HABER MERKEZİ – Baharın çırpınışıyla birlikte kendi kökleri üzerinde yeşeren 17 candı onlar. Ölüm çoğu zaman yaşamı anlamlı kılan ve yaşamın soluğu olan konumuyla varoluşu doğrulamaktadır. Anlamlı ve büyük yaşamak ölümsüzlüğün anahtarı olmakla birlikte varlığın çok boyutlu oluşunu da göstermektedir. On yedi, tek yürek olma yolunda akışın hızına yön verirken kendini kavrayan doğanın bir ispatı haline geldiler. Şahadetleri yeni bir başlangıca yön verirken doğanın kendisini yenilediği bahar mevsiminde toprağa düşen kanları ile geleceğe can verdiler.
İşte zamanın çığlığı oldu bu bahar. Zaman bahar mevsiminde olabildiğince açtı kanatlarını. Uykudan uyanan bir bebeğin yaşam güdüsüyle nefes alıyordu. Tutku ile aşk ile… Tutku ve amaç olmasaydı kapkara toprağın içinde, teninde nasıl renga renk çiçekler bir çığlık gibi yükselirdi gökyüzüne. Tomurcukların patlaması ardından o patlayışı tamamlayan on yedi canın çığlığıydı çiçekteki. Kara topraktan doğan kırmızının kendi özgürlüğünü ilan etmesiydi. Mavinin aynı özden geldiği göğe doğru, bir nefes alışı ve hızla yükselmeye yeltenişiydi. Sarının güneş olma, güneşe benzeme istemiydi. Her biri bir çığlık olup göğe doğru yükselmeye yol aldı. Her bir çığlık güneşe ulaşmanın ve baharı kendi çığlıklarında müjdelemenin kıvancını yaşamaktaydı. Sesiz, mağrur duruşu bundandır kara toprağın.
Onun dili oldu yer yüzü ve onları konuşuyor her yer. Onun rahminde doğduklarını anlatıyorlar her yöne. Rüzgarla taşınanları onların sesleri sanıyorduk, oysa rüzgarın taşıdığı çoğalmanın, çeşitlenmenin müjdesiydi. Onlar bu doğanın evren açılmasını kendilerinde gerçekleştirircesine dokundular zamana… 17 can; Baz, Avzem, Helwest ve Serdemlerin zamanında var oldular. Kendilerinden öte ibadet bildiler yaşamı. Değil ki kendilerinden öte can aradılar, candan öte canan buldular. Kendilerinden öte birilerini aradıkları için kendilerinden ödün vermeyi bildiler.
Ronya botan