Askerlik yapmadım, Üniversite İşgali sırasında iki üç günlüğüne belime taktığım, komik bir 6.35’lik tabanca dışında silahın yüzünü bile görmedim. Ama yine de şimdi şahit olduğumuz savaşla ilgili veriler temelinde benim de “askeri durum” hakkında sathi de olsa fikrim var. Bu yazı işte bunu anlatacak.
Medya Savunma alanlarında altı aydır aralıksız süren bir savaş var.
Bir milyonluk Türk ordusu ile, Soylu’nun 120 kişi kaldığını söylediği HPG gerillaları arasındaki savaş altı aydır sürüyor. İki tank vurulmuş, demek ki tank birlikleri de savaşta. On helikopter düşürülmüş, demek ki hava tümenleri de devrede.
Size bu manzara “tuhaf” gelmiyor mu?
Nasıl oluyor da bu “eşitsiz” savaş altı aydır sürüyor? Bunun anlamı nedir?
Yıllardan beri “düşük yoğunluklu” savaşları yaşıyoruz. “Düşük yoğunluklu savaş” demek, tarafların tüm askeri potansiyellerini kullanmadığı, birbirlerini tüm potansiyellerini kullanmaya mecbur etmediği savaş demek.
Şimdi savaşın “düşük yoğunluklu” savaşlarla uzak yakın ilgisi yok. Erdoğan iktidarı elindeki tüm askeri potansiyeli kullanıyor. Geçmişte de yer yer savaş suçu kapsamındaki silahlar kullanılmış olsa da, şimdi kimyasal silahlar, konvansiyonel silahlara tatbik edilen taktik nükleer bombalar dünya savaşlarında gördüğümüz yoğunlukta kullanılıyor.
Türk ordusu Zap’ta bütün gücünü seferber etmiştir ve elinde stratejik nükleer bomba olmadığına göre, artık savaş alanındaki gücüne bir gram bile ekleyemez.
Gerillanın askeri taktikleri ise, gücünü sürekli yenileme ve çoğaltma imkanı veren taktiklerdir. Savaşta elbette HPG de ağır kayıplar veriyor. Üç kişilik hareketli tim savaşçıları hayatlarını kaybediyor. Onların yerini yeni hareketli timler alıyor. Şu andaki mevcut hareketli timler, bir milyonluk tepeden tırnağa silahlı orduyu Zap’ta durdurdu. Demek ki, mevcut hareketli timlerin sayısına tek bir hareketli timin eklenmesi duran orduyu bir adım geriletir. Timlerin sayısı arttıkça geri adımların sayısı da artar.
Bu hesabı yapan herkes, HPG karargahından gençlere yapılan “katılım çağrılarının” anlamını da kolayca kavrar. Bu çağrılar “çaresizlikten” yapılan çağrılar değildir. Burada denmektedir ki, savaş alanındaki savaşçılar TSK’nın taarruzunu kırmış, onu durdurmuştur, altı aylık savaş bilançosunun sonucu budur. Şimdi durdurulan işgalci orduyu Medya Savunma alanlarından çıkartmak için, düşman yeni bir taarruza geçmeğe fırsat bulamadan, yani dışardan, örneğin NATO’dan ya da Rusya’dan, daha da önemlisi Barzani yönetiminden takviye alamadan, hareketli timlerin sayısını arttırmak ve gecikmeden harekete geçmek gerekmektedir.
Yapılan çağrılar, mevcut hareketli timlerin “yardımına koşmak” için değil, mevcutla birlikte “zafere yürümek” için yapılmaktadır. Mevcut üstüne düşeni kahramanca yapmış, “hayasız akını” durdurmuştur. Şimdi görev onu işgal ettiği Kürdistan topraklarındaki mevzilerinden geriye atmaktır. Bu ise mevcudu var güçle takviye etmeden yapılamaz. Zafer imkanı gençliğin ellerindedir.
Demek oluyor ki, Türk ordusu şu andaki mevzilerinden ileriye doğru bir adım atabilmek için, hiçbir potansiyele sahip değildir. Onun yeni bir saldırı yapabilmesi ancak büyük tavizler verme pahasına küresel güçlerin yardımına ve büyük çıkarlar vaat ederek Barzani yönetiminin ihanetini derinleştirmesine bağlıdır.
Ancak “general kış” kapıya gelmiş dayanmıştır. Kalın bulut tabakaları Helikopterleri, SİHA’ları kör edecektir. TSK’nın “dış takviye” alması, Barzani güçlerinin artı kırklık ısıya alışmış unsurlarının karlı tepelerde onun yardımına koşması kış boyunca mümkün olmayacaktır. Gerilla altın değerinde yeni hazırlıklar yapma ve güçlerini yenileyip, sayıca arttırma, yeni savaşçıları eğitme imkanına kavuşmak üzeredir. İşte HPG karargahının çağrıları bu imkanı kullanma çağrılarıdır.
Türk ordusunun cephe gerisi olağanüstü zayıflamıştır. Ekonomik potansiyeli çökme aşamasındadır. Dış politikası krizdedir. Dünyada izole olmuştur. NATO’nun Güney Doğu Kanadının ülkesi olmaktan çıkmaktadır, yerini Yunanistan doldurmaktadır. Bu ülke Türkiye’ye karşı denizde ve havada üstünlüğü ele geçirmektedir. İktidarın oy potansiyeli erimektedir, politik kriz kapıdadır. Zap’ta bozguna uğramamak, işgal ettiği mevzileri terk etmemek için küresel küçlere vermeyeceği taviz yoktur, “Türkiye’yi alın tepe tepe kullanın, ama beni Zap’tan kurtarın” diyecektir. Elbette böyle bir tehlike vardır.
Ama Gerillanın cephe gerisi kuvvetlidir. Kürt halkının tümü bu cephe gerisinde gerillayı savunacak, besleyecek, onu evlatlarıyla güçlendirecektir. Küresel güçlerin arasındaki çelişkiler derinleşmiş ve Kürdistan strateji kadroları bu çelişkilerden ustalıkla yararlanacaktır.
O halde “zafer de kapıdadır”
Yeter ki, savaşın acılarından dolayı iradesi zayıflayan insanların samimi duygularla, buna karşılık konformist, legalist unsurların ise “zafere inançsızlıkları” yüzünden günün görevlerini karartması önlensin.
Veysi Sarısözen Yazdı…….