Herkes yaşayamaz bu dağlarda, bütünleşemez ve bir derviş gibi, hakikat arayışçısı gibi sığınamaz.
Anlamın sırrına erenler, kendini emanet eder bu dağlara. Bilir ki kıblegah dağlardır, bilir ki öze dönüşün yeri ve kendini yeniden yaratmanın yeri dağlardır. Heleki bir kadın dönmüşse yüzünü dağlara orada başlamış demektir öze dönüş, başlamış demektir isyan ve savaş. Hakikatin anlamına ulaşanların mücadelesi bitmez ve sınır da tanımaz. Ardı kesilmeyen bir patika gibi her an, her saniye sürer savaşları.Heval Tijda Ekecik de bu yol ile bütünleşen, hakikatten payını alan ve bugün binlerce gence yol gösteren bir sembol olmuştur. Avrupa’nın öze olan düşmanlığını, asimilasyon, benzeştirme, toplumsallığı bitirme politikalarını erken yaşta farketmesi ile çelişkileri başlamıştır. Her çelişki bir arayış yaratıyor ve bu arayış sürecinde kendini bulmak en önemlisi oluyor onda. Heval Tijda bu süreçte Ş.Sara(Sakine Cansız) ile tanışmaktadır ve karanlığı aydınlatan bir meşale olan H.Sara yaşam tarzı ile Tijda’ları meşale haline getirecekti. Belki de bundandı ‘’TİJDA’’ ismini alışı. Heval Sara’nın şahadetinden sonra şehide verilecek en büyük cevabın sadece bir slogandan ibaret olmadığını katılım tarzı, yaşam duruşu ve bağlılığı göstermiştir. Şehidin anısına bağlılık, yolunun yolcusu olmak, şehidi yaşamsallaştırmak ve her an intikam duygusu ile hareket edip, düşmandan intikam almanın sözü ile kendisinde bu kutsallığı, yüceliği yaratmıştır. İlk dağa geldiği zamanlar aklıma geliyor, tıpkı dünyaya gözlerini yeni açan bir çocuk gibi temiz ve yaşamın bütün ayrıntılarını anlamaya, öğrenmeye ve bunu sürekli bir mücadeleye dönüştürme çabası içerisindeydi.
Asi ve mücadeleci kişiliği ile dağlarla buluşan Heval Tijda heybeti, asaleti ve özü ile buluşan Kürt kadın kimliğini açığa çıkartıyor ve bunun sembolü haline gelmekteydi. Nasıl ki dağlar öze kavuşmanın, xwebûn olmanın kıblegahı ve öze ters düşen ne varsa bunun ile sürekli bir mücadele arayışını gerektiriyorsa Heval Tijda da ilk geldiği zamanlar, dağa ilk defa gelen, yeni öğrenen bir gerilla değildi. Yıllarca dağda kalmış, dağ ile bütünleşen bir kadındı. Bir çoğumuz gibi Heval Tijda da Kürtçe diline hakimiyet kurmada, konuşmada çok zorlanmaktaydı ve gerillada Kürtçe biraz yanlış konuşulunca herkes bir düzeltme komisyonu rolü oynar ve bir çok defa yöresel konuşma tarzı, yada Kürtçe, Türkçe, Arapça, Almanca vb. diller birbirine karışınca anlaşılmaz ve rengarenk bir dil açığa çıkabiliyor. Bu da bütün arkadaşlarda espri konusu oluyor tabi. Heval Tijda da ilk Kürtçeyi öğrendiği zamanlar birçok defa arkadaşlar tarafından espri konusu olsa da hiç bir zaman öğrenmekten vazgeçmemiş ve nerede kaybetti ise, neyi kaybetti ise hep bunun arayışı içerisinde olmuştur. Buda onun öncülüğünü ve yeniden bir kişilik yaratma çabalarını açığa çıkarttığı gibi bütün arkadaşlar arasında da örnek olmaktaydı.
“Sürekli kendisini savaş cephelerine önermekte ve nerede bir zorluk var ise orada yer almak istemekteydi”
Devrimciler ‘’kaynak’’ olmalıydılar ve Heval Tijda da kaynak olmuştu bizlere, kılavuz olmuştu ve öncülük rolü ile yaşama katılışı, kendisini her arkadaşa karşı sorumlu görmesi, sürekli sohbet etmesi arkadaşları da kendisi ile hep bir arayış içerisine koymaktaydı. Sürekli kendisini savaş cephelerine önermekte ve nerede bir zorluk var ise orada yer almak istemekteydi. Heval Sara’dan aldığı ruh ile Leyla Şaylemez’lerin yolunda gerçek bir öncüydü. Devre sonunda direnişçi şehid arkadaşları temsil eden bir tiyatro hazırlanılmıştı ve Heval Tijda da Şehid Sara’yı canlandırdı. Şehidi yaşamazsan, yansıtamazsın, şehid ile bütünleşmezsen anlatamazsın ve ne o duyguyu ne de hissi yaratabilirsin.Heval Tijda, Heval Sara’ya olan bağlılığı, layık olma çabası ve intikam duygusu o kadar derindi ki hepimizde büyük bir etki yaratmıştı. Ardından vakit gelmişti ayrılıkların ve kavuşmaların dergahı olan dağlarımızda bir bir düzenlemeler okunmaya başlanılmıştı. Ve o an bir kuşun kanat çırpıntısı gibi mutluluğun, coşkusu yayılıyordu etrafa. Bu mutluluğu yaşayan bunun öncülüğünü yapan ve o anlarda kendisini dünyanın en mutlu insanı olarak gören Heval Tijdaydı. Bu kavga ön cephelerde sürecekti, bu savaş birebir hissedilecek ve militanlaşma yolunda artık o bir YJA-STAR gerillasıydı. Yeni savaşçılar eğitiminden sonra düzenlemesi Avaşin alanına oldu.
Ve Avaşin;
Sara’da buldu aşkı ve Saraca yaşadı, Saraca hep kavga etti yetmez yönlere ve Saraca savaştı yaşamın tüm zorlukları karşısında. Asalet ve asilik dağları ancak bu derece kıskandırabilirdi. Avaşin’in farklı bir güzelliği vardır her gideni büyüleyen, her gideni kendisine aşık ettiren, her giden ile yoldaş olan. Sadece birbirimize yoldaş olmuyorduk bu dağlarda. Taşı,suyu,havası,toprağı ve her zorluğunu sevmek, anlam verince bütünleşme gerçekleşiyordu. Avaşin’de yoldaşlığı ile tanınır, zorluklar karşısında birliğin, bağrında onlarca şehidi taşıyan dağlar. Hemen yoldaş olmuşlardı Tijda’ya. Hiç tanımadığı bir alan olmasına rağmen dağlar ile, yoldaşlar ile kurduğu bağ bütün arkadaşlarda Heval Tijda denilince dağlara olan aşkı getirir akıllara. Arkadaşlar BKC silahını Heval Tijda’ya verdiklerinde günlük olarak silahı temizleme, açma kapama, hakimiyet geliştirme, kendi canından bir parçası haline getirmektedir. Heval Tijda onu savunacak olan yoldaşları, silahı ve dağa olan bağlılığı ile yoldaşlarını savunan bir dağ kadınıydı. O süreçlerde onun ile kalan arkadaşlar anlatıyorlardı; her adım attığı yerde, her ağaç gölgesinde durup, her şehit düşen arkadaşı tanıma istemi, mücadelelerini yaşamsallaştırma çabası, akan bir sudan, meyve veren bir ağaca kadar her şeyin her anına şahitlik etme istemi öğrenme istemi Avaşine olan aşkını çoğaltıyordu.
Kim bilebilirdi ki şimdi bu dağlar destanlar yazacak, düşmanın gömüldüğü yerler olacaktı ve kim bilirdi ki Avaşin yiğitlikleri, kahramanlıkları ve yoldaşlığı ile cevap olacaktı tüm işgallere. Yaşamın her anında yoldaşlığa cevap olmak isteyen Tijda’lara, cevap olan kahramanlar doğuyordu şimdi. Tijda’yı bağrında taşıyan bu dağlar, yeni Tijda’lar doğurmakta ve şehide olan bağlılığın mücadelesi her ‘’an’’ Tijdaca veriliyor. Ruhu özgür, ruhu kavgaya aşık kadın şimdi senin mesken eylediğin dağlarda sürüyor bu kavga. Evet yaşamımız hep kavga oluyor, zorlukları aşmak ve özgürlük anları diye tanımladığımız anlarda tirejen rojê etrafa ışık saçınca gülümsemelerin akıllarımıza geliyor. Senin aşık olduğun Avaşin dağları, şimdilerde bu güzelliği, yoldaşlığı, militanlığı büyütüyor tüm alanlarda ve yolunun yolcuları düşüyor bu dağların aşkına ve şimdi destanlaşanları okuyan, tanımaya çalışan, her an arayışında olan ‘’sen’’ oluyor dağlı kadınlar….
Dilar Harun